23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

MUZAFFER UYGUNER evra Bucak, Kule adlı rotnanında düşsel bir ülkedeki yaşantıyı ele almıştır." Yeni Devrim Cumhuriyeti" adıyla kurulan bir yönetim bu ülkeyi yönetmektedir. Bu yönetim, kadınlann tek tip, kukuletalı ve yerlere kadar inen uzun siyah bir pelerin giymeleri koşulunu getirmiştir. Bu kıyafeti giymeden sokağa çıkan kadınlar hemen karakola götürülmekte, önce saçlan makasla kesilmekte sonra da tıraş edilmektedir. Kadınların özgürlüğü böylece ellerinden alınmıştır. Bu yönetimi getirenler "yavaş yavaş geldiler. Önce anlamadık, belki de anladık, ama üzerinde durmadık, önemsemedik. Devlet göz yumuyordu, halk da kayıtsızdı, bilgisizdi, birkaç aydının dışında". Bu yönetimin ne olduğu romanda şöyle belirtilmiştir: "Elbette ortaçağ karanlığının bağnaz, tutucu bir yönetim biçimidir. Bundan başka ne beklenebilir? Sonundaki cumhuriyet sözcüğü yalnızca göstermelik bir süstür. Hiçbir işlevi olmayan kurnaz bir aldatmacadır" (s.50). Kadını kapatmak Doğulu bir anlayıştır. Doğulu erkek yalnız aç bakışlarla değil, kadının yaşamını kısıtlayarak, özgürtüğünü elinden alarak konuya yaklaşır. îşte bu görüş egemen olmuştur. Kadınların bir erkekle birlikteliği de zorunludur. Sözgelimi, roman kişilerinden Nesrin'in kocası ölmüştür. En yakın arkadaşının kocası ona evlenme, kumalık önermektedir. Nesrin, bunu kabul etmez; ama, zorunluluk karşısında, karakolda saçlannı kesen Selim ile birlikte olmayı kabul eder. Çiinkü, yalnız kadın taciz edilmektedir. Bu yeni yönetim nasıl geldi? "Eski yönetimin parti başkanları lcoltuk kavgasına düşmüşlerdi. Çevrelerini saran tehlikeyi görmediler ya da oy çıkarlan uğruna göz yumdular. Verdıkleri ödünierle karşı tarafı istemeden başa geçirdiler" (s. 35). Zaman içinde güvence korkusu, rejimin korkunç baskısı, "dizginleri artık iyice eline alan erkek egemenliği" kadına göz açtırmaz duruma gelmistir. "Caddelerde, sevimsiz kukuletaları burunlanna kadar çekili, kapkara pelerinli kadınlar, yerlere kadar uzun cüppeli, başlarında kocaman sarıklı, soluk, sarı benizli, korkunç bakışlı ve uzun sakallı erkekler" dolasmaktadır. Kadınlar, yalnız yaşanmazlık ilkesine karşı koyamaz duruma gelmistir. N Dussel bir ulkenin romam Yeni yönetim erkek egemenliğini getirmiş, bütün özgürlükleri erkeğe tanımıştır. Kadının fıkir özgürlüğü de yoktur, sokaklarda gezebilmek, erkeksiz yaşayabilmek özgürlüğü de. Nesrin, Anna'ya yazdığı bir mektubunda bu konuya değinir ve şunları yazar: "Kadınlarımızın fikir özgürlüğünden, giyiminden kuşamına, oy lcullanma hakkina kadar çağdaş ve onurlu yaşam aydınlığını getiren o yüceler yücesi büyük önderimizi düşünerek acılar içinde kıvranıyorum" (s. 22). Özgürlük kısıtlaması yazarlar için de söz konusudur. Sözgelimi, Sahra'nın eski arkadası yazar Sinan da hapishane olarak kullanüan kulededir. Kulede daha birçok insan gözaltındadır. Sahra da ülkesine döndüğünde, romanından ötürü, kuleye kapatılır. "Kule, kentin yanm saat dışında, yemyeşü bir korunun içindeydi. Sahra, arabadan devrim muhafızlanyla birlikte çıktı. Koruya girdiler. Her taraf çam ağacları ve çeşitli çiçeklerle doluydu. Güf fidanlarınm yanından geçerlerken bülbüllerin sesi geliyordu. Sonra, her iki yanı kestane ağaçlarıyla kaplı bir yola saptılar. Ali, oraya, Yazarlann Dinlenme Evi, demişti. Dış görünüş gerçekten öyle gösteriyordu. Kule, ikiyüzlü yaşamın maskeli parçalanndan biriydi yalnızca. Yolun ucunda pelerinli iri kıyım iki kadın onları bekliyordu" (s. 103). Kule, yönetime karşı olanların ve özellikle yazarların tutukeviydi ve Sahra da hemen oraya getirilmişti. Çünkü, dediğim gibi, roman yazmıştı yönetime karşı. Sahra, Nesrin'in yazdığı mektuplardan da yararlanarak ülkesindeki olumsuz oluşumlara ve gelişimlere yer veren bir roman yazmaktadır. Roman, yazıldıktan sonra yayımlanır; Sahra da ülkesinde kuleye götürülür. Romanın adı Yazarlar Kuîesi'dir. Roman bügisayarda yazılıyordu. Sahra, "Köktendinciliğe, bağnaz düşüncelere ve kadınların örtünerek ikinci sınıf vatandaş olmalanna karşı bir roman yazıyordu. O da savaşını böyle vermeliydi, tıpkı Ayşe'nin söylediği gibi. Onun savaşı dine ve dinsel inançlara değildi. Sahra, dine, dinsel inançlara her zaman saygı duymuştu. Onun savaşı gerçekten inanan insanlara da değildi. O, dini çarpıtan, siyaset için kullanan, ülkesinden çok, çıkarlannı düşünen ve ülkeyi ortaçağ karanlığına taşımak isteyen dıncilere karşıydı" (s. İ Roman, Istanbul'da oturan Nesrin'in Viyana'da oturan Anna'ya yazdığı mektuplar ve Viyana'daki Sanra ile Ayşe'nin bu mektupları okuduktan sonraki yorumlan ile ortaya konulmuştur. Böylece, değişik bir kurgulama yöntemi uygulanmış, Nesrin'in mektupları yeni yönetimin bütün oluşumlarını oradakilere bildirmekte aracı olduğunu ortaya koymuştur. Kendisi de bir düşsel roman yazmakta olan Sahra, Viyana daki diplomat Ali'ye şöyle yanıt verir bir konuşmasında: "Ülkemue artık demokrasinin olduğuna inanmıyorum/.. ./Ashnda hiçbir zaman yeterli olmamıştı. Yine de size inanmayı ne çok isterdim, bilseniz." Bir telefon konuşmasında ise Ali'nin "Bizler demokratız. Siz ne isterseniz yazabilirsiniz" sözüne karşı, Sahra, "Bağışlayın ama, laikliğe inanmayan bir rejimde demokrasi nasıl olur, anlayamıyorum" diye görüşünü söyler. Romanda, Sahra'nın yazmakta olduğu romandan alıntılar da yapılmaktadır. Bu da Bucak'ın kurguda başvurduğu başka bir yöntemdir. Sahra, yazdığı sayfalarda laiklik konusuna eğilir ve şöyle yazar: "Ülkem gaflet ve dalâlet içinde ortaçağ karanlığına gömüldü. Peki, ne oldu laik düzene ve benim laik halkıma? Laiklik yalnızca dinle devlet işlerinin birbirinden ayrılması mıydı? Bu tanım o kadar basit mıydi?" (s. 49). CUMHURİYET KİTAP SAYI 518 DomokPttl w ozıfiriuk Sahra'nm roman macaraa 30). Sahra ile Nevra Bucak arasında bir koşutluk kurabiliriz. Bucak da aynı görüşü savunmaktadır ve romanını bu görüşle yazmıştır. Sahra, romanı yazma gereğini niye duymuştur; şöyle diyor bir yerde: "Benim güzel ülkem böyle bir duruma nasıl geldi. Yetmiş üç yıllık cumhuriyetimizin ardından köktendinciliğe karşı laildiği savunan bir kitap yazmayı neden istedim?" îlerleyeceğimiz yerde, daha geriye, ortaçağ karanlığına doğru ;ittiğimiz onu bu romanı yazmaya yönendırmiştir. Kimliğinden ve insanlığından utandığı için yazmaktadır romanı. "Kitabımı yazarken, estetik ve biçim kaygımı bir kenara bıraktığımı biliyorum. Aklım ülkemin sorunlannda ve ülkem böylesine çağdışı bir yönetimle idare edilirken ben nasıl farklı yazı biçimleri düşünebilirim. Bu benim için ancak gereksiz bir lüks ve harcama olur yalnızca" diyerek konuyu başka yönden de belirtir. Sonra şöyle de düşünür: "Kitabım yayımlandıktan sonra, başıma ne gelir, ne gelmez bilmiyorum, ama ben korkmuyorum. Onu keşke bir ütopya gibi yazabilseydim". Yayımlanınca da Kule'yi boylar zaten. Zaten, "Ama ne olursa olsun kitabı yazıp bitireceğim, sonum kule olsa bile" diye de yazmıştır. Onu, romanı bitirince elinden ahp yırtarak parçalara ayırırlar diye uyaran da olmuştur. Ama kitap Viyana'da basılır. Kule'de birkaç gün yaşar, sonra da atlayıp intihar eaer. Yazarlann durumu böyledir işte. Çünkü, "iyice yerine oturmadan rejime Jcarşı kitaplar yazılamaz". Nevra Bucak, Nesrin'in Istanbul'dan Anna'ya yazdığı mektupları temel alarak işlemiştir kurgusunu. Mektuplar durumu açıklamakta ve bu açıklamalar karsısında özellikle Sahra ve Ayşe, gelişimleri değerlendirmektedir. Romanın sonlarına doğru Sahrada, kitabını bitirdikten sonra îstanbul'a gelir ve oluşumları kendi gözleri ile de görür. Pek de göremez ya; çünkü neredeyse gelir gelmez Kule'ye götürülür. Ama, Kule'de bir gün Sahra'nın oda kapısı vurulur ve genç bir kadın içeri girer. Kadın şöyle konuşur: "Önceleri sizden bıri değildim. Yeni Devrim Cumhuriyeti'nin ateşli savunucularındandım. Ancak bu rejim, iktidarı eline geçirdikten sonra gerçek yüzünü gösterdı. Artık sizinle bırlikteyim ve ölüm cezamı bekliyorum/.../Örtünme nin kadın onurunu koruyacağına inanırdık. Ashnda kendimizi ikinci sınıf vatandaslığına düşürdüğümüzün farkında değildık/.../Şimdi kendi kuyumuzu kendimizin kazdığını anhyorum. Yanılmışız. Çok geçmeden kocalarımız tarafından evlere kapatıldık. Çalışan kadınlar giderek azalıyor. Oysa bize özgürlük vaaderi vermişlerdi. Kimi arkadaşlarımızm kocaları eve kuma bile getirdi, hem de hiç zaman yitirmeden/.../Evet, bir zamanlar savunduğum Yeni Devrim Cumhuriyet'ne artık lcarşıyım, tıpkı sizin gibi" (s. 111). Halkın artık kıpırdanmava başladığını da söylemiş, halkın doğrulan ve yanlışları ayırabileceğini de belirtmiştir. Devrimci kadın bunları söylemiştir. Onun fiziksel görüntüsünü bilemiyoruz. Ama, Bucak, başka kişileri betimlemiştir bize. Sözgelimi, Sahra'nın arkadası Ayşe'yi şöylebetimlemiştir: "Ayşe, kendısine şişman denilmesine alınmazdı. Belki de güzel bir yüze sahip olmasmdandı. Her şişmanda olduğu gibi gergin bir cildi vardı. Pembe beyaz tende kapkara iri siyah gözler, uyumlu bir burun ve güzel bir ağız". Mektupları yazan Nesrin ise şöyle biridir; "Nesrin cıvıl cıvıl bir kızdı, yerinde duramazdı. Çok da güzeldi. Sarışm olmasına karşın, iri kara gözlere sahipti. Olağanüstü saçları vardr(s.33). Bu betimlemeler yanmda, yaptıkları işlerle kişilerin kişiliği de ortaya konulmuştur. Ama, romanda kişilerden çok olaylar ve olgular temel olarak alınmıştır. Nevra Bucak, kişileri ve olayları güzel bir düzen içinde vermiştir. Anlatımı yorucu değil, dili tam bir Türkçedir. Bir arkadaşın dediği gibi, Bucak, dilini satmamıştır. Kule, düşsel biryönetimin insanlar ve toplum uzerindeki etkilerini anlatan, geriliğe karşı çıkan bir romandır. Değişik ve kendine özgü bir kurgu ile toplumsal gelişim ve değişim ortaya konulmuştur. "Hiçbir zaman gerçekleşmemesini dilediğimiz bir ütopya"nun romanıdır. Nevra Bucak, romanında düşündürücü bir konuyu ortaya koymuştur. Sahra'ya da aynı olguları ortaya koyan roman yazdırması ilginç bir kurgu olarak düşünülebilir. • Kule/ Roman/ Nevra Bucak/ Cumhuriyet Kttaplart Yaytm/ tstanbul 1999/ 122 sayfa. SAYFA 7 Olaylar ve o*gutar Kurgu ve klçHer
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle