04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

0 K U R L A RA Mahmut Alptekin, 1940yılında Denizli'nin Çal ilçesinde doğdu. Bursa Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü'nü bitirdikten sonra bir süre TürkçeEdebiyat öğretmenliğiyaptı ve 1970'te TRT'yeprogram yaptması olarak girdi. 1997'de TRT htanbul Televizyonu'nda Yayın Denetleme Kurulu Üyeliği görevinden kendi iste&iyle emekliye ayrılaı. Varlık, Türk Dili, Çağrt, Türk Sanatt, Somut, Yazko Edebiyat, Yelken ve Edebiyat Cephesi dergilerinde şiir, öykü ve düzyazılar yayımladı. Alptekin, 1964''te Türkiye Öğretmenler Bankası Öykü Yarışması'nda Üçüncülük Ödülü, 1972 ve 1982 Türk Dil Kurumu Radyo Televizyon Dil Ödülü, 1986 yılında Abdi Ipekp Barış ve Dostluk Ödülü şiir dalında Üçüncülük Ödülü, 1990 Omer Seyfettin Öykü Yarışması'nda lkincilik ödülü'nü kazandı. 1969 ytlından bu yana on kitap yayımlayan Mahmut Alptekin'i kendi yanıtlarıyla tanıtmaya çalışttk sizlere. Necati Güngör ve Sennur Sezer de yapıtlartnı değerlendirdiler. Önümezdeki saytmızda TÜYAP 4. Ankara Kitap Fuarı özel sayısıyla geleceğiz karşınıza. Mart'ta Kıbrıs, Nisan'da îzmir, Mayıs'ta Ankara, Kasım'da htanbul derken kitap fuarlarmın sayısı hızla artıyor. Yeni fuarlarda buluşmak dileğiyle. Bol kitaplı günlerl... ) JJ FETHINAC) Konudan konuva HüsiHİKuruntu A TURHAN GÜNAY Imtiyaz sahlbl: çaö Pazariama Cazete Dergl Kitap Basın ve Yayın A.$. Adına Berin Nadi o Yayın Danı$mani: Turnan Cünay o Sorumlu Müdür: Flkret llkiz Cörsel Yönetmen: Dllek llkoruro Baski: çağdas Matbaacılık Ltd. Stl. oldare Merkezi: Türkocağı Cad. No: 3941 Cağaloğlu, 34 334 Istanbul Tel: (212) 512 05 050 . Rekiam: Medya C dam Sanat'ın Şubat 2000 sayısında M. Sadık Aslankara'nın bir yazısı vardı. Aslankara'nın yazüannı okuyorum ama adamışım o yazıyı, bir arkadaş uyardı, bir bayan yazar benim için bir şeyler söylemiş. Aslankara, bu bayan yazarla konuşurken, bayanın "yaşamöyküsünden yola çıkarak" bir "roman" yazan biri, söze kanşıyor:"Aklıma, kitaplarıyla ilgili haksız saptamalarda bulunan eleştirmenleri acımasızca öldüren biryazann öyküsünü anlattığı Fantastik Senfoni gelmişti. Öyküye eleştirmenlerin nasd yaklaştıkfannı sordum." Bayanın cevabı şöyle: " Vallahi açıkçası yarası olan gocunsun diye düşünmüştüm yazarken. Bu konuda en çok yaralı olan Fetni Naci'ymiş demek ki. Pek alındı. (...) fantastik Senfoniyayımlanıncaya kadar da aramız gayet iyiydi. Sonra birdenbire bana karşı tutumu değişli. Özellikle Ay Falast'na yönelik hem televizyonda, hem de bir dergide çok olumsuz eleştirilerde bulundu. (...) rethi Naci'nin eleştinlerini hiç önemsemedim. Yeniliklere ayak uyduramayan yaşlı elestirmen sendromu deyip geçtim." Adam Sanat'ın Mart 2000 sayısında da o bayanın "yaşamöyküsünden yola akarak" bir "roman" yazan kısi şöyle diyon ...yaşanmış gerçekler sırf bir elestirmen noşlanmadı diye aeğisemez, değiştirilemez.'' Eslcilerin kuUandıklan bir deyim vardır. Hüsnü kuruntu. Bu bayanla bu bayın sözleri, hüsnü kuruntu için örnek gösterilebilir. Önce, bayanın "Fdrttastık Senfoni yayımlanıncaya kadar aramız gayet iyiydi." sözünden hiçbir şey anlamadığımı itiraf etmeliyim. O bayanı, yıllar önce, Bodrum yazlannda bir iki defa görmüşlüğüm var. Selamlaşmıştık. Hepsi bu kadar. Başka türlü de olamaz: Ben Istanbul'da yaşıyorum, o Ankara'da. Ay Falast na gelince... Elestiride Ktrk Ytl (Adam Yayınlan, 1994) adlı kitabımdadır o eleştiri: "Hayatımı Yazsam Roman Olur"; şöyle bitiyordu: "Ay Falast, roman değil elbette, bir anılar salatası; 'roman' olmaması bir yana 'edebiyat' değil; her edebiyat eseri bir yapıdır, oysa Ay Falası'nda yapı mapı yok! Ne mi var: 'Lar lafi açıyordu. Konuşuyorduk.' / Bu konuşma bari tadı bir konuşma olsaydı! O da değil." (s. 37) Bayan, "Fethi Naci'nin eleştirilerini hiç önemsemedim." diyor; oysa hayatımda görmediğim tepkiyi ondan gördüm: Benim eleştirime Anadolu Ajansı aracılığıyla cevap verdi! Beni hikâyeşinde öldüren yazar, Ahmet Ümit'tir. (O bayanın Fantastik Senfoni adlı nikâyesini okumadığımı belirtmeliyim. Ay Falast nı okumakyettibana!) Yeni YüzytPda yazdığım günlerde Ahmet Ümit de 'polisiye hikâyeler" yazıyordu. Bir hikâyeşinde bir eleştirmeni öldürüverdi. Sonra, epey sonra, Adam Yayınlan'nda yaptığımız bir konuşmada (Aslı Erdoğan, Kaan 533 Arslanoğlu, bir de ben.) Ahmet Ümit'le tanıştık; bu tanışma, karşılıklı esprilerle, sakalarla geçti; Ahmet Ümit, bende, sevimli bir genç yazar izlenimi bıraka. Hani, nerdeyse öyle bir girişimde bulunmasına (Tabiî hikâyede!) memnun oldum. Virgül dergisinin Nisan 2000 sayısında Tomris Uyar'ın "Sudaki Balık Gibi" adlı bir yazısı var, Reşat Nuri'nin romanlanndan söz ediyor; "Edebiyat dünyamızda üstünde en az düşünülen bir de Reşat Nuri Güntekin'dir." diye başlıyor yazısına. Haklı. Reşat Nuri'nin "muhalif yazarlığı, son romanında, ölümünden sonra ilk defa 1961'de kitap olarak yayımlanan Son Stğtnak'ta en açık biçimde görülür. Reşat Nuri, bu romanında, Türkiye gerçekliğine ve "inkılâp"a nerdeyse bir röportaj yazan gibi yaklaşıyor: Betimlemelerle, bsa konuşmalarla, saydam bir dille... Bu betimlemeler, bu kısa konuşmalar, Reşat Nuri'nin can alıcı gerçekleri gün ışığına cıkarmasına yetiyor; çünkü betimleme ya da konuşma, eleştirinin ta kendisi oluyor. Reşat Nuri'nin ünlü Anadolu Notlan'nın sonunda, "Bir dost Tenkidine Cevap"ı var; "Cevap", 28 Aralık 1938'de yazılmıs. O "dost", mektubunda, şöyle eleştiriyor Reşat Nuri'yi: "Inkılâp Anadolusu sürade Uerliyor, yükseliyor ve güzelleşiyor. Ondan bahseden muharririn baş rolü bu terakkinin bir dev parmağıyla çizilmişe benzeyen haşmedi grariğindeki zirveleri belirtmeKtir. Halbuki sen bu grafiğin eskiyi, fenayı, sanat ve geriyi gösteren aşağı çizgilerde mütemadiyen gecikmekten hoşlanıyor gibisin. Bu terakkiyi hızlandırmak için Anadolu'yu hallun ve bilhassa gençliğin gözüne daha başka türlü ışıklarla parlatmak, ruhlan daha başka ateşlerle tutuşturmak lâzım olduğunu anlamayacak bir insan da değilsin amma bilmem neden böyle oluyor." (s. 286) Reşat Nuri'nin bu eleştiriye verdiği cevabın son bölümünü olduğu gibi aJıyorum. ReşatNurlüarlm "...Normal zamanlarda, hele bizim gibi mutlak bir emniyet ve muvazene içinde büyük inkılâbını yapmakta devam eden bir memlekette tenkide sadece tenkid demek lâzımdır. Ve gene müsaadenizle ilâve edeyim ki bu bir yazıa için haktan daha da ehemmiyetli bir şey, bir vazifedir." (îtalikler benim.FN.) însanlan sevmek gibi memleketi sevmenin de tek şekli yoktur. Aşk vardır ki cezbeye benzer; insana sevdiğini niçbir eksiği olmayan bir ideal gibi gösterir. Bu, belki aşkın en makul şeklidır. Fakat öylesi de vardır ki karanlıkta nöbetçi gibi daima pusuda ve kuşkudadır; en ehemmiyetsiz gölge ve patırtıdan evhama düser. / Gene aşiun öylesi vardır ki sevdiğinde kusur görmeye tahammül edemez. lyi giden taraflardan ziyade aksayan ve geri kalan taraflar görmeye ve bunlardan endişe duymaya meyleder. / Bu nihayet bir kabiliyet ve istidat meselesidir ki saydığım sevgi çeşiderinin hepsi bir memleket için ayn ayn lâzımdır; faydalıdır. Ben herhalde bu son kategoriden bir insan olacağım ki aşkın bu tarzını, sakat, geri ve tehlikeye arka çeviren idealist bir aşka daima üstün tutuyorum." (s. 287) Reşat Nuri, Son Sığtnak'ta, memleket gerçekliklerine, "inkılâp"a, bürokrasiye bu anlayışla yaklaşıyor ve sanki "dost"unun "tenkid ine romanıyla cevap verircesine o "tenkid"in yapıldığı ydın (1930 sonlan) Türkiyesi'ni gözler önüne seriyor. Bir iki örnek vereyim: "...Bu inkılâp, deniz motorlan gibi yahu! Motorgeçtikten sonra her şey südiman...." (s. 195) Bir vilâyet: "Vilâyetin tam ortasında, evleri henüz mevcut olmayan bir cadde. Yalnız bir orta mektep ve askeri kulüp var." (s. 203) "Bu iç sıkıntısından bunalmış memlekederde zavallı gençlerin, eenç çocukların bir açılma çağı var. Bu küçuk kahve şanolannda hayatın vaadettiği müphem ümitlerin görünmesini beklivorlar. Kızıar, aşk, şiir... Bunlar, o karanlık bakışlı gençliklerini çok genç yaşta kaybetmis adamlann çocuklandır. Zaman gelip yaş hiıkmünü yapınca, onlar da ibadete kapanacaklardır. Hiçbir inkılâp, bu durgunluğu yıkamayacaktır." (s. 210) "Inkılâbın kendisine yüklediği vazifeleri" bilen Vali, yaşb ve hastadır: Keramederden, Kürt şeyhinin yaptığı ilaçlardan medet ummaktadır. (s. 222) Reşat Nuri, romanın 199. ve200'üncü sayfalannda bir Kürt köyünü anlatır: "...Davulcu çalıyor, Kürtler oynuyorlar. (...) Hoca gibi, onun (Remziye'nin) içinde de korkunç bir şeytan çalışıyor bu gece. Kürtçe ask sözlen öğreniyor. Bunlan Türkçe gibi Dellivor. Elinde kâğıdını tutuyor, okuyor, şarkı söylüyor. Pembe Kız, o kadar çıldınyor ki Kürtler: 'Sizinle beraber oynayacağız!' diyorlar. Hep beraber bir curcunadır kopuyor. / ...Sonra, yine Kürtler oynuyorlar... / Bu sırada nahiye müdürünün gelaiğini haber veriyorlar... ona aramızda yer ayınyoruz. (...) Nihayet sabah geldi çattı. Tekrar yoÛar bizi aldı." Reşat Nuri'nin Kürdere yaklaşımı böyle: Insanca. Okuyun öbür romanlannı: Rumlara, Ermenilere de böylc yaklaştığını göreceksiniz. Reşat Nuri, ilk romanında, GtzliEîde, uygulamaya başladığı eleştirel gerçekçilik anlayışını, son romanına, Son Sığınak'a kadar sürdürmüştür; her zaman "tenkid"in "biryazıcı için haktan daha da ehemmiyetli bir şey, bir "vazife" olduğu inancına bağb kalmıştır. Zaman zaman Reşat Nuri'ye dönmekte, Reşat Nuri'nin ro manlan üzerinde düşünmekte yarar var. 1995'te yayımlanan Reşat Nuri'nin Romanaltğı (Oğlak Yayınlan) adlı incelemem okurlann pek umurunda olmadı ama belki bir başkası yazsa okurlara ulaşabilir. Tomris Uyar'ın Reşat Nuri okumalarını sürdürmesini diIerim. • SAYFA CUMHURİYET K İ T A P SAYI 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle