Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
r ta asılı kokulu karanfillerden bir çiçek çalardım." Istanbul'u ise çok değişik köşeleriyle betimliyor Oya Baydar: " O yıl erguvanlar erken açmıştı. îstinye bayırlanndan, Emirgân'dan Ortaköy'e; karşı kıyıda Anadolu Misarı sırtlarından Üsküdar'a kadar, sular bile erguvan rengine kesmişti. (...) Erguvanların ve soluk gri ışık altındaki yemyeşıl tepelerin, donuk grimavi sulann güzelliği. (...) Vapur erguvanlı tepelerin arasından akan geniş mavi suyun üstünde, karşıda gri bir pusun ardından seçilen îstanbul siluetine doğru süzülüyor." Erguvanlann dışında mor salkımlar, yaseminler, san kameriye gülleri, san ponpon gülleri, kokulu reçel gülleri, pembe yediverenler, san kayısı gülleri, ateş kırmızısı güller; pembe badem daÛarı, bembeyaz elrna çiçekleri, hanımeli ve zambaklar; Aaalar'ın sümbül ve mimozaları; Levent'in akasya kokuları". Işte Oya Baydar'ın roman diline tat katan renkler, çiçekler ve kokularcümbüşü! Hatta insanları renklerle özdeşleştiriyor Baydar: "Arın Murat renklerle düşünmeyi severdi. (...) Annesinin ne renk olduğunu düşündüğünde, gülkurusuyla bej, bejle açık gri arası, soylu ama belirsiz ve kişiliksiz bir renk gelirdi aklına. (...) Amcan ne renk diye sorsalar, beyaz bir fon üstünde, neşeli, alacalı bulacalı bir renk cümbüşü derdi. (...) Kendi rengi ise asil bir gri tondu." Bıı koku ve renk motifleri, Oya Baydar'ın ilk öykülerinde başlayıp, özellikle son iki romanında yoğunlaşıyor. Doğanın ve insanların bu denli canlı, etkileyici biçimde ve usta bir gözlemcinin kaleminden yansıtılması, içinde yaşadığımız dünyayı bize görme ve tat alma duyulanmızla algılatması, Oya Baydar'ın kendine özgü üslubunu, şiirsel dilini oluşturan en önemli özellikler. "438 sayfalık romanı dört günde okudum; okumaya başlayınca efinizden bırakamayacağınız bir roman"(3) diyor Fethi Naci. Sizin de ona hak vereceğinizden hiç kuşkum yok. Hem de hepiniz başka açılardan okusanız bile... 68 kuşağından olanların kendi geçmişleriyle özdeşleştirerek acı ve tatlı anüannı tazeleyecekleri, yazann geliştirdiği ve eleştirdiği siyasal düşüncelere katJsalar da ka tılmasalar da ilgiyle okuyabilecekleri; yakın târihimizle, hatta içinde yaşadığımız günleri belirleyen siyasal olaylarla ugilenenlerin başka tür buruk bir tat alacaklan, hatta bu güne dek düşünmedilerse bile, bundan böyle üzerinde düşünmeden yaşayamayacakları, öbür yandan edebiyatta şiirsel bir dil arayanlann da aradıklarını bulacakları, doyurucu bir roman Sıcak Külleri Kaldı. • (1) Fethı Nacı, "Elestıri Günlüğü", CumhuriyetKitap, 18Kasım 2000 (2)Bu konudabak Nılüfer Kuruyaztcı, "Hiçbiryer'e Dönüş", Adam Sanat, sayı 155, Ekim 1998 (3) Bak dıpnot 1. Yakın tarih romanı Dr. H. IBRAHIM AKEREN O a ya Baydar'ın anlatılannın ve romanlarının tutkulu bir hayranı olabılirsiniz ya da yazdıklanndan hiç hoşlanmayabilirsiniz; ama ilgisiz kalamazsınız. Çünkü Baydar, önemli şeyler söylüyor: Yazınsal açıdan, dil açısından, roman kurgusu ve özellikle de son romanında ele aldığı konular açısından. Bu yüzden, Sıcak Külleri Kaldı için "iyi bir roman", "sürükleyici bir roman" vb. nitelemelerinden kaçınarak "önemli bir roman" demeyi yeğledim. Sıcak Külleri Kaldı, yayımcının kitabın