Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Thomas Mann, ölmeden önce, Avrupa Birliği kavramını ilk kez söze getiren Erasmus'u yazmak istiyordu; doğduğu şehir Lübeck'le banşmış, Benim Prothetem adlı anlatısında "Askerler! Size yağmalamanız için dünyayı teslim ediyorum" derken; sanatsal üretimin anlamı ve değeri konusunda kusku duymanın entelektüel bir dürüstlük olduğunu ileri sürerken, baştan çıkarmak ve beğenilmekten büyük zevk duyuyor, "Ne yapayım, biraz yirtüözlük ve aktörlük var içimde" diye itirafta bulunuyordu. Orada burada dolaşıp duran, okulda garip biçimde tembel olan, iyi şeyler yazmak istemeyen küçük Thomas Mann edebiyat tarihinde önemli bir yazar olmayı başarmıştı. BARLAS OZARIKÇA Savıların kralı entelektuelin maskesi ucuzken alıp pahalanınca satacakur. Bestseller laflar, reytingi yüksek görüntüler yaratılır O lafçılara, ün sertifikalan şatafatlı törenlerde dağıtılır. Lafın tavan değeri görselin taban değerinde tutulur. Televizyon haber sunuculan göbek dansözlerinden, mafya, çete sosyetesinın fahiselerinden seçilir. Amaç, bozuk parayla kitlelerin küçük insanlannı yönetmektir. Laf görsellikle çiftleştirilip mal ve hizmetlerin alım satımında kullanılan paraya tekabül ettirilir. Lafın piyasaya sürülme işlemi kurallara bağlanır; eleştirmenler, söz maliyesinin kontrolleri vardır; sözün maliyetini bilirler, bizlere hangi sözün yararlı ve zararlı olacağını gazeteler, teleyizyonlar, dergiler, radyolar vasıtasıyla bildirirler. Laf ne kadar aniamlı, içerikli, aydınlatıcı olursa olsun, siyası otoritenin tercihındeki laf hiperenflasyonu karşısında bannamaz, yerini işsizliğe bırakır. Biz sahnenin ortasında 20. yüzyılın biten günlerini edebiyat açısından ima ederken, işte tam o sırada, yani hiç beklemediğimiz bir zamanda, diyelim ki yıl 30 Ağustos 1933'tür, Feldmareşal Hindenburg imparatorluk hükümetinin yaşattığı krizler Alman sanayicilerinin baslcısı nasyonel sosyalistlerin dayatması sonucu demokrası adına(!) ayaklannı sürüye sürüye Adolf Hitler'i şansölyeliğe getirir. (Keyfi bilir, biz de sahnenin kulisinde tüccardan Lübeck'li Herr Thomas Mann'ı hazır tutmaktayız.) Alman Sosyalist Partisi (SPD), Merkez ve Alman Demokratik Partisi Weimar Koalisyonu'nda ağır yenilgiye uğrarken iki sağcı parti, Almanya Halk Partisi ve Alman Müliyetçi Halk Partisi oylannı iki katına çıkarmıştır. Isterseniz kendi gözlerinizle bakın, Goebbels'in terörist arkadaşı Arnolt Bronnen, smokinini giymiş yirmi adamıyia tempo tutup ıslık çalrnaktadır. Kimi mi yuhalamaktadırlar? Okunması boş laf etmediği için külfetlidir, biraz zor tamyacaksınız; entelektüel tipi Goethe, ahlak keşişi ise Tolstoy olan, yazmak için babasının ölümünü bekleyen, Yahudi kökenli Katya Pringsheim'le evlenen, kayınpederinden uzun süre para desteği alan, toplumda beyefendi kalmayı başaran, ık bir konakta toplumun kalburüstü sayıan la: komşulanyla birlikte yaşayan, operaya özel atlann çektiği özel arabayla gidip gelen Thomas Mann konusmuştur az önce... Almanlara Hitabı'nda, burjuva değerleri olan özgürlükmaneviyatkültürün güvencesini, burjuva sınıfının sosyalist işçi sınıfıyla birleşmesinde gördüğünü söyfemiştir. Versailles barışı, o döneme ait kargaşa, zorunlu savaş tazminatlan nedeniyle Almanya'nın kötüleşen ekonomik durumu, Münih'teki halk konseyi hükümeti, Fransa'nın Ren Devleti Planı'ndan dolayı mı Thomas Mann bu konuşmayı yapmakta Thomas Mann bu kez Klaus Schröterin yazdıgı biyografiyle geliyor okur karşısma S izi bilmiyorum, benim zihnimi uzun süredir bir soru meşgul ediyor: Toplumu oluşturan kalabalıklar için, bir futbolcu, niçin Dİr yazardan daha önemlidir? Bahisçiler, yanş müptelalılan için, bir atın değeri, niçin biryazarın değerindenfiyatından daha fazladır? Yok, öyle hemen hazır cevaplara sarılmayalım, o cevaplar benim de ezberimde. Yeni toplumsal biçimlenmemizde futbolcular, şarkıcılar, silahlanyla sonuç alanlar ve yanş pistlerindeki atlar artık önemli varlıktır; çiınkü onların yapıp ettikleri hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ölçülebiliyor, aralarında en iyisinin hangisi olduğu saptanabiliyor. Robert Musil "Spor ve nesnellik artık eskimiş olan deha ve insana özgü büyüklük kavramlannı geri plana itecek konuma kendi alın teriyle gelmiştir" diye yazıyordu. Resmi öğretilerin çökmeye başladığı, toplum bireylerine verılen resmi hedeflerin belirsizleştiği bir dönemde yazmıştı bu sözlerı. Farkına varmalıyım, benim değer verdiğim tiplerkarakterlerkahramanlar toplumun gündeminden silindi. Değişim, kendi gücünü icra etti; belleğimin ışıltıiı varlıkları söndürüldü. Gündelik hayatın temel ihtiyaçlanna dönük bir konuşma sözlüğü oluşturuldu. Laf vepara! Insanları büyüleyen, onlara hükmeden para teknik anlamıyla , herkes tarafından kabul edilen mübadele aracıdır; değer ölçüsü (hesap birimi) ve tasarruf (değerbiriktirme) aracıdır, avnı zamanda devletin ekonomiye müdahalesini sağlayan bir iktisat politikası aracıdır. Üstümüze binen atmosfer gibi, Dünya'nın sırtında Güneş'in yörüngesinde yülarca dolanışımız gibi, Dünya'nın kendi çevresinde hızla dönüp soğuyarak yeryüzünün kabuğunu oluşturması gibi her gün saatlerce dinlediğimiz ama fark etme"" diğimiz, bizi kuşatmış binlerce sesJafkonuşma kulelerinin arasında gezinip yaşanz; gündelik hayatta insan kendi kulesinin senyörüdür; hiç susmaksızın, konuştuğu kadar düşünmeden, bir ifadeyi üretmeyip başkalarından duyduğunu zihninde kurcalamadan yineleyerek kulelerıni koruduklannı sanmaktadırlar. Diğerini konuşturmadan çok laf edip susturan; kendisini, onun galibi sayar. Gevezeliğini belli etmeden lan çok olan, kendisini takdim etmesini beceren kimse makbuldür. Ötekisi sessiz, sinik, pısırıktır. Oysa konuşturmadan konuşan kişinin cinayet aleti sözdür. Dedektifler, hem sözün hem de paranın izini sürer. Laf ve para, toplumun kolektif tohumlamasıyla doğmuş ikiz kardeştir. Laf; bir öteki insanın bedenine kulağmdan girip benliğine, ruhuna, lcalbine tıpkı para gibi keskin ucuyla derinlemesine işler. Konuşan, dinleyeni alt eder, ezer. Kendisini doğrular, karşısındakiniyanlış,a çıkanr. Beklentisi, diyalogtan çok, icendısinin monoloğudur; ne kadar farklı, bilgili, anlamış, ne kadar üstün olduğunu kanıtlamakur. Napolyon olunamıyorsa, belki hatip veya yazar olmak seçilecektir. Laf; aklı ve mantığı sayesinde hem cinayetini işler hem de kendisini temize çıkarır. Bu oyun, toplumsallığın gündelik hayatında defalarca, yüzlerce, binlerce defa oynanır. Çünkü dinleyen de bir dahaki sefere konuşan olmaya adaydır. tnsanların konusarak anlaştıklan, uzlaştıklan doğru değilair. tnsanlar birbirleriyle dövüşerek, kavga ederek, öldürerek, çalarak, tahrip ederek, yakıp yıkarak, düzüşerek, savaşarak anlaşır ve uzlaşır. Dünya tarihinin tüm büyük ıttifaklan, silah bırakmalar, tüm anlaşmalar büyük kavgalardan sonradır; hangi taraf daha çok tepelemişse lafını yazıya geçirir. Insanlık, galibi taklit eder. Insanlık, kazananı sever. Hiçbir fatih, sessiz, kımıltısız, suskun Budist rahibin arkadaşı değildir. Insanlık, zenginı sever. Yazı, lafın öbür yüzüyşe, para da insanın en gerçekçi simgesi ve işaretidir; eğer konuş,muyorlarsa, birbirleriyle, paralarıyla ilişkılenirler. Temsiliyet, iletişim işaretlerinin kendisi olan sözde nasıl gerçekleşmişse, parada da avnı öz ve biçimde realize olur. Çok parası olan çok konuşur, ya da susar, parasının miktartnı belli eder, bekler, kurban aç kuş gibi avanın ağına düşer. Nedir ki, laf, egemenliğini, insanlığın artık somut ölçüleDİlir en iyisinin saptanabildiğı, temsilcisi olan paraya kaptınnca her ülkenin banknotlarındaki nutukçu sima günden güne görselleşmeye, televizyon kanallannın başaktörü olmaya başlar. Böylece rahatsız edici konumlar karşısında yazarın kendisini ve okurunu aldatması gibi, pisliği altınla kaplaması gibi, ner şey yolunda gidiyormuş gibi rol yapmalar başlar; boş sözıer ve yalan sosyal vicdanın yerini alir. Ortak değerin paydası lafrnübadele aracına dönüştürüldükçe, şahısların tasarrufundaki laf da tıpkı devletlerin iktisat politikalannın aracı olan para gibi tedavüle, arztalep hesaplamasına, piyasa grafiğine girer. Thomas Mam konuşuyor nsanlar savaşarak ınlaşr epey gecikmiş, uzun ydlar, bütün Almanlan kapsayan ırkçı bir nasyonalizmi savunmuştur? Terörün insanı aptallaştıran tarafını görmekte niçin gecikmiştir? Etkiü iletişim araçlannın gasp edildiği bir dünyada enformasyon sanayiinin cisimleştirdiği kitlesel temsil siyasetinin kiralık çabsanı değilseniz, hazlar içeren modern topluma ödenen bedellere kanmamışsanız, yeterliliği de&U de evrensel değerleri önemsiyorsanız, aüşünme bir dünya deneyimidir diyorsanız, yapıp ettiklerinizle kamusal role sahipseniz, kimsenin ve hiçbir kurumun yanılmaz kılavuzluğuna güvenmiyorsanız, şirketleşmiş düşünceleri sorguluyorsanız, kültürlerin melezleşip evrensel standartlara evrimleştiğini görüyorsanız, faaliyetinizin amacı insanın özgürleşmesi ise, para içinbaşan için her çeşit düşüncenin indirgenip pazarlandığını fark ediyorsanız, tekdüzeliğe teslim olmamışsanız, yalnızlık ile taraf tutma arasında duruyorsanız, bir çeşit ruhani azınlıksanız, başkalarımn acıJannı kendi acınız gibi yüklenebiliyorsanız veya kendi acılannızı tüm insanlığın acısının temsili olarak görüyorsanız, yani Edward Said'in de ne mene bir varlık olduğunu yeniden kurcaladığı bir entelektüel iseniz bir soru daha soracaksınız: Ünlü yazarlar ünleri kadar niçin yalan söyler? Bazen niçin susarlar, bazen niçin konuşurlar? Nedir yazann yalancılık sebebi? Televizyon salvosuna aldırış etmemeye uğraşarak Thomas Mann'ın Lotte weünar da'sını okumaya oturuyorsunuz. Bu kitap sizin için niçin böylesüıe ağır? Kaç defa okumayı denediniz, yarıda kaldınız, sonunu getiremediniz. Kitap niçin zor yürüyor? Sayfalan kanştınyorum, tamam, roman lafla yazılır, ama bu roman niçin laftan fazla lafmış gibi geliyor? Örneğm Riemer, Charlotte'yi yakaliyor, sayfalar dolusu konnşuyor, konuşmak da değil, yazıyor. Cümleler cümleleri kovakyor. Riemer konudan konuya geçip anlatıyor, arada sırada hızmetinde çaJıştığı Goethe'yi ima ediyor, onu yücelterek kendisine verilen küçük ve önemsiz görevden dolayı kınıyor. Charlotte anlamış gibi davranıyor, sanki avnı seviyedelermiş gibi 19. yüzyıl Alman adabı muaşeretine uygun önemsiz cevaplar veriyor. Biz, Riemer'i tanırken yaslı Goethe'nin ae çevresi hakkında fikir eainmış oluyoruz. Otelin kapısı önünde Genç werther'in okurlan bekfesiyor. Ötede ise büyük kişiliklerin çevresindeki büyük ilişkiler... Thomas Mann bu bölümde bu bölüme Riemer de denebilirdikendisini onun içinden anlatıyor. Hatta bu durumu yazann Kelimeleriyle açıklayacaksak, bağımsızlık meselesi o dereceye ulaşır ki diyalektik olarak kişiler birbirleriyle tersine dönüşürler. Adolf Hitler'ın müstakbel kadrosu tarafından yuhalanan, ıslıklanan Thomas Mann salonun arka kapısından kaçar. Isteksiz burjuva sırufına seslenmiştir. "Eğer olayı doğru kavrayabildiysen, o zaman bu bay savaş pozisyonunun olumsuzluğuna yenılmıştir. İnsan isteklerde bulunmadan mhsal anlamda yaşayamaz; bir şeyi yapmayı istememek, kesinlikle istememek ve buna rağmen kendisinden talep edileni yapmak..." Bu, özgürlük düşüncesinin kıskaca alınmasıdır. Thomas Mann "ulusal ayaklanmaya" karşı geldiği takdirde öldürüleceği tenditleri almaya başlamıstır. (Amerika Birleşik Devletleri'nin Başkanı savaş sırasında ona güçlü kollannı açacaktır!) Thomas Mann'ın hayat hikâyesini anlatan Klaus Schröter'in kitabını rafa kaldırırken o tünek düskünü cümleyi hatırhyorum. , "Oğluma âşık olmamın çok doğal olduğu ' nu düşünüyorum. (25.7.1920) Onu tümüyle çıplak gördüğümde, onun erkeklik öncesi parlak vücudunun yarattığı etkinin gide ' Acaba şimdi hangi söz; mevduat parası veya faiz veya tahvil veya borsa kâğıdı kadar iş yapar? Spekülatörü adım adım izlemiş, onunla uzTaşmıştır,fiyathareketlenmesinden yararlanarak bir sözü Albert Elnsteln ve Thomas Mann. SAYFA 12 CUMHURİYET KİTAP SAYI 533