Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
r ksizme katlusını tartışan adamlardı. Bunları konuşuyorlardı. Ve Sovyetler Birliği'nin Marksizmın gereklerini yerine getiremediğini tartışıyorlardı. Ben bu bilgilerle geldim. Burada birden baktım ki onlar 1930'lardaki sorunları lartışıyorlar. Son derece gerideler. O zaman yazdığıyla düşündüğü birbirine uymuyor. Çünkü düşüncesi billurlaşmış değil. Kulaktan dolma. Daha doğrusu şu komiklik icindeyiz: Tanzimatçı nc yapıyordu; Fransa da şu anda hangi edebîyat ekolü önde, ona bakıyordu. Romantikler mi? Romantiklerin tarzını aynen oturup burda adapte etmeye çalışıyorlardı. Şimdi bizim solcumuz ne yapıyor. Rus edebıyatı nasıl, (ne kadarı Türkçeye çevrüiyorsa, çünkü çoğu Rusça bilmiyor) ona bakıyor. Yahut Çinliler ne yapıyor, ona bakıyor ve burda aynını yapmaya çalışıyor. Bunun Türk edebiyatı olması mümkün değil. Türk halkının bunu benimsemesi mümkün değil. Türk halkının bunu benimsemesi için mutlaka ulusal bir sentez olması lazım. Ulusal sentez de ulusal edebivatı, ulusal tarihi ve ulusal kültür sentezini Dİlmek demektir. Yani geliyoruz bastaki noktaya; ümmet külrürunü ve ümmet KÜİtür sentezini bilmeden Türk halkının kabul edeceği bir sentez yaratamazsın. Nâzım yaratmıştır. Tabii, çünkü çok iyi biüyordu edebiyatını da, okumuş, öyle yetişmiş o. Canı ıstediği zaman serbest gazel yazar, canı istediği zaman rubai yazar. Ve çok da güzel yazar. Ve ondan sonra bunu bir ben yaptım. Çünkü ben de inekledim: Bunlar nasıl yapmışlar, ne yapmışlar, buraya nasıl gelinmiş, Bâki mi aana iyi, Şeyh Galip mi?... Bunlar eskimiştir, bunlar dini şairlerdir diye kaldınp attın mı ortada kalıyorsun böyle. Ortada kaldın mı yapabileceğin birşey yok, var. Bir kendi kendine bir şeyler uydurup durmak. Bir müddet uydurabiliyorlar, sonra tükeniyorlar. Çünkü bir şeylebeslenmiyor. Ikincisi de Batı ne yapmışsa aynını burda tekrarlamak, yahut komünistler ne yapmışsa burda aynını tekrarlamak. Bu da geçersiz, yani islemiyor. Ve dünyanın en çok şiir seven, her dakika cebinde şiir taşıyan halkı, şairlerini okumuyor. Böyle acayip bir yere geldik. Ve tabii kültür birikiminin yetersizlıği ve metodsuzluk var. cahil Türkçesiyle söylüyor. Öbürü okumuş adam, okumuş Türkçesiyle söylüyor. Fark bu. Yoksa aynı toplum içindeler, aynı şeyleri söylüyorlar, üst yapıdırlar. Ama bunu görebilmek için metod sahibi olmak lazım. Bıraz önce günümüz edebiyat dergılertnın yetersızlığıyle ılgtli bir saptamamz oldu Btr dbnem yaytmlanmij olan ' 7 Gün' gıbt bir salon edebtyat dergismtn ne yazık kı bugün Türk edebiyatında olmadtSım, olamadığtnt, bunu da Türk edebiyatı adına üzücü bulduğunuzu söylüyorsunuz. Gerçekten de ya$ayan canlı edebtyattn temsılalen olan dergtlertn edebtyatımtzın kan damarlart olarak tsteksız, heyecansız olduğunu göruyoruz. Bazılarında da tam anlamıyla magazın dergıalığine bir kayq Nedır sorun? Küçük bir azınlık, edebiyatta çok da başarılı değiller ama edebiyat meraklısı insanlar bunlar, edebiyat yayıncılığını ele geçirmişler. Edebiyat yayınlan çok küçük bir Istanbul çevresi içinde yapılıyor. Ahmet'le Mehmet, Mehmet'le Fatma, Fatma'yla Ayşe arasında küçük bir cevrede. Onlarla iüşkin varsan, onlardan biriysen senden söz ediliyor. Eğer onlann dışında biriysen, bir ılişkin yoksa sen de yoksun. Haşim bu tiplere edebiyat memuru derdi. Edebiyatın memurlarrndan korkacaksın, edebiyatçı değildirler çünkü. Hiçbir zaman edebiyatta belirli bir kaliteye ulaşamamışlardır. Ö alanın içindedirler fakat alanın yan sektörlerinde çalışırlar. Çok