03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aydın Boysan bir gelecek masalı anlatıyor kitabında. Bilimsel gerçekler gözardı edilmeden anlatılan bu masal, gerçekten nefis. Özellikle kaclınların güzelliği okunmaya değer. ÖNDER OTÇU Bonazici'nden Uzav'a usudüşüncesiyüreğiyle içi rahat, bilge bir insanın engin denevimi yatıyor bu hünerin altında. îçtenlilc, ancak yaşadığımız hayatlardan, deneyimlerimizden kaynaklanıyorsa, dilde ortaya çıkar. Yıl: 2046, Uzay Anıları'nın dili o denli süsten arındınlmış ki, abşılmışın beklentisiyle yapılacak bir okuma, metne "yazınsal açıdan yetersiz" eleştirisi bile getirebilir. Gerçi, Aydın Boysan daha kitabının başlığında.yazdığı anlatıyı "Gelecek Zaman Masalı" diye tanımlamak ta, alçakgönüllü bir tavırla, adeta "benim niyetim büyük romancılara rakip olmak değil, bildıklerimi, duyduklanmı ve düşündüklerimi içimden geldiği gibi rahat rahat öykülendirmek" der gibidir. Anlatı dili gerçekten de masala yakındır, tek bir farkla, masallarda zaman içinde ansızın sıcramalar yapar, "babamızın beşiğini sallarız"; bu romanda ise, öykünün bilimsel temelinin de gereği olan belli bir zaman sırası gözetilmekte, bilimsel açıklamaların yer aldığı bölümlerle öykünün geliştiği bölümler dönüşümlü olarak birbirini izlemektedir. Roman, zarif bir Istanbul Türkçesi ile coşkulu bir tstanbul argosunun kanşımı denebilecek bir dille yazılmış bir bilimkurgu romanıdır. Bu anlamda, aslında bir armağandır Türk Edebiyatı'na. Okur, beklentilerinden uzaklaşmalı, metnin kendi kendinin nasıl okunacağını öğretme biçimini öğrenmeli, onu izlemelidir. Romanın dilınin süsten anndınlmışlığı, bir yandan da, anlatıcının övgüyle söz ettiği güzellikleri daha da çarıcı kılar. Hiçbir yerde aşırılıkla karşıışmadığınız için, gerçek güzelliğin anLatımı (ve o anlatımın rahatlığı) karşısında şaşınrsınız.. Örneğin benim şaşırdığım gibi. "Çok sevimli söyleşiler yapıldı. Dünyalılar ve Kapolular, birbirinin esprisine alışmaya başliyorlardı. Hele Alola'nın gülüşü, bir sanat tiyatrosu, ya da bir bale seyrinin yoğun zevkini veriyordu. Alola'yı seyreden, içkiye daldı." sözgelimi, feminist bir okurun şimşeklerini üstüne çekebileceği düşünülebilir. Hatta, romandan bu Türk ve erkek" yazann özyaşamöyküsünden izler olduğuna dair sonuçlar da çıkanlabilir: Ancak bir mimar, "bacaklan vücut mimarisinin göstergeleri" olarak tanımlayacaktır. Öte yandan, kadın güzelliğinin anlatıldığı (neden anlatılmasın?) bu pasajlar romanın kurgusal açıdan gerektirdiği açılımlardır da. Çünkü romanın asıl kahramanlan, Istanbul'da bir içki masasından FANLO adlı uzay gemisiyle kaçırılan yedi "Türk erkek tir: Sesi en çok Aydın Boysan'ın karakterini taşıyan anlatıcı konumundaki Turgay'ın yanı sıra Faruk, Oktay, Vedat, Coşkun, Tosun ve sonunda uzayda uzaylı sevdasıyla baş başa kalmayı yeğleyecek olan Kerim. Istemleri dışında getirilmiş olsalar da, konuk olarak karşılandıkları KAPO gezegeninin en önemli DONKA'lan ise kadınlardır: Gezi yöneticisi KAMORA, yardımcılan LOREA ve MlZONKA, Kerim'in büyük aşkı güzel ALOLA gibi birbirinden çekici, edalı kadınlar. (Roman bir film yapılsaydı, Kamora'yı Ajda Pekkan'ın, Lorea'yı Harika Avcı'nın, Mizonka'vı Hülya Avşar'ın, Alola'yı ise o ana dek tanınmamış bir oyuncunun canlandırmasını önerirdim.) Bu kadar Dünya erkeğini, uzayda son derece güzel ve bilge kadınlann karşısına koyuşuyla, yazar biraz da erkekkımliğinin içiboş kültürel prestijini sarsmak, onları, falosantrik düşünce yapılarına meydan okunacağı, yabancı ve tuhaf bir ortama koymak ister gibidir. Kaldı ki, erkekmerkezli bir yazar, Kapo hanımlarını (lOOyılını diri gençlikleriyle ve sevişmenin nazzıyla yaşadıkları 150 yıllık ömürlerinde) Donka toplumunun saygın yer edinmiş, statü ve otorite sahibi bilge insanları olarak göstermezdi sanınm. Hatta, belki feminist bir okurun da beğenisini toplayacak bir tutumla, bu hanımlar, sevişme hazzmın, toplumsal bir öğreti olarak, çocuk yapmaktan daha önemli görüldüğu, sevişmenin biyolojik amacı olan çocuk yapmanın yasalarla tıbbi bir müdahaleye aönüştürüldüğü bir toplumun (Donkab) erkeklerle avnı koşul ve isteklere sahip olan kadınlarıdır. Romanda erkekleri, daha çok, şaşıran ve yaşadıklannı anlamlandırmaya çalışan, kadınlan ise öğreten, doğruyu gösteren, güzel ve bilge kışjler olarak görürüz. Romanın Kapolu erkekleri de (örneğin, Fanlo'nun kaptanı DUSU ya da Planlama Merkezi Başkanı TANORRA) Kapolu hanımlara karşı davranışlannda, adeta dünyalılara ders verir gibidir. Örneğin Tanorra: "Kapo'nun çok gelişmiş bir gezegen olduğu düşüncemi ileri sürerken, beni yadırgamayacağınızı sanıyorum. Bu nedenle, övünerek diyeceğim ki biz Kapo'da, hanımlanmızın söz ve düşüncelerini, çok dikkatle dinleriz. Gezegenimizin Donka muduluğunda, onlann büyük payı vardır. (...) Lütfen biliniz ki, hanım mimarlarımızın ve şehircilerimizin şimdi yapacağı eleştiriler, bizim için de aynı sertlikle yapılmıştır. Lütfen alınmayınız!"(s,100) Romandaki sevgi bir kadınla bir erkek arasında olmaktan çok, "bilinçte yetkinliğe ulaşmış bir canlı" ile "bir başka canlı" arasındadır. "lzin verir misiniz, şimdi iki çiçeksever olarak konuşalım. Siz bir saban erken, uyanır uyanmaz bahçenize koşup, 'Acaba akşamdan sabaha, yeni açan çiçek var mı? Yeni koncalar oluşmuş mu? Ne değişiklikler olmuş' diye bakmaz mısınız? " KİTAP Aydın Boysan'dan "Yıl: 2046 Uzay Anılan" D aha biz yokken verilen bir kararla, hatta bir karar bile verilmeksizin üretilmiş, çoğul bir umudun iyi niyetli bir ifadesi gibi yaratdmış canhlar olarak, burada ne yapıyoruz? Aydın Boysan'ın Yıl: 2046, Uzay Anılan romanı için bir değerlendirmeyi bir oturuşta yazabileceğimi düşünmekle yanılmışım. Roman üstiine düşündüklerimi bir sistematiğe oturtup yazma niyetim de gerçekleşmeyecek, bunu romanın sonunda Âlola ile Kerim'in sevişmelerini ikinci kez okuduktan sonra anladım. "Dakikalarca süren öpüşmeden sonra sımsıkı sardıp, dakikalarca konuşmadılar. Sessizliği Alola bozdu: ' Yürekten sevmek diye bir deyim kullanılıyor. Daraltılrnış bir anlamı var. Bu nedenle yersiz... Üstelik yetersiz olduğu için, sahtecilik de kokuyor. Evet, sevda sahnesinde yüreğin bir rolü var. Sevgiliyi görünce hızlanıyor, görmeyince yavaşlıyor...' Kerim araya giriverdi: 'Hatta duruyor...' Bu kez, Alola Kerim'i sanlıp öptü. Dakikalarca... Bundan sonraki öpüşmeleri anlatmayalım da, saatler geçmesin." (s. 310) Sevismeyi, iki insanın birbirini sevmesinin doruk eylemi olarak tanımlamak gerekir sanırım. Bir süredir yazın eleştirisiyle uğraştığım halde, bu tür düşünceler aklımdan ilk kez bu kitapla geçiyor. Türk Edebiyatı'nda cinselliğe ket vurulmuşluğun (ya da Türk Edebiyatı'nın cinselliğe ket vurmuşluğunun) saptaması bir yana, Boysan'ın romanından yaptığım bu küçük alıntı bile, sevişmenin, sevmekten yola çıkarak anlatılabileceğini, dünyanın sıcaklığın dan, ısısından uzak bir uzay gemisinde gerçekıesse bile, sımsıcak bir dille resmedüebileceğini gösteriyor. Bunu, Türkçenin tüm doğallığıyla, adeta çabasızca başarmak Aydın Boysan'ın hüneri. Kuşkusuz, hayata hakkını vermiş, aşkı bilgiye feda etmemiş, başan yo1u n da p ay1 a şımdan UtanbulTürkçesl SmmcakMpdl E (s.75) Aydın Boysan, belki ülkemizde kitapları on binlerce satan romancılara rakip olamaz ama, "kadın güzelliği"ni betimlerken söyledikleriyle şairlere taş çıkanr! Kadınların bu kadar güzel olarak ve şürsel bir dille anlatıldığı bir metin hatırlamıyorum yakın zamanda yazılmış. Dahası, bunun Türk Edebiyatı'nın ciadi bir eksiküöi, ya da en azından, tuhaf bir sorunu olduğunu düşünüyorum. Kadına "güzel" demek... Kaldı ki, Aydın Boysan'ın "Kapolu kadınlan" yalnızca güzellikleriyle betimlenen, arzu nesnesi olmakla kalan kadınlar değil, ama aynı zamanda toplumun önde gelen kişileridir. Ancak, güzellik ve kadın oluş, onların mesleklerine feda ettiği nitelikler değil, onları tamamlayan, gerçek anlamda birer "Donka" yapan üstünlüklerdir. Örneğin: "Kapo mimar ve şehir plancılannm yandan çoğu, bazı diinya ülkelerinde olduğu gibi, nanımlardı. Hele ressam hanımların, kendileri de resim gibiydi. Anlasılan eser verirken, bir yandan da kendiierini biçimleyip renklendirmeye zaman ayınyorlardı." (s.97) Yazann kadın güzelliğinden anladığı, yalnızca görüntüde kalmaz. Bir Donka nanımı güzeldir, ama bir o kadar çekici ve cinseldir de. Soluk alısıyla: "(Mizonka ile Lorea) tkisi de, yanma geldiği erkeğe, nefesleri karışacak kadar yaklaştı. îkisinin guzellıği de sanat eserlerini geride bırakırdı. Oylesine cekici bir eda ile konusuyorlardı ki, karşılarındaki erkeğin aklı beynine zincirlenmezse, kaçar giderdi." (s.106) Tepeden tırnağa: "Hanımlar erkeklerin aklını çelmek icin pusu kurarlardı. Bu pusu, ya aşağıaan, ya da yukandan kurulurdu. Yukarıdan, omuzlar ve boyunla başlayan görsel sanat gösterisi, iki göğüs yuvarlağı arasındaki çizginin, belli belirsiz görünüşü ile sürer giderdi. Aşağıdan ise bacaklar, vücut mimarisinin göstergeleri olarak ortaya çıkan sanat eserleri olurdu."(s. 115) Saçlanyla: "Hanım baslanndan omuzlara dökülen, 'saç şelaleleri', akan sular kadar canlıydı. Çünkü hanımlar, o saç armonisini nasıl canlandıracaklarını, çok iyi bilirlerdi. Göze bile görünmeyecek her baş kımıltısı, saç selalelerinde erkek gözlerini esir eden başka kımıltılar yaratmak*<»ydı. (...) Her bir hanımın çehre •'apısı, ancak milyonlarca yıl onra, yavaş yavas vanlabilen biryetkinlikti. Ya oburunlar?"(s.ll6) Kadın güzelliğini anlatan tüm bu alıntılardan sonra, yazann erkekmerkezli ve benmerkezli olduğu, SAYFA 10 CUMHURİYET SAYI 558
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle