05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

dini ele veren, tanıyınca da kendime çok yakın bulduğum o "icindeki çocuğu" keşfettim. O nedenle bir bakıma babamla olan sorunlanmı, yazar Erhan Bener'i tanıyıp severek çözdüm. Sızın babamzı keşfetme süreanızle Devnm'in babasım ketfetme süreci epey farklı o zaman Devrim/Erdinç Uiskisiyle Yiğit/Erhan ilişkisi arasındaki tek benzerlik, olsa olsa, babayı dolaylı yoldan keşfetme sürecinde yaşanan duygulardaki benzerliktir o da biraz zorlamak kaydıyla.. Çünkü babamla bız asla Devrim'le Erdinç kadar kopuk ve uzak olmadık. Oysa Devrim, neredeyse hiç tanımadan nefret ettiği babasını tanımış olan luşilerle, arkadaşlanyla, eski yoldaşlanyla, sevgilileriyle roman boyunca görüşerek onun gerçek kimliğini bulmaya çalışır. Hergörüştüğü insanın aynasında babasının kışiliği ile ügili farklı bir boyutun, bölünıün yansımasını bulur. Ancak bu farklı boyutlan bütünleştirerek eksik taşlan yerine oturtur. Gerçekten de, insanları genel kategorilerin, "çoğu kimliklerin" darkalıplannın içine sokmaya çalışarak tanımlayamayız. örneğin bir kişi için "şu ya da bu mifletten", "şu etnik kökenden", "şu dinden", "şu cinsten", "şu kuşaktan", "şu sosyal sınıftan", "şu siyasi gruptan" demekle aslında hiçbir şey söylemiş olmayız. Her insanın kişüıği, kımliği birden fazla boyuttan oluşur. O boyutlar da her zaman birbiriyle uyumlu, tutarlı değildir. Bir kişinin bütünlüğünü yakalayabilmek, tanımlayabilmek için birçok unsuru bir araya getirmek gerek: o insanın düşünceleri, inançları, sözleri, eylemleri, yaşadıkları, ılışkılerı, başkalarının ona bakışı, onun kendisine bakışı, vs. Eksik Taşlar'ın kurgusu bütün bu öğeleri içeriyor. Kıtapta her türlü tolalıter düşünceye, hatta Batt demokrasılerı ve muhaltfudorgütlcr dahıl bi4tiw toplunısal yapı ya da orgutlenmelcrc karşı sıkı bir ele$tırı var Aslına bakarsak davranışlarımızın çoğu düşünmeden yaptığımız, ne derecc doğru olduklarını tartışmadan kabul ettiğimiz, bıze ait oldukları kuşkulu fikirler üzerine kurulmuştur. Bunlar, ait olduğumuz "çoğul kimliklerin", yanı parçası olduğumuz toplulukların ortak değerlerinin önyargılarıdır. Bütün cemaatler, topluluklar, örgütler, toplumsal yapılar bir referans sistemi oluştururlar. 1 lerkesin kabul ettiği varsayılan amaçlar etrafında bir araya gelirler, birtakım ortak değerler, ortak kabullere dayanırlar, ya da en azından öyle olduğunu iddia ederler. Ancak başta öyle olduğunu, gönüllü bir aidiyet olduğunu kabul etsek dahi, hayat durağan olmadığı için süreç içinde amaçlar, çıkarlar farklılaşabih'r, yöntemlerin amaçlara uygunluğu sorgulanır hale gelebilir, yani aslında insanlan sürekli olarak aynı durağan çercevede tutamazsınız. Üstelik ortak olduğu iddia edilen değerleri ve bunlann doğruluklarını kim tayin etmektedir? Dolayısıyla gerçekten kendimize ait özgür bir düşünceye sahip olmak istiyorsak, başta o önyargılar olmak üzere, ner şeyi sorgulayabilmemiz gerek. Üstelik bu, bir par çası olduğumuz toplulukların çürüyüp yok olmamaları, gelişmeleri için de gereklidir. Çünkü sansürsüz bir eleştirinin olmadığı yerde, gelişme ve değişen koşullara ayak uydurma da olanaksızdır. Tabii en totaliter yapılarda bile bir ölçüde, neyin nasıl yapılacağına dair sınırIı tartışmalar olabilir. Ancak bir yere kadar... Topluluğun kendini tanımladığı ana düşüncelerin, temelini oluşturan değerlerin, ön kabullerin, önyarguann doğruluğu asla horgulanamaz. Çünkü bunu yapmaya kalkan bireyler, aslında cemaatın, topluluğun temelini de sorgulamış olurlar ve bu temeli sarsabilirler. O andan itibaren de cemaatin, toplumun w CUMHURİYET KİTAP SAYI 576 ÇofliH kimllkİBP Kapak konusunun devamı. bileceği diğer sanat dallannda, örneğin müzikte, plastik sanatlarda ya da sahne sanatlarında, aynı aileden sanatçılar çıkmasının çok daha sık rastlanılan bir olgu olusuna bakarak, edebiyattaki durumu açıklamak için daha çok edebi yapıtın üretim süreci ve yazarın çoğunun bu yapıtla ilişki kurma biçimine eğilmenin daha doğru olacağı kanaatindeyim. Çünkü her çocuk, bebeklikten itibaren iyi kötü müzik dinler, §arkı söyler, resim yapar, hamur yoğurur, hatta rol yapar. Eğer babası ya da annesi bu sanat dallanndan birinde yapıt üretiyorsa, ona özenmek, kendini onunla özdeşleştirmek, aynı şeyi yapmaya heveslenmek daha kolay. Bu mekanizma o dallardaki sanat üriinüne yaklaşım için de geçerli: küçük bir cocuk bir resmin düşünsel derinliğini anlamayabilir, ama babasının ya da annesinin yaptığı şeyin biçiminden, renklerinden etkılenip ondan zevk alabilir, bir müziğin melodisine kendini kaptırabilir... ya da sahnenin büyülü dühyasından etkilenebilir. Oysa bir edebi eserı, bırakın yazabilmek, okuyabilınek için dahi çocuğun önce okuma yazma öğrenecek yaşa gelmesi gerek. Hele yazılanları tam olarak anlayabilmesi ya da kendisinin bir kurgu üretebilmesi için, daha da Ueri yaşları beklemek gerek. Edebiyatçı bir ebeveyne özenmek, onunla özdeşleşmek, aynı yoldan gitmeyi arzulamak o yüzden çok daha zor... Hatta, yazar çocuğunun ebeveynin SAYFA 4 *" HerBener'in roman yazışı farklı. Bu. Yiait Benep mesleğine karşı olumsuz bir tepki duyması bile söz konusu. Çünkü yapıtın üretim sürecinde sanatçı dış dünyadan kendini soyutlayıp korumak, kendini işine yoğunlaştırmak zorundadır. Oysa iletişim kurmak, ilgi görmek isteyen çocuğun, annesinin va da babasının, yazı yazmak gibi anlamadığı şeyler yaumak için kendisinden uzak durmasını, bir anlamda onu dışlamasını kabul etmesi çok zor... hele bir de, birçok yazarın yaptığı gibi evde, yani aslında çocuğun ulaşabileceği bir mekânda çalışıyorsa. Çocuk bunları anlayacak ya da aşabilecek yaşlara geldiğinde de, çoğu zaman kendine başka bir yol çizmiş oluyor. Örneğin ben çocukluğumda bunu yaşadım. Uzun yıllar boyunca babamın yazarüğına tepki duydum, hatta bu nedenle kıtaplannı bile çok geç okudum. Kendime de edebiyattan çok uzak, apayrı bir yön çizmiştim: Tıp fakültesi son sınıftayken 12 Eylül olmasaydı ve yurtdısına gitmeseydim, doktor olmuştum aslında. Aynı şekilde kız kardeşim de matematikçi ounayı secti! Tabii hem doktor hem yazar olmak da mümkün ama, o çok daha farklı bir süreçten geçmeyi gerektirirdi. Kitabın önemli bölümlerinden birt, bir babayla oğulun birbirlerini arama serüvem. Stzgerçek hayatta da babantz Erban Bener'le, Erdinç ve Devnm gibi iletişim sorunlart yaşadımz mu Benim 12 Eylül'den sonra 10 yıl yurtdışında kaldığım dönemde babamla epev ayn kaldık, çok az görüşebildik. Çünkü ben hakkımdaki davalar nedeniyle Türkiye'ye gelemiyordum, o da hem maddi sorunlar hem de o zamanki pasaport yasasının kısıtlamalan nedeniyle beni görmeye ancak 34 kere gelebildi. Ancak romandaki babaoğulun yasadıklannın aksine, ayn kaldığımız bu aönem babamla beni uzaklastıran değil, yakınlajjtıran bir dönem oldu. Çünkü esas kopukluğu, az önce beliıttiğim gibi, ondan önceki klasik "ödipal" çatışmalar döneminde yaşamıştık. Ben babamı sürgün döneminde, romanları aracılığıyla tanıyıp keşfettim. Ondan uzak kalınca, onun eksikliğini hissettim ve bunu gidermenin tek aracı da kısa telefon konuşmaları dışındaonun yapıtlarını okumaktı. Bu okuma serüveninde, "baba kimliğini" taşıyan ve zaman zaman ters düşüp çatıştığım kişinin ötesinde bir de birey Erhan pener olduğunu keşfettim. Baba/oğul ilişkisinde Ben den gizlediği ya da benim göremediğim, ancak romanlannda ken
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle