Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
' rek bir sarsıntıya düştüğünü..." Thomas Mann'ın parlakcı olduğunu biliyor, ama beş çocuklu Du adamın şorolopandispanya müptelalığının öz oğluna kadar uzandığını tahmin etmiyordum. Günlüğünde (17.9.1919) homoseksüelliğinin asknda Alman dünvasına ait olduğunu yazmaktadır. Hayat hikâyesinden öğrendiğimiz bir başka şey de, romanlarında anlatılan kişilerin gerçek hayatta birebir karşılığı bulunmasıdır. Kaldınm kitapçısı onun roman kişilerinin karşısına gerçek isimlerin yazdığı bir liste çıkarrms, isteyene veriyormuşsatıyormuş! Bu, Thomas Mann'ın kendı hayatını kurguladığını gösteriyor. Uydurmaktan çok olandan hareket ederek kişilerini nice katkı malzemesinden geçiriyor. Bir çağ romanı yazdığını söylemderinin nedcni, romanını mevcut dünyadan kurgulamasıdır. Çağdaşı birçok Alman yazarı gibi mitolojiye, eski zamanlara düşkünlüğüyle bize Wagner'i işaret eden Thomas Mann, Franz Kafka'yla aynı dönemde yazmıştır; Kafka, Tonio Kröger'den sonra Thomas Mann'dan doğru dürüst roman gelmediğini kulağımıza fısıldamışsa da ömrü Büyulü Dağ'ı okumaya yetmemiştir. Oysa bu romanın ilk cildinde Hastane yavaş yavaş, belli belirsİ2 Kafka'nın Şato'sundaki atmosfere bürünür. Oluşumdan ve değişimden söz açan Thomas Mann da Büyulü Dağ'dan sonra, nice yıllar sonra, 1952 'de "Yaşamımın doruğunda idealim olan büyulü entelektüelliğe ulaştım" diye yazmaktadır. Hayat nedir türünden temel soruya, kesintisizbir aynşma veyeniden birleşme sürecidir cevabını verecefetir. Yazarın kendi ifadesiyle, Büyulü Dağ, Buddenbrook Ailesi'nin karşıt kutbu niteliğindedir, bir başka zaman diliminde yeniden yazılmıştır. Kardeşi Heinrich Mann'la bansma girişiminde yazdığı dikkat çekicidir. "Bırak kardeşliğimiz trajedisinı tamamlasın...Ben hayatı sevmedim. Ondan nefret ediyorum. Insan mümkün olduğunca ölüme kadar yaşamalı." Daha sonra ıtiraz etse de Thomas Mann'ın bu psikolojısini (hayatı sevmemek, doğadan nefret etmek, karşı cinsten iğrenmek, dünyayı sanatçıların ve entelektüellerin yüceltebileceğini sanmak) onu Nazi siyasetiyle yüz yüze getirir. Hitler'in, Alman ve îtalyan faşistlerinın sermayeylesanayicilerlefınans çevresiyle düsüp kalktıklannı kendisi de bir tüccar aileden geldiğine göre keşfetmiş, görmüş olması gerekirdi. Günlüğünde (8.6.1920) "Seçimlerin şu an içinde bulunduğumuz pisliğe karşı bir protestoya dönüşmesi övulmeye değer" aiye yazar. Tavnnı demokrasiye karşı, sağcı darbecilerin ve işadamlannın lehine almıştır. Ulusal Alman çıkarlan adına! Davranışlarıyla insanlara karşı hep mesafeli kalmasına rağmen yaşadığı zamanın gerçekleriyle içli dışlı olan Thomas Mann, onca olaydan sonra, tehdit kendi öz varlığınahatta yazarlığına dayanınca, yeni fark edişlerin açtığı kapuarda ağız değiştirecektır. Bunun şahsi patolojisinde prizmatik bir nedeni olmalıydı. Onun yazarlığının bızim için önemli yanı, romanlannda Goethe'nin motiflerini kullanan yazarın tıpkı Goethe gibi, yazmadan önce, pek çok malzemeyi araştınp didikleyip incelemesidir; elde ettiğinı kendi iç dünyasında eritip ormanlanna aktarmasıdır. 19. yüzydda doğup 20. yüzydın yansına kadar yaşayan yazar bir anlamda, yan deneme yan roman yazarlannın da öncüsüdür. Roman sanatına pek çok yeni öğeyi sokan Thomas Mann 70 yaşında, bir kere daha Tannsal Oğlan'a oğlancılığa geri döner; Zürich'te Grand Hotel Dolder'de çalışan genç garsona âşık olur. Karısı Katia, kızı Erika da onu bu ilişkiye kışkırtır, sapkın ilişkiyı desteklerler, babaları ıçin genç garsondan randevu talep ederler. Garson gösterişli bir Nazi'dir. (25.6.1950) Nasyonel sosyalistlerin Sevinç Sayesinde Güç organizasyonunun tipik bir ömeğidir bu genç adam. 70'lik Alman, yazar Alman Ruhu'na (Gece Bekçisi adlı filmi hatırlıyorum) oğlancılığıyla geri dönse de, yani uşağın babaringosunu çıplak görse de, yani Hitler'in idolü "özgür, göz kamaştıran yırtıcı hayvana" veya kahraman gençliğe aİttan aJta hdyranlık duysa da Danzig Senato Başkanı'na "Benim şatolanmda güzel, kendi lcendinin hükümdarı olan Tanrı tnsan bir kült imajı olarak duracak ve gençliği erkeklik olgunluğunun diğer aşamasına hazırlayacak" oiyecektır. Donanımlı yazarın oğlancılığınıhomoseksüelliğini kültürle bezeyişine (kültür bu çeşit takla atışlara da müsaittir) hayretle bakarken, bizlerin de burada durup, Mevlâna'nın Şems'e seksüel arzusunu Tann Aşkı'yla kamufle edişine nazar etmememiz tavsiye edilir. Cinsellikteki siddet, hoyratlık bir Nazi öğretisi gibi kulamparanın ereksiyonunda Oğlan'ın götüne girer kültür veya Tann Aşkı na! Pasif homoseksüel ise Alman Ordusu'nun bombardımanını gövdesinde yaşayıp her mazoşist gibi tatmın olur. Katja ile Enka'nın babalarına sunduklan aımağan, genç garson, onlann seyirciliğinde Türkiye nin bugün katılmaya can attığı Avrupa'ydı. Antik çağın soylu savaşçısı oğlanın, bu faşist imajın, Alman împaratorluğu'yla ilgili erkek bedenselüğinin bir gövdede ülkuleşmesiydi: Tann OğlanTann tnsan. Atatürk'le aynı yılda doğan Thomas Mann, 1955 yıknda, 80 yaşında, ölmeden önce, Avrupa Birliği kavramını ilk kez söze getiren Erasmus'u yazmak istiyordu; doğduğu şehirLübeck'lebanşmış, Benim Protnetem adh anlatısında "Askerler! Size yağmalamanız için dünyayı teslim ediyorum" derken; sanatsal üretimin anlamı ve değeri konusunda kuşku duymanın entelektüel bir dürüstlük olduğunu ileri sürerken, bastan çıkarmak ve beğenilmekten büyük zevk duyuyor, "Ne yapayım. biraz virtüözlük ve aktörlük var içimde" aiye itirafta bulunuyordu. Orada burada dolaşıp duran, okulda garip biçimde tembel olan, iyi şeyler vazmak istemeyen küçük Thomas Mann edebiyat tarihinde önemli bir yazar olmayı başarmıştı. roluş imgesi gerçek hayatın yerini tutmayacaktır. Zaten iş dünyasından uzaklaşsaıar bile o dünyanın sunduğu bir lükstür bu. Hayatın kabalığı karşısında küskünleşsek de, bağlayıcı bir ahlak yoksunluğumuzdan dolayı, kendimizi, o kötü davranıslann, konuşmalann, hesaplann içinde buluruz. Yani entelektüelin maskesi kat kat dikişlidir. Adorno onların yaşadığı yere, rekabet içindeki ricacılann ortamı diyor. ? Kınalı Ada'nın arkasından gözüken Marmara'nın karşı sahili, denizde martı beyazı dalcalar köpürüyor, yelkenliler yanşta, yunuslar baslannı denize eğip koya doğru zıpbyorlar. Benim tedbirli, kel ama sakallı arkadaşım, üstelik tıknefes, pipo içiyor; lafı ağzımdan almış, mesafelerimiz birbirimize karşı, sanki kendi kendisiyle konuşuyor. "Kendiniz de dahil olmak üzere, biz insanlar, hayatımızda ne varsa, bir mantık şişesinin içine sokanz. Çeşit çeşit renkli mantık şişeleri vardır. Her biri, biz öyle uygun gördüğümüz için problem açar. Bizler ancak bir veva birçok problemı çözerken kendimizi anlamaya çauşır ve hayatı belli ölçeklerde tanımlamaya kalkışınz. Hayat, ne kadar yüksek veya alçak düzeyde bir anlamayı banndırsa da sonuçta problemiyle birlikte var olur. Problemin niteliği, kalitesi önemli değildir; önemli olan kişinin bir probleme sahip olup olmamasıdır. Problemi çözecek araçların bize başkalan tarafından verilmesi ya da çözüm araçlarını bizzat kendimizin bulgulamış olmamız da önemli değildir. Varoîuş, problemin mevcudiyetine muhtaçtır. Varoluş şiseye soktuğumuz açafcyor. mantığa muntaçtır. Bu şişelerin birbinerinin Tehlike mi, değiT Teneffüs vaktidir. Çan tıpatıp aynısı, birbirlerinin taban tabana zıtçan can! Hani şu bildiğiniz küçük çanlartı olmasının da bir kıymeti harbiyesi yoktur. dan. Hademe koridorlan dolaşıyor. DerslikDoğduğumuz günden emeklemeye, yürütekiler bahçeye koşuşturuyor. Uzun yıllar meye, konuşmaya başladığımız günden itigeçti aradan, eskide kaldı, hâlâ dersliklerde baren önümüze problemler konulmasına kürsülerde oturup "Ben her şeyı biliyor, siz alıştırılmışızdır. Problemsiz bir hayat hiç hiçbir şeyi bilmiyorsunuz" aiyenlere yaka doğmamıs olmak gibidir. Bu yüzden ısrarsilkerim. Sonra anladım, derslikte oturup la, inada nep birbirimize problem açanz. kendilerinin de bilemeyeceği soruyu soraYeni Binyıla giderken sayısız problemleri cak olan meçhul kideden onlar da ürküyor. sayısal hızla çözümleyen bilgisayarları yeni Oh olsun! Korksunlar. Bacakları birkaç kabir organımız .elimiz, kolumuz gibi önemli nş insancıklan bilginın hakimiyetiyle malubir organımız haline çekmek, böylece kenmatfuruşlar sakatlamasın. dimizi ve hayatımızı anlamak isteriz. Batı'ya Bu satırlan okurken neredesüıiz, bilmiyomı gcçsek, Doğu'da mı kalsak, yoksa uzaya rum; ben tedbirimi aldım, Bomonti kahvemı çıksak? Bir problem ne kadar büyükse nin masasından kalktım, merdivenleri inip kendimizi de o kadar büyümüş hissederiz. denız kenannda yürüyeceğim. Deniz çalProblemler, hayatımızın gıdasıdır. Problemkantılı, güneş vurmuş, ortası ayna gibi parden beslenir, onun sayesinde insanlaşınz. lıyor. Diyorlar ki işte orada bir ejderhabir Yüzyıllardır bu yüzden felsefe ve matemakatil var. Ağzından püf yapacak, alevler fıştik bizim esas veya sahici konumuzdur. Bakıracak, insanlar feryat figan kaçacak. hisçi de, futbol antrenörü de, saha bilmeceBenim tedbirim Fenerbahçe açıklanndasini alan seyirci ki ejderhaya dede kendilerine ğil, Adorno'ya göre bir problekarşı. Diyor ki, mi çözmektedirinsanlara mesaler. Matematik, feli davranan kisayılar diğer şeyşi, kendisinin leri, mesela ekobaşkalarından nomiyi, siyaseti daha iyi olduğuyedeğine almışnu sanmaktadır. tır. Problem topThomas Mann'ı, lumlar yaratmıonun entelektüşızdır. Dünelizmini veya ya'nm işleyişini, bizden Abdulbünya'nın gezehak Şinasi Higenler arasındasar'ı (ya da şimki yalın münasedilerde şu cool beti çözüm mantakılanları) aktığına kılavuz lımda tutup ne kılmısızdır. Alüderse desin diyemız alev ırmağıceğim, ama ardır, durduğukasından ettiği muz toprak sılaf, yanımdakı caklık batağınkeİşişmankısa dadır, üstümüz boyfu arkadaise manyetik ceşımdan önce kimlerinitimlemerdivenleri rin alanıdır. Biliiniyor. Üstat riz ki kavramaya "Onlar, topluçalı^acağımız, ma yönelttikleri önümüze koyaeleştirileri kendi cağımız daha niözel çıkarlannı ce problem vargizleyen bir idedır. Öyle ki, Allaoloji olarak isha şükür, probtismar etmektelem zenginliği dirler" diyor. karşısında nereMesafeli cözden gelip nereye lemci için, düngittiğimız probyayı ne kadar talemi bile kalın nısada hiçbir va Thomas Mann, Franz Kafka'yla aynı dönemde yazmıştır. Q çerçevesini inceltmektedir. Her problem çeidıne uzmanlar görevlendirilrniştir, topumsal alışveriş kurulmuş, paranın mübadele yolu açumıştır. Ulusal problem dahi günden güne ulusal olmaktan atılıp kıtasalbakışlara bırakılmaktadır, küçük diyeküçümsenen özel problemler yoğunlastınlacaktır. Avrupa'da yoğunlastınlmış problem mesela Asya'da, Arrika'da, Avustralya'da, Amerika kıtasında yoğunlastınlmış problemle boy ölçüsecektir. Problemlerin boylan, hacimleri, boyutlan, derinükleri vesaireleri boy ölçüsecektir. Acaba problemler tek tann gibi tek probleme indirgenebilecek mi sorusu da bir problemdir. Çünkü sayıların kralı Bir'dir. Bir için bir araya getirilebilecek miyiz? îşte yeni Binyd insanının dehası (!) budur! Bıriktirdiğimiz mantık şişeleri problemsizliğe uygun değildir." Kadıköy'den Caddebostan'a, oradan Bostancı'ya yürüyüs alanında ev köpeklerini çekiştiren kauınıar birbirlerini lcovaladıkça arkadaşım sıkılmıştı, ansızın susuyor, geri dönüyor, Renault'suna atlayıp gidiyor; radyo teybinde Itzhak Perlman'ın Krezmer müziği çalıyor. Ben de kahveye dönüyorum. Başlan kasketli bir kısım emekü adam semt takımından gol yiyip ligden düşen anlı şanlı futbol takımını, diğer kısım ise Altılı Ganyan'daki adan taraşıyor. Genç çiftler ise, birbirlerinin çenelerine düsmüşler, ses sese emişiyorlar. Bir yanda bilardo, diğer yanda pinoynanıyor. Konuşmalara tavla şakırtıanşıyor. Yine Adorno'ya göre, bazı kimseler naziktir, örneğin Proust, kendini yazarken daha zeki sanma mahcubiyetinden kurtanyordu okuru. Lakin bizim bugünkü zihinsel mesguliyetimiz, bir yans beygirinin, bir çift futbolcu bacağının ederinin Proust'tan, Thomas Mann'dan, Robert Musil'den, Kafka'dan, yazarlardanentelektüellerden fazla değer bulmasıydı. Sarsıcı. Çünkü bizler toplumsal otoritelerin, hükümederin, büyuk şirkederin, basının üstümüze attığı ağın içinden ilkgençliğimizde onlann latlanyla kurtulduk; konuştuğumuz ve savunduğumuz şeyler bizim dünyaya karşı kaldıracımızdı, nayata oradan girdik. Arkadaşlıklarımızı onların laflarıyla kurduk. Zorlu değişim bir yana, ihanet karşılıklıydı. Oradan buraya gelirken biz gençlik arkadaşlan birbirimizden ayrıldık, her birimiz kendini ötekiyle kanştırmış olmanın verdiği tedirginlikle birbirimizin arkasından kanredici laflar ettikettik. Arkadaşlık da, kitaplar da, yazarlık da el değiştirdi. Küreselleşiliyordu. Sayısallaşıyorduk. Silahsız Yeni Fasizm söz konusuydu. Yayınevi patronu ünlü yazarlan çağınp şu şablona uygun roman yaz diye kitap ısmarlıyordu; o şablonun muhtevasında, efendım, mesela yüzde otuz seks, yüzde elli aksiyon, yüzde on dokuz gerilim veya macera veya polisiye, belki yüzde yanmşar da felsefetanhsiyaset bulunuyordu. Yani hangi çeşit romanın sattığını tespit edip ısmarlayıp roman türettiriyorlardı. Yazar da çoksatan olmaktan mağrur, sinek kaydı tıraşıyla, cözlerinde ödünç alınmış zekâ pınltısı, dudak kenarlannda nevrotik bükülme televizyona çıkarak (çıkanlarak) kamusal görevini icra ediyordu. Onlara; hayatın alçaltışıyla ölmenin azabı, takas ettikleri şeyler karşılığında hediye ediliyordu. Ârtık özerközne bireye ait olabilecek nevi şahsına münhasır bir üslup kullanılmaz; herhangi bir kanıdan yoksun nötr uygulamalar iddiasıyla dilsel bir mask, kime veıilse uygun düşecek poşedenmiş yılbaşı hediyeleri gibi bozulmuş anlatım halıni sırlaştırır. Şahsi fikir, acı ve sevinçleri olmayanlar, dolayısıyla kimseyi de mudu kılamayacaklar, ekonomik stratejileri belirleyen Yeni Monarşi Efendilerinin zararsız muhalefet gramajıyla çoğaltılmış pazar klişelerıni roman sanısıyla hatmederler. Bekçi Murtaza, sıkı disiplin almıştır, kitapçı kapıcısıdır, çok çabuk oaskısı numaralanmış çoksatan kitaplarla secdeye gelir. Ne diyeceğim, yoksa bilerek isteyerek yazarlar mı sayıların kralhğı için değerlerinin indirgenmesine razı oldular. • Thomas Masm/Klaus Schröter/Çev özden Saatçt /Kavram Yaytnlart/202 s SAYFA 13 KsrşMM iwwt CUMHURİYET KİTAP SAYI 533