19 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Fethi Naci'nin, yıllardır Türk romanları üstüne yaptığı çalışmalann sonucu olan ' Yüzyılın 100 Romanı " uzun ve ayrmtılı önsözünden başlayarak bir başyapıt. Kitap yalnız Türk romanının yüz küsur yıllık serüvenini özetlemekle kalmıyor, yazarının büyük bir içtenlikle dile getirdiği duygu ve tepkileriyle ve sayısız romandan bulup çıkardığı sayısız ilginç ayrıntıyla kendisi de bir roman tadına ulaşıyor. Burada bir anlamda Türk romanının romanı ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. SAVKAR ALTINEL Fetfıi Naci ve hayatın aydınlık kitabı ci olmaya doğru iterken, bir yandan da bu süreçlerin yol açüğıkrizlere"çözüm" olarak önerilen, komünizm ve fas.İ2m gibi, "yığınlar"a meraklı antibireycı ideolojiler Dİreyi tehdit etmeye başlarlar. Ondokuzuncu yüzyü "endüstri devrimi + roman"sa, yirminci vüzyıl da "rüketicilik + ideoloji"dir. Bu durumda konusunu ve yaroluş nedenini yitiren roman da hızla içine kapanır, dünyayı anlatmak yerine kendi anlatım yöntemleriyle ilgilenmeye başlar, bir zamanlar belli kahpıann durmadan tekrarlanması olarak görüp elestirdiği "geleneksel" edebiyattan önemji bir farkı Kalmaz ve giderek bütün edebiyatın zaten belli kalıplara dayalı bir "oyun" olduğu ve içinde hayata, gerçeğe, bireyselliğe yer olmadığı düşüncesi yaygınlaşır. Fethi Naci'nin yıllardır, askt Mem««'dan genç romancı Ahmet Karcılılar'ın Yağmur Hüznü'ne kadar bir dizi değişik Türk romanı üstüne yazdığı eleştiri yazılannı derlediği Yüzyıltn 100 Romant'ra okunmaya deöer kılan özelliklerden biri, yukanda andıklanmın bilincinde olan bir eleştirmenin kaleminden çıkmış olması. Fethi Naci'nin kitaba yazdığı uzun önsöz Batı romanını da, Türk romanını da yakından tanıdığını ve hem birey olmanın fazla önemsenmediği bir topluma dışarıdan "ithal edilen , hem de gelişiminin önemli bir bölümünü bireyin bütün dünyada giderek silindıği bir çağda geçirrnek zorunda kalan Türk romanının alabildiğine bahtsız bir konumda olduğunu bildiğini gösteriyor. Kitap sırf bu geniş kapsanılı, ilginç önsöz için satın alınabilir. d k . n l i > ı ı \ ,ıı i ı k o l ı ı u ı k l . ı ı , (ı >• 100 Yilın 100 Romanı ya da... meye fırsat bulamamış üyelerinin de okumaya ayırabilecek boş zamanlarının olmaya başladığı bir çağda ortaya çıkan romanın durumu cok oaskadır. Romancı tanımadığı, büyük bir okur kitlesi için yazar ve yazdıklarının bu okurlann gıinlük, gerçek hayatlan içinde bir değeri bir eğlence değeri ya da bu hayatlara ışık tutmasından kaynaklanan bir "aydınlatma" değeri olup olmamasına göre ölçülür. romanayı bu şekilde ölçen bu yeni tür okura eslik eden başka bir olgu da bu "sıradan okurla arasındaki fam niteliksel bir fark değil, yalmzca daha dikkatli, meraklı ve zeki olmasından kaynaklanan niceliksel bir fark olan "eleştirmen"dir. Romancı, okur ve eleştirmen birbirlerinden aynlamayacak bir üçlüdür. Fethi Naci'nin, roman türünün gerektirdiği bu tür bir okur/eleştirmen olduğu kuşkusuz. Bu özellik, hem, hep söylenıldiğı gibi, "eleştirinin olmadığı, hem de yazarlann hâlâ temelde birbirleri için ya nuıı bullı