arka kapağındaki tanıtımına bakılacak olursa, "siyasal roman tartışmalannın orta yerine düşmüş ve noktayı koymuş". Türkiye'deki yazın ortamını mesleğim gereği yakından ama yurtdışından izleyen biri olarak TÜYAP Kitap Fuan sırasında îstanbul'daydım bir siyasal roman tartışması olduğunu biliyorum ama bu konuda söylenen ve yazılanlann tümüne ne yazık ki ulasamadım. Tanıtma yazısındaki tümceyi, lcendimce şöyle yorumladım: Toplumsal ve siyasal atmosferde geçen, bu türden "büyuk" konular çevresinde odaklanan bir anlatı da iyi bir roman olabilir. Sadece Türkiye'de değil Batı'da da fantastik anlatılann, masal yaratıklannın maceralannın ve kurgutarih romanlannın çoksatarlar listelerinin en başılanna yerleştiği bir dönemde, yayımcı böyle bir uyanya gerek görmüş olmalı. Oya Baydar ın son kitabı, kırk yüa yakın bir süreye yayılmış bir dönem romanı. Ana konusu ise aşk ve iktidar. Yazann kendisi de bir söyleşide, romanınm bir adının da " Devlet ve îktidar" olabüeceğini söylüyordu Lenin'e ironik bir atıfla. Ancak romanı önemli yapan, konunun ;ır"lığı değil kuşkusuz.Bununla sınırlı saydı Sıcak Külleri Kaldı kötü bir roman olurdu. Romanı önemli kılan, bu "ağır" konunun siyasal metin olmaktan çıkıp yazınsal bir metne, bir romana dönüştürülmesindeki ustalık. Uzunca bir süredir roman, özellikle 19. yüzyılda kazandığı klasik kalıplan aşmaya çalışıyor. Yenikonu arayıslan, yeni biçimler, yeni kurgu denemeleri kimi zaman geleceğin yazınını haber veren bir başanyla, kırni zaman "postmodern" nitelemesinin büyüsünden yararlanan bir şarlatanlıkla sürdürülüyor. Klasik romana ise, bir süredir biraz üvey evlat gözüyle bakıldığı, dönemini bitirmiş, kendini tüketmıs sayıldığı bir gerçek. Oya Baydar'ın romanı, klasik dönem romanının kalıplannın kendi mantığı içinde kalınarak nasıl zorlanabileceğinin iyi bir örneği. Okuyanlann dikkatinı çekmis olması gereken teknikten / biçimden ve lturgudan söz etmek istiyorum. Baydar'ın geriye dönüşlerle, anımsamalarla sürdürdüğü anlatım yeni bir anlatım biçimi değilkuşkusuz. Bilinç akımı, "yeni roman" vb. bu anlatımın bütün olanaklarını denemişti. Ancak, Sıcak Külleri Kaldı'da Baydar bu bicimsel arayışı sonuna kadar götürüyor ve kurgunun ana öğesi yapıyor. Geriye dönüş içinde geriye dönü§, onun içinde bir kez daha geriye dönüş, çok zamanlı ve çok kahramanlı (karakterli) bir kurguda önce okuru korkutuyor; ipin ucu kaçacak mı, kim nerede ne yapıyor'u acaba kavrayacak mıyım kuşkusu, ilk 2030 sayfada okura hâkim oluyor. Neyse ki "Ben bu...bu...Ölü'yü daha önce de görmüştüm. Beş yıl önce miydi yoksa yirmi beş yıl önce mi? Hatırlamıyorum" gibi ustaca kurulmuş bir roman cümlesiyle başlayan bu ilk bölümlerin sürükleyiciliği okumayı sürdürmeyi sağbyor. Romanı bitirdiğinizde ise, o lahana yaprağı gibi açılan bölümler arasın da yolunuzu kaybetmediğinize hem şaşıSHLAKkf I I Hti nyor nem de seviniK.