Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OSMAN NURİ POYRAZOGLU emal Ateş öyküciidür, romancıdır; radyo oyunlan yazar, skeçler hazırlar. Asıl işi mi? Ankara Üniversitcsi Türk Dili Bölümii Başkanı'dır, yıllardır üniversitede Türkçe dcrslcri okutur. Kemal Ateş'i ilk kez '80'li yılların başlarında, Ankara'da Sanat Kurumu'nda, "Çürük Kapı"adlı öykü kitabıdolayısıyla düzenlenen bir toplantıda görmüş,tüm. Konuşmacılar kimlerdi, unuttum. Anımsayabildig'im, konuşmacılar arasında Mahmut Makal'm da bukınduğuydu. O toplantıda Kemal Ateş dc konuştu; sakin, rahat, güven vcrici. Nelersöyledi, şimdi tam olarak anımsayamıyorum. Akfımda kalan, yazarın, yaşanmışlıktan gelen bir birikimle gecekondu kültürünü çok iyi bildiğiydi. Çünkii yazarımız, (kendisi anlattı) Ankara'nın gecekondu semtlerinin birinde bakkallık yapmış bir babanın oğludur. Bakkal deyip geçmeyiniz. Bakkal dükkânları, manallc nalkının, özellikle de mahalle kadınlarımn "rehabilitasyon" (iyileştirme) mcrkezleridir. Bakkallarda bir "psikiyatrist" (ruh sağlıgı hckimi) kadarsır tııtmasını bilen, laf getiripgötürmeyen, güvenilir insanlardır. Esnaflığın kurallarından biri de bııdıır: Ketum olmak... Kemal Ateş, babasının buözellikleri taşıyan iyi hir esnaf olduğunu da söylemişti o toplantıda. K Dinlerken Ia'yı. Sazcı Şeref'in karısı Şükrüye Hanım'ı... tanıyonız. Onların kişiliğinde ekonomik ilişkilerin, insan davranışlannın biçimlenmesinde ne büyük bir etken olduğunu bir daha anlıyoruz. Az daha unutuyordum: Mahallelilerin "resmi gecit" yaptıgı Bakkal Cevat'ın "veresiyc derteri"ni de unutmayalım... Yazar, yapaylığa, yüzeys,elliğe düşmeden, gecekondu insanının davranışlannı, değer yargılarını verirken ycr ycr Kaman (Kırşehir) yöresinin kız isteme, dügün kurma, gclin etme, giyim kuşam... gibi kimi "folklorik motif'lerini de anlatımına ustaca yerleştiriyor. Anadolu insanının yüzlerce yılın imbiğinden süzülmüş söyleme biçimlerini, "şive açmazı"na düşmeden vermesini biliyor. Yazarın, dili kullanmadaki ustalığına imreniyor insan. Aradan altı yıl geçmişti. Bu kez de Kemal Ateş'in ödüllü öykü kitaplarından biri ulaşmıştı elime: Bir Şarkıyı Dinlerken (Cem Yayınevi/ Istanbul 1995/ 110 sayfa). Kemal Ateş'in seçtigi konuların, onları işlerken gösterdiği dil kuyumculuğunun bir kcz tadına varmışım ya, durur muyum, hemen okuyup bu kitabı için de nir tanıtı yazmıştım. Dokuz öyküden oluşan kitaptan özyaşam öyküsel özler, ayrıntılar içeren, "Okudugum Okulda" başlıklı, oKiılla, öğrencilerle ilgili öyküyii özetleme gere ği duymuştum. Şöyle: Öykünün kahramanı, 15 yıl önce bitirdi^i, az ilerisinde havagazı fabrikası bıılunan (Atatürk Lisesi olmalı), çok geniş bahçeli lisenin müdiirüyle görüşmeye gider. Lisenin bahçesinde gördiikleri onu ögrencilik yıllarına götürür. İCendisini top oynarken, çekirdek yerken, üzülürken, ağlarken, 'Ah bir yirmi bes kuruşum olsa...' diye düşünürken... görür. Fofldonlk motffler ncticilerle görüş ür. Çok çekingendir baba, okumus kişilerle rahat kunuşamaz. (...) îlkokuldayken babam bir kez okula gelmisti. Sırttrıda bicycnibirgiysigb'rmcmişimdir Başında hep kırlt hir kasket olurdu. Sadaka vercsigelir imanın. Oysa ög~retmenlcrımizi görmeye gelen ötekiarkadailanmın babaları biç de öyle değildtr." (s. 10) Tanıtıyı bitirirken şöyle bir yargıda bulunmuştum: "Gündelik yaşamdan çarpıcı kesitlcr içeren, safradan arındırılmış bir dille yazılmış öyküler... Somutlaştırarak söyleyeyim: Odacı Memet Efendi'nin de, genel müdür Memet Bey'in de anlayarak, tadına vararak okuyacağı öykülerdir bunlar." Geçenlerde yazarın, yukarıda adlarını andığım "Çürük Kapı' ile "Bir Şarkıyı Dinlerken" adlı öykü kitapları tek kitaba dönüşerck çıkageldi: Bir Şarkıyı Dinlerken (Milliyet Yayınlan/ Istanbul 1998/190 sayla). Kitabın içeriğini biüyordum, daha öncc okuduöum öykülerdi bunlar. Bu yüzden önceükle arka kapaktaki yazarın özgeçmişiyle ilgili bilgilere baktım. Gördüm lu yazar, nerdeyse her kitabı için bir ödül almış. Bir şey daha gördüm: Kimi yazar ve eleştirmenlerin değerlendirmeleriyle benim yargılarım arasında koşutluklar vardı. Bu duruma çok sevindim. Kendimi, "aferin" diyerek ödüllendirdim... Neyse... Söz konusu yazar ve eleştirmenlerin değerlendirmelerine dönelim, onlardan birkaçörnek sunalım: "BirŞar kıyı Dinlerken, Kemal Atci'in anlatım tekniginde kendini astığını kanıtlayan başarılı hir öykü kitabı." (Frol. Dr. Ciirsel Aytaç) "Bu ilk kıtap (Çürük Kapı) bu kadar yalın, kusurdan uzak, insancıl bir sevgiytle dolu, anlatımda bu kadar ilginç, konusturup tiplcştirmcde bu kadar usta olahtlir..." (Raııf Mutluay) ". gecekondu çevresini ınandıncı tiplemelcrle yansttıyor Dili rahat kullanıyor." (Konur Ertop) "Kemal Ateş'in sağlam bir düzyazı kurgusu var." (Hüsevin Atabaş) "Kemal Ates yalnızca yerelolanın albenıüne kaptırmıyor kendini. Dilin kcndinc ö'zgü semantiğini önemsiyor ve ona bağlı kalıyor." (Ahmet Telli) Şimdi de yazarın bunca övülen dilinden, anlatımından birkaç minik örnek okuyalım. İlk örneğimiz bir insan betimlemesi: "Yüzü sütlaç gibi, ktrıs kırıs Şükrüye Hanım'tn; mavi gözleri az görülür hir irilikte. Burnu hafifçe kemeni, ama düzgün, kimi yaşlılarınki gibi sarkmamtş. llpuzun selvi gibide birboy Birdegençlıiindc görmcliymt'i insan dcrainiz. Kanuşmatıyla hemen ayrıltrdı bura kadınlannaan. Köylülükten tek hir iz bile yoktu onda, ne dilinde, ne davranıslann~da." (Bir Carip, s. 177) tkinci ömeğimiz bir topluluk betimlemesi: "Aksam ısyerleri dapldıg'ında, gök maviligine yaslanmıs yükick apartmanlann tepelerinc vuruynrdu aydınlık. Güneş hatmamıstı daha. Yoksulsemt dolmuslartmn heklediğı Bentderesı'ne doğru hir sürü insan iniyordu. Yorgun ama, aceleciydi çoğu Sırtlartna vurulmuskoca bir günün yorgunluğu, ama bir icylcrdcn kurtulmantn hafiflig"i, birhoşannn\lık..." (Şen Ola Diiğün, s. 53) Son örnefiimiz, gccekondulu bir ailenin kahvaltı sofrasından birgörüntü: " Hvimiz yıkılmazsa, bana da bir güz uda yapacaksımz, değil mı? Ders çalışacağım hir oda. Çocula hiçbir karsılık vermediler Ne "olur" dediler, ne de terslcdiler. Yalnızca ana, gözlerini kocasından ayırmadan hirazak gülümseyebildi. Baba duymadı bile. Sorusu yeterince ilgi görmeyincc, sakaya gelmez günler yaşadıhlartnı daha iyi kavradt çocuk. Lokması agzında büyüdü" (Çürük Kapı, s. 7) Kemal Ateş'in ele aldığı konular da, o konuları işlerken kullanılan biçem de benim "dalga uzunluğu"ma uygun düşüyor. Bu yüzden seviyorum onun öyküferini, romanlannı. Öznel biryargıdır bu, deyip geçmeyin; okuyun, bana hak vereceksiniz. • Anlatnnmdan örnekler Beştlrmenlemn değerlendirmelsri Kemal Ateş'le, atasözünde dile getirilen "insanlar konuşa konuşa..." kuralı ııyarınca dost olduk zaman içinde. Bizim dergiye (Öğrctmcn Dünyası'na) gelir gider oldu. Yazılar, çcviriler; yeni çıkan ttitaplarından getirir oldu. O yıllarda derginin "kitap tanıtma memuru" gibiydim. Dergiye gönderilen kitaplardan gözümiin tuttuklanna kısa kısa tanıtma yazıları yazıyordum. Kemal Ateş'in romanlarından (ikinci romanı) Geç de Olsa (Selvi Yayınlan/ Ankara 1989/ 226 sayfa) için de bir tanıtma yazısı yazmıştım. Tanıtının başına, gecekondu insanının toplumsal yapısına yönelik, bana çok çarpıcı gelen, kitaptan bir alıntı koymuştum: "tnsan insanın kurdu olmuştu. Kente geldi diye bir yandan değişıyorlar, bir yatıdan da değismenin, kökünden, geçmişinden uzaklasmanın utancınt, ürküntüsünü yasıyurlardı. Çucuk gibiydiler sanki, her şeyi yeniden öğrenmek zorundaydılar. Bilmedikleribambaska bir dünyaydı burası." Yazar, söz konusu romanda 19501970 yüları arasındaki 20 25 yıllık zaman dilimi içinde çok yakından tanıdığı Ankara gecekondularında yaşayan insanlann dramından bir kesit veriyordu. Bu kesitle ilgili olarak kitabın arka kapağında yayınevinin şöyle bir değerlendirmesi vardı: "... baskalarına el acarak baskalarına dayanarak, baskalarına ahanarak yasayan insanlar... Borçlanmıs, horçlandınlmtşinsanlar. " Bu açıklamaya ben de bir eklemc yapmıştım: Nekentlineköylü, negeçistoplumunun insanları; onların büyiik kenrlerdeki yalnızlığı, korkuları, kurnazlıkları, düşmanlıkları, dayanışmaları, şakalaşmaları... Su gibi akan, yağ gibi kayan bir Türkçeyle anlatılıyor romanda. Yazar; gözleme, gözlemden de öte, yer yeryaşanmışjığa dayalı gerçekçi romanın güzel Dİr örncğiııi koymııştu ortaya, insanlar, salt "toplumsal gerçelcliğin iletilmesi için bir araç" olarak kullanılmıyor; tersine, insanı öne çıkararak gecekondu insanının davranışları, dolayısıyla psiko lojisi de sergileniyordu. Romanda Bakkal (jCvat'ı, karısı Fadime'yi. oölu Öğrctmen Nihat'ı, Bakkal Cevat'ın oaş düşmanı Kahveci 1 İulusi'yi, Avukat Turgut'ıı, "düzgün yiiz çizgileri, etli dudakları, kirpik yıgını gözleri"yle mahallede iin salmış şen dul Şevkiye AbSAYFA 6 Insanlar konuşa konuşa..." Okulunbahçesindeki bir banka oturur. Biraz sonra dersten çıkan, saçları kısa kesilmiş öğ Kemal Ateş. Mahmut Makalla birllkte Asaflıda Ise Ece Ayhan ve Cemal renciler doluurur Süreya İle görülüyor. bahçeyi. "Ortaokuldaykcn hep iki numarayla tıraş olurdum Stntf ö&retmenimiz Necmiye llanım, arkadaslara tıraşımı örrıck göstertrdı Başımı okşayan mini mini ujcli cllcrınden kalan sıcaklık, uzun siirc gitmeıdi saç dıplerimdcn. Arkadadar "örnck hafa" koymuşlardı adımı."'(s. 9) Yazar daha sonra okıılun girişinde direklerden birine yaslanmış bir çocukla kcndini özdcşlcştirir: "Çocugun bahası okula hıç gelmczdt Yıllardan bcri bir kcz ohun uğramıyor Dcrslcri nasıidır? Öğrc/mcnlcrı nc dcr, hoşııtıtlar ını çocug'undan? Nc öğretmenlcriyle ne de yö CUMHURİYET KİTAP SAYI 498