03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

yorum. Ödül törenime değerli şan öğretmenim Prof. Yıldız Dağdelen'i de davet etmiştim. Törenden sonra kulağıma eğilip bana şöyle dedi: "Konservatuvan bıraktığın zaman sana çok kızmıştım. Şimdi ise seninle gurur duyuyorum, yıllarını boşa geçirmemişsin, artık seni bağışladım." Çok duygulanmıştım. Böylece bir sevinç dahayaşadım. Gelelim bana bu büyük ve değerli ödülü kazandıran yapıtım, 'Beyoğlu'nun Eski Ustaları'na'. Bu yapıtımda, Beyoğlu'nda yaşamış, o semte gönül vermiş, levantenleri anlattım. Örneğin Aynalı Pasajı'nın kırk beş yıllık düğmecisi Berç usta, Hacopolo Pasajı'nın yarım asırlık şapkacısı Madam Katya, şemsiye tamircisi Mıgır baba gibi kişilerin yaşamlarından kesitler sundum. Bunlar kısa öykü lerdi. Iki yıllık bir araştırmanın ürünleriydiler. Önce dergilerde röportaj olarak yayımlandılar. Sonra röportajlan öykuleştirip kitap haline getirirsem kalıcı olacaklarını düşündüm. Yoksa kahramanların yaşamları gibi dergilerde yitip gidebilirlerdi. O röportajlarda, gerçek yaşayanlar tarafından dillere destan olan belli bir dönemin Beyoğlusu anlatılıyordu. Öte yandan röportaj olarak kitaplaştınrsam kuru kalacaklarını sezdim. Ben bir yazarım, kurmaca da benım işim. Ayrıca kurmaca edebiyatın belkemiği, bir yerde de soluğu rengidir. Kitapta, Kontes Natalya, nakışını altın gibi kullanan Silvana, fotoğraf ustası Madam Sofia yalmzca düş ürünüdür, diğerleri gerçek kişilerdir. Kitabın ikinci bölümü, 'Yaşayan Hüzün'de yitip giden îstan Düsündürücü bir roman: Kule OSMAN ŞAHİN irçok güzel şeyin içinde kapanlar var; ben çolctan girdim..." (Zenci Ulusal Marşı) Nevra Bucak'ın, Cumhuriyet Kitap Kulübü Yayınlan arasında çıkan 'Kule' romanını okuduktan sonra yukandaki dizeler aklıma geldi. 1946 yılına dek devletçe dindirüen dinsel gericiliğin kapanına Türkiye çoktan girdi. Ikıyüzlü politikacılar yüzünden, elli yıldır ülkemizde karşı devnm süreci hızlandı. Ülkenin çöl Arabistan'ının rüzgânna açık tutuldu. 10.000'den fazla Kuran kursu, 600'e yakın imam hatip okulu, 80.000 cami, dinselleştirilen eğitim, öğretim birliğinin parçalanması sonucu, devlet bizzat kendi folluğunda, sonunda kendi başının etini yiyecek olan, Arap'tan daha Arap bir militan kuşak yetiştirdi. "Bütün bunlar nasıl oldu? Öldukça sinsice ve yıllann biriktirdiği ödünlerle... Yavaş yavaş geldiler. Önce anlayamadık, belki de anladık, ama üzerinde durmadık, önemsemedik. Devlet göz yumuyordu, halk da kayıtsızdı, bilgisizdi, birkaç aydının dışında..." sözleriyle Kule romanında durumu böyle özetliyor Nevra Bucak. Kitabın arka kapak yazısında: "Hiçbir zaman gerçekleşmemesini dilediğimiz bir ütopyanın romanı, 76. yılında elbette acı verici bir ütopya. Ama düşündürücü. Romanı bitirdığinizde, kesinlikle bir karabasandan uyanmış olacaksınız," diyerek, köktendincilerin düşsel devleti olan 'Yeni Devrim Cumhuriyeti'nden ürpertici kesider veriyor. Okurunu sorgulayan, düşündüren, ülkemizin başbelası köktendinci tehlikeyi enine boyuna haber veriyor Kule romanı. Anlatımı yalın, ışıltılı, naif. Sayfa adedi roman boyutuna göre biraz küçük sayılsa da, (122 sayfa), roman, boyuttan verdiğini, içeriğinin yoğunluğuyla tamamlıyor. Bağırmayan, iyi damıtümış anlatımıyla Kule romanı, her yaştan okura seslenmesini bilen bir yapıt. Köktendinci tehlike karşısında binlerce kez yazıldı, çizildi, konuşuldu. TV'lerde açıkoturumlar düzenlendi. Kitaplar yazıldı. Sonuçlar 28 Şubat sürecine girildi. Ülkemiz gündeminde bu denli tazeliğini koruyan, sıcak, güncel bir olayı, Nevra Bucak, okuru yadırgatmadan, ustalıkla romanlaştırmış. Atatürkçü, aydınlanmacı bir kadın olarak, yaşadıklarıyla, yazarlığı ve kadınlığı arasındaki dengeyi çok iyi kurmuş. Kule romanı, aydın bir kadın olan Nesrin'in, 'Yeni Devrim Cumhuriyeti'nde olup bitenleri, ağır baskılan, Viyana'daki arkadaşı Anna'ya yazıp gönCUMHURİYET KİTAP SAYI 518 derdiği gizli mektuplardan oluşuyor. Anna ile Nesrin'in Viyana'daki arkadaşı Sahra, aynı zamanda bir yazardır. Sahra, Nesrin'in mektuplarından etkilenerek, ülkesinde olup biten çağdışı uygulamaları anlatan bir roman yazmaya kovulur. Yüreği ülkesi için yanıp tutuşan bir yazardır Sahra. Romanı yazarken, bir yandan da ülkesinde bıraktığı sevgilisi Sinan'ı düşünmektedir. Sinan aydın bir insandır! Yeni Devrim Cumhuriyeti'ne karşı çıktığı için tutuklanmış, Kule'ye kapatdmıştır. Sahra, romanını tamamlar, yavıncısına teslim eder. Kitabın çıkmasını beklemeden, tutuklanacağını bile bile geri döner ülkesine. Havaalanında 'Çarşaf Muhafızlan', sırtına kara çarsafı zorla geçirmek isterlerse de, Sahra kabul etmez bunu. Tutuklanarak, Sinan'ın bulunduğu Kule'ye kapatılır. Sahra'nın istediği de budur. Iki sevgili, zor koşullar içinde buluşurlar. Birkaç gün sonra, her ikisinin de intihar ettiğini açıklar yönetim. Oysa öldürülmüşlerdir. Bu arada Sahra'nın romanı Vivana'da yayınlanır. Okur olarak bizler, Sahra'nın yazdığı romanın, okuduğumuz Kule romanı olduğunu anlanz. Beyoğlu'na, Bağdat Caddesi'ne kadınların kara çarşarsız çıkamadıkları, çıkanların 'Çarşaf Muhafızlan'nca yakalanarak, saçlarının dibinden kesildiğini, saçlannın kazındığını, ardından tecavüz edîldiğini oğreniriz romanda. Kadınlar tek başlanna değil evlerinde, otelde büe kalamazlar. Kadının tek başına hiçbir yere gidemediği, kadın olmanın günah ve suç sayıldığı, taksi, dolmuş ve otobüs camlarmın siyah peçelerle örtüldüğü bir aşağılık rejimin romanıdır Kule. 1400 yıl öncesi çöl erkeğinin kadına bakıs açısında, günümüz yaşamı dondurulmuştur. Kadını, erkeğini baştan çıkaran fettan bir yaraük olarak gören, köktendinci anlayışın romanıdır Kule. Kadın köleliğinin simgesi olan türbanı, 'özeürlüğün simgesi' haline getirebilme ıkiyüzlülüklerini dünya âlem bilir. Kara çarşafi, şeriatın giysi yasası, Allah'ın emri, Peygamber'in kavli sayan, dünyada Kıble den başka yön tanımayan, kendi özyurdundan çok, Arap'ın öl kumuna 'kutsal toprak' diyerek secle eden, türbanı, yobazhğın sancağı, kadın saçını, kadının cinsel organıyla bir tutan bir erkek gaddarlığının yönetimidir romanda anlatılan. Cumalan namaz çıkışında 'tekbiiir!' diye bağıran, sonra da körcahil şeyhlerin önünde secdeye varan, Allah adına aydınlarımızı yakan, ama patronlarının önünde yavşaklaşan ikiyüzlü insanların yönetimidir 'Yeni Devrim Cumhuriyeti'. bul'un acısını dile getirmeye çalıştım. Çiftehavuzlar, Göztepe, Erenköy... O eski bahçeler, güller, hatmiler, yaseminler... Meyve yüklü dallar ve yanan, yıkılan eski ahşap köşkler... Ben geçmişi seven bir yazarım. Bugünümü yaşarım, ama geçmişin izini sürerim. Belki operaya tutkunluğum da bu yüzdendi. Çünkü klasik operada geçmişten kopulmaz, ayrıca hüzün ve nostalji de hemen yanı başındadır. Aynı soluğu ben o sevgili Levanten insanlarda da yaşadım. Onlar da sahnede seyircilerini son kez selamlayan, jübileleri yapılan eski bir opera sanatçısı gibiydiler. Bu kttabmmn bıttığinı söylüyordunuz Yemden basıldı mı? Sanırım, yakında Cumhuriyet Kitaplan'nda yeniden basılacak. Son olarak bugün neler yapmaktası? ntz örneğın, Cumhuriyet Kitaplan'nda basılan 'Kule' adlı romammzın konusu çok ılgınç. Bıraz da bu konudan söz eder ? mtstmz 'Kule' yazmak istemediğim, bana yazarken acı veren bir romandır. Bu bir ütopya. Hiçbir zaman gerçekleşmemesini dilediğim bir ütopya. Cumhuriyetimizin 76. yılında böyle bir kitap yazmaktan duyumsadığım derin acıyla, sorumluluk duygusu içinde can havliyle yazdım. Bu kitap yerine oturup güzel bir aşk öyküsü yazmak varken diyemiyorum, çünkü 'Kule'de bile aşksız kalamadım. Evet, bu romanda bile aşk vardı, elbette müzikte... Hem de Verdi! Söyleştmtz ıçın çok teşekkürler. Ben de teşekkür ederim. • Kendilerine karşı çıkan aydın, yazar ve sanatçıları, 'Yazarlann Dinlence Evi' adını verdikleri Kule'ye kapatıyorlar. Sonra da bir şekilde onlan ortadan kaldırıyorlar. Tıp fakültesinde okuyan kara çarşaflı kızlar, erkek kadavralanna ellerini süremiyorlar. Beş yıldızlı otellerin yüzme havuzlarına kadınlarla erkekler ayn ayrı ve farklı zamanlarda giriyorlar. Erkekler mayo yerine uzun paçalı don giyiyorlar. Devlet opera ve Dalesi kaldırılmış, sanatçılar uzun bir tatile gönderilmişlerdir. Klasik Batı müziği, bale, konser, yontu, resim, sergi ve her türlü sanatsal etkinlik ortadan kaldırılmıştır. Kapatılan genelev kadınları sokağa bırakılmıştır. Geceleri Beyoğlu, Istiklâl Caddesi, Bağdat Caddesi, kadınsız, insansız, ıssızdır. Hava karardıktan sonra hiçbir kadın sokağa çıkamıyor. Süslenip püslenmek yok, makyaj malzemeleri satılmıyor. 'Yeni Devrim Cumhuriyeti'nde kadınların en ufak söz hakkı yoktur. Her şey erkeğe göre düzenlenmiştir. Erkek isterse olmaktadır her şey. Kadının tek görevi, evinin kadını olmak, erkeğine hizmet etmek, çokça da çocuk doğurmaktır. Sokak arasında top koşturan bir çocuk, hızla geçen bir arabanın altında kalıyor. Anacığı firlar yerinden. Çocuğunu kurtarmaya çalışır. Ne ki, sokağa çarşafsız çıküğı için tutuklanır, saçları dibinden kesilir. Eğitim öğretim kimsenin umurunda değildir. Namus anlayışı, düşünceden, akıldan, yürekten çok, belden aşağıya indirilmiştir. Erkek egemen toplumun kadına göz açtırmayan, kadın namusunu erkeklerin denetlediği, kadınların köleliği ve aşağılanması üzerine kurulmuş şeriatçı devlet anlayışının tüyler ürpertici yanlannı, en ufak abartıya yer vermeden, başanyla anlatıyor Kule romanı. Romanı okuduktan sonra, gerçekten de ağır bir karabasandan uyanıyor insan. İyi ki de 28 Şubat süreci yaşanmış diyoruz. Aksi halde, imam hapitlerin sayısı 1000'in üzerine çıkarılacak, lise ve dengi okullann programlan imam ha Y M Devrim Cumhurtyetl Çarçal Muhafızlan KöktendhcltaMke S tipleştirilecek, hafta sonu tatili cumaya alınacak, böylece adım adım, birkaç yılın içinde Humeyni Iran'ı ile Suudi yönetimlerine doğru 'kopyalanmış' olacaktık. Kule romanını herkesin okumasını dilerim. En çok da türban diye yırtınan, kendilerini Köktendinci yönetimlerin gönüllü köleleri olmaya daha şimdiden nazırlayan kara çarşaflı kızlanmızla, hanımlarımızın okumalarını salık ve J SAYFA S
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle