03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Dar SokakJardaki Duman (Cem Yayınevi, 1992),GeceBitmedi (Cem Yayınevi, 1995), adlı romanlan; Anında Görüntü (1992; yeni basımı 1998 Kültür Bakanlığı), Dünden Bugüne (1997) adlı günlükleri Kendini kabuTettirmiş bir güvenın ürünleridir. Bu listeye, Hürriyet gazetesinde tefrika edilmiş olan Dışardaki Rüzgâr ıle Sel Yayıncılık'ça yayımlanmak üzere olan Ucu Güllü Kundura adlı romanlan; Kaygıların Ötesinde adlı öykü kitabını; 1998 oen sonra yayımlanan, kısaca üzerinde duracağım Akan Sular Şarap Olsa (Telos Yayıncüık, 1998) romanını, Dumanı Tüten Çay Gibi (Sel Yayıncılık, 1999) adlı öykü Kİtabını ve tliskiler Arasında Bir Gezinti (Kültür Bakanlığı, 1998) adlı gunlüöunü de ekleyebiliriz. Buyrukçu'nun şimdilik yayımlanan son romanı olan Akan Sular Şarap Olsa (Telos Yayıncılık, 1998), meyhaneierdeki insan ilişkileri üzerinde yükselen bır roman, Tüm yapıdannda olduğu gibi kahramanlarıntn geçmiş yaşamlarına dönerek kendileriyle nesaplaştıklan, kendi sınırlannı anlamaya çalıştıklan ve karşı cinsle ilişkilerinin gizlerini araştırdıklan DU romanda da meynane çevresinde düğümlenen ilişkilerin duvarlannı yıkıyor Buyrukçu. Güncel olayların, gazete ve televizyonlarda izlediğimiz gerçekliklerin ve masa başlanndakı muhabbetlerin ekseninde gelişen roman, sokaklanyla, evleriyle, meynaneleriyle, yatak odalanyla, banyolanyla tstanbul'un çeşitli semtlerini ve onlarca kişiyi kucaklayan bir genişliğin sınırlannı zorluyor. Romanda, yaşamın ve yaşananlann yorumlannı yapan insanlar, içkinın kattığı gevşekliklerle ve ortaya çıkan duygularla sarmas dolaş oluyor. Buyrukçu'nun en yoslediği cinsel istekler ve sevişmelerin şında yaşanılan toplumsal sorunların da tek tek kışilerin düşünceleri, hesaplaşmalan, tartışmalan içinde aktanldığı Akan Sular Şarap Olsa'da Buyrukçu, insan gerçekliğinin en kılcal damarlanna ulaşma başansını gösteriyor. Örneğin martılann çığlıklarını dinleyip onlann artık denizin imgesi olmaktan çıktıklarını düsünen îsmet'inkafasından geçenler, bu toplumsallığın örneklerinden Dİri şu cümlelerde açıkça görülebüir: "...Yabancı bandıralı gemiler sintine sularını boşaltıyorlardı. 'Turkiye'ye her şeyi yapabiliriz, karşı koyamazlar, bize muhtaçUrlar,' gibi aşağılayan bir düşüncede olan Alman, tngiliz, Fransız ve îtalyan gemileri çöp varillerini Akdeniz'e, Karadeniz'e, Marmara'ya atıyorlar, kaçıp gidiyorlardı. Denizler bir batakbğa dönmüştü. Boğuluyordu, kokuyordu, inliyordu, ölüyordu. 'tnsanlar da yaşadıklan olaylar yüzünden boyuna kirleniyorlar. Sorunların en büyüklerinden biri çevre kirliliğiyse ikinci insan kirliliğidir. Ama ben kirlenmeyeceğim, boğulmayacağım!' Rakıyı sulandınrken 'sis buludan, sisli geceler, sisli sabahlar, sisli sular' görüntü ve anlamlanyla kıpırdadı belleğinde ve kıpırdayanlarla birlikte ömürlerinin çoğunu 'sis'lerle geçirenleri düşündü. Belki de bütün edimlerini, bütün eylemlerıni 'sis'e göre ayarlarlar, tanımlarlardı, dağarlan 'sis'li deyimlerle, deyişlerle doluydu..." Akan Suar Şarap Oba: otuz yıl sonrasına geçiyoruz. Birkaç yazann bir imza gunünden esıntilere, imza sonrası yenilen yemekteki kadın yazarlarla feminizm tartısmalarına tanık olduKtan sonra ertesi güne geçiyoruz. Ankara'dayız artık ve kitap fuarından izlenimleriyle birlikteyiz Buyrukçu'nun. Orada karşılaştığı Turhan Günay, Anmet Nesin, Dursun Akçam, AÜ Uğur, Levent Yılmaz, Nedim Gürsel, Erdal Öz, Ahrnet Yıldız, Burhan Günel gibi yazar dostlanyla çeşitli konulardakı söylesüerini; Bekir Yıldız, Atilla Özkırımlı, Ferruh Do;an, Öner Yaöcı, rhon Murat Ârıburnu, Naim Tirali gibi yazar dostlanyjli düşünceleri Buyrukcu'nun insan gerçeOlne ulaşma cabası. toplumun ceslttl keslmlerlnden Insanlann ya$am serüvenlerlnl edeblyata tasıma çabası tüm öykü ve romanlanndakl temel izlektlr. lüğünün tensel dokunuşla ilgili temelini vererek, "...Tende başlayan ve gerilimi ölçüsüz boyutlara ulaşan ilgi, tenden uzaklaşınca, dokunma ediminin dışına düşünce tavsıyor, özünü yitiriyor, belleklerde görüntüler, anılar bırakarak. îlişkilerin egemenlik alanlan genişlemeli ve en soylu, en düzevli öğelerle Deslenmeli. Aramıza bozguncular gjrmemeli, dost, arkadaşkimliklerinebürünerek, onlan daha işin Daşındayken yakalamalı, maskelenni çıkarmalı ve kovmalıyız,' sözlerini beynime çakan Orhan'ı, gövdemde ve ellerimde bıraktığı sıcaklığı düşünerek asansöre bindim... cümleleriyle başlayan öykü, sözcüklerin kullanımındaki öz Türkçe seçimi, dile egemenliğin verdiği güven ve çıplak bir anlatımla sürükleyiciliK kazanıyor ve bu sürükleyicilikle bütünleşen konunun çekiciliğiyle dalıyoruz öykünün dünyasına. Buyrukçu'nun erotizme uzanan cinsel çekicüiklerle ilgili anlatımı, her öyküsünde farklı biçimlere bürünerek ve cinselliğin kişideki, toplumsal yaşamdaki etkinliğine uzanarak kendini gösteriyor. Örneğin Belma'nın anlatıldığı şu paragraf bu konuda çeşitli öykülerde karşımıza çıkan biçimlerin biri: "Belma, süper mini, enine çizgili lacivert pembe bir etek givmişti. Sadece erkekleri defil, kadınları bile baştan çıkaran çekicilikle ölçülü biçilı kalçaları, sütun gibi bacak ni ve onlann kulaklannı çınlatışını dinliyoruz. Buyrukçu'nun gözlemleri ve söylesilerinde yaşanan siyasalve kültürel olaylarla ilgili düsünceleri, yorumları, duygulan, düşleri, yıllar öncelerine gidişleri de okumak, günlükten duyulan hazzın çoğalmasını sa6uyor. Bunu başardığı ıçindir ki Buyrukçu'nun günlükleri edebiyatımızın en renkIı ve kalıcı yapıtlanndan oluyor. Dumanı Tüten Çay Gibi (Sel Yayıncılık, 1999) öyküleriyle, romanlanyla, günlükleriyle yanm yüzyıldır edebiyatımızın özgün bir yazarı olrnayı sürdüren Muzaffer Buyrukçu'nun son dokuz öyküsünden oluşuyor. Cinsel duygulanımlann, isteklerin çerçevesinde gelişen öykülerin ilki, "Türkiye'de Yaşanan Olaylann Bireysel ve Toplumsal Kaynaklan" adh incelemesi için kullandığı malzemeleri gazete kesiklerinden sağlayan yeni evli Ornan'ın karısı Filiz'le sevişmesiyle baslıyor. Filiz'in isyerindeki kadın ve erkek çalışma arkadaşıanyla ilişkileri, işle ilgili sürtüşmeleri; kadınlarla özellikle evliııkleriyle ilgili söylesileri ve somut yaşanmışlar çevresinde örülen evlilik tartışmalan öykünün çatısını olusturuyor. İlk bölümü Her Yer Karanlık'ta yer alan "Kaygılann Gölgesinde II* adlı öykünün III. bölümü de yeni bir öykü olarak sonraki öyküyü oluşturuyor. Buyrukçu öykücü Duman Tütan Çay Öbt lan, dimdik göğüsleri dipdıriydi... 'Babam mini etek giymeme kızıyor, mahrem yerlerini teşhir etmekten utanmıyor musun? diyor. Utanmıyorum, bu vücut benim baba, kadma tanınan bütün özgürlükleri kullana cağım, diyorum. Şimdi bol bol giyeyim ama severek evleneceğim adam, giyme, derse giymem.' Bir yandan bu sözleri söylüyor, bir yandan da pek beğendiği eteğini tekrar tekrar gösteriyordu hepimize ve bu edimiyle de kadınlığımızla,, dişiliğimizle ilgili gizleri anımsatıyordu. Üstündük biz, çok üstündük kavramından da üstündük ama ne yazık ki çoğumuz bu gücümüzün bilincinde bile değildik... bılincinde olsaydık dünyadaki her şey şımdi daha gelışmiş, daha bir uygarlaşmıştı. Doğurgandık, anaydık, hazların kaynağıydık, DÜtün güzelliklerın yaratıasıydik. Biz barıştık, erkekler de savaş... ve evrende bizim elimizle ortaya konulan tek yıkım yoktu... Bunlan bana düşündürttüğu için yanaklannı öperek teşekkür etrim Belma'ya. 'Dilediğin gibi yaşa, kimseyi umursama!...'" (s.43). Öyküde, toplumsal sorunların da gösteri yapan öğrencileri polislerin dövmesiyle ilgili, "Niye öğrencileri rahat bırakmıyorlar. Niçin miting yapma özgürlüğünü kısıtlıyorlar? Bu ülkeye özgürlük ne zaman gelecek? Düşündüklerimizi açık bir biçimde söyleyemeyecek miyiz? Hep korkacak mıyız?" (s.69) gibi cümlelerle aktarıldığını görüyoruz. "Ây Kokuyor" övküsünde toplumsal sorunlar daha bir ağır basıyor. Sevgisizliğin, televizyonlardakı şiddetin, yobazlığın, öldürümlerin eleşürildiği 75. sayfadan sonra şunlar söyleniyor. "Oğullannı askere yollarken de, beğendikleri futbol takımı kazanınca da kıyameti kopanyorlar... Kaç kişinin canını yaktılar. Bizleri korkutarak sevıniyorlar, bizleri mutsuz ederek mutlu oluyorlar..." 79. sayfadaki aydın sorumluluğuyla ilgili söyleşiden sonra "Hoppa bir yürüyüşfe ve Tamer'in kendisini izlediğini bilerek çalkaladı kalçalannı. Çalkalanan, savrulan kalçalar, incecik bel, dar ama düzgün bir sırt, dolgun bacaklar belleğine çakıldı Tamer'in ve artık Tülin'i hep bu resimlerle anacak, hep bu resimlerle tanımlayacaktı..." (s. 81) cümleleriyle cinselliğin egemenliğine giren öykü, Tamer'le Tülın'ın kadın erkek ilişkileriyle ilgili söyleşderiyle ve sevişmeye başlamalarıyla sürüyor ve trajik bir sonla noktalanıyor: Sevişme gecesinin sabahında, Tamer'in uzun süredır hastanede yatmakta olan eşinın öldüğü haberı gelıyor. "Camsız Zaman PencerelerTnde, toplumun çeşitli kesimlerinden ınsanlann binip indiği bir kent içi otobüsten insan manzaralanyla buluşturuyor bizi Buyrukçu. Görünenlerden birkaçı da Vural, Münire, Gülümser, Ne§e'dir; cinsel sorunlar, evlilik sorunları başta olmak üzere insanlararası Uişkilerdir." Yolculuk Var Her Yere" öyküsünde de bir kentlerarası yolculuğa çıkanz. Konuşmalan, iç konuşmalan, duşleri ve geri dönüşleriyle iki yolcu Selçuk'la Neslihan ve hostes Yonca'nın asıl kahraman olduğu otobüsün hemen hemen tüm yolculanyla tanıştığımız öyküde, cinsel dürtünün aynntılarıyla karşılaşıyoruz. "Sıradan Bir Olay"da "vücudu nicedir hedeflerine ulaşamayan isteklerinin azgınlığıyla kışkırtılan; genç, güzel, şuh, duîve ölümü göze alarak kocalarını aldatmaktan zevk alan kadınlan özleyen" bir öykü kahramanının düşleri, planlan ve komşusu Nihal'e göz koyması anlatılıyor. "Sonsuz Bir Film" ye 'Acaip Garaip Adalannda Bir Papağan Üç Sevgıli ve Üç Kafeterya" öykülerinde de tipik Muzaffer Buyrukçu öyküsü okuyor ve cinselliğin, tensel zevkin çeşitli boyudarıyla buluşuyoruz. Buyrukçu, bu öykü kitabında yer alan öykülerinde de, bireyin iç dünyasını gözlemlemedeki, insanlararası ilişkileri aktarmadaki ustabğıyla, toplumsal daman ihmal etmeyen insani gerçekçiliğiyle ve öykücülüğünün ana izleğuıi oluşturan cinsel dürtülerin, cinsel hazzın sınırlannı zorlayan çizgisiyle yine öykücülüğümüzde kendıne özgü çizgisini sürdürüyor. Türkçeye egemenliğin, dile saygı ve sevginin, anlatım rahadığının ve sürukleyiciliğin verdiği güçle kendi edebiyatını kuran Buyrukçu'dan, 70. yaşından sonra da nice yaşlar, yeni güzellikler, yeni öyküler, romanlar, günlükler bekliyoruz. • SAYFA S Dışardaki Rüzgâr Riitil.HfjJ.j ucıı güllü İLİŞKİltK ARASIHDA BİR CUİMIİ llişkiler Arasında Bir Gezinti (1998, Kültür Bakanlığı) Buyrukçu'nun yayımlanan son günlükler kitabı. Dki 29 Nisan 1969, sonuncusu da 12 Nisan 1994 tarihlerini tasıyan bu günlüklerinde onun günlük ustalığıyla birkez daha buluşmus oluyoruz. Ağırlıklı olarak kültür sanat dünyasının olaylarıyla, kisileriyle ilgili olan bu günlüklerin yakın tarinimizin içtenlikli tanığı olduğunu düşünüyorum. Bu tanıklıkta, Buyrukçu'nun olağanüstü gözlem yeteneğjyle akı izler taşıyarak < daha iyi tanınmalanru sağlıyor. Örneğin daha ilk günlükte 1964 yılının bir resim sergisinde Orhan Peker, Semih Balaoğlu, Sara Önal, Oktay Rifat, Metin Eloğlu, Aziz Çalışlar, Duygu Sağıroğlu gibi remin, karikatürün, sıirin, felsefenin, sinemanın ustalanyla buluşarak onlann söyleşilerinin içine dalıp, sanatın güncel sorunlanna ilişkın dediklerini duyuyoruz. Son günlükte ise CUMHURİYET KİTAP SAYI 519 •şklar Apasnda Bfc Gazbıtk 1 n^M^M. Ucu Güllü Kundura Muzaffer Buyrukçu Cumhurtyet Kitaphm 235 s. Dışardaki Rüzgâr Muzaffer Buyrukçu Gendaf 384 s tlişkiler Arasında Bir Gezinti Muzaffer Buyrukçu Kültür Bakanlığı 395 s. Anında Görüntü Muzaffer Buyrukçu Kültür Bakanlığı 319 s. Dillcrinde Dünya Muzaffer Buyrukçu Kültür Bakanltğt 310s Stcak tliskiler Muzaffer Buyrukçu Kültür Bakanlığı 254 s. Akan Sular Şarap Olsa Muzaffer Buyrukçu Telos Yayınctlık 372 s. Dumanı Tüten Çay Gibi Muzaffer Buyrukçu Sel Yaymcıltk 300 s.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle