Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Nathalie Sarraute'ta lafa laf VİVET KANETTİ zun yıllar Celine sonrası Fransızlar arasında en çok Nathalie Sarraute'uokudum. Yıllarsonra, hâlâ odur, en sevdiğim. Nobel akadcmisi hakikatcn edebiyat duygusuna sahip olsaydı, Nathalie Sarraute'u çoktan taçlandırmıştı. Sartre'ın, Claude Simon'un ve Fransız olmayan daha birçok yazann ycrine... Ama hıırada konumuz Nobel akademisi değil... 1983'te gazeteci olarak Fransa'ya döndüğümdefcendimehazırladıfeım annağan şuydu: "Sorulannıtopla.gitkapısını çal." Zamanla kapısını çalmaktan vazgeçtim. Şu gerekçeyle: "Sarraute şimdi seksen küsur yaşında. Ona bir de şansen bağlanman için ne kadar geç... Eğer yakında bu dünyayı terk cderse, nasıt üzülebileceğini düşün! Kendini belki, son günlerinde onu yoklamaya gelmiş bir hırsız gibi göreceksin. Açgözlülüğü bırak, vaktini alma." Bu gerekçemi izleyen 16 ytlda, Nathalie Sarraute un okuruna sunduğu heryeni kitabı biraz da bu uslu ve fedakâr kararınun ödüllendirilnıesi olarak gördüm. Sarraııte, kurallarını kendi yarattığı bir oyunu hep daha daha cğlcnceli hale getirerek, zamanla kompostolaşıp turşulaşacağına sürpriz dozunu giderek arttıran bir edebiyatla 98 yaşına vardı (bu arada geç, yani clli yaşlanna doğru yazmaya başfamıştı). Can Yaymlarundan Aysel Bora'nın Türkçesiyle çıkan "Açınız", onun Fransa'da da yayımlanan son romanı... Dilerim, yeni kitabından sadece bir önceki olsun. 'Konu' diye adlandırılamayacak kadar "kaygan", sürekli devinim halinde, elle tutulmuş sanıldıkları anda dahi yepyeni bir "kayganlık" halinc gelmiş şcylcrin yazarı Nathalie Sarraute, çekirdeği tam da bu "hayat kayganlıfiı" ve kendi tabiriyle "karanlık alanlar" olan "Martereau"(ki bu bir kahramanının adıdır), ödül sahibi "Altın Meyveler", "Tanınmayan Birinin Portresi" ve diğer romanları ile tiyatro oyunlanndan sonra, son kitabı Açınız'da çıtayı daha da yükseltir, geçmiş zamanda Flaubert nasıl Madam Bovary'ye dönüşmüşse, o bugün, tek tek sözcükler, heceler ve onlar içindeki uğultulu hayatın ta kendi si olur. varMn noKu Daha ilk romanlarmda vardığı bir nokta vardı Sarraute'un: olay örgüsü ne kadar zeki ve ilginç olursa olsun onu unutturmak, çok geriye atmayı başarmak... Edebiyatperverler arasında geçebilecek şu konuşmayı en çok hak eden çağdaş yazar kanımca odur: Ah şahane lezzetli bir kitap okudum! Elimden bırakamadım, bir gecede bitirdim! Ya! Peki ne anlatıyor? Ne mi anlatıyor? Bilmem ki. Tam hatırlayamıyorum... Ama ne zevk! Bir daha okuyacağım, o zaman aklımda tutartm. Ne boş vaatler! Nathalie Sarraute'un bir kitabını on kcre okusanız ortada başkalanna anlatacak bir şey yoktur. Ya da: özetlenebilecek olan, Nathalie Sarraute'un yazıyla açabildiği okyanusun sadecc bir bananesidir. Fransız edebıyatında Celine'den sonra hakiki "küçük musiki"nin onun tarafından yakalanması, 'şehvet'i bir Marguerite Duras gibi konularda, kahramanlarda, öz hayatının izlerinde değil, yazının iç ilmiklerindc onun bulması, ne tuhaf! Özel hayatında o gölgesever, tek kocalı, çoluk çocuk sahibi, anı olarak sadece çocukluğunu anlatmış, Amerikalı ve gazeteci bir eski damauının "O zaten aıle Son romanı "Açınız"ın Türkçe çevirisi üzerine düşünceler U § kahramanı sözcüklerdir; alabildiğine başına buyruk canlı varlıklar"... Evet, bu çok açık. Ve bu sadece bir yönüyle dogru... Burada sözcükler bırer kahraman... Ama ya o kahramanların ardındaki gölgeler? Sarraute'un, kcndinden önceki roman tekniklerinden ve keşiflerindcn daha ilk kitabında kaçarak, çok dolaylı ve kendi damgasını tasıyan bir yolda, özerkleşmiş sözcükler ardından (ama 'özerklik' ile 'bağımsız bir devlet kurmak' arasında, sadece siyasctte değil edebiyatta da bir fark var) ulaştığı ve içinde uzun uzun gezindi|*i, "dehlizier" açtığı, o kaygan ve ıslak alanları ne yapacağız? Nathalie Sarraute edebiyatının geçtiği tek zihinsel ve ruhi coğraiyayı görmezlıkten gelccek, kitabı sadece soyut bir sözcükler güreşi olarak mı algılayacağız? Sonuçta, kuşku götürmez bir şekilde bireyler arasında geçen (bu bireylerin adları ve yaşam öyküleri bize verilmcse de), bitmck bilmez, çiçek gibi durmadan sulanan (ve bazen zehirle), hava kadar hareketli, avuca sığmaz, hayatta dillendirümeye cesaret euilemeyen, o dcrcce kayan, ama bir o kadar da reel mücadeleleren bahsedip durur Sarraute, hep ve hep... Bireylerin hayatları yerine sözcüklerin hayatlarını eşeleyerek: kitaptaki hakiki sihirbaz perfotmansı işte budur. Bu arka planlan hissettirmeyecek çeviri, metne sahip olmadığı bir kapaldık getireceği gibi (ve metin o zaman neredeyse bir absürd alum ürününe de dönüşebilir), romanın birçok yanını (ve bu arada iç neşesini, ve hatta realist boyutunu) da törpüler... Oysa edebi seriivenini anlattığı "Kuşku (^ağı"nda, Sarraute, "gerçekçi" sıfatını, daha önce denenmemiş metotlarla hayatın ve bilincin bakir katmanlanna girme cesaretini gösteren yazara (kendisi) yakıştırmıyor muydu? Yeni roman"ına gelen saldırılara en bilinçli ve zeki karşılığı vererek... Daha İlk romanlannda vardıuı bir nokta vardı Sarraute un olay örgüsü ne kadar zekl ve llglnç olursa olsun onu unutturmak. cok gertye atmayı başarmak... içinde ve arkadaşlarıyla da edebiyat konuşmaya yanaşmazdı. Edebiyatla ügili sauece dedikodulan dinlemek hoşuna giderdi. Kim kimle görülmüş, Sartre'ın son sevgilisi kim... Bu kadar. Başka seyleri paylaşmak istemezdi" dedıği, 'edebiyat üzerine' pek konuşmamış ama hiç değilse "Kuşku Çaöı" adlı denemeler ki tabında çok vurucu şeyler yazmış, Rusya doğumlu Nataşa, o sonradan Fransız yazar... Hakiki hayatı (ve bir yazar için nangisidir hakiki hayat?) rölantiye almış olan... Sarraute'un Kafka'yı o kadar çok sevmcM yoksa biraz da bundan mıdır? Ne tuhaf, romanlannda aşkı ve seksi doğrudan hiç işlememiş bu çağdaş kadın yazarın "Meleklerin cinsiyeti nedir?" kadar beyhude gelebilecek şu soruyu akla getirmesi: "Sözcüklerin cinsiyeti var mı (tabii gramer dışında)? Ya cinsel hayatlan?". Ve hatta şunları:" Ya sözcüklerin histerileri, sinir krizleri, öldürme ve yaşatma ve intihar etme içgüdüleri, tuhaf iştahlan ve tiklerir'" Bütün bu nedenlerden ötürü, Sarraute'un bir başka dile çevrilmesi ne çetin ve ne güzel bir macera gibi gelebilir insana! "Açınız"da bu maccraya tek başına girişen Aysel Bora, işinin zorluğu hakkın Meleklerincinsiyeti daki bilincini kitap boyunca elbette hissettiriyor... Ama bu bilince vc gayretlcre rağmen, niçin "Açınız"ın Türkçesinde Sarraute'un "küçük musikisi" bu kadar sık kayboluyorr' Sanmam ki, sadece, iki uil arasında mevcut olan makam, mantık ve huy farklarından ötürü olsun... 'Açınız'da Nathalie Sarraute'un büyük 'edebi kamasutra performansı' nihayetinde şuydu: "Kaygan ola nın izinde" giderken, herhangi bir zorlama yaratmamayı başarmak... Zevkten yoksun bir zihinsel zorlama, suikasttır onun cümlesine... Proust'ta dahi degiliz çünkü artık, Sarraute'tayız... Musikinin, o akan, oluşum halinde olanı yakalayan, her an okurun parmak uçlarına kadar "zevk"i (vc acıyı) getiren dere önüne hiçbir set ve çakıltaşı dikilmemelidir... Niçin Açınız'ın Türkçe metninde bu kadar çok çakıl taşı, hatta bazen kayalar var? Bizi ilgilendircn soru: bu çakıl taşlan Sarraure çevirisinde bir kader mi, yok sa azaltılabilirler mi? Kanımca azaltılabilirlerdi Yoksa Aysel Bora, kitabın arka kapağında yer alan Nathalie Sarraute'un kendi açıldamasını fazlasıyla birebir algılayarak mı yola çıktı? Sarraute'un, kitabıyla ilgiü küçük açıklaması şöyle: "Bu dramlardan her birinin Başna buyruk sözcükler Biçimciler (foııııalıstlcr) ise onun gözünde, kimilerine ironik gelebilir ama, romanlannda başkalannın keşfettiği biçim ve metodlara sadık kalarak (güzel ve rahat oldukları için), onları bugün artık içi boşaltılmış bir yumurta kabuğuna döndürcnlerdir... Sarraute sonuçta kendini insan ruhunun kaygan zeminleriyle ugraşmış olan Dostoyevski, Kafka ve Proust ailesinden görür... Ama bu alanda yapılmış olanı tekrarlamamak, yeni metotlarla yeni tüneller açmak, artık"bcllektekini" de değil, oluşum halinde olanı yakalamak için çok ilginç bir yöntem icat eder kendine: Bireylerin (roman kahramanlarının) öykülerini, tipolojilerini ve hatta kımi zaman adlannı bile tamamen gölgeye atar. Çünkü bütün bunlar artık onun gözünde, esas bulmaya çalıştığı şeye, "yeni bir psikolojik maddeye", "bütün insanlarda, bütün toplumlarda var olan o anonim madde"ye giden yol önünde engellerdir. Elli yıl boyunca sabırla kazacağı yolu 1950'lerde "Kuşku Çagı"nda bizlerc aktarırken, Faulkner'in de nasıl "Ses ve Öfke"de Quentin adını hem dayıya hem yeğenine, Candy adını hem anneye hem kızına vererek, okuru sürekli tctikte tutmak istediğini hatırlatır. Aynı bölümde, Proust'un Robert Dreyfus'e yazdığı mektuptan şu muhteşem alıntıyı yapar: "Bir tek kere bile benim bir kahramarum ellerini yıkamaz, bir pardösü giymcz, kalıplaşmış bir takdim cümle si söylemez. Bu kitapta yeni bir şey de varsa eğer, o budur... Sarraute'un "kahraman"dan vazgeçişinin kişiyi (bireyi) cisimleştirmek vemekanikleştirmekle alakası olmadı&nı hiç gözden kaçırmamalı... ü , önünde sonunda, bazılarının küçümsemeyle "psikolojik" .dedikleri suların büyük yüzücüsüdür... Yöntemi ve dalış metodu, bu nedenle biriciktir... Sövlediklerime örnek olarak, romanın hiç Jeğİlse birİKJlümüne işaret etmek is' CUMHURİYET KİTAP SAYI 498 Anonfen ıradıto SAYFA 14