Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
MUZAFFER BUYRUKÇU E ldeki malzeme istediği kadar seçIcin, istediği kadar değerli olsun eğer o malzemeyi evrensel boyutları olan Dİr sanat yapıtı yaratma" düşüncesi ve bilinciyle yoğurmazsan, onun gövdesine uygun, gövdesini rahatlatacak bir kahba dökemezsen ve bu çalışmanı gün ışığına çıkaracak bir uslubu, bir anlatımı geliştiremezsen başardı olamazsın. Ayrıca başarılı olmanın başka yolları da vardır. Söz gelimi, içeriği anlatım biçimiyle bütünleştireceksin, bütünlcştirdiğini özenJe işleyeceksin. îste ancak o zaman "dişe dokunur bir şeyler" koyabilirsin ortaya. Yazann her vakıt karşısına çıkar bu sorunlar. Yapıtın konusu nenüz tasarı halindeyken, beynini, zihnini didik didik ederken başlar "nasıl yapacağım, nasıl edeceğim" tedirginliği, kaygısı. Öyle bir yapıtın temellerini atmalısın ki onu, edebiyatın kendine özgü yangınları, su baskınlan, depremler, toprak lcaymaları yıkamasın, deviremesin. Evet, felaketlere, kötülüklere meydan okusun, varlığını çağdan çağa taşısın, diriliğinden, sağlamlığından, vericilığinden bir şey yitirmesin. TflPflnM lUIKUSU Senfonik bir övkii Üstün Akmen, çeşitli anlatım biçimleri üstünde epey kafa yoran, doğurganlığı su götürmez kaynaklan kurcalayan ve "Bir Günlük Dost"taki gibi yenilik arayan bir yazar. Aradığını bulmuş ve son kitabı "Kör Bakkalın Gözleri "ne yerleştirmiş. latıa" tekrar görünür sözcükleri bir yana iterek. Bu kez hiç akla gelmeyen bir uyarıda bulunur. Yazann dalgınlıkla ya da bilinçli olarak unuttuğu ve yapıda boşluklar yaratan, aksamalara yol açanöğeleri .işareteder." Yazanmız auadı. Öykünün tam burasında bir büyücü kuş var. Sanki bir yalvaç. Sanki bir 'şer aleti'. Bir iblis ya da bir ibiş. Belki de sihirbaz kuşu, hokkabaz angutluğu. Neyse... "Senfonik yapıya öykünün ne kadar uyduğunu, ne kadar uymadığıru aralarındaki uyumun bozulup bozuîmadığını denetleyen ve "birliğin" savunucusu olan "anlatıa", okuru hiç yalnız bırakmaz, hiç soluk aldırmaz, öykü bitene kadar belki de otuz kırk kez dikılir karşısına. Ve her bölümden sonra senfonisiyle, vazarla ilgili bir şeyler söyler. "Yukandaki bölümü 6/8'lik ölçüde, do minör tonda ve çekingen tempolu, ancak görkemü, yani 'un poco sostenutoAllegro' bulduğunuzu umuyorum. Şimdi tinpani ve kontrbaslann uzayan sesferi esliğinde yarım tonlu keman ve viyolonsellerle gelişen motif başlıyor. Bu bölümü senfoninin çekirdeği olarak da yorumlayabilirsiniz.' Az sonra da yazara seslenir. "Bir dakika sayın yazar. 'Anlatıa' olarak bir açıklama getirmek istiyorum. Bu bölüm bence, senfoninin 'allegro' bölümü olarak algılanmalı. Öyle değilmi? Az önce yaylılann sunduğu bir tema izledik, çok hızlı olmayan, 'allegro non tanto'ya ulaştık. Yanm tonlu sesletin kullandışı, daha öykünün basında birincil temayı belirlemişti. Şimdi obuaların duyurduğu yalvaran ezgi ise ikinci temadır. Klarnet ve kornoyla süren tema, yaylı çalgıların sert motifi ile kesilecek. Bölümün sonuna lütfen dikkat buyurun: Majör tonda belirecek tınılar, anlaşmazlıkları giderecek, ferahlık getirecek bir noktaya ulaştıracak bizi." Ve senfonivle bütünleşmesini istediği bölümden birkaç satır: "Kimi zaman bir fırtına oluşuyor yüreğimin taaa dibinde. Kimi zaman ise, içim süt liman. Kör Bakkal Sokağmdaki konakta geçen günlerde de böyleydim ben. /Geceler boyu, kapısının üstü birbirine bağlı kurşun bölmelere yerleştirilmiş renkli cam parçalanndan oluşan odadaki pamuk yatağa sırtüstü yattığımda, elim erkekük organımı kaç kez yaîctı, sayamadım bilmiyorum. Gündüzleri de öyle. lki gözünün iki ucunda Marilyn'in bacaklan. Uçuşan etekler... imgelemde bacaklann arasını örten beyaz bir kumaş parçası... ve son nokta... sonsuz bir çığınş, sona yaklaşırkenki sessiz yakanş... sonuç olarak genel yıkılış." Bu biçimsel "müdahale"ler metnin gövdesine, gövdenin kolu bacağıymış gibi katılırken (Kör Bakkalın Gözleri) öyküsü, hiçbir §eyi, hiçbir dokunmayı, bağırmayı umursamadan, kendisine çizilen yatakta akar gider kaderini öven ve yerenleri sürükleyerek. Öykü Üsküdar'da, "Kör Bakkal Sokağı"nda, kör bakkal Hakkı'nın dükkâmnın oralarda geçer. "Burada araya girmek istiyorum. Toptaşı, Karacaahmet Mezarlığı'nın kuzey kesimi ile Zeynepkâmil hastanesinin bulunduğu tepeaen, Üsküdar'ın merkezine inen yamaçtaki semttir. Toptaşında önce askeri hastane, sonra "bimarhane" anlatılan dönemde ise tütün bakım atölyesi olarak kullanılan şimdiki meslek lisesi önü bayram yeri olurdu. Ben de anımsanm. Daha bayram gelmeden "sekerci Alptekin'den alınmış akide şekerlerini cepferimize doldurur, Tbptaşı'na koşardık. Şekerci Alptekin'in akidesi başkaydı. Onun sekerleri öyle eğri büğrü olmazdı. Tarcınlı, karanfilli, türlü banaratlı, sade, fındıklı, fıstıklı, kakaolu olarak hazırlanan ağda; mermer tezgâhı üzerinde cubuk bicimine getirilerek köşeli, yuvarlak ya da "beyzi" olarak doğranırdı. Görmüştüm." Üstün Akmen, yukanda belirttiğjim öykü mimarisine ilişkin biçimsel yenilikleri az bulmuş olacak kı bir de 'senaryo tekniğini' senaryoyla birlikte örgünün belli başlı yerlerinde canlandırmış. Artık oralarda, öykü okumaktan ayrılan okur, ortaya konulan her şeye,filmseyreden bir seyirci tavnyla yaklasır ve o filmin bazı karelerini, bazı görüntülerini kendi yaşamının içine çeker, öykünün bünyesinde ama bambaşka bir öykünün katmanlan arasında dolasmaya başlar. Üstün Akmen'den "Kör Bakkalın Gözleri" Gözlemlere, saptamalara, benzetmelere... düşlerdeki ele avuca sığmayan resimlerin içerdiği anlamlara, benliklerdeki her şeyi çözümleyen doruklardan ışık tutar ve aydınlatır, ışık tutar ve dilin özünden mucizevi oyunlann yükselmesini bekler. Dil madcmki yeryüzünde varolan insani her şeyi yaratan bir güçtür, öyleyse onun yeni şeyler yaratmasını kışkırtmak gerekır. O da kışkırtır. Gündüz'e Hamlet'in düşüncelerini benimsetir o düşüncelerin çağımızda da geçerliğini koruduğunu ve koruyacağını, gündemden hiç duşmeyeceğini, bazı gerçeklerin bin yd önce neyse bin yıl sonra aa öyle olduğunu, hiç değişmeyeceğini belirtir. (Kör Bakkalın Gözleri) birbirini izleyen ya da birbirinden aynlan bağımsız durumlann bir araya getirilmesiyle oluşmuştur. O durumlar 'Kör Bakkal bokağı Bayramları'nı / Bulut Gibı'yi / Macit Cenazede Senaryo Yazmaya Başlıyor'u / Yirmi Sekiz Numaralı Konsuc'ı / Ve De Güner Abla'yı /Ferda'nın Oturduğu Ev'i/Çatlak Vazo Öyküsü'nü / Bir Sevişme Girişiminin Başlangıcı'nı / Yılan Konuşur mu'vu / Doymamışlık Öyküleri Bölümü'nü /Yılan Havva'yı Kandınyor'u / Kör Bakkal Sokağında Bir 'Miralay'ı / Havva Elmavı Yiyor u / Gündüz Hamlet Oynarken'i /Havva Serüvenini Adem'e Anlauyor'u ve daha başka bölümleri içerir. Ben, 'Bir Doymamışhk Öyküleri'nin üzerinde, bir kuşağın yaşam gerçe^yle ilgili olduğu için durmak istiyorum. Bölümün sorunlannı sırdanan Ferda ile Erol başbasa kalacakları yerin sıkmtısını çektiklerinden kendilerini saklayacak park gibi, sinema gibi mekânlara koşarlar. Bir kezinde, 19501954 yıllannda çok ünlü olan Şan sinemasma giderler. Yergösterici gençleri kızlann korkulu rüyasıîocaya yerleştirir, kapıyı üstlerine kilitler kimse yanlışlıkla içeriye dalmasın diye. Ijıklar sönüp film baslayınca Ferda'yla Erol, iyice gerilen isteklerini, patlayacak hale gelen özlemlerini, tutkulu davranışlarla gidermeye çalışırlar ama çıkardıkları tuhaf sesler, kafalannda binlerce kıyametin koptuğu, binlerce savaşın yapıldığı uslu, namuslu, dürüst, ahlâklı geçinen seyircileri tedirgin edince ve şikâyetlerini Müdüriyete yansıtınca kovulurlar ordan. Yasak elmayı yeyince Cennetten kovulan Havva ile Adem'in söylencesine bir gönderme vardır burda O dönemde, yol yordam bilmediklerinden çoğunun başı onlar gibibelâya girmiştir. Oysa gişedeki bayanla yergösterici bayana bahşiş verselerdi; çukulata, çorap, sigara armağan etselerdi, sevişmeyi tamamlayacaklar, saygıyla uğurlanacaklardı. Şan sinemasının, Alemdar sinemasının, Âzak sinemasının beş numaralı orta locaları benim garsoniyerimdi. Evimdeymişim gibi rahat ederdim. Bizim kuşak çok üzülmüştür. Boyuna sevinçlerini, neyecanlarmı ayrıntıyla vaşatacak olanaklar aramışlar, ancak parklarda sinema localarında, plâj kabinlerinde ve sandallarda, isyan eaen isteklerini bastırmışlardır. Üstün Akmen'in (Kör Bakkalın Gözleri) yapıtında şarkılar, şiirler, opera liberettolan, fregmanlar, tablolar, masallar, söylenceler vardır ve bunların hepsini birbirine bağlayarak bir bütün koyar ortaya Akmen. Anlatımının dokusunda ciddiyede, ağırbaşlılıkla, soylulukla birlikte ironi, güldurü öğeleri, ince bir mizah, ince bir deştiri bulunur. Kimi saörlar, kaşları çattınrken kimi satırlar bıyıkaltından gülümsetir okuru. tçinde, kendi varlığımızla ilgili pek çok sorun, pek çok olgu, pek çok güzellik bulacağımız (Kör Bakkalın Gözleri), aynı zamanda sanata, edebiyata, düşünçeye, estetiğe yaşamı kadar önem veren Üstün Akmen'in cesurca, kurallan, yasaları aşarak özgürce sergilediği bir biçim gösterisidir. Yazımı kitabın arka kapağından aldığım açıklayıa nitelikteki sözlerîe bitiriyorum. "Benzersiz tekniği ve biçimiyle, kendi cenazesini anlatan Dİr yazarın çevresini sorgulayışını ilginç bulacağınıza inanıyoruz."« Kör Bakkalın Gözleri/ öykü/ Üstün Akmen/Aksoy Yaytnalık/s.lll SAYFA 15 raşam garçagı Adı, değeri yakın çevresince bilinen ama yayımladığı (Bir Günlük Dost) kitabıyla bir anda yaygınlaşan ve yıldızlaşançünkü "gezi türü"ne bir yenilik getirmişti Üstün Akmen, çeşidi anlatım biçimleri üstünde epey kafa yoran, doğurganlığı su götürmez kaynaklan kurcalayan ve (Bir Günlük Dost)'taki gibi yenilik arayan bir yazardır. Aradığını bulmuş ve son kitabı (Kör Bakkalın Gözleri)ne yerleştirmiştir. Bu, (Kör Bakkalın Gözleri) benim öykücülüğüme büyük katkısı olan (Korkunun Parmaklan gibi) çarpıcı, dümdüz anlatımı olan kitapları okumaktan hoşlananlan kızdıran, yadırgatan, soyutla somutu her an kaynaşUran ve kapıştıran bir addır. Ve bu adın örttüğü bedenin icini doldurmak çok güçtür. Doldurma işlemi sırasında bir sürü olumsuzlukla, bir sürü tuzakla, hiç kimsenin bilmediği, bilemeyeceği bir sürü engelle karştlaşır yazar, bocalar durur ve bunalır. Ama Ustün Akmen, bu durumların hepsinin ürettiği ve önüne yığdığı engellerin hepsini, curenme gücüyle, yaratma tutkusunun yardımıyla, yeteneğinin yüreklendirmesiyle aşmış, edebiyatımızda eşine ender rastlanan demiyeceğim, hiç rastlanmayan birkaç anlatım biçimini yokluktan söküp almış, aldıklarını ustalıkla öykünün heryanına serpmiştir. (Kör Bakkalın GözleriVni aynca "senfonik bir öykü" nitelemesiyle bulunduğu yerden uzaklaştırmış, başka bir kimlikle donatmıştır. Bana göre bu niteleme önemli bir uyarıdır. "Bu öyküyü Beethoven'in bir senfonisini dinliyormuş gibi okuyun!" Okur, bu uyanyla koşullanarak öyküye öyle yaklasır ve okumasını içeriği zenginleştiren olaylan, serüvenleri kucaklayarak sürdürürken, kimi olguların sert yapılarını kırmaya uğraşırken...kendisineverilenianlamaya,anladıklannın tadını çıkarıp varlığının her yanına yaymay çabafarken ansızın "anlatıcı" girer araya ve öykünün doğal akışını "şıp diye keser, durdurur. Niye durdurur? Öyküdeki devinimlerin, düğüm ve serimlerin sergilemelerin bir senfonide olması gerektiği gibi algılanmasını, öyle yorumlanmasını, okunma temposunun ona göre avarlanmasını belirtmek için durdurur. Okurla, öyküde olup bitenlerin arasındaki dengeyi belirtmek niyetiyle durdurur. Senfonideki düzen, öyküde de yaşama geçirilmelidir: Olaylar, hızh akmaları istenen noktada yavaşîamamalı, yavaşlamalan gereken noktada da hızlanmamalıdır. Sanıyorum bir de şunun için durdurur: öykünün, şimdiye kadar yazılan öykülerin hiçbirine benzemediğini, onun ancak Beethoven'in bir senfonisiyle boy ölçüşebiliceğini göstermek için durdurur. Okur, bu bilgilendirme çerçevesinde yürürken ve metindeki üretim odaklarıyla duygusal ve düşünsel planda bir ilişki kurmuşken, kendisini özümseyecek evrenlerin aralıklarından içerlere sızarak henüz saptanmamış hedeflere yönelmişken "anCUMHURİYET KİTAP SAYI 533 8onfortnfeı çskfettofli I (Kör Bakkalın Gözleri) öyküsünü tanımlarken onu omuzlayan, ona yardım eden, onu okurlann yüreklerine ve beyinlerine sokan üç yenilikten söz etmemiz gerekir. Birincisi: Senfonik yapı, ikincisi 'anlatıcı'nın eksiklikleri ya da unutulanlan anımsatma girişimleri, üçüncüsü de senaryo çahşmalan, öyküyü nlme dönüştürme girişimleri... Sanat ve estetiğin derinliklerindeki yaşamdan kopartılan parçalann nasıl yüceltildiklerini, çok iyi büen Üstün Akmen, öykünün kimi bölümlerini; sözcüklerin yapıcı, yıkıcı ve yaratıcı ve doğurtucu gücüne; çağrışımlann ölümsüz yolculuklanndan devşirdiklerine; görüntülerin dev aynalarda büyüyüp küçülmelerine ve yeni görüntüler yaratma atılımlanna teslim etmiştir. Sözcüklerin anası olan dildeki hünerlerini herkese göstermek ister gibidir.