iyi bir edebiyatçı onlan rahatsız eder. Çünkü o karşılanna geldiği zaman "Yav bu çok şey yapar" oluyor yargıları. Bu yüzden, bunları önlüyor, çöp sepetine atıyorlar. Bu adam eminim bu kitaplan yollamıştır bir yerlere fakat çöp sepetine gitmiştir kitaplar. Türktye'de elejtırt en geçgeltşen alan belki de en az hareketlı alan. Evet, bütün dünyada, dünyanın bütün ülkelerinde eleştiri edebiyata kılavuzluk eder, Türkiye'de edebiyat eleştiriye kılavuzluk eder. Neden. Hâlâ feodal btr yaptyt mikro ölçekte, bireyler olarak tçten tçe sürdürüyor olmamtzdan mı? Bağlı olarak sistemm otortter yaptstndan mı. Eleştiriye kapalı, elesttrmeye ve elestirilmeye kapalı ınsanlar olmamıztn etkisi olabiltr mı? Ondan değil. Tembellikten. Araştırma incelemede de durum aynı. Ciddi çalışma yok. Sistemli metodlu kafa yok. Bunlar olmayınca nasıl araştıracaksın? Bir yerden giriyor ya övgü ya yerei olarak çıkıyor. Bu da duygusal; bilimsel değil. Halbuki işlerin bilimsel olması lazım. Çalışkanlar yapıyorlardı. Mesela Tahir Alangu.Rauf Mutıuay.Fethi Naci. Bunlar sistemli olarak yapıyorlar. Şimdi Alangu'vla Mutluay'ı kaybettik. Onlar gittiler. Onlann yerini dolduracak o kalitede eleştirmen yok. (Fethi) Naci'yi Allah saklasın, uzıın ömürlü olsun; onu kaybedersek yerini tutacak adam yok. Genç btr eleştirmen kusağı yetıstyor Biliyorum, öyle birtakım çocuklar bir şeyler yazıyorlar. Fakat onlann postmodernist olması tehlikesi var. Postmodernist olduklan an hiçbir işe yaramazlar. 2. Yeni eleştirmenleri gibi olurlar. Postmodernizm demek, dünyayı dünya yapan bütün değerleri, insani değerleri kaybetmek, terketmek demek. Çünkü moderniteye karşı çıkıyor. Dünyayı dünya yapan modernizmdır oysa. Modern çağlarda dünya dünya olmuştur. Tüm bunlan reddediyor. Bunlan reddettiği andan itibaren batü itikada, büyüye dönüyor insan. Böyle bir sistemin eıeştirmeninden bir şey çıkmaz. Uk olarak, "Yaşar Kemal de romancı mı" diyecektir. Sorun bu. Piyasa kusatılmıs, isgal edilmis, farklı yönlere kanalıze edilmis birptyasaysa ne yapmak gerek. Bastan kaybedümis bir mücaaele alamnda hissettım kendimi. Hayır çok kötü günler yaşadık biz. Bunlan söyledığimde hemen alıp götürüyorlardı, hapse driyorduk, umutlar tükenmedi. O ki 'Ben Bir Kiralık Katilim' kitabı çıkmıştır, üstelik reklamcıdır bunu söyleyen, umutlar tükenmez. Işte bu dürüstlüğü anyoruz. Yazar bu. Bu işi yapıyor ama benim yaptığım iş bir kiralık katillıktir diyor. Bülent Oran'ın bir sözünü hatırlattı bu. Bülent Oran çok iyi hikayeci olarak basladı kariyerine ama sonra senaryo yazarfığına geçti. TirMya'dealeftlri MvanveHaftedebiyab Şeyh Galip 'ten, Baki'den söz etmisken... Sizm farklı bir görüsünüz de, Dtvan edebtyatımızla Halk edebtyatımız arasında nitel değil derece farkt olduğu. Bu böyle biliniyor. Çünkü Halkevi edebiyatı aksini söylemiştir. Köy Enstitüleri ve Halkevleri demiştir ki, "Halkımızın asıl edebiyatı odur, hallun söylediğidir. Beriki saraylarda okunandır". Halbuki Marksist bir adam bu işe şöyle bakar: Her iki edebiyat ümmet yapısıdır. O zaman feodal bir sistem var Türluye'de. Feodal bir ekonomik sistem var, 'dirlik düzeni' dediğimiz düzen. Bu düzen yapısı ekonomik olarak görülüyor, biliyoruz. O altyapının bir üstyapısı var. Bu üstyapıda edebiyat olarak görülen Divan şiiri var, müzik olarak Divan musikisi, edebiyat olarak Tekke edebiyatı var; bir de Halk edebiyatı var. Yani biri laik, biri dini. Hepsi o ümmet sisteminin üst yapısı. Diyalektik baktığın zaman bunlar aynı sistemin üst yapısı. Zaman zaman bazı nalk şairleri vardır, divanlan vardır bunlann. Bazı besteleri vardır, Divan musikisi makamındandır. Nasıl ayınrsın bunlan? Aynı şeyi söylüyorlar aslında. Muhtevalan da aynıdır. Tabiatı överler, sevgiliye seslenirler. Şairin tabına göre değişirbu. Öyle şair vardır ki, mesela Karacaoğlan gibi. Karacaoğlan çok güzel Türkçeyle söyler, müzığı de hoştur. Divan edebiyatında müstehcenliğe kadar varan şiirler vardır, Karacaoğlan da der ki, "Ben sana söyleyeyim işin doğrusunu/Soyunup koynuna girmeye geldim" O da böyle söyler. Bunlar hepsinde vardır, müşterektir. Şimdi sen bunlan böyle ayırdın mı çok suni bir aynm çıkar. Formel manükla ayırdılar. Biz halkçı Dİr rejimiz, halkı tutuyoruz. Bu edebiyat bizim, öbürü değil. Bu Arap/Acem. Peki hiç kimse Gevneri'yi okumamış gibi, Dertli'yi okumamış gibi. Onlan okuduğun zaman aynı Arap/Acem kelimeler çıkıyor, onlardan kaçamazsın. O senin ümmet sentezinin dili. O dil de Osmanlıca. Osmanlıca ümmet sentezinin dilidir. Arada sadece derece farkı. Cahil adam C U .VI H t J R I Y !• 1 K İ 1 A P S A Y I Attllâ llhan. dünya görüşünü olusturan Manclzmln evrensel duruşunu. onun bir tür yerelleştlrilmesl cabası olarak Kemalizmle buluşturmaya başından beri çalısmıştır. Yeşilçam'ın bütün senaryolannı o yazmıştır neredeyse. Sorduğun zaman kendisine "Ben bir kiralık katilim" derdi. Çünkü dürüst bir adamdı. "Benden ne isterlerse onu yazıyorum" derdi. Buna direnmek biraz kahramanhktır ama biraz da aydının görevidir. Sen direnmiyorsan kim airenecelc! Siz hep dtrendmiz. Bir süre içinde yer aldığıntz Mavi dergni'nden söz etmek tstiyorum biraz da. Toplumcu bir ozan kusağtntn yenıden belırlenmesine olanak haztrlanmak ısteniyordu Mavi dergisi'nde. Dergi bunu genelde basardı denebüır mi? Hayır, olmadı. Niye olmadı. Çok basit bir sebepten. Mavi başlangıçta çok hareketli ve tamamiyle bu anlattığım platform üzerinde yani benim Paris'te 'Kendi Kendime Sanat Konuşmalan'nda yazdığım platform üzerinde ortaya çıkan bir hareket gibi görüldü. Aslında onlar kendi başlanna Ankara'da bir dergi çıkanyorlardı. O dergide Ahmet Oktay, Sokaktaki Adam hakkında bir yazı yazdı. Ben yazıyı beğenmedim, yanlış buldum. Onlara bir cevap yazdım. O cevabı yayınladılar. Sonra buraya geldiler. Benimle konuştular. Bir anlaşma oldu aramızda. " Şu Garipçilere karşı bir hareket örgütlensin, daha toplumcu bakalım, bunlar toplumcu falan değil" dedik ve başladık. Birlcaç sayı bu devam etti. Fakat buna iktidardan çok sert bir cevap geldi. Yani o zamanki iktidann resmi organı olan gazetede biz resmen Moskova komünisti ve sahibi olarak ben suçlandım, soğuk savaşın bütün yansımalan hissedilmeye başlanınca onlar korktular ve Mavi'de "Attila tlhan'la bir alakamız yoktur" diye bir açıklama yaptılar. O yapıldıktan sonra neticede ben tabii onlardan aynlmış oldum. Hatta onlann aleyhine yazmaya başladım. '2. Yeni Savaşı' kitabı odur. Şimdi bunun üzerine onlar tabii 'imge teorisi'ne yatmışlardı. 'Imge teorisi'ne yatmışlardı ama komünist veya sosyalist olarak geliştirmeleri mümkün değıldi, çünkü korkuyorlardı. Bunun üzerine onu boşa çalıştırdılar. Işte 2. Yeni o, boşa çalıştırılmış bir imge sistemi. Imgelerden bir şey anlatmıyor. Onun için hem ben hem rahmetli arkadasım Asım (Bezirci) bunlann üzerine gittik. Bu yüzden de hem Memet Fuat'la nem Fethi Naci'yle aramızda ihtilaf çıktı bizim. Çünkü onlara açıkça değilse de arka çduyorlardı. "Biz hem Marksist, hem toplumcu olup bunlan destekleyemeyiz" dedik. Haklı da çıktık. 0 , 2 . Yeni Türkiye'de bir türlü tam kök saS A Y r A 5