Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
düşmüş aydınlarımızm, yanıp yanıp sönen ateşböceklerinin romanı. Öner Yağcı'nın bu son romanını tüm kitap dostlan ve aydınlanma gönüllüleri dışında "hiç ateşböceği görmeyenlere" de öneriyorum. • (1) Yediveren/ öner Yağcı/înktlap Kitabevı/ Eylül 2000/ 301 s. Hlç Ateşböceğl görmoyenlere FERHAT OZEN elleğim beni yanıltmıyorsa, benzetme Ataol Behramoğlu'nun. Bu yazıda kaynak göstermek için aradığım ama bulamadığım yazısında, Sayın Behramoğlu, Ânadolu'da yayımlanan yerel gazeteleri, bağnazlığın karanlığına karşı ışık taşıyıcısı olarak görüyor ve onlan atesböceklerine benzetiyordu. öner Yağcı'nın son kitabı Yediveren'i bir solukta okurken, bu benzetme daha bir somutluk kazandı bende. Gerçekten uzak demeden, soğuksıcak demeden o "festival" senin bu "festival" benim, panelden panelekoşturan, gittiği yerlerdeki aydınlanmanın adsız gönullulerine destek vermeye çaiışan yazarlanmızın, eğitimcilerimizin her biri, bence de birer ışık taşıyıcısı, birer ateşböceği. "Festival" sözcüğünün Türkçe karşdığı "şenlik". Latince olan "festival" sözcüğüne karşılık olarak Türk Dil Kurumu'nun Türkçe sözlüğünde "şenlik" sözcüğü veriliyor. "Gökte yıldız kadar sayısız köylerimiz var", kasabalanmız var. Hemen hemen her kasabamızın, hatta her köyümüzün bile birer festivali (şenliği) var. (Çünkü festival sözcüğü, bir sanat dalı ya da bir sanatçı için yapılan toplu gösteri anlamında kullanılmryor sadece. Bir yörenin en ünlü ürünü için yapılan gösteri, şenlik anlamında da kuilanılıyor. Birinci anlamda, Akdeniz Müzik Festivali, Uluslararası Dans Festivali, Japon Filmleri Festivali.. .gibi. Bunun yanında ikinci anlamda Karpuz Festivali, Kiraz, Üzüm Festivali, Kayısı Festivali, Şilebezi, Keten Festivali...gibi, sayısız festivalleri var ülkemizin.) B Neden böyle oldu bu? Kurtuluş Savaşı sonrasında zaferden sonra yani, köyüne dönen ırgat Osman, ağanın toprağında yine ağaya çalıştığını görünce vermiş bunun yanıtını:" Yedi düveli yendik ama, toprak ağalığını yenemedik. Feodaliteyi yenemediğimiz, onun kültürünü, onun dünya görüşünü yenemediğimiz, daha geçen gün Meclis teki bir kavgada toprak ağası ve aşiret reisi bir milletvekilinın ölümünde yüzümüze tokat gibi çarptı. Yanlış anlaşılmasın. Kitapta ağır basan, böyle bir karabasan değil. Polat Haramioğlu gibi döneklerin teslimiyeti de değil ağır basan kitapta. Tersine romanda üretmenin, dayanışmanın, paylaşmanın güzelliği var daha çok. Emekle üretilmiş, kazanılmış, hak edilmiş sevdalar var örneğin. Türkülerimiz var, şürlerimiz var. Kitap sanki bu anlamda bir üçleme: Roman, şiir, türkü. Yer yer bir seçkı özelliği de taşıyor, atasözleri, özdeyişler, fıkralarla harmanlanarak... "Dinsel yobazlığın gıdası olan, çağcılık düşmanı toprak ağalığı direniyor, eziyor, zulmediyordu. Türkülere sığınmıştım. Türkülerimize... "Şalvarı şaltak Osmanlı Eğeri kaltak Osmanlı Ekende yok, biçende yok Yiyende ortak Osmanlı" demişti Anadolu insanı, türküler söylemişti: Halktn kıltcıytm hakkı aranm, Uykudan uyanan kattlır bana.. "Masumlar boğdurur padisahım var" "Ktsa çöp, uzun çöpten hakkını alacak" (Sayfa5253) Sabahattin Ali dağlannda, onun "meskeni" olan dağlarda yapılan piknik... Onun öldürüldüğü çatağa yapılan ziyaret, ölmeden önce başını koyduğu, hâlâ yerli yerinde duran taşın üstüne çiçeklerin bırakılması, sonra yine piknik alanına dönüş, onun şerefıne kâldınlan rakı bardaklan, doyumsuz söyleşiler, okunan şiirler, söylenen türküler, gelecekteki güzel günlerden tadımlık sanki. Homeros, Aristo, Spkrates, Albert Einstein, Yunus Emre, Aşık Veysel, Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali, Mehmet Başaran... gibi dünyanın ve yurdunun ışık taşıyıcılarıyla birlikte gelecek güzel günlere dair söyleşilere katılıyorsunuz, onlarla zenginlesiyorsunuz, yediverenlerle... "Kirletilen bu dünyada, aklını kullanmayı bilen insanlann aydınlığı ve yaşamı savunmak gibi zorlu ama onurlu görevleri olduğunu" görerek siz de Ayancıklılar gibi, Bergamalı köylüler gibi, Dayanışma Gönüllüleri, Yeşil Banş, Çağuaş Yaşamı Destekleyenler gibi siz ue çevrenizde bir sürü olumsuzluğa karşı bir yerden tutarak çok şey yapabilecefiinizi anlıyorsunuz. Birinci kişi ağzından söylettiklerine bakılırsa yazar bu romanı yazma konusunda oldukça isteksizmiş başlangıçta. Ben, Öner Yağcı iyi ki yazmış bu romanı, diyorum. Yediveren. kabuğuna çekilmemiş, kabuğunu kırmış, üretmeden yapamayan, yaşamı yaşanır kılmak için sessizce çaiışan adsız kahramanların romanı sanki bir bakıma. Bir bakıma da fildişi kulesini kırıp yaşamı savunmak için yollara AşkveÖtBki GULTEKIN EMRE rif Madanoğlu, genç bir şair değil, ama şiiri genç bir şair. Yurtdışında yaşayan şairin şiiri 'gurbetçi şiiri de değıl, tersine Türkiye'den beslenen bir şiir onunkisi ve o, Türkiye'de boy veren oir şiirle çıkıyor şiirseverlerin karşısına. Şair, yeni şiir kitabı "Ask ve öteki"den önceki şiirlerini şu beş kitapta şiirseverlerle buluşturmuştu: "Bu Can Bende Durdukca" (1974), "Belalt Sevda" (1986), "Gül Dikenini Opünce" (1994), "Aslı Bende Kalsın" (1998), "Üçüncü Gölge" (1998). "ask ve Öteki" 'askım kavsam', 'omusa varacajta rağmen vazgeçiimez olana, 'aşk da özier', 'ask ve öteki ve 'tekrar bakışaltm' bölümlerinden oluşuyor. 'Aşk ve öteki" "Şiir Ordadır"\& baş> yor: Şair, şiirin nerede olduğunu ararlcen, sevgilınin olduğu her yerde şiirin olduğunu söylüyorsa inanın ona, şairler yalan söylemez. Sevgili düşlenirken de şiirin kendini ele verdiğini dizelerinde gözler önüne seriyorsa şair, şu dizeleri sakın unutmayın:" şairin yaşam içeren her şeye borcu vardır/ akarsuya uçan kuşa sürüngen nesline bile/ ne zaman suya erse salkımsöğüdün belikleri/ şiir ordadır". A nasıl dünle bugün sözlüyse yarına. "Mefturi'dur bu aşk ödediğine, o yüzden "Müptela" bir "lstisna"yı içerir "Varoluşa Doğru" dümen kıran şairin şiirindeki aşk. Bu işte "öteki Aşk"tu tekrarı olmayan, "Üçüncü Boyut"a yansıyandır "Katmerli Sitem"\e "Ay Şa/ağt"nda. Sonrası nı yine şair sorar "Şiir Nereye", diye. Şiir, elbette aşka yöneltilen oktur on ikiden vurmak için şiiri. Arif Madanoğlu'nun "Aşk ve öte&j"deki şiirlerinde farklı bir tat olduğu nu siz de göreceksiniz. Yurdunda kendini, aşkını, sevdasını, kavgasını, acısını, özlemini arayan şürlerin şairini siz de unutamayacaksınız. Şiiri ötekilerden getirip öteki aşkla perçinleyen bir şairin şiirini kim merak etmez. • Aşk ve Öteki/ Arif Madanoğlu/ Şiir/ Damar Yaytnlart/ 2000/ 96 s. 11*811100 2000 OMER GUNER T lyi ki de var. Aydınlanmız bu şenliklerden (Ben şenlik demeyi yeğliyorum) çok güzel yararlanıyorlar. Halkla, okuyucuyla buluşup, tanışıyor hatta kalıcı dostluklar kuruyorlar. Bugün Anadolu'daki birçok güzellik, bu buluşmanın ürünü. Bu şenlüderin çoğunun yaraucısı, başlatıcısı da zaten oralarda yaşayan "yerel" aydınlarımızdır. öner Yağcı, Yediveren adlı kendisinin de konuk konuşmacı olarak katıldığı şenliklerle ilgili anılanna dayanan romamnda ülkemiz aydınlarının bu, halkla buluşma biçimini anlatıyor. Daha doğrusu, belki şöyle demek gerekir, bu şenliklerdeki coşlcuyu, üretimi, paylaşmayı okuyucuya yeniuen yasatıyor. Sadece sevinci, coşkuyu, mutluluğu mu? Şenliklerde her zaman "şenlik" yaşanmadığı için, ne yazık ki hayır! Pir Sultan Abdal Şenlikleri için gittİKİeri Sıvas'ta 37 aydının yakılması dehşetini, vahşetini de bu romanda onlann içindeymişçesine yaşıyorsunuz. Bu bölümü okurken, anhyorsunuz ki, ülkemizde sabaha daha çok var. Aydınlanmanın daha çok uzağındayız. Örneğin Atatürk dönemindeki kazanımlann, 1940'lara dek sahip olunanların hiçbirisini hiçbir Cumhuriyet Hükümeti programına almaya cesaret bile edemez. SAYFA 16 KrtadostMdar "Aşkla Sana Yurdum, Askla". Şairin yurdu seygilinin yüreğidir; şair orda yaşarsa siirini ve kendini var lcılabilir ancak. Yurtla sevgili, sevgiliyle yurt iç içe geçmiştir, ayırabilene aşk olsun! SevgiBnin konuştuğu dille, sevgilinin yurdunun düi şairin de dilidir. Şair şiirini sevgilinin naritasından besler, emzirir. Onun için kimse "Ask Nedtr Deme"sin "Saktn". "içimde küllenmemiş kor/üflesen harlayacak...", diyorsa şair, sen de "Tek Basına Ask Asla" dersin ona. Olmazsa olmaz bir dayatmadır hayatın "Kadtn ve Tohum" olarak karşımıza diktiöi. Şair, şiirini o 'tohum'dan geçiren adamdır işte. Sonuç mu? 'taklitlerinden sakına'rak "Aşk Elbet"te. Aynadan yansıyansa "Ne Kadtn Ne Ceylan"d\T aslında, peki nedir? Karşımızda duran "Zor Teselli" edüen bir hayatar içinden geçmeye mecbur olduğumuz. Ve işte burda sevgilinin gözleri girer devreye ve her şey bir başka olur şu başkaldırılası dünyada "Azar Azar" azalsa da insan. "Yartna Bir Kala"âzâır 'zamanın zimmetine geçirdiği gençÜk'. işte orda kopar "Ktzılca Ktyamet' 'yanm kalan ne varsa hayatımız üstüne'. Kaçacak yer yoktur aşktan; şair de bunu görür ve oturur bunun şiirini yazar sevenler aşkta kilitlensinler, diye. Sırsız, sınırsız bir pandora'nın kutusudur şairin dizelerinde sektirdiği imgeler. "Olmuşa Olacağa Rağmen Vazgeçiimez Olana' ulaşmaktır şairin heden. Ulkesindeki sosyal sarsıntılardan, yıkımlardan, sokaklarda dolaşıp duran binlerce öyküden, açıdan, umutsuzluktan, aşktan eğirir şiirinin ipek dizelerini. Sınırsızlığı sınınayan aşktan başka bir şey değildir şairin göstermek istediği. İşte orda "Vazgeçiimez Olan" bir şey vardır ki, o da aşian kendisidir. Şiir orda durdurur duruşunu, şiirinin fotoğrafını orda çeker, sermayesini orda kâra çevirir. Aşk dünü de, şimdiyi de, geleceği de ateşler şairin yüreğinde. Özlemle acı kardeştir Sevglnln yiireğl rabzon, çeşitli uygarlıklann üst üste yaşandığı tarih kokan bir ıcent. Fatih Sultan Mehmet Han'ın fethettiği, Şehzade Sultan Süfeyman'ın valilik yaptığı, ünlü Türk nÜKÜmdan Kanuni Sultan Süleyman'ın doğduğu eski bir kent. Tarihi Ipekyolu'nun geçtiği, bir asır önce 14 yabancı ülke temsücisinin bulunduğu bir kent Trabzon. Aralarında Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Ba§kanı gibi devlet adamlan. Ünleri yurtdışına taşan ressamlar, şairler yetiştiren bir kültür kenti. Kente ayrı bir kımlık kazandıran sanat galerileri, müzeler... Trabzon'un sahip olduğu doğal güzelHkler görenleri adeta büyüler. Hele de "Yayla Şenlikleri"... Yöresel giysileri ile gençihtiyar, kadınerkek kemençe eşliğinde oynanan horonu görüp de bu insarıların arasına katılmamak mümkün mü? Deniz ve kum turizmine altematif dağ ve yayla turizmi Doğu Karadeniz Bölgesi'nde bir ivme kazanıyor. Haziran ayında başlayan, tenımuz ve ağustos aylannda devam eden yayla şenlJkleri her geçen gün daha coşkulu yaşanıyor. Karaaağ, Lişer, Sis Dağı, Hıaırnebi, Honefter, Yılantaş ve de Kadırga şenlikleri, şenliklerin en coşkulu olanlan. Dağ ve yayla turizminde önemli bir konu olan konaklama hızlı bir gelişme içinde. Uzungöl, Hıdırnebi ahşap kent ve Zigana Tatil Köyleri yaklaşık 500 yatağa sahip. Yöresel yemekler ise yerli ve yabancı turistlerin beğenisini kazanmış, tatları damaklarda... Trabzon'da tarihi eserlerin restorasyonlan ve kamulaştırmalar bütün hızıyla devam ediyor. Sümela Manastın, tarihi sur duvarlan, Bedesten, Sürmene Memişağa Konağı, Cephanelik, Trabzon'a özgü sivil mimari örneklerinden biri olan Sağlık binası Kültür Bakanlığı'nca Trabzon Müzesi restore edilerek hizmete açüıyor. Valimiz Sayın Adil Yazar, Trabzon'u, Trabzon'un sahip olduğu tüm değerleri yurtiçi ve yurtoışında tanıtmak üzere "Trabzon 2000" adlı bir kitabı yayımladı. Savaşta ve banşta ülkesi için canını veren insanların yaşadığı bir il: Trabzon. Atatürk'ün Samsun'a ayak basuğı gün, o büyük insanın yanmdadır. Sakarya Büyük Meydan Savaşı'na, Üçüncü Fırka ile yetişen yine Trabzonlulardır. Kıvrak zekâlı, çaiışan ve üreten bir yapıya sahip insanlar yaşar Trabzon'da.. • Trabzon 2000/Kolektif bir çaltşma CUMHURİYET KİTAP SAYI 579