Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
0 K U R L A RA "Geçen yıl, 12 Eylül'ün yirminci yddönümüydü. (...) Ama, böyle bir trajik süreye neler neler sığmadı ki?.. (Jlümler, unutuş/unutuluş, yoksunluklar, kısaca zamamn kâğıt üstünde bırakabileceği kaltnlıksız pas rengi tortu! ne var ki, o günden bu güne sözcük içtenliğini, ağırltğını yitirdi; her hareketin kaynağındaki sıcaklık kurudu. Bundan böyle, ne 'söz' onu söyleyen ağzın malı; ne de 'eylem', tarihin sicilinde layık olduğu yere sahip. Çünkü, yirmi yıl önce, Barış Derneği Davası, Türkiye dış politikasımn lopluca sorgulandığı, enine boyuna irdelendiği, kendi içinde çapraz hesaba çekildiği bir çesit düsünce arenasıydı. Bu yanıyla Barış Derneği, 20. yüzyılın son çeyreğinde gündeme oturmuş elbet, Türkiye ölçeğinde çok önemli sayılacak, sonuçları açısından da aynı ölçüde etkili bir davanın öznesiydi. Ancak bu süreç çoktan sona erdi. Hem suçlanan kişiler, hem suçlayanlar, hem de o dönemin izlenen 'siyasa'sı bütünüyle geçmişin malı olmuş görünüyor. On binlerce sayfa tutan ırmakdosyalarıyla koca bir siyasal dava, sonuçta, sepya rengi silik ve sararmış bir dizi fotoğraftan başka bir şey değü" Uğur Kökden, "Uzun Gecenin Tutsakları"nın 'Onsöz'ünde söylüyor yukarıdaki sözteri ve ekliyor "O halde bunlan yazmak niye?" Kitabı okuyun, cevabını bulacaksınız. Bir de düzeltme: Geçen sayımızda Ahsen Erdoğan'ın Enis Batur'la söyleşisi, Abdullah Tekin imzasıyla yayımlanmıştır. Ahsen Erdoğan'dan özür dileriz. Bol kitaplı günlerl... Konudan konuva roçki'nin Sanat ve Edebiyat ını (Yazın Yayıncılık, Çcviri: Aslıhan Aydın, 2001) okyorum. Beni eıı çok Troçki'nin Andre Malraux üzerine yazdığı yazılar ilgilendirdi. Boğazlanan devrim adlı yazı, Büyükada'da, 9 Şubat 193l'deyazılmış: "Fatihler'i ne yazık ki onsekiz ay ya da iki senelik bir gecikmeyle okudum. Kitap Çin Devrimine vani son onbeş yılın cn önemli konusuna ayrılmış. Yoöun ve güzel bir üslup, bir sa natçının keskin görüşü, ilginç ve yiirekli bir gözlemhepsi de romana olağandışı bir önem yüklüyor. Rıırada bundan söz ediyorsam eğer kitabın ustalıkla dolıı olmasından değil, ki bu da küçümsenmeyecek bir düzeyde, ama çok değerli bir siyasal bilgi kaynağı olmasından. Malraux'uan mı geliyor bu bilgi? 1 layır, yazarın haberi olmadan anlatımın kendisinden dökülüyor ortaya ve yazarına karşı tanıklık ediyor gözlemcinin ve sanatçınm yüzakı olan olgu da bu, ama devrimcinin yüzakı değil. Ne var ki, aynı açıdan baktıgımızda Malraux'nun da değerini bilmek nakkımız: Yazar kişisel olarak kendi adına, özellikle de ikinci beni olan Garine adına, devrim konusundaki yargılarında pazarlığa girmiyor." (s. 59) "Kitap roman olarak yazılmış. Aslında Çin Devriminde ilk safhanın, Kanton döneminin romanlaştırılmış bir kroniği ile karşılaşıyoruz..." "Yazarın ayaklanan Çin'e yakınlığı üstelik de etkili yakınlığı tartışılmaz. Ne var ki bu yön bireyselliğin ve estetik hevesin asırılıklarıyla kemirilmiş durumda. (...) Malraux'nun 'romanına' temel oluşturan Çin'deki olaylar insanlık kulturünün geleceği için, Avrupa parlamentolarının boş ve zavallıpatırtısından ve kokuşmıış uygarlıkların dağ gibi yükselen edebiyat ürünlerinden karşılaştırılamayacak kadar büyük önem taşır. Malraux bunu kavramada çekingenlik auyuyor gibi." 'Romanda devrimci kinin boyunduruktan, cehaletten, esaretten nasıl doğduğunu ve çelik gibi sertleşüöini gösteren, yogunluklarının giızelleştiriıdıği sayfalar var. Eğer Malraux halk kitlelerine daha özgür ve cesur birbiçimdedeğinseydi (...) bu sayfalar Devrim Antolojisine girebilirdi." (s. 60) Boğazlanan devrim ve onu boğazlayanlar hakkında/ Bay Andre Malraux'ya yanıt bas,lıklı yazısında (Yazı, Kadıköy'de, 12 Hazi ran 193l'de yazılmi!,. FN) "Bay Malraux'nun Marksizm konusunda söyledifii ilginç. Ona kulak verirseniz, Çin'de Marksist politika uygulanamazdı, çünkü Çın nroletaryasının henüz sınıl bilinci yoktu. Oyleyse sorun söz konıısu sınıf bilincını ııyandırmak olsa gerek. üysa Bay Malraux proletaryanın çıkarlarına karşıt yönde sürdürülen bir politikavı olumlamakta buluyor çözümü.' diyor Troçki. "... Bay Malraux'nun makalesini okuduktan sonra, bir önceki makaleme bir düzeltme getirmek zorundayım: Garin'e Marksizm a^ılamak onun yararına olur diye yazmıştım. Artık şimdilik böyle düşünmüyorum." (s. 75) Andre Malraux'nun bir söyleşisi üzerine başlıklı yazı 9 Nisan 1937'de yazılmış. Troçki şöyle diyor: "...1926'da Malraux Çin'de KominternKuomintang'ın hizmetinde bu 1t*oçki'nln gözünden Malraux T "Son tahlilde Malraux bir bireyci ve bir karamsar. Dünyayı ve yaşamı bu şekilde algılamak bana, ters demesem de, yabancı. Ama Malraux'nun ümitsizliğe varan karamsarlığında bir kahramanlık öğesi var. Malraux uluslararası kahramanlarını devrimin tabanından seçiyor. Kişisel dramların sahnesi 1927'nin Şanghay'ı. Yazar Çin devrimini kişisel deneyimiyle yakından tanıyor. Ama romanda ne etnograrya var ne tarih. Devrimin had safhada güçlü bir gerüim verdiği insanî yaşamların ve kişisel ihtirasların romanı bu. Nihayetinde, bireyci ve karamsar romancı bireyciliğin ve karamsarlığın ötesine varıyor. Yalnızca, kişinin hayatıyla ödemeye hazır oldufiu, büyük bir olağanüstü bireyci amaç anîam veriyor insanın varlığına işte, felsefî öğreticilik kavramına yabancı kalan ve başından sonuna gerçek bir sanat eseri olan romanın anlattığı son şey bu. "Açıkça, alışılagelmiş yaşam koşullarındaki korkunç Krizin hayata değin tüm saf ampirik tutumu acımasızca çökerttiği Birleşik Devletler'de, Malraux'nun romanı kendisine çok sayıda okur bulacaktır gibi geliyor bana." (ss. 108109) O pek sevdiğim Umut romanından söz edilmiyor. Troçki'nin Edebiyat ve Devrim adıyla bir çevirisi yıllar önce yayımlanmıştı; kitaplığımda aradım ama bulamadım. Severek okıımııştum. Sanat ve Edebiyat'ı ilgiyle okuyacagınızı umarım. Naipaul tartışması Andrt Malraux TURHAN GÜNAY Imtiyaz Sahibi. çağ Pazarlama Cazete Dergi Kitap Basın ve Yayın A.ş. ni temsilen Cumhuriyet Vakfı adına llhan Selcuk c Yayın Danışmani: Turhan Cünay Sorumlu Müdür: Fikret llkiz Cörsel Yönetmen: Dilek llkorur Baski: Sabah Yayıncılık A.ş. <• Idare " Merkezi: Türkocağı Cad. No: 3941 Cağaloğlu, 34 334 Istanbul Tel: (212) 512 05 05 CReklam: Publi Media CUMHURİYET KİTAP KtTAP lunuyordu ve Çin Devriminin boğulmasında sorumluluk ta^ıyanlardan biri oldu. İlk romanında Malraux, istemeden, Komintern'in Çin'deki politikasını açığa çıkaran bir tablo koydu ortaya. Ama bizzat yaşadığı deneyimlerden gerekli sonuçları nasıl çıkaracağını bilemecıi." "Malraux, Andre Gide gibi, SSCB'nin dostlarından. Ama aralarında muazzam bir fark var ve bu lark salt yeteneklerinin çapında değil. Andre Cîide çok derin bir kavrayış gücüne ve kendisine her şeyi gerçek adıyla anma olanağı veren bir enteleKtüel dürüstlüğe sahip kesinkes bagımsız bir kişiliktir. Bu kavrayış giıcu olmaksızın devrim üstune kemküm edilebilir ama ona hizmet edilemez." "Malraux, Cîide'in aksine, tinsel bir bağımsızlık dolııdur ama kendisinde bu erdeınin zerresi yoktur. Dogu^tan yarı resmidir o. New York'ta her şeyi ıınutmak için bir çağrıda bulunuyor, Ispanyol Devrimi hariç her şeyL.Oysa kı, Ispanyol Devrimine ilgi Stalin'i onlarca eski devrimciyi katletmekten alakoymuyor. Malraux'nun kendisi bile lspanya'yı terketti, Birlcşik Devletler'de Stalin Vişinski'nin hukuk çalışmasını savunma konusunda bir kampanva yürütmek için. Buna bir de Komintern'in Ispanya'daki po litikasının tamamıyle onun Çin'deki ölümcül politikasını yansıttığını eklemek gerek. îşte peçesiz gerçek bu." ("La Lutte Ouvriere (Işçi Miicadelesi), 9 Nisan 1937") Troçki'nin Malraux hakkında 9 Kasım 1933'teyazdığı mektup, "Bana, kendi görü şüme göre, hangi kitapların Amerika'üa yayınlanmaya değer oluuğunu soruyorsunuz. (Soran, o dönem îngilizcc öğretmeni olan Clifton Fadiman. FN) Hepsinden önce, genç Fransızyazar Andre Malraux'nun (...) (îallımarkitabevinden çıkan İnsanlık Durumu adlı romanından söz etmek isterim." "Bu roman yalnızca bir edebi sanat eseri olmayı hedeflemiyor. lnsanlığın yazgısına dair önemli sorular soruyor. Dünyanın tamamını kıışatmış olan toplumsal ve kültürel kriz içinde insanı her zaman heyecanlandıran ve büyük sanatçıya esin veren sorular bunlar: Yaşam ve ölüm, aşk ve kahramanlık, bireysellik ve toplum; yaratıcı bilincin karşısında yeni bir yoğunlukla yer alıyorlar. Sai biçimi fethetme yollarını aramaktan bitkin diişmüş çafidaş sanat ancak bu kaynaktan beslenerekTcendisini yenileyebilir. Bu yıl Nobel ödülünü Trinidad doöumlu bir romancı, V. S. Naipaul aldı. Ardından Hilmi Yavuz kardeşimiz ortalığı kızıştırmayayöneliksözleretti. Ben Naipaul'un tek romanını okudum. Yıllar önce. Miguel Sokağı, (Çeviren: F'iliz üiluoğlu, Can Yayınları, 1984) dilimize çevrilen ilk romanı. Bodrum'da, 6 Eylül 1984'te, kısa bir tanıtma yazısı yazmışım. Miguel Sokağı, belli başlı kişileri değişmeyen hikâyelerden oluşan bir roman; Naipaul, 1959'da yazmış. Memet Fuat, aynı tekniği, 1951 'de yaytmladıgı o güzelim Yaşadığımız'da kullanmıştı. Naipaul, bir sokağın insanlarını hüzünle karışık bir mizahla anlatıyor. Miguel Sokagı'nın çocukları, her şeyin can alıcı yerini nemen görürler: Boyee, Gençlik Biıliği'nin yıllık kongresinden dönünce, "Amma da iş bu gençlik kongresi be. Bir sürü moruk toplanmış orada." (s. 91) der. Anlatıcı, "Ufak tefek bir adamdı, bana kalırsa da, ufak tefek adamlar kötü ve yabanıl olurdu." (s. 99) der. Eddoes, "Ben böylelerini çok gördüm. Daha doğrusu herkesin başına gelir. Yaşlanırlar, korkarlar, genç kalmak isterler." (s. 186) der. Miguel Sokağı'nda Gorki'lerden, lstrati'lerden esen bir hava var: Hani o gençliğimizde çok sevdigimiz "iyi huylu serseriler" havası. Ben en çok nefis bir mizah hikâyesi olan "Erkek Adam"la alabildigine duygusal ve hüzünlü "Wordsworth"u sevdim. Miguel Sokağı, konuşmaların ve argonun ağır bastığı bir roman. Filiz Oflııoğlıı başarıyla üstesinden gelmiş çevirinin." v. s. Naipaul SAYFA 3 SAYI 6 1 4