Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kapak konusunun devamı.. Yukandaki sorunun devamı olarak, edebiyat görüşünüzü biraz daha dessek... Tabii, "Edebiyat ve aşk" diyerek. Çünkü bildiğim kadanyla sizin yapıtlarımzda aşk temasımn belirgin bir ağırlığı var. Başka deyişle, sizin için düzeylibir romans yazarı desem, doğru olur mu? Ya da aşk romanlan geleneğinin çağdaş bir sürdürücüsü... Ne dersiniz? Sevgili Tansu Bele, bu benim için önemli bir soru! Teşekkür ederim. Her yapıtımda, kısa öykülerimin bir köşeciğinde bile müzik vardır, bu bende sanki ister istemez bir alışkanlık halinde adeta. Daha önce de açıklamıştım bunu. Durum böyleyken, fonda ya da içinde bütünüyle müzik olan bir yapıtta aşk nasıl olmaz. Evet, aşk romanı yazmayı çok seviyorum. Kim ne düşünürse düşünsün, yaşamın özüdür aşk. Ille bir kimsenin varlığı gerekmez, aşka âşık olmak bile yeterlidir bence. Çünkü aşkın içinde hoşgörü vardır, bağışlama vardır, yaşamın korkunç ve acımasız katılığını yumuşatma gücü ve yaşamı sevdirme büyüsü vardır. Savaşlar, birbirlerini anlamamaktan, insan sevgisizliğinden, hoşgörüsüzlükten, bencillikten, bir uzlaşma yolu düşünmemekten patlar. Aşkta bu çareler bulunur. Her şey aşkla başlar. Öte yandan umuttur aşk. Bir bebeğin dünyaya gelişinde bile aşk vardır. fşte, önemli olan o aşkı yitirmemektir. Sevmeden salataya limon bile doğru dürüst sıkamazsın. Suyu gözüne kaçar. Ben aşksız, sevgiden yoksun bir yaşam düşünemiyorum. Bunun karşıtı bir yaşam yaratıcılığımı elimden alır, yazamam! Sevdiğim insan yanımda olmasa bile, ben onu ka«• Nevra Bucak famın içinde dilediğim gibi yaşatır, yüceltir, büyütürüm, hak etmese de. Böylece yanında sevgilisi olandan daha çok âşık bir insan olurum. Böyle bir insanın konularında aşk elbette ağır basar. Yoksa o yazar dürüst sayılmaz okura karşı. Bu ikiyüzlülük olur. Çevre kirliliği ve savaşa karşı yazdığım bilimkurgu roman Aşka âşık bir yazar Sevglslzük, hoşgörüsüzlük lanmda, dahası çocuk romanlarımda bile aşkın ağırlığı duyumsanır. Colette ve Duras ömür boyu aşktan vazgeçmemişlerdir konularında, ben nasıl vazgeçebilirim? Üstelik bu acımasız ve ikiyüzlü dünyaya ben aşksız kitaplar yazarak karşı koyamam, sonra kahkahalarımı nasıl atarım sevgili dostum. , Çok güzel. Evet, roman ve öykü yapıtlartntzın yant sıra çocuk kitaplartmz da var. Neden çocuk kitabı? Roman yazmaya başladığım ilk yıllarda, çocuk kitaplan yazmayı düşünmüyor değildim, ama nedense erteliyordum. Çocuklar için yazmak, güçtür, öyle sanıldığı kadar hiç kolay değildir, farklı bir sorumluluk gerektirir. Her kitap, düşünülerek yazılır, ama çocuklar için bunun iki katı düşünmek gerekir. Özeîlikle sekiz ve on üç yaş arası. Sevgili Tarık Dursun K., bana çocuk kitaplarını da aynı başarıyla yazabileceğimi söylemiş, bana güvence vermişti. Bunu hiçbir zaman unutmam. Bir gün, kitap fuarında bir imza gününde, on onbir yaşlarında bir çocuk masama yaklaştı. Kitaplanma baktı baktı. Bir süre oyalandı, sonra oldukça ciddi bir biçimde şöyle dedi: "Peki, ama neden bizim için yazmıyorsunuz? Bu kitapların hepsi büyükler için yazılmış." Çocuğun gözleri sanki hesap sorar gibiydi ya da ondan etkilendiğim için bana öyle gelmişti. Bilmiyorum, ama o güzel çocuğun bu düşündürücü sorusu, bana çocuklar için kitap yazmaya başlamamı çabuklaştırdı. 1995 Yunus Nadi öykü yanşmastnda ödül kazandınız. Bu ödülü kazanan yapıtınız nasıl oluştu? Önce hepimizin bildiği ve kesinlikle unutmadığı yalnız Cumhuriyet gazetesinin değil, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda büyük emeği bulunan Yunus Nadi gibi çok değerli bir gazeteci yazar, düşün ve siyasa adamının adını taşıyan bu yarışmaya girmek bile benim için büyük bir onurdu, artık ben bu onuru iki kat taşıyorum. Üzerinden birkaç yıl geçmesine karşın hâlâ büyük bir coşku ve sevinç duyuyorum. Bu ödülü alan yapıtımın nasıl oluştuğuna gelmeden önce, şuraya çok küçük bir anı sığdırmak isti Yunus Nadi Ödülü Kule Nevra Bucak Cumhuriyet Kitapları 122 s Mevsimler Farklıdır/ Nevra Bucak Vizyon Yayınctltk/ 78 s. Bevonlu'nun Eski Ustaları üzerine •• TULAY FERAH B BEY.OGl.li'NliN ESKİISTALAR! NEVRABLCAK Issız Kadınlar Nevra Bucak Vtzyort Yayınalık/ 102s. MVKAIUIC'AK Beyoğlu'nun Eski Ustâlan /Nevra Bucak /Cem Yaytnevi/94 s. SONGÜNEŞİN ÇOCl'KI.ARI Nevra Bucnk AŞKIN KMUH.AKI Son Güneşin Çocukları/Nevra Bucak /Demet Yaymalık/95 s. Aşkın Kutuplan/N^ra Bucak /Nurdan Yayınlart/184 s. tstanbul; ilinçsiz aklın denetiminden kaçıp kurtulması gereken bir kent!.. Onunla beslenmeyen bir düş var mıdır? Hem dişil hem de erildir ve tarihsel bir kutsallıkla insanlığın dolaysız tüketimidir. Kendini deşifre etmeyen tek kenttir. Onunla tanıştıktan sonra, yaşam özel yaşama dönüsür. Içine girdiğinizde, kent sizi sanp sarmalamaz tam tersine boşluğa atar; mitsel nesnelerin tüm açgözlülüğünü kendinde barındırarak. Mimardan mühendise geçişle bir tragedya kahramanına dönüşse de, kendi simgesinin Don Kişot'udur. Yarının insanları için ne olacaktır? Kim bilebilir?.. Nevra Bucak bu öykü kitabında, Kontes Natalya, Niko Usta, Şapkacı Katya, Mıgır Baba, Fotoğraf Ustası Madam Sofia, Nakışını Altın Gibi Kullanan Silvana adlı öykülerinde Istanbul'un unuttuğumuz ya da belleğimizde neredeyse küflenmeye başlayan insanmekân ilişkilerini irdelemiş. Ortaya da şiirsel bir nesne çıkmış, hem kent hem de insan anlamında. Ama o günün insanlarının nesneleşmesi büyük bir hüzün. Çünkü artık yoklar. Yokluğun anısı da nesneleşmekten başka nedirki? Bu hüzün her öyküde duyumsanıyor. Her öykü, intihar etmiş geçmişin ağıtı. lşte bu, bir kent kimliğinin avutulmayacak denli ölüm imgesidir. Ve bu imgeyi bizleryarattık!.. Oysa insan bu kentte dünyadan kopar ve yine dünyanın sahibi olur. Şapkacı Katya: Aslında madam Katya, benim . . . için 'antika' değerindeydi. Eski bir şapkacı olarak mesleğini sürdüren koca Beyoğlu'nda tek o kalmıştı. îlerlemiş yaşına lcarşm mutlu, inançlı, direngenai. Istiklâl Caddesi'nde bir gün yine şapkacı dükkânlarının yan yana sıralanacağına, hanımların şapkasız çıkmayacaklarına inanmıştı. Dükkânındaki iki kızı kendine yardımcıdan çok, onlara şapka sanatını öğretmek için yanında tuttuğu o kadar belliydi ki." U Mıgır Baba: Gün görmüştü. 'Bilir misin' der• ı • di, 'eskiden şemsiyeler nasılmış, otur da dinle...' Sonra, bir bilge ağırbaşlılığıyla anlatırdi: 'Bir zamanlar, kadın ii şemsiyeleri, ortası ve kenarları kat kat dantellerle süslenir, ince saplan altın, gümüş, değerli taşlarla usta bir el emeğiyle nakış gibi işlenir, şemsiyelerin saplanna ipek kadife kurdele bağlanıp fiyonk yapılırmış. Kimileri şemsiyenin üzerine altın bir bilezik geçirir, sahibinin adı elmas taşlarla bileziğin üzerine yazılırmış. Kadınlar ziynet eşyası değerindeki şemsiyelerini, mesire yerlerinde beğendikleri beylerle işaretleşmek için kullanırlarmış, bir yerde aşk araçlanymış..." Niko Usta: İC O zaman ben de Löbon, Markiz . •. pastanelerinde gezinir, şapkalı şık kibar Istanbul hanımlannın aralarında çayımı içer, Eski Ses Tiyatrosu'nda Hazım Körmükçü ile Vasfi Rıza'nın birlikte oynadıkları oyunu izler, suarelerde Melek Sineması'nın galalarında parfüm kokan tuvaletli hanımlar, siyah takım elbiseli beylerle birlikte Tyron Pover'la Rita Haywort'un oynadığı, 'Kanlı Meydan', Cahida Sonku ile Muhsin Ertuğrul'un oynadığı, 'Şehvet Kurbanı' filmlerini izlerdim." • ** Nevra Bucak, Beyoğlu'nun Eski Ustaları (Yunus Nadi Öykü ödülü), Cem Yaymevi, 95 sy. CUMHURİYET KİTAP SAYI 518 SAYFA 4