Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
r terim. Mesela sondan hemen bir önceki ne... O şahane "11 Me fait une pneumonie..." cümlesiyle başlayan bölüme... Bora, çeviri zorluğu karşısında, "O beni hasta ediyor"u önermiş. Kaygısını bir yere kadar anlamak mümkün: orijinal cümledeki gibi, bir üçüncü şahıs zamiriyle birinçi tekil şahıs zamirini yan yana getirmck istemiş. Arna bunun için, cümjenin anlamını tamamen kaybetmeyi göze almış... Bu kadarını göze almaya değer miydi? Bence değmczdi... Çünkü bu cümlede Nathalie Sarraute için "çekici" ve "heyecan verici" olan, bir 3. tekil şahıs zamiri ile bir 1. tekil şahıs zamirinin yan yana gelmesi değil. Onlar milyonlarca kez yan yana gelirler hayatta ve son derece mesru, monoton bir ilişki kurarlar. Sürprizli unsur ve "çekicilik", bu cümlede bambaşka bir yerdedir. "11 Me fait une pneumonie"yi çcvirirken anlamı da koruyabilmek, belki bir değil iki fiilin yardımına başvurularak mümkün olabilirdi: "Zatürree oldu, bana bunu yaptı". Veya" Gidip Bana bir güzel zatürree kaptı...". Zatürreeye yakalanan üçüncü bir şahıs olmasına rağmen, BANA'nın birden ortaya fırlayıp (ki bu sadece cümlenin değil, hayatın da ortasına fırlamaktır) sahne çalmasıdır, birazdan Sarraute'un özel kıyma makinesine sokulacak olan... Buradaki skandal, tek bir Bana zamiriyle, artık hastalanan kişinin değil, bu hastalığı bildirenin öne geçmesidir... An, hepimizin hayatında ne çağnşımlar yapacak bir cümle tipi bu... "Başıma şinv di Dİr de zatürree çıkarttı", hatta " Zatürree oldu, sanki bana inat" cinsinden... Bu derece kalın hatlı bir ifade değil belki ama, nercdeyse akraba... Gene akraba değil midir, kimi annelerin ağzındaki "kızamık çıkarttık, alfabeyi söktük"ler... Kocalarının yanında anneleşen eşlerin dilindeki "Prostatımızdan şikâyetçiyiz, doktor bey"ler... "11 Me fait une pneumonie"deki skandal, işte bu ailedendir... Zaten az sonra, bu küstah BAN A'nın gayrctkeş bir doktora veya bir ebevcyne ait olma ihtimali ortaya atılmayacak mı? Oysa Aysel Bora, "O beni hasta ediyor" gibi orijinal cümlenin anlamına baştan kıyan bir deyişi tercih ederken, arkadan eelen ıızıın dıdiklemenin zeminini ve zevkini de bir ölçüde yok etmiş, onu gerektiğinden çok fazla soyutlaştırmıştır... yordu onlar. Bu Bana ile Kendim... Daha meşru, daha saygın bir çift olamaz... Tam gerektiği gibi, iyi günde kötü gündc bağları hiç çözülmeyecek, örnek bir çift... Bunu Bana kendim yaptım, Bana kendim dayan dedim... Bana kendim tatmin verdim... Ama şu da var: Bana en büyük kötülüğü kendim cttim. Bana kendim ölümcül darbeyi indirdim... Bu kadar mükemmel bir beraberliğe hayran kalınmaz mı... Ve Bana aniden, sadık Kendim'ini terk edip O'nunla gitmiyor mu size... O'nun sırtından geçinecek... Bu davranışını daha da şaşırtıcı kılan şu ki, Bana sonsuz zenginliklere sahip... Bütün dünyanın, uzayın, zamanın kendisine sunulduğunu bdmeyen mi var.. Hakikaten, seç seç beğcn... Ve işte, bu her şeve sahip Bana öylc açgözlü Kİ, illa gidip kendisine ait olmayanı dakapacak... O kadar küçük bir şcvi... hiç itiraz kaldırmayacak kadar bir tek O'na ait olanı... O'nun yanına sokulup hırsızlık ediyor, onu soyup soğana çeviriyor... Bakın, inanılır gibi değil... Zatürreeye yakalanan "O"... Sadece onun zatürreesi bu... Pek tabii, başka kimin olabilir ki? Ve geliyor Bana, zatürreeyi de sahipleniveriyor... Zatürreeden bir parça istiyor, Bana... Bir parça mı? Tamamını istiyor. Artık zatürreesinin meşru sahibi 'O' değil. O'yu esir almış Bana. O artık Bana'ya çalışıyor. Kendi öz zatürreesine artık O'nun zatürreesi diyemeyiz. Bana'nın zatürreesidir bu. îtiraf cdin ki bu pek komik... Burada absürdden veya dadaist oyunlardan çok uzak sularda değil miyiz? Dolayısıyla, kitabın son bölümündeki Tac au tac'ın da, Aysel Bora'nın yaptığı gibi sadece Fransızca ses korunarak değil (Taka Tak), deyimin gerçek ve tek anlamı karşılanarak (ki burada ses de yakalanabilir) Türkçeleştirilmesi gerekirdi. 'Tac au tac'ın tam karşdığı "lafa laf yetiştirmek", "bir lafın karşılığını anında yapıştırmak" olduğuna göre, son bölüm, 'Taka tak. Taka da Tak. Taka tak'la değil, kanımca 'Lafa Laf. Lafa Laf. Lafa Laf la başlamalıydı... Hem zaten sözcükler romanın baş kahramanlan değil miydi? "Lafa Laf. Lafa Laf. Lafa Laf... Yahu silkinsenize biraz, alarm sinyalini duymuyor musunuz... Lafa Laf. Lafa Laf. Lafa Laf... Bir laf girdi diğer yandan ve ona karşılık verecek tek Laf bulamıyorlar... işte o zaman akıllarını oynatıyorlar, Lafa Laf. Lafa Laf... bize göndcrdikleri imdat'lar bunlar... Çabuk, kaybedecek saniyeyok... Bilirsiniz, bu Laflan siz... Ona eşdeğer bir laf yolunu hemen kesmeyi başaramazsa... An meselesi... Laf gömülüp gidecek... Dehlizler açacak... Allah bilir nerelere kadar... Artık tut tutabilirsen..." Evet, o laflan hepimiz biliriz. Karşılığı hemen bulunamayınca hangi dehlizlere dalacağı meçhul, gediğinc oturtulamamış, olmadık mekânda ve zamanda öne sıçrayan, anısı insanı gecelerce kavuran, bize günlük zehir dozumuzu taşıyan, o 'vakur', o 'asabi', o 'hantal', o 'kalın', o 'terli', o 'sakar' bütün laflan... Biliriz ve onlan beyinlerimizin kilerlerine kapatmak isteriz... Onlara Nathalie (Nataşa) Sarraute, işte sizkalktınız, bu kadar yüz ve unutulmaz bircr çehre verdiniz. Üzerimize yağmaktalar artık, lapa lapa... • Açınız / Nathalie Sarraute / Çeviren. Aysel Bora / Can Yaytnlart / 94 s. Realiteden uvanmak Erdoğan Aydın, "Kâbustan Demokrasiye" adıyla yayımlanan son kitabında, mevcut durumun, demokrat bir yurttaşı rüyasindan irkintiyle uyandıracak denli kötü olduğu fikrinden hareketle, Türkiye'nin temcl sorunlarından üçünü irdeliyor: Milliyetçilik, Şeriat ve Alevilik. HASAN OZTOPRAK Erdoğan Aydın dan: "Kâbustan Demokrasiye" lindc, ilerici kaygdar taşıyan kesimlerin gerçek bir demokrasi gücü haline gelmelerinin olanaksızlığına işaret ediyor. Türkiye'nin mevcut gerçekliğinde, mdliyetçiîiğin, Cumhuriyet'in kuruluş döneminden temel ayırımla, Üerici bir anlam taşımadığını, tam tersine içte etndc aynmcdık ve dcmokratikleşememeye, dışta ise tüm komşulanmızla ciddi bir handikap yasanmasına neden olduğuna işaret ediyor. Bu bağlamda demokratik leşme ve anti emperyalizm açısından milliyetçdiğin yurtseverlikle yer değiştirmesinin zorunlııluğunu belirtiyor. îlerici kaygılarla yola çıkanlar için büe mdliyetçdiğin totalitarizme yol açtığını savunuyor. Bu bağlamda Turancdığın son dönemde gerçekleştirdiği patlamanın, mevcut egemenlik Uişldlerinin tarihsel biçimlenişi ve yönelimlerinden, özellikle son dönemde devlete egemen olan iç ve dış politika konseptinden kopuk ardaşdamayacağının öneminc işaret eaiyor. Kararlı bir laisizm savunucusu olarakyazar, bizi, şeriatçı hareketin nasd ctkisizleştirilebdeceğinin yanıtmın, öncelüde onun nasd oldu da bu kadar devasa boyudara ulaştığı sorusunun doğru yanıdanmasında bulunabdeceği gerçeğine yönlendiriyor. Sosyal adalet ve sosyal devlete yönelmeyen bir anti şcriatçdığın gerçek bir başarı elde etmesinin olanaksızlığına işaret ediyor. Bunların yanı sıra laikliğin özgürleştirici niteliğini görmezden gelmesi nedeniyle kısır kalmaya mahkum olan resmi laiklik anlayışının kapsamlı bir sorgulamasını yapan yazar, Türkiye'deki laikliğin önemli problemlerini ortaya koyarak, laikliğin kazandması ve topluma içselleştirilmesi ko nusunda bir dizi önermede bulunuyor. Aynı zamanda bir şeriat uzmanı olarak yazar, akddışı düşünceyi ve şiddeti içercn dine dayalı siyasetin, yani şeriatçdığîn tardısel, felsefi ve teorik arkaplanına ilişkin, okuyucuyu önerrdi bdgderle donatıyor. Yine Türkiye'deki şeriatçı hareketin laik bir gözlemcisi olarak, RP'nin iktidara yürüyüşü ve sonrasındaki sürcce Uişkin, sonraki dönemdeki gelişmelerle sınanmış saptamalarını bizimle paylaşarak, bundan son rasına açdım sağlayan bir perspektif sunuyor. Aynı bağlamda Avrupa Birliği ile yaşadığımız rıkanddıktan tarihimizle kurduğumuz Uişkinin çarpıklığına, keza güncclleştirilen Scvr tartışmalarının gerçek bir yurtseverliğe denk düşmcdiği konusuna kadar bir dizi alanda önemli sorunlarla karşı karşıya bırakıyor. Son olarak, Türkiye'de önemli bir demokrasi dinamiği olarak gördüğü Anadolu Alevdiği'nc ilişkin, tardısel, sosyolojik ve siyasal açdımlarda bulunuyor. Alevi hareketinin değişik eğdimleriyle dolaylı tarUşmayı da içeren bu açdımlar, Alevdiğe dair geleneksel sol yaklaşıma da eleştirel bir tutum takınıyor. "Kâbustan Demokrasiye" değişik tarih lcrde yazdmış makalelerin derlcndiği bir kitap. Bununla birlikte her yazdmışın yayımlanması şeklindeki alışılagelcn derlemelerden ayrımla, başldcta belirlenmiş konsepte uygun, kendi içlerinde belli bir bütünlük oluşturan bir seçki ile karşı karşıyayız. Diğer yandan bu kitabın, demokrasi problcminin sınırları içinde kalmakla birlikte, okuyucuyu sosyalisder arası kimi tartışmalar alanına da taşıdığı, bu anlamda söz konusu sorunlar özgülünde soldaki arayışları yansıttığı da özellüde belirtil meli. • SAYFA 15 T Romanm baş kahramanlan ürkiye'nin bugününü "kâbus" diye adlandırmak ne derece doğru bilemiyorum. Ama büyük bir başarı ile üstü örtülen Susurluk kazasından sonra durumu böyle nitelendiren çok sayıda yurttaş olduğunu, üstelik bunların ortalamaya göre çok daha duyarlı vc bilinçli yurttaşlar olduğu kcsin. Ne ki bunlar, son seçim sonuçlarının ortaya çıkardığı tablonun da göstcrdiği gibi azınlıkta kafiyor. Erdoğan Aydın işte bunlardan biri. Erdoğan Aydın'ı önceden yayımlanmış 6 kitabıyla tanıyoruz. 1992'de Turan Dursun Araştırma ve tncelemc Odülii'nü alan 4 ciltlik Islamiyet Gerçeği'ni takibcn, Nasıl Müslüman OldukP'un, yanı sıra Fatih ve Fetih adlı çok okunan kıtaplann yazarı. Kâbustan Demokrasiye adıyla yayınlanan son kitabında, mevcut durumun, demokrat bir yurttaşı rüyasindan irkintiyle uyandıracak denli kötü olduğu fikrinden hareketle, Türkiye'nin temef sorunlarından üçünü irdeliyor: Milliyetçilik, Şeriat ve Alevilik. Kuşkusuz Türkiye'de demokrasinin çözüm bekleyen temel problemlerini, yoğun eşitsizlik, Kürt sorunu, çeteleşme, oış iliskilerdeki tıkanma diye ayrıntılandırmak mümkün. Ancak E. Aydın, irdelemelerinde bu ve diğer sorunları da gören ve içeren bir yaklaşım sunuyor bize. Kitabı bitirdiğimizde, söz konusu üç başlık öne geçmekle birlikte, demokratik yaşam açısından kâbus a dönüşen mevcut cgemenlik ilişkilerinden demokrasiye geçebilmenin bütünsel bir çözümlemesiylc karşılaşıyo Bfe* d U onopım Temel problemler Donetknl bfe* çakşma Sarraute gibi bir yazarın Türkçeleştirilmesinde birkaç kişilik ortaklaşa ve denetimli bir çalışmanın gerekliliğine inanırken, bu bölümle ilgifi sadece bir ilk önerimi sunmak isterim: "Zatürree oldu, Bana bunu yaptı..." Duydunuz mu? Duymamak mümkün mü? Çok çarpıcı... "Bana bunu yaptı..." Evet, Bana, Bana.... Inanılır gibi değil... Nasıl böylc bir Bana öteki tarafta bırakılmış olabilir? Ne yaparsınız, orada kalması gereken o kadar çok Bana var ki... akla gelebilecek bütün durumlarda öyle çok Bana'ya gereksiniüyor ki... Bunları tek tck nasd ayırt edeceksiniz... Genellikle de pek marifetli, iyi yetişmiş Bana'lardır onlar... Nereye yerleşeceklerini iyi bilen Bana'lar... Vekalktı buBanasıyrılıverdi, aradan... Evet onların arasına sızdı, dikkati çekmeden geçiverdi... Şimdi görüyor musunuz yaptığını? Ne cüret! Artık yerinde duramıyor, önünde hiç engel tanımıyor... "Bana DUnu yaptı"... Nereye burnunu sokuyor ki böyle? "Zatürree oldu" ile "bunu yaptı" arasına... hakikaten ne küstahlık... "Bana bunu yaptı"... bakın siz hele... Kendim'i bırakıp gitmiş çapkın bir Banabu... Oysa ne mükemmel bir çift oluşturuCUMHURİYET KİTAP SAYI 498 ruz. Kitap bütünsel olarak mevcut egemenlik biçimlerinin kapsamlı bir sorgulamasını yapıyor. Esasen yaşayagckliğimiz kâbusun temelinde yatan ana sorunun da bu egemenlik biçimi olduğuna dikkat çekiyor. Bu anlamda sorunfarımıza, "iç ve dlş düşmanlar" bağlamlı yanıt verilmesini doğru bulmayan yazar, tam tersine sorunun öncelikle içtc, egemenlik sisteminin bizzat kendisinde aranması gerektiğini savunuyor. y l Milliyetçiliğe karşı toplumculuk ve yurtseverliğin, şcriatçüığa karşı laikliğin, her türden gericiliğe, eşitsizlik, tahakküm ilişkilerine karşı cok kimlikli, çok kültürlü sosyal bir hukuk devlctinin kunjmsallaştırılmasının zorunlııluğunu savunan E. Aydın, kitabında bu tezlerini gerekçclendiriyor. Batılılaşma ve dcmokratikleşme noktasında Doğu'dan yükselen ilk deneyim olmasına rağmen Cumhuriyet'imizin, 75. yılında hâlâ dcmokratikleşmemesinin nedeninin; öncelikle siyasal, kültürel, tarihsel nedenlerde aranması gerektiğine işaret edip, bunları irdeliyor. Devletin tekkimliklileştirici davranış rcflekslerinin toplıımun demokratik dinamiklerini çarpıttığını öne sürüyor ve bunun görülmemesi ha