23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ADNAN ÖZYALÇINER azar sözlüklerinde eleştirmen ve denemeci olarak adı geçen Binyazar, özellikle insan ve toplum iliskilerini ele aldığı deneme yazılannda dili ve anlatım yönünden olaylarla olgulan gözlemlere dayanan bir öykücü gibi aktarır. Yazarlığımın başlangıç yıllarında Türk Dili dergisiyle Varlık Yıllıklan'nda yer alan öyküleri, sonraki yıllarda Tiirk masallarıyla halk anlatılan üstündeki çalışmaları düşünülürsc denemelerinde öyküsel boyutu bu çaiışmaların doğal sunucu olarak görmek gerekir. Yoksulluk içinde geçen çocukluk yıllarının öyküsünü anlattığı Masalını Vitiren Dev, ilk kez, gerçek niteliğiyle bir anı roman olarak karşımıza çıkmaktadır. Masalını Yitiren Dev, çocuklarını aclığa, yoksulluğa, sokaklara terk ederek bir başına bırakıp giden, ikide bir işsiz kalan, Dabalık görevini yerine getiremeyen/getirmeyen alkolik bir babanın da öyküsüdür. Âdnan Binyazar, çocuklarını yalnız başına bırakıp giden babayı, bir masal motifi olan çocuklanna bakmayacağı için onları ormanda yalnız başına bıralbp giden yoksul oduncuyla eşleştirir. Roman boyunca bu motifın ikide bir yinelenmesinde masalın güncelleştiğini, masal izlcği içinde günümüz gerçeğinin ortaya konduğunu görürüz. Çocuklann yalnız başına bırakıldığı yer, masaldaki ıssız orman yerine, bugün, kimsenin kimseye yardımcı olmadığı tek başına bırakıldığı, kalabalık içinde yalnız kalınan, kalanalık ortasında yitip gidilcn bir yabancılasmanın yaşandığı kent ortamıdır. Çocuklarını ormana bırakmak zorunda kalan oduncu gibi, romandaki baba da, bütün sorumsuzluğuna, alkolikliğine karşılık, bu motif yinelenerek, sanki, elinde olmayan nedenlerden dolayı bırakmışçasına, her seferinde bağışlanmak istenmektedir. En azından babanın gerçekten kötü olmadığı duygusu okura verilmeye çalışılmaktadır. Ben kitabı, Adnan Binyazar'ın açlıkIar, yoksulluklar, acılar içinde çocukluk yıllarını geçirdiği iki büyük kentin, Istanbul'la Diyarbakır'ın II. Dünya Savaşı yülarındaki romanı olarak algıladım. Yoksulların romanı olarak. Adnan Binyazar'ın "Masalını Yitiren Dev'iya da... Y İki Kentin romanı Binyazar'ın, yoksulluk içinde geçen çocukluk yıllarının öyküsünü anlattığı Masalını Yitiren Dev, ilk kez, gerçek niteliğiyle bir anı roman olarak karşımıza çıkmaktadır. Masalını Yitiren Dev, çocuklarını açlığa, yoksulluğa, sokaklara terk ederek bir başına oırakıp giden, ikide bir işsiz kalan, babalık görevini yerine getiremeyen/getirmeyen alkolik bir babanın da öyküsüdür. bul'da, pazarlarda küfeyle yük lar da dışlanıyor o zamanın Istaşıyarak hamallık yapacaklartanbulunda." NH.^VI.IM dır: II. Dünya Savaşı Istanj bul'unun Yahudi düşmanlığıy"Ertesi gün, erkenden küfela ortaya konan, tipik görüntüleri sırtımıza vurup bize yakın lerindendir bütün bunlar. olan Beşiktaş pazanna gittiğimizde, ben seldz yaşındaydım. Açlık, her tarafı kasıp kavuKardeşim altısının içindeydi." rurken iki kardeşi çöplüklerGüç bela yürütmeye çalışden karnını doyurmaya kadar tıklan bu hamallık günleri de, götürür. Birinde diş macununu babalarının yeniden ortadan yiyecek sanıp yerler, bir başkayok olduğu bir gün, üvey anneleriyle birsında bozulmuş çikolata tabletlerini yilikte Danca'ya göçmeleriyle sona erer. yen kardesi kusmak zorunda kalır. Kimi Üvey annenin Danca'daki baba evinde zaman da KÖpeklerin didiklediği çöplüaçlık yeniden yakalarına yapışır. Açlıkğün arasında, iğrenmeyi bir kenara bıratan tantaları kemirmeye kadar götürür: karak yanm somun ekmeğe ulaştıkları "Yazı sanatı sanılmasın; gerçekten, açlıkolur. tan tahtalan kemirdim. Çam kokulu tahBabaları yine bir süre kayıplara karışıp taları kemirirken doymuşluğu düşleyeortaya çıktığı bir gün, yepyeni iki küfeybiliyorsunuz." le gelecektir. Işten ayrıîdığını söyleyerek Buradan ya kovularak ya da açlıktan çocuklanna şöyle der: "Şimdiden sonra kurtulmak için ayrıldıklarında kendileKazanıp evi siz geçindireceksiniz. Çalışrini yeniden pazar yerlerinde bulurlar. mayana ekmek yok Istanbul'da!" Bu kez hem aç, hem yoksul, hem de kimükumak umuduyla geldikleri Istan sesizdirler. Geccleri başlarını sokacak bir damaltı da yoktur artık. Pazar yerlerindcki tezgâh altları, Beyazıt alanındaki bankalar, sınema girişleri, Ibphane Hamamı geceledikleri mekânlardır. Yazın neyse de kışları gecelemek iyice güçleşir: "Kimsesizliğin felaketi kışın başlar. Açlıktan beter nedir dense, üşümek derim. Soğuk günlerde her şey zordur. Binalann Dodrum kadarında börek, pasta pisirilen yerler olur. Oranm buğulu sıcaklıgı demir mazgallardan dışanya sızar. Pasta kokulu bu sıcaklık soba gibi ısıtır insanı. Oralarda hem ısınır, hem pasta kokularından mest olursunuz. Mazgallann üzerine oturuyor, ellerimizi sıcaklığa tutuyoruz. Atesi görünmeyen bir açık hava sobamız da var artık!" Geceleri küfelerin içinde yatıp pazarlan dolaşarak kışı geçirmeye çalısırken babalarıyla karşîlaşırlar. Adam, niçbir şey olmamış gibi, "Neredesiniz, aramadığım yer kalmadı" diyerek bunlan alıp müdür olduğunu söylediği Kocamustafapaşa'daki cam fabrikası dedigi birhangara götürür. Çocuklanna da orada iş verdirtir. Babalarıyla birlikte fabrikada yatıp kalkmaya başlarlar. Babalanna yeniden kavuşmanın sevinci içindedirler. Mutlu günler uzun sürmcz. Bir gün sonra patron, işçilerin paralarını vermeyip kaçınca, babaları da ortada görünmeyince fabrika kapanır. lşçiler çekip gidince, soğuyan cam fırınlar ılık haliyle çocuklara yatak odası görevi yapar. Kış gelince bir iyilikseverin yaraımıyla Küçükhamam'ın üstündeki bir odaya yerleşirler. Burada hamamböcekleri ısırılmadık yerlerini bırakmaz. Yazın bir ev yıkıntısının köşesine sığınırlar. Burda da bidenmekten kurtulamazlar. Bu arada kardeşi de yok olur. Birkaç gün sonra elektrıkçi Murat Usta'nın kardeşini yanına yarı çırak yarı evlatlık aldığını öörenir. Çok geçmeden aynı yazgı onıı da bulacaktır. İyi yürekli birpolis olan Recep aracılığıyla îbrahim Ozgür adlı bir aşçının yanına evlatlık ve çırak olarak sığınır. Okuma yazma bildiği için ustasına gazete okuyarak, dükkânda çalışarak köle gibi hizmet eder. Buna karşılık ustadan yemediği dayak, işitmediği küfür kalmaz. Usta, onu, polis Recep'in söylemesine rağmen okula da göndermez. Boğaz tokluğuna çıraklık yaptığı bir işkence ydlanndan iki iz kaür. "Şimdi o 'vahşet'in izi olarak, öküz gözü iriliğinde bir yara oyuğu vardır sol baldınmın arkasında! Sol elimin orta parmağındaki tımak çatlağı da o günlerden kalmadır." Dana çok Kocamustafapaşa'nın anlatıldığı Istanbul yıllannda Sümbülefendi yöresi, Kocamustafapaşa pazan, pazarcılar, bir odasında barındığı ustanın ko nak bozması evi, ustanın kansı, oğlu, mahalleliler, kitapçı abla derin gözlemlere dayalı bir anlatımla verilir. Hepsi ayn birer öyküdür. Semtin iki ünlü sanatçısından biri olan Dümbüllü Ismet Efenoi'yle olan ilişkisi neşeli bir öyküyle anlatılırken Hamiyet Yüceses ile Eskici Ibrahim'in bağlantısı, şarkıcının yüzüne hayranlıkla bakarken eline 25 kuruş sıkıştırmasi hüzünlü bir dille aktanlır. Başlıbaşına bir öykü tadındaki iki portrede de her iki sanatçının halkla içiçe olan kişilikleri ustalıkla belirtilir. Eli eline bile değmeyen çocukluk a§kı büfecinin kızı Nevin ile eski bir diplomat olan Kannik Ağa'yla ilişkisinin anlatıldıöı bölüm, sevgi, sevecenlik dolu unutulmaz bir öykü niteliği taşır. Kardeşi Cengiz'in bir işe yerleşmesinin ardından onun sorumluluğundan kurtulduğunu düşünerek ustanın yanından ve Istanbul'dan kaçmaya karar verir. Biletsiz bindiği trenden Gebze'de indirildiktcn sonra, her belediyenin özel' CUMHURİYET KİTAP SAYI S76 Boğaz tokkığUM çraickk Bir yitip bir ortaya çıkan babanın, çocuklarını bırakıp gidişinin kimbilir kaçıncısında, bir tanıdık yoluyla Istanbul'da olduğuna dair bir haber gelir. Ağın'da anneleriyle birlikte nenelerinin yanında kalan çocuklarını "okutup adam etmek için yanına istemektedir. O sırada dayı askerdedir. Yoksulluk ailenin belini iyice bükmüştür. Bu habere can kurtaran simidi gibi sarılır neneyle anne. Söyleyecekleri ılk ve son söz: "Gidin de siz kurtulun bari." Istanbul'a giden bir tanıdık sonuçta çocuklan babalarına ulaştırır. „ îstanbul'da ilk günler çok iyi geçer. Üvey anneleri yıkayıp paklar. Babaları üstlerine yeni elbiseler alır. İki günde îstanbullu olup çıkıverirler. Çok geçmeden îstanbul'da da babasının darlık içinde olduğu anlaşılır. Eve eli boş döndüğü, babasıyia üvey annesinin tartışmalarından bellidir. iki kardeş açlıktan mideleri kazınarak sokaklara dokülmüştür. Elunek karneyledir. Babalan savsaklayıp almadığı için nüfus cüzdanları da yoktur. Bu vüzden yoksullara yemek dağıtılan Kızılay aşevinden de kovulurlar. II. Dünya Savaşı yıllarında açlıkla yoksulluk bütün Istanbul'u sarmıştır. Kızılay'ın verdiği yemeğe muhtaçtırlar. Çaresiz yemek dağıtılan kazanların başına giderler: "Bir gün mahallemizde eskicilik yapan bir Yahudi Kızılay kazanlarına yaklaşınca adamı taşa tuttular. Yahudi de bizim gibi açtı. Olayı görünce oradan uzaklaştık. Anadolu'dan gelmi; insanSAYFA 8 tstanbuhtaAçkkYlari Dönüf Adnan Blnyazar, çocuklarını yalnız başına bırakıp giden babayı, bir masal motlfl olan çocuklanna bakmayacağı İçin onları ormanda yalnız başına bırakıp giden yoksul oduncuyla eşleştlrlr.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle