23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

AT CAPAN Günbatımında döndüler kıyılarda bıraktılar fırtınalı aölaeleri" Francesco Curto 1949'da Acri'de (Italya) doğdu. llk şiir kitabı olan "Lirikler"i 1968'de yayımladı. Ardından "Şiirler", "Ğüney Rüzgârı", "Yaşıyorum", "Hiç mi Hiç Durulmuyor", "Ben Don Kişot", "Bastmlmış Gürültü", "Gözlerdeki Ateşböceği" şiiı kitaplarını yayımladı. Değişik seçkilerde şiirleri yer alan Curto 1969'da ödüllendirilmiştir. Değişik dergiîerde yazıları ve şiirleri çıkarı Curto'yla ilgili yazın dergilerinde çıkan yazıların yanı sıra Roma Tor Vergata Üniversitesi öğretim üyelerinden Carmine Cniodo'nun "Francesco Curto'nun Şiiri Üstüne" adlı bir kitabı çıkmıştır. UYUYAN KOYUM Uyuyan köyüm ışıklar ve gürültüler ve sesler taşır yüreğinde, bildiğim. Gözümde tüten köyüm kara bir şalda toplar acıyı. Mucone'nin rüzgârı uykusuz gecelerimi sallar beşikte. Atamayacaksın aklından bu dizelerimi tıpkı deri üstünde iz bırakan güneş gibi. BİR BAŞKA GÜN Bir başka gün kayıp gitti, akıp giden su gibi parmakJanmın arasından. Henüz • ellerim ıslak yitip giden günün arkasından. BOSNALIKADINLARIDÜŞÜNÜRKEN Dağları içer bitirir deniz akşamlan: bir çöl vardır içimizde uzayıp giden, ruhum bir vahadır, çevrilmiştir etrafı süreduran sessizlikle, zaman içinde yenilgileri düğümler Bir günün yorguniuğu bir düş doğurdu, filiz açmış küçük çiçekJer, kan ilkbaharında. Sana sevgimi söylüyorum, gereksinim denizinde bir damla benim açık kapımın önünde. Acını çaıacağım sönük gözlerinden senin, ve ben benzemem kimseye, şiddet altında kullanılmış kadın olmanın hakJılığını ba&ran. Geleceği çalanlann ve umudu öldürenlerin bilinciyım. Bellu bir tuzaktır şafak, dağlann üzerinde, annelerin gözyaşlarından ötürü çiçeklerin sustuğu yerde. Yapraklann arasında mırıldanmış, sözcükleri arayacağım SAYFA 18 Francesco Curto / Şiirler / Çeviren: Necdet Adabağ bunalımını vaşıyor. Uzak yankılar ve nrtınalann habercisi acımasız ruhumda yaralar açıyor. Tut elimden götür, özlem, beni köyüme orada uyurlar atalanm sonsuz huzur içinde, sessizlik egemendir orada sıcak öğle saatlerinde ve kedi suratı asık oturur eşikte. Tezgâhlann gürültüsü ve nnnlardan gelen güzel kokular zamanı gösteriyorlar ve yaşadığımı, beni canlı tutarken. Çanın ağır tokmağı akşamı işaret ediyor ve son kırlangıçlar yarının habercisi; geceleyin Mucone'nin rüzgârı olacağım şafakta yitip giden senin düşlerini buza çevirirken, ben çaktırmadan kapının önünden geçeceğim. KADINLARIMIZ Bugün hava açık kadınlar tarlaya gitmişler zeytin toplamaya. Bugün de bitti görüyorum döndüklerini birbiri arkasından yüzleri kızarmış güneşten, yorgun, oflayıp pofluyorkr yannı aüşünürken. Günbatımında döndüler kıyılarda bıraktılar fırtınalı gölgeleri ve şimdiden düşünüyorlar yarın da DÖyle mi olacak diye. Kunduraları kirli mi kirli çamur içinde gördüler yol boyunca yorgun yüzlerinin yansıdığmı kara su birikintileri içinde; ellerine baktılar kara kuru. Bu kadınlann elleri her zaman böyle kuru, yakınır kimi adamlar geceleri onlardan; küçük bir kovanın ansıdırlar; dünün kadınlan, boyalan yoktur yüzlerinde, kupkuru yüzleri ve akşamlan aşk yapmak gelmiyor içlerinden. aşk yapmayı denemiştik ya... orada akşamlan. Çalılar arasında kaybolmuş uyuyor artık son işkenceci. Bir düşümü bölmek uğruna sessizliği bozdular. ANNEME Belki bir gün geleceğim, anne, seni çağıracağım, oturup nenrin karşısındaki zeytin ağacının altına, ve sen, yüzündeki tathlıkla, sisten giysiler içinde, ağzını açmadan, duracaksın önümde, dilsiz. Ben sana zamanın başıma açtığı dertleri anlatacağun tutsağı olduğum ve yorgun; gözlerimde yaş, seni arayacağım. Sende bulacağım yeniden eskiden kalan sevecenliği anılanmda günleri ipe dizerken ve ancak senin dizlerinde huzur bulacağım. Diktiğim ağaç büyümekte ve meydan okuyor rüzgâra korkusuzca, ben kaçıyorum kötü insanlardan, ağızlarını açmış saldırıyorlar daha, tıpkı kurtlar gibi, yaslar ekerek sağa sola. Bırak kaybolup gideyim aksamla bırlikte, soluyayım hiçlığın güzel kokusunu, bırak, gece her zaman yakacak bir düş bulur kendine, ben yeniden başlayacağım yaşama yarın şafakla birlikte. GÜNEŞTEKİYAŞLILAR Yazm, bir Pazar akşamı, tüketildi bir başkaları gibi, gene orada, oturmuslar güneşe vermişler sırtlannı duvara kilisenin güneşteki yaşlılar. Yorgun yüzleri kınş kınş beyaz saçlan sakallarının renginde. Ilahidir yaşadıkları dinginlik sıçrar bir anı ve bir özlem arasından ve yükselir duman gibi, yanık pipolardan çıkan, salarken etrafa a a yanık tütün kokusu. Belli belirsiz o yüzlerde yüze vurmuş içinin rengi, bir zamanlar taze, o kaybolmuş yılların daölarda dolaşıp ateş ettikleri zamanlar, öldürüp, ölürken güneşe hasret. Güneşteki yaşlılar anımsarlar aç kaldıklan günleri ve ateş pahası yiyecekleri konuşurken ordan burdan bırakırlar kendilerini günbatımına. Hepsi birden bakarlar, ta uzaldara aynı gözlerle güneşin birazdan ineceği yere, sıra sıra dağlann zirvesinde. Bir deri bir kemik kalmış yüzleriyle, görürler, duru portakal rengi sonsuzlukta gectiğini hızlı hızlı tıplu Deyaz perdeden geçer gibi bitmekte olan günün ner saniyesini. Kimisi arar kaybolan zamanını kimisi yasanmamış sayar ve hepsi birden dalar giderler akşamlara. CUMHURİYET KİTAP SAYI 519 ÖZLEM Parçalanmış yüreğim boğulur gecenin karanlıöında ve gözlerim olmayacak artık sana ağlamak için anılann can alıcı noktası, zaman içinde kaybolup giden mitlerin yaşadığı yerde. Dönüşü olmayan sürgün gibiyim, tüketiyorum günlerimi düşler kurarak, düşleyerek eğri büğrü zeytin ağaçlannm yumuşak bakışlannı. Nehrin yitip gitmiş iniltilerini anyorum, ve sokak arkadaşlanmın birbirine karışmış seslerini, ve eskil kule tarihin suç ortagı giden dostlarımdan hiç haberim yok. Tepedeki ev çatüara bakıyor hüzünlü ve boş, ilk gençliğin bilinçdışı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle