23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yazdan Kalma Bir Gün veya... Özyalçıner'in İstanbul Öyküleri bir dil sanatı, bir dil işçiliğidir. Ozyalçıner'in, kurgusallığın ağır bastığı 'Cambazlar Savası Yitırdi' öyküsü bu dilsel özenden yoksun kalmış olsaydı, olaylar sıradan bir cambazlık serüvenine dönüşürdü. Bu öyküde, gösterisiz, televizyonsuz bir eğlenme ortamında cambazlık, öykü içinde öykü yaratılarak Qİuşturulmuş bir eski zaman özlemidir. Özyalçıner'in dilinde kontun öyküsii sıradan bir sahne melodramı olarak gelişir. Sahnede geçen gösterinin gerçeğe dönüşmesi, öyküsel gerilimi yaratırken, evrensel acı insanın içine işler: 'Sabahleyin kadının cesedi tabuta konmuştu. Boş arsada, telin altında, öyleye kadar, öylece bekledi tabut. Esmer cambaz, gece oludğu gibi gündüz de tabııtıın başından aynlmadı. Tabııtu öğle namazından camiye götürmek için geldiklerinde cambaz onlarla gitmedi. Boş arsadaki telin altında, tıpkı oyundaki gibi, olduğu yerde diz çökmüş olarak kaldı.' Ikinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla, gösterilerin yapıldığı yere sığınaklar kazılır. Sonucu söyle bağlıyor yazar: 'Bütün kırlık delik deşik oldu. Oyun oynayacak yerimiz kalmadı." Özyalçıner'in öykülerinde biçim yönünden röportaj etkilcri görülürken anılar da geri planda kalmaz. Öykü yazınımızın başardı anlatılarından biri saydan 'Cambazlar Savası Yitirdi' öyküsünde 'baba', anı katmanlanndayaşamsalbirsavaşımın simgesidir. Birikımler sanatsal dürtüyle öne çıkmıştır: 'O günler, ne güzel günlerdi. Bizim mahalledeki insanlar, sabahları, Haliç'teki fablikaların düdükItriyle uyanırdı. ! l.ıbam da bu fabııkalardan birinde çalışıyordu. Ayvansaray cıvata tabrikasmda ateşçiydi. Bitişiğindeki fabrikalardan ikisi un fabrikası, biri de ürjlü Nur Kalem Fabrikası 'ydı. Babamın fabrikasında çiYıl 1965. Adnan özyalçıner ve Adnan Binyazar bir yemekte. viyle civata üretuiyortlu. Bütün gün ateşin başında demiri ca'ya yer yyk ınudur? Kurmacasız sanat stı gibi eriren babam, ateşe şerbetliydi neolur mu? Öyküde zorlama ya da uydıırredeyse. Kış günlerinde gece oturmasına ma, kurmaca sayıhyorsa, özyalçıner, böy konuklar geldiğinde mangal ateşinde mıle bir yazma yönteminin dışında tutulmasır patlatılır, çeşitli öyküler anlatııırdı. Balıdır. Önun öykülerinde başat etken, dil bam usta bir anlatıcıydı. Anlattıkarına kurmacasıdjr. Istanbul'u insan öğesile öne herkesi güldürürdü. Ama o, bununla yeçıkanrken, öbür varhklar da bir canlı gitinmezcıi. Kızgın kömür ateşini avcunun bi. dille varatılmış somutlamalar olarak içine alıp, uzun süre elinde tutardı. Heryansır. Örneğin, 'Güneşin ak bir buz ya kese elinin vanmadığını göstermekten, da cam çubugu görünümündeki, ısıtmalcözellikle kadınların kendisıni hayran haytan çok üşüten ilk ışınlarıyla sıçrayarak ran izlemelerinden hoşlanırdı.' Bir gün, uyanırdı alan' betimlemesinde her ^ey bu bir arkadaşlannın yağlı tulumıı ateş alıp donukluğa göredir. Tramvay, yağsız, pasadam öliince, babası o günden sonra elıh bir gıcırtının sarsıntısı içinde, köşeyi lcıv nc ateş almaz. Yazann, çocukluğunun rılıp çuval doluları paslı demirlerin, tenerenkleri solar, savaş süresince oralara bir keeskilerinin gürültüleriyle boşalışı gibi, daha canıbazİar uğramaz. Savaş, onu dadolar alana.' Hemen ardından gelen 'Teyısından da ayırır. Eşkiyeni karşılaştırpedeki ışıltılı.yeşil yapraklann altında ya malarına girmeden, Özyalçıner, bir uaha da yerde sararmış, ölü yapraklann üstüyasanmayacak olanla özlemini somut öğenecl bir süre solııklanırdı insaıılar' cümlerle, birbirini çoğaltan gerçekçi diliyle lesindeki 'sararmış ölü yapraklar ilgiyi çeyansıtıyor: 'Öğlenleri, Balat'ın acıbadem ker. Şu cümledede 'suratsız bir çöpçü', kurabiyeleıini satan coculdargcçerdi. Bir 'hıs,ırtılı kaba süpürge' Mİat tamamlamalokma büyüklüğündeki bu kıırabiyeler, ları bu bağlamda değerlendirilmelidir. koca bir tabaka kâğıdın üstüne yapışık 'Tam bu sırada, adamlar tahta sıralara yeı olarak satılırdı. Satıcı, kaç tane istenirse lesir yerleşmez, suratsız bir çöpçü sökün sayar, o kadar acıbademi kâğıttan yırtarak eder, hışımlı, kaba süpürgesiyle iüanı to verirdi. Ben de acıbademlerı yapışık olduzutarak şöyje bir dolanırdı.' ğu kâğıttan çıkarır çıkarır yerdim. KimiAdnan Özyalçıner, öyküsel yaratıya sinin altında kâğıt yapışık kalırdı. Çık'dil'le, dilin anlatıya sağladığı olanaklarla mazdı. O zaman kâğıdıyla ağzıma atarvarır., Bu onu kurgucu öykücülerden ayıdım.' rır. Öyküye sanatsal düzey kazandırmış olan Tahsin Yüel'de, Ferit Edgü'de, OrNiye anlatıyor bunlan yazar? Herhalhan Duru'da, Demir Ozlü'de, Tezer Özde, ağzımızın tadının kalmadığını belirtlü'de de belirgindirbu. Şiirgibi, öykü de mek için deil; Istanbul'daki hiçbir şeyin nklıklanna uğratacağını bile bile, bir İstanbul düşü ardında koşuyor. Yazann, bütün boyutlarıyla duyumsamaya çalıştığı İstanbul, gerçekte, varlık yitimine ıığramış olana ulaşma yolunda çırpınan bir Kafka umududur. Yitirilen yitirilmiştir, ama hiç değilse, o her an insanın var olma (ya da var etme) düşleminde somutluk kazanacaktır. Düşlemdeki somuduğun somut bir istanbul yaratacağı kanısıyla bu öyküleri okuyanlar, kendi düşlemlerinin düş kırıklığına uğrayacaklardır. Çehov, 'Tnsanı iyi anlamak için üçüncü mevkide seyahat edin' der. Özyalçıner, öykülerinde, hiç 'mevki' değiştirmeden uyııyor bu öğüde. Bununla da yetinmiyor, 'en alttakiler'in, kestanecilerin, üstü alev alıp vanan işçilerin, kopuk bacaklanyla bir deliğe sığınanların, dulluklarını bir suç gibi yaşayanların, en dar olanaklarda bile mutluluğu namerde kaptırmayanların arasına da sokuyor okuru. onların gerçekleıini, erdemlerini, insan olma haklarını, öykülerinin temel ideolojisi içinde eritmeyi başarıyor. Kendi deyimiyle, Özyalçıner gerçekçi bir yazardır, onıın anlatılarında kurmaçaya yer yoktur. Gerçekten, özyalçıner'in öykülerinde 'kurma Adnan Özyalçıner, öyküscl yaratıya 'dil'le, dilin anlatıya sağladığı olanaklarla varır. Bu onu kurgucu öykücülerden ayırır. ADNAN BİNYAZAR 'îstanbul Öyküleri', Adnan Özyalçıner'in öykülerini topladığı kitabının ikinci adı. ÎİK adı ise 'Yazdan Kalma Bir Gün'. Bu kitabın en son öykiisünün de adı. Bu ad, bir bakıma, öyüklere güncel bir boyut kazanclırmak amacıyla seçilmiş olmak. Kitapta yer alan birçok anlatıya öykü mü demeli, röportaj mu Birçoğu, Sait Faik'in son dönem öykülcrinde oldıığıı gibi, gözlemlerden çok, algılama alanfarını yoklar. Bilindiği gibi, Sait Faik'in öyküsii, giincel olaylara sıkı bağldığıyla, okurun duyarlık alanlarına yöneliktır. Ama röportaj üslubuyla sağlanan bu güncellik, Sait Faik'in öykülerinin sanatsalİığında bir eksilme yaratmaz. Adnan Özyalçıner'in çoğu öykülerinde böyle bir üslup yönelimi ilgiyi çekmektedir. Öyküde röportaj üslubu sanatsallığa aylcırı s.ayılır. Öysa, Sair Faik'in hemen her öyküsünde bu ropörtaj üslubu sezilmekle kalmaz, birçok öyküsü bütün kurallanyla röportajdır. Sanatçı, yöneldiği doğa ve insan karşısında hiçbir ayrıntıyı kaçırmaınaya, bu ayrıntıları güçlü gözlemleriyle yansıtmaya çalışır. Röportaj öğesini bu bağlamda, atılatisal bir öğe olarak öykülerine sindırdikleri için Sait Faik de, Hald.un Taner de, Yaşar Kemal de, Adnan Özyalçıner de eşsiz öyküler yazmışlardır. Adnan Özyalçıner, Sait Faik 1 likâye Armağanı'nı aldığında birçok eleştir men, ödülün yerini bulduğu kanısını dilegetirmişti. Bu yargımla, Özyalçıner'i Sait Faik öyküsünün bir izcisi gibi gördüğüm sanılmasın. Büyük yazann en belirgin özelliği, taklit edilenıemesidir. Özellıkle Adnan Özyalçıner çapındaki bir yazar, böyle bir yanılgıya düşmez. Ama sanatıyla varlık kazanmış bir sanatçının ne yaptığını, nasıl yaptığını, yaratı ajanlannı en ince noktasına kadar izler. Özyalçıner'in yaptığı bu olabilir. Büyük yazann başka bir özelliği ise, yaratıcılığıyla, diliyle, yöntemiyle sanatsaf emeğin yolunu ışıtmasıdır. Bunu kavrayıp yaratıcdığı sürekli kılan sanatçılar, başkalannın varlık kazanmasında da etkili oııırlar. Sait Faik Adnan Özyalçıner ilişkisi ancak bu bağlamda kurulabilir. Sözcükleri cımbızla seçilmiş bir dil, bu dille kurgulanmış betimlemeler, bu betimlemelerin örgülediği gözlemler. insanhğın hallerine yöneltilmiş kaygılar, acı çekmenin evrensel bilinci, öyküde sonunadeğin direnme... Sait Faik, direnen bir öykücüydü. Adnan Özyalçıner de, yalnızca işçi sınıfının gerçcğini savunma yönünden değil, sanatsal olarak da öyküde direnmeyibaşarmıştır. Aynı zamanda ikisini de Istanbul devinin memeleri beslemiştir. Bu ilişki, insanın birbiriyle her boyutta kaynaştığı ortamlarda oluşuyor. istanbul, bu yönden de sanatm ve anlatının payitahtıdır. Öykünün kaynağı, ince insan ilişkileridir. Halk anlatılannm dışında kalan Anadolu öyküçülüğü bile bu kaynaktan beslenmiştir. Öykücü adını alan herkes de algılama ve duyarlık giicü ölçüsünde, insan ilişkilerindeki o ince evrenin kapılarııu kendilerine aralamışlardır. Adnan Özyalçıner, öykülerini 'İstanbul Öyküleri' adı altında toplayarak, bu kente beslediği esvgiyi, insan ilişkilerindeki gerçekliği, yaşanıp eskitilmiş çevreleriıı güzelliğini, değişimin kötülüklere nasıl doludizgin koştuğunu dile getiriyor. Yazar, güzelliklerle uonanmış Bir duyarlıkla, kendini düş kıSAYFA 10 eskisi gibi olmadığını duyumsatmak için... Tadı kalmayan yalnızca 'ağız' değil, çünkü, her biri bir canlı gibi anlatılan sokakların, sinemaların, alanların, oyunların, insan ili^kilerinin de ağzının tadı kalmamıştır. Kitabın en ilginç öyküsü olan ' Yazmacı Tahir Sokağı'ndan Kırık Dökük Oyküler'de bu çokoelirgindir. Tasarlanan Yazmacı Tahir Sokağı, yazarın düşleminde şöyle çizilir:'Yalı sokağı olduğuna görc, bir zamanlar burada, yazmalannı, boyası çıkmasın diye denizde yikayıp kıyı boyunca kurutan ünlü bir yazmacı vardı demek. Adı da Tahir elbet. Iriyan, tek başına yaşayan bir adamdı. O zamanlar kıvı bojtu. Boydan boya kayalık ve kumluktu. Sabahları gtıneş vurdu mu kunıtulmak üzere kıyı boyunca serilmiş, yaznıalarla tam bir renk cümbüşüne bürünürdü ortalık. O zamanlar köşklerle yalılar hem dahaaz, hem...' Alıntının sonundaki üç nokta, bütün öykü boyunca, her şeyin değistiğinin, yitirildiğinin, tasarlama düşlemlerinin bile yok oıup gittiğinin simgesidir. Tasarladığı sokağı anlatmaya koyulmuşken, yazara, 'Önce git bir gör' derler. Gidip gördüğüiseşudur: 'Yazmacı Tahir Sokağı'nın başma gelip durdum. Sokak benim uurduğum alt baştan yukan doğru, orta yeri hafirçe çukurlaşıp bel vererek, ip gibi uzanıyordu. Ilk izlenimim bu oldu. Sokağın iki yanında, ipe dizili tesbih tanelerini andııan renk renk otomobiller sıralanmıştı. Kıyı yönü olduğunu sandığım sokağın bana göre, sol yanı boyunca da, sağ yana düşen Bağdat Caddcsi yönünde de kesme beton yapılar yükseliyordu. Aralarda kısa sürede betona kesecek tozlu yıkmtılar görülüyordu. Iki yandakiyaya Kaldırımları kum, kireç, tahta parçaları gibi yapı artıkları kaplamıştı. Sokağın iki yantnı kapatan beton bloklar öylesıne yeniydi ki her yanı çiğ beyaza boyamıştı. Beton blokların geniş yüzeyleriyle sayısız camlardan, iki sıralı otomobiflerin çeliksi ışıltılar veren boyalarından yansıyan güneş, göz açtınnıvordu. Onun için sokağın bu başı bir çöf görünümündeydi. Yalacı ve kupkuru. deniz, ne ağaçlar, ne eski bahçeler, ne gölgeliklere sokulmuş köşkler, hiçbiri yoktu. Yalılar görünmüyordu zaten. Valnız mai vı gök ve sonsuza doğru uzayıp giden yol.' Bu iki alıntıda beliren çelişkiyi 'mavi gök' sıfat tamamlaması, adna da katrnerleştiriyor. Anlatıda geçen dayının öyküsü, 'Kaptan Köşkü', Kaptan Babanın kızları, bu kızların yaşlılığının tasarlanması, yaşamı belirleyen her şey, Necatigil'in 'Gizli Sevda'sı gibi içe işler. On sekiz sayfalık bu öykü, bir ölçüde yoğun mu yoğun bir şiir, binlerce sayfalık bir roman etkisi yaratıyor. Gizli kalmış, bastırılmış sevcilerle, doğaya (ağaçlara, çiçeklere) yöneltilmiş ayrıntılarla, bir köfteci arabasının yarattığı derin hüzünle, Adnan Özyalçıner öykücülüğü doruklarda seyrediyor. Sevgi sözünü yıiz bin kez kullanıp sevgiyi anlatmayanlar, cümlelerini hüzünlere boğup hüznü duyumsatmaktan yoksun bulunanlar, nice giizellikleri dil salatasına dönüştürenler bu öykülerden neleri süzüp alacaklarını ne zaman öğrenecekler?.. Gerçekte, Özyalçıner, Yazdan Kalma Bir Gün / İstanbul Oyküleri'nde, kendi belirlemesiyle, sokakfarı, yasananlarıyla Istanbul'u anlatıyor. Bir çeşit İstanbul haritası da denebilir buna. Yok olmuş, yok edilmiş tstanbul sokakları. Değişen, değiştirilen Istanbul'dan görüntiiler. Eskiden yaşadıklarımızla bııgün yaşananlann çelişkileri'ni anlatıyor. Özyalçuıcr'in yaptığı, anlatma değil, duyumsatma. Anlatımı dümdüz bölürnlerde bile, bir sıfatla, eylemle, ya da söz öbekleriyle çizdiği görüntü, Istanbul'a ilişkin bir yaşanmışlığın özlemini, şeçmiş zamanlarda kalmi!} sevgisini, böyle bir uünyada var olmuş olmanın mutluluğunu yaşatıyor; geçmişte kalmış 'eski sevdalar gibi... Her şey değiştikçe, ne çok kötüleşmiş!.. Yazdan Kalma Bir Gün / İstanbul Öyküleri / Adnan Özyalçıner / Doğan Kıtapçltk 1278 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 514
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle