Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
0 K U R L A RA "Sanatçtyla elestirmen arasındaki ilişki üzerinde sıkça durulmuştur. Bu ilişkiye hangi yandan bakılırsa bakıtsın olumlu bir sonuca varılamayacağı, neredeyse genel bir kabul haline gelmiştir. Sanatçı, eleştirmenin kendisini anlamadıpnı, yargılar verirken haksızlık ettiğini ilcri sürmüş, elestirmen de sanatçının sürekli övgü beklediğinden yakınmıştır. Benim bu konuya bakışım, iki uçtaki örüşe de yakın sayılmaz. 7 Jeştiriyle sanat ürünü arasındaki ilişkiyi her zaman önemsedim. Çünkü bir yazımda dediğim gibi, "Geri bırakttnhnış bir ülkede, hem türlü baskılara, yozlaştırmalara karşı varlığım korumak, hem de geliştirmek zorunda olan sosyalist bir edebiyat için güçlü bir eleştirel ortamın bulunması özellikle önemli" göründü bana hep. Buyüzden, en az emek harcanmış, en yüzeysel eleştirilerin bile, yararlı bir yanı bulunabileceğini düşündüm. Hatta çeşitli yanlıslar banndtran, yanılgdar taşıyan bir yazıntn dahi doğruya ulasmada yardımcı olabileceği kanısını sürekli korudum." diyen Kemal Özer, kendi kurduğu Yordam Kitapıarı yayınevinde tüm yapıtlannı ardı ardına yayımltyor. Bu yıl içinde çıkardığı siirleri, öyküleri, deneme, günlük ve mektuplan ü'zerine konuştuk Kemal Özer'le. îki yazı ile de kitaplartm değerlendirdik. özer'in yeni yapıtlannı da bekliyoruz. Bol kitaplı günler!... THINACI Reşat Nuri'nin ilk romanı Bazı edebiyat tarihçileri Harabelerin Çiçeği'ni Reşat Nuri'nin ilk romanı sayarlar, oysa Harabelerin Çiçeği "telü" değil "uyarlama"dır; 1918'de "Zaman" gazetesinde "Cemil Nimet" takma adıyla tefrika edilmiş, ancak otuz beş yıl sonra, 1953'te, Reşat Nuri'nin son yıllarında yayımlanmıştır. Reşat Nuri, Gizli El'in (Inkılâp Kitabevi, 1933, 10. baski) basına yazdığı 'ilk Romanımın Romanı" başlıklı önsözde, "Gizli El, benim ilk romanımdır." diyor; 1920'de Dersaadet gazetesinde tefrika edilmiş, 1924'te kitap olarak yayimlanmıs. Reşat Nuri, önsözde, ilginç gerçekleri dile getiriyor: Mütareke'nin ilk yılında Dersaadet ("Istanbul" demek. FN) adında bir gündelik gazete çıkarmaya başlayan arkadaşı Sedat Simavi, Reşat Nuri den bir roman istiyor: "O tarihte vurgunculuk ve nüfuz ticareti günün meselesiydi. Köprüyü geçmeye para bulamayan birtakım kimselerin, günün birinde vagon sattığı ve birdenbire harp zengini olduğu görülüyordu. (...) ...Hesabımca, DU (Gizli El FN) bir hiciv romanı olacaktı. Fakat, vukuat, onu büsbütün başka bir şekle soktu." Gizli El'in tefrika edilmeye başlandığı gün "Dersaadet'in tefrika sütunları bombos"tur: "Başında yalnız 'Gizli El' diye bir başlılc, sonunda 'mâbadi var' yazılıydı. Ayrıca, 'roman tefrikamız sansürce tehir edildı (ertelendi)' diye bir ilân." Sedat Simavi ile Reşat Nuri, devletin sansür memuru "Sansür Şemsi Efendi"ye giderler. Şemsi Efendi romanın ilk cümlesini okur okumaz karşı çıkmaya baslayarak işe girişir. (ilk cümle: "Bugün bir odun meselesini konuşmak üzere Nâzır'ı görmeye gilmiştim." Sedat Simavi'yle Reşat Nuri sonradan ööreniyorlar: "Meğer, o zaman Damat Ferit nükümetinin bir odun skandalı varmış. Sebep buymuş!") Sansür işinin uzayacağını anlayan Şemsi Efendi, Reşat Nuri'ye, romanın konusunu özetlettirir; tepkisi, "Olur mu a çocuğum!.. Bu zamanda adama böyle şeyler söyletilir mi? Vazgeçelim bu işten!" demek olur. Sonunda Reşat Nuri, Şemsi Efendi'nin "Şu devlet adamı ile vurguncunun karanlıkta işleyen elini, meselâ güzel bir kadın eline çeviriverirseniz, biz de tatlı tatlı okuruz." önerisini kabul eder. Kızarak dışarı çıkan Reşat Nuri'yi, "yolda ve matbaada" Sedat Simavi" tekrar kandırır"; Reşat Nuri, Şemsi Efendinin öğütlediği biçimde yazar romanıni; "Böylece ilk romanımı onunla (Sansür Şemsi efendi ile FN) beraber yazdığımı söylemek pek yanlış olmayacaktır." diyor. Romanı okuyup bitirince görüyoruz ki Reşat Nuri yazmak istediklerini yazmış:" ...vurgunculuk ve nüfuz ticareti..." Romanın 10. baskısının 100140'ıncı sayfaları Sansür Şemsi Efendi'nin, "Bu zamanda adama böyle şeyler söyletilir mi?" dedigi zaman kastettiği "böyle şeyler"le dolu. Sansür Şemsi'nin sansür ettiği bir tefrikada, oturup karşılıklı anlaştıktan sonra, Reşat Nuri "böyle şeyler"i nasıl yazabilir, Sedat Simavi nasıl yayımlayabilir? Prof. Dr. Birol Emil'in Reşat Nuri Güntekin (KültürBakanhgı Yayınları, 1989) adlı kitabına baktım: "Savaş yıllarının vurgunculuğu, nüfuz ticareti ve böyle zamanlarda iradesiz insanları kukla gibi idare eden gizli ve karanlık eller (Gizli El);..." (s. 24) di yor; bir de şıınu: "Basit bir tasra mııha.sebe nıemıulıığıından Paşa daınatlıgına yükselSAYI 514 Reşat Nuri Güntekin TURHAN GÜNAY Imtlyaz Sahlbi: çağ Pazartama Cazete Dergl Kltap Basın ve Yayın A.Ş. Adına Berin Nadi Yayın Danışmani: Turhan Günay Sorumlu Mudur: Fikret llkiz Cörsel Yönetmen: Dilek llkorur < Baskı. çaödaş Matbaacılık Ltd. sti. < Idare Merkezi: Türkocağı Cad. NO: 3941 Cağaloğlu, 34 334 Istanbul Tel: (212) 512 05 05 Reklam: Medya c miş, (...) savaş içindeki Türkiye'nin (I. Dünya Savaşı) vurguncu çevrelerinde servet ve itibar kazanmış olan Şeref (Gizli El) zayıf, sathî, arrivist bir gençtir." (s. 38) ülcay Onertoy'un (o da proresör) Reşat Nuri Güntekin (Cem Yayınevi, 1979) adlı kitabına baktım: "Reşat Nuri ilk romanıni toplumsal bir eleştiri yapmak amacıyla yazmıştır. Ancak, sansür nedeniyle konusu oldukça değistirilen, ufak bir aşk olayı büyütülerek asü lconuyu içinde eriten romanın..." (s. 30) Gene aynı sayfadan: "Yazarın yaptığı açıklamadan anlasıldığına göre romanda özellikle vurgunculuğu ve harp zenginlerini eleştirmek amacı güdülmüştür. Konu değişince ağırlık, evliliğin yürütülmesinde kadının rolüne dönüşüyor. (...) Savaştan sonra İstanbul'da işlerini ilerletip, çevresi genişledikçe kendini içkiye vermesine, serseri arkadaşlar edinip sonunda iki ay tutuklu kalmasına karşın kansı tekrar eve dönmesini sağlar." Prof. Emil, Reşat Nuri'nin önsözünü okumamış gibi yazıyor. Prof. Önertoy, önsözü okumuş, belli, ama "sansür nedeniyle konusu oldukça değiştirilen, ufak bir aşk olay büyütülerek....' diyor, romandaki "toplumsal eleştiri "yi görmezlikten geliyor, romanda savaş vurgunculuğundan hiçsözedilmiyormuş gibi "Konu dcğişince aöırlık, evliliğin yürütülmesinde kadının rolüne dönüşüyor." gibi sözler ediliyor; Şeref için, "serseri arkadaşlar edi nip sonunda iki ay tutuklu" kalıyor derken "serseri arkadaşlar" dediöirıin "işadamları, tlevlet adamları. fırka adamları, mebuslar vesaire şahsiyetler" oldıığunun farkında bi ldil Anlaşıldı, "ulemâmız da bilmiyor" Gizli El romanıni... Reşat Nuri, tam 80 sayfa boyunca (ss. 1494), Sansür Şemsi'nin istediği gibi, "mevzuu büsbütün değiştiriyor"; 94. sayfadan sonra ise, sansür yokmuş gibi, Şemsi Efendi Dersaadet'teki tefrikaları okumııyormuş gibi, "zihnindekimevzu"uyani "vurgunculuk ve nüfuz ticareti"ni yazmaya soyuluyor. O koşullarda nasıl üstesinden gelebiliyor bunun? " Araştırmayan araştırmacılar"ımız bu değişikliğin farkında degiller. 94. sayfadan sonra, 1920 yılında, Dersaadet gazetesinde yayımlanması olanaksız satırlar sökün ettneye başlıyor, "vurgun ve nüfuz ticareti" birdenbire romana egemen oluyor. lşte Sansür Şemsi'den geçmesi olanaksız satırlar: 1. "Muharebe için ve Bursa için çiftlige gelen haberler iyi değildi. (...) Analinin aç olduğunu söylüyorlardı." 2. "Cephelerde su gibi kan akar ve her tarafta sefalet, açlık günden güne alıp yürüdüüne dair korkunc hikâyeîer anlatıyorlardı. ...) Bir kısım devlet adamlarının cıa içinde eli bulunan ve ustalıklı oyunlar ve anaforlar, tertip tarzlan itibariyle de zabıta romanlarından daha esrarengiz ve meraklıydılar." 3. "...Sefaletlebir tempodaartan ihtikârın ve devlet idaresinde görünen anarşi manzarasının sebebi bundan başka bir şey değildi..." 4. Şeref, Miralay Murat Bey'le tanışır: "Murat Bey, Meşrutiyet hareketinde büyiik hizmetleri olmuş ve sonra politikaya geçmiş bir asker." O da "harb ihtikârından ve yolsuz idare"den söz ediyor; Şeref'i yanına alıyor. Şeref: "O arada bana da ufak tefek menfaatler çıkabilirdi. Fakat, o komisyon denen başdöndürücü rakamlara karşılık o kadar küçük, o kadar hiçten zekâ ve yorgunluk paylari ki..." 5. Şeref, Murat Bey'in "Yardımcı Teşkilât'ında çalısıyor: "Teşkilât, bir kazada, resmî teşkilâtı beklemeden ihtiyaçların kamçısı altında kendi kendine işlemeye başlannştır." 6. "Bir yandan da benim (Şeref FN) şahsıma, vine anlattığım görülmez periler sarayındaKİ gibi istemeden, yahut pek üstüne düşmeden vagon müsaadeleri geliyordu." "5 Mayıs" tarihli günlük, "Vaziyetim artık durulmuştur. Şimdi geniş muameleli bir başka şirketin ve ondan çok daha büyük birçok devletleri susta durduran bir şirketin en nüfuzlu bir idarecisiyim." diye bitiyor. Sonrası şöyle: Murat Bey kayıplara kanşır, Şeref tutuklanır, iki ay hapis ve ağırca bir para cezasıyla kurtulur, Gemlik'e döner; eşi Seniha ile 'eskisi gibi" yaşamaya başlarlar: Mutlu son. Yukarda l'den 6'ya kadar sıraladığım (Daha da var, ama bu kadarı yeter!) bilgileri Reşat Nuri'nin 1920'de yayımlaması olanaksızdı. Gizli El'den söz eden araştırmacılann bunun üzerinde duramamalannı açıklamak zor. Ama Reşat Nuri'nin 1920'de "Nihaî zafer!" sözü etmesi nasıl uyandırmaz bu araştırmacıları! 1920, "kolay Yunanbaşarılan yıhdır! Bunca söz, şu gerçeği belirtmek için: Bizim Gizli El diye okuduğumuz roman, 1920 yılında Dersaadet gazetesinde tefrika edilen roman deftil! Öyleyse neair? Belli ki Reşat Nuri, Gizli El'i yeniden yazmış; romanı ilk tasarladığı zaman yazmak istediği "vurgun ve nüfuz ticareti"ni yazarak romana eklemiş. Bunu ne zaman yap mış? Bilmiyorum. Ama romanm birinci baskısı 1924'te (yani Cumhuriyet'in ilânından sonra) yapıldığına göre bu ekler bu baskıda yer almış olmalı. Eski yazı bilenler, Dersaadet gazetesinde tefrika edilen romanı 1924'te basılan romanla karşılaştırabilirler. Benim kesin olarak emin olcıuğum, okuduğumuz romanın Dersaadet'te yayımlanan metin olamayacagıdır. Bu da benim edebiyat tarihimize "bir nevi bir hizmetim" olsun. f Okurlarımıza: Fetlıi Naci, yuıtdısınd.ı olduğu için "Eleştiri Günlüğu"ne iki haita ara verecek. SAYFA 3 CUMHURİYET KİTAP