\U>I yorsunuz. Farklı bir roman arayışına, yapay kurgusal zorlamalara girmeden klasik kalıp içinde kalarak klasiğin sınırlannı zorlamak dediğim de bu işte. "Setı Hiroşima'da Hiçbir Şey Görmedin" başlıkh bölümde, yan resmi bir konferans süreci boyunca, ülkenin ve insanın/bireyin onlarca yıllık yasamı, bir tenis karşılaşması gitgelleriyle; kuru konferans üslubundan şiirsel anlatımlara geçişlerle sergilenirken, üslup, zaman, lconu değişikliği okuru hiç ranatsız etmiyor. Şaşıracı derecede sinematografik anlatım, klasiğin içinde kalarak biçimi zorla manın bir başka öğesi. Özellikle romanın ilk üç yüz sayfası boyunca, ayrıntılı bir film senaryosu okuyormuş izlenimi edinmenizi engelleyen tek şey, zaman zaman oldukça uzayan diyaloglar ve tamşmalar oluyor. Oya Baydar benim ıçin dönüşlerin ve karşılaşmalann yazandır. Onun anlatılannı abartıb, kederli, umutsıız, karamsar bulanları vc bu yüzden sevmeyenleri anlamak olanaklı. Ama "melali anlayan" ve yaşamış olan bir "nesil"denseniz yazann kitaplarındaki derin hüznü de seversiniz. Bu bağlamda, Hiçbiryer'e Dönüş'ün o muhteşem sonu "Geç Kalmıs Bir Bahçıvan" bölümü kadar Sıcak KüUeri Kaldı'daki anımsama, dönüş ve karşılaşma bölümlerine de işaret etmeden geçmek istemiyorum. Baydar'ın kahramanlan hep yıllar önce bıraktıklan yerlere, insanlara, duygulara, inançlara geri dönerler ve her geridönüş, her yeniden karşılaşma hüzün, çaresizlık, umutsuzluk doludur. Geçen ve bir daha hiç yakalanamayacak olan zaman karşısındaki çaresizlık... Lawrence Durrell'in îskenderiye Dörtlüsü'nün baş kahramanının îskenderiye kenti olduğu söylenir hep. Bu benzetmeyle, Baydar ın son iki romanının baslıca kahramanının da zaman olduğu söylenebüir. Sıcak Külleri Kaldı'nın; Ömer'in Eskişehir'de geçen çocukjuğunu anımsaması (s.191...), Ulku nün Ömer'le Leipzig'de karşılaşması (s.245...), Ömer'le Cem'in Moskova'da, Kızıl Meydan'a bakan bir otel roofunda karşılaşmaları (s.294...), Ülkü ile annesinin nuzıırevindeki karşılaşmalan (s.423...) ve benzeri birçok bölümiinü okuyunca, Baydar'ın, anımsamaların, dönüşlerin, karşılaşmalann ve akan zaman karşısındaki kederli çaresizüğin yazarı olduğu düşünceme katılacağınızı umuyorum. Sıcak Külleri Kaldı'nın bir özelliği de di li. Bir iki dizgi hatası hariç dupduru ve yanlışsız bir Türkçe... "Bir de dil yanlışı mı olacaktı!" demeyin; çünkü yanlıslı, en azından özensiz dıle, tanmmış ve çok okunan yazarlarımızın yapıdarında bile rastlanıyor. Bu dilin bir başka özelliği ise şiir dilinin, gündelik diyalog/konuşma dilinin, makale dilinin ya da üslubunun, anlatılan konuya göre sürekli değismesi ve birbirinin yerini alması...Bu bir dil paçalı ve karmaşası mı yaratıyor? Hayır, aksine konunun ve daha önce sözü edilen güç kurgunun açılımına, yaşamın tüm alanlannın gerçekçi anlatımına yardımcı oluyor. Sevişirken ya da yıllar sonra duygu yiıklü bir karşılaşma veya bir anımsama anında, veya teorik bir tarnsma, bir konferans sırasında kullanılan dil gerçek hayatta nasıl farklıysa, romanda da o kadar farklı. öte yandan, Oya Baydar fanatik bir öztürkçeci değil. Yerleşmiş, yaygın kullanılan tüm sözcüklerden yararlanıyor. ö r neğin hem şehir hem de kent sözcüklerini bazen aynı sayfada kullanmaktan çekinmiyor. Dikkadi bir okuma bunun bir savrukluk değil bilinçli ve özenli bir seçim olduğunu gösteriyor. Baydar "şehrin ışıklan" ama kent planı" diyor. Birincisindc daha şiirsel bir anlatım, bir iç müzik bulurken, ikincisinde teknik ve maddi bir tını yakalamaya çalışıyor. Sıcak Külleri Kaldı bir Türk romanı ama taruşnğı, anlattığı konular Türkiye ile ve Türkiye insanıyla sınırb değil. Bir çağı, bir dönemi ve o dönemin insanlannı Türkiye özelinde anlatan, evrenseli yakalamaya çalişan bir roman. Bunu ne kadar başanyor, tartışılabilir. Ama 1980'lerde, Avrupa ile birlikte Türkiye'deki aydınlann da yere göğe koyamadığı, öve öve bitiremediği "varolmanın Dayanılmaz Hafifîiği"ni natırlarsak ve kendimize ait olanı küçümseme, hatta yok sayma gibi duygulardan sıynlıp tarafsız ve soğukkanlı bir değerlendirme yaparsak, Baydar'm romanının Kundera nınkinden ne kurgu, ne anlatım, ne konu, ne de karakterler açısından hiç de aşağı kalmadığını, hatta kurgu açısından daha sağlam, biçim açısından daha yeni olduğunu söylemek olanaklı. Ama, özellikle de Türkiye'de, kimse kendi köyünde peygamber olmuyor. Artık işin "ama sına gelmenin tam sırası. Okurken hemen her sayfada, her bölümde duyulan hazzın, yaşanan keyfın alışılmış roman tenmiyle "sürükleyicıliğin" de denebilir dalınan düşüncelerin, anıların; kitabı bitirip de kapattığınızda yerini bir eksiklik duygusuna bırakması neden? ilk bakışta paradoksal gibi görünse de, bunun nedeni, sanmm son yüz sayfanın (roman 438 sayfa...) kurgusal (konusal değil) zayrflığı. Hani en son bölümleri, son on on beş dakikası rejisörün ölümünden sonra tamamlanmış rllmler vardır. Oyuncular, konu, mekânlar, insanlar, müzik, dekor hep aynıdır ama bir şey aksar. Sıcak Külleri Kaldı'da da romanın kilit ve baş erkek kahramanı Ann Murat'ın öldürülmesinden sonraki bölümlerde insan bu duyguya kapılıyor. Yanıtın üzerinizde bıraktığı yoğun duygu yükünden ve karşıkonulmaz çekiciukten kurtulmuş eleştirel bir ikinci okuma, "ama"nın ipuçlannı veriyor: Baydar bu son yüz sayfada, baştan beri ustalıkla kullanaığı tekniği (lahana yaprağı anımsamalar ve geridönüşler) ve bu telkniğe bağlı biçimi, hatta kurguyu bir yana bırakmış, düz Dİr anlatıma geçmiş. Artık olaylar ve kişilerin olaylara bağlı duygu ve davranışlan düz bir gerçek zaman çizgisinde akıyor. Üstelik de bu gerçek zaman yoğun olaylarla dolu. Böyle olunca da, bu son bölümdeki olaylar ve kişiler, o zamana kadar ahştığımız ve sevdiğimia derinliklerini yitiriyorlar. Öyle ki, bu son bölümde yeniden karşımıza çıkan Mehmet lliç'in oğlu Deniz'le ilişkisi, Ülkü'nün annesiyle huzureyindeki buluşması, Arın Murat'ın resmi cenaze töreni gibi, tek tek çok başanlı ve etkileyici bölümler /sahneler sanki havada asılı duruyor. Bu bir uzunluk sorunu değil, bir kurgu sorunu. Oysa Oya Baydar daha önceki bölümlerde "usta işi" bir kurguyu ve seçtiği güç tekniği başanyla uygulamıştı. Son yüz sayfada yazar, nedenini kendınden başka kımsenin bilemeyeceği bir sıkışmışlık duygusuna, her şeyi söyleme ve çabuk söyleme kaygısına kapılmış gibi. Sıcak Külleri Kaldı'nın iyi ve önemli bir roman olduğunu yine de vurguyla tekrarlayacağım...DgisizKalınamayacak, han gi nedenle olursa olsun ilgisiz kalınmaması gereken ve belki de gerçek yeri ve değeri üzerinden biraz zaman geçince anlaşılacak bir yapıt. • Sıcak Külleri Kaldı/ Oya Baydar/ Can Yayınlan, 2 Basım, Kasım 2000/438 s. SAYFA 11 Karffeşmafanı ve dönüştorin yızan Konuyu ytkatayn di Oya Baydar'ın romanı, klaslk dönem rornanının kalıplannın kendi mantığı İçinde kalınarak nasıl zortanabHeeeğlnln lyl bir örneğl. C U M H U R İ Y E T K İ T A P SA Yl 572