Lİıı l)iı ^LVILVC DZgıı /cvkiedin Roman neydi? Bu soruyu böyle geçmiş zamanlı olarak sofmamız gerekiyor, çünkü romanın klasik şekliyle artık yasamadığını, Jane Austin ya da Dostoyevskı'nin yapıtları ile günümüzde bir Umberto Eco ya da Paul Âuster'in yazdıklan arasında gerçek bir benzerlik bulunmadığını kabul etmek zorundayız. Klasik romanın, hiçbir dışetki altında kalmadan dünyayı kendi gözleriyle gören ve yaptığı ahlaki seçimlerle kendi hayatını kuran Batılı burjuva bireyinin öyküsü olduğu söylenebilir. Bu birey öylesine başına buyruk ve bağımsızdır lci Batı'da yazılan ilk ve hâlâ da en çarpıcı romanlardan birinde ıssız bir adada tek başına yaşavan Robinson Crusoe olarak karşımıza çıkar. Romancı da yarattığı kahramanlann bakış açısını paylaşır ve sözgelimi, daha önceden bilinen geleneksel bir öykü anlatıp bundan gene daha önceden bilinen geleneksel bir sonııç çıkaran ortaçağ romanslannın aksine, bize kendi öyküsünü anlatıp bundan kendi sonucunu çıkarır. Bireyin ve birey tarafından algılanan gerçek dünyanın yüceltilmesi yalnız romana özgü bir dıırum değildir. Gerçek insanların "perspektif'inden gerçek dünyayı aktaran Rönesans resmi ve özellikle de bunun büyük Felemenk ressamlan tarafından sürdürülen şekli; kendisine öğretilen her şeyden kuşkulanıp yalnızca "düşünen" bir varlık olduğunun yadsınamayacağını ileri süren ve kendi bilincinden hareket ederek dünyayı yeniden kurmaya girişen Descartes'ın felsefesi ve bireylerin duyulanyla algılayabilecekleri gerçekler dışında hiçbir şeyin olmadığını savunan Aydınlanma hareketi değişik kanallardan aynı dünya göriişünü yansıtırlar. Gene de, bu dünya görüşünün en geniş ifadesini romanda ve özellikle de ondokuzuncu yüzyıl romanında bulduğu ileri sürülebilir. Roman ondokuzuncu yüzyıla öylesine güçlü bir şekilde damgasını vurur ki bu çağı neredeyse "endüstri devrimi + roman" olarak özetlemek olanaklıdır. Yirminci yüzyılda ise farklı bir durumla karşılaşırız. Bu dönemde bir yandan tam da bir zamanlar bireyin ortaya çıkmasına yol açan ekonomik ve sosyal süreçlerin işleyişi bireyi kendi seçimlerini yapan SAYFA 14 Neredeyse yedi yüz sayfalılc Yüzyılın 100 Romanı'nm tek çekici yanı bu önsöz değil elbet. Kitapta yer alan eleştiri yazılarının, bunların bir Semih Poroy'un fırçasından Fethi Naci bölümünü daha önce dergilerde yayınzıp okuru ve okunmayı küçümsedikleri landıklarında birkaç kez okumus benim üDcemizde kendisini bir ölçüde bir "yalgibi bir okur tarafından bize bir kez danız adam" kılıyor. Dahası, eleştirmenıerha zevkle okunabilmeleri temelde Fedıi le okurlann çoğalmasını engelleyen duNaci'nin kusursuz bir roman okuru olmarum yani burjuva toplumunun gerçekten sından kaynaklanıyor. doğru ve güzel yanı olan birey olarak ya"Roman" ve "okur"un birbirlerine şama yanı dışınaa her yanını almayı becerbağlı iki olgu olduğu, birini yaratan komiş olmamız gerçek romanlann üretilşufların ötekini de yarattığı söylenebilir. mesini de güçleştırdiği için, Fethi Naci Romandan önceki türlerin gerçek anlamçoğu kez aradığı aydınlatıcı ve eğlendirida bir "okur"u yoktur. Butürler yazann ci romanı bulamıyor. Yüzyılın lOORomayakından tanıdığı, sınırlı bir çevre yaza«/'ndaki yazılan okurken sık sık bir roman koruyan saray çevresi ya da başka yanın belli bir dönemi ya da çevreyi anlatzarlardan olüşan çevre için üretilir ve DU ması açısından belgesel bir değere sahip çevrede hâkinı olan ve yazarın da önceolduğu, ama edebi bir değerinin bulunden bildiği ve paylaşnğı zevke ve ölçülemadığı yargısıyla karşılaşıyoruz. Ebubekir re göre değerlenuirılir. üysa, basım tekPlâzım Tepeyran'ın Küçük Pasa'sından, niklerinin geliştiği, okuryazar sayısının Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Ankaarttığı ve zenginleşen burjuva toplumu ra'sına, Reşat Enis'in Afrodit Buhurdanında Bir Kadtn'ından Adalet Ağaoğlu'nun Ölmeye Yatmak adlı romanına kadar çok sayıda yapıt Fethi Naci'nin gözünde roman katına çıkamayıp böyle birer belge olarak kalıyorlar. Zaman zaman, neredeyse kitabın alt başlığı Bir Eleştirmen Romamnt Arıyor olabilirmiş gibi duruyor. Gene de, ele aldığı romanlann önemli bir bölümünün düş kırıcı olması Fethi Naci'nin eşsiz okuma örnekleri sergilemesini engellemiyor. Bunu söylerken yalnız şu tür ustalıklı değerlendirme ve saptamalan kasdetmiyorum: Hüseyin Rahmi, toplumlann geçit dönemlerinde insanların hayatlannda görülen bozukluklar ve çöküntülerle, toplumlann tarihsel, ekonomik durumları arasındaki üişkileri görmemiş, bu yüzden kişilerdeki yozlaşmayı sadece açfıkla, cinsiyetle, hayvani içgüdülerle açıklamaya çalışarak yanılgıya düşmüştür. Sevgısizliğin romancısıdır Kemal Tahir... Büyük Mafı... Yediçınar Yaylast ve Köyün Kamburu Üe birlikte okuyunca bu gerçek açık seçik ortaya çıkıyor. Üç roman da aynı çevrede aynı kişilerin serüvenlerini anlatır. Aşağı yukarı yarım yüzvdlık bir süreyi kapsayan bu aç romanda da kimse kımseyı sevmez. Bıçağın Ucu da Kurtlar So/rast'nm roman yanılgılannı taşıyor. Bütün tipler Attilâ llhan'ın fikirlerini iletmek için birer arac; Attilâ Ilhan onlan somutlaştırabilmek için, aynntı bile denemeyeçeK kolaylıklarla yetinmis: Halim, hep kibriderini kaybeder; Galio, hep saçknnı "otlar"; Ferid Bey, hep gürültücüdür.... Attilâ Dhan'ın kişüeri psikolojik gerçeklikten yoksundur; bunun için de yaşamazlar", yazann düşüncelerini "nakletmekle" yetinirler. Kitapta Fethi Naci'nin böyle birkaç çümleyle bir romanayı özetlediği ya da önemli bir yanını bulup göstercuğı nerdevse sayısız bölüm var; ama bunlardan cok daha önemli ve çarpıcı olan öğe Fetni Naci'nin bir roman okuru olarak alabildiğine dürüst olması. Fethi Naci "hoş görünmek" kaygısından neredeyse tümüyle uzak. Ne değerlendirdiği romancılara, ne okura ve natta ne de kendine hos görünmeye çalışıyor. Hiçbir görüş ya da kımseyi savunmauan, nasıl görülüp algılanacağına aldırmadan, olumlu olumsuz bütün tepkilerini, sanki yazı yazıyor değil de, okumakta olduğu bir roman üstüne kendi başına notlar alıyormuşçasına, olduğu gibi dile getiriyor. Böyl bir dürüstlüğün belki her eleştirmenden beklenebilmesi gerekir, ama eleştirmenlerin çoğu, baska hiçbir nedenle olmasa, yazdıklanna Dçlli bir hiçim ve hava verebilmek için tepkilerini bir ölçüde abarttıklan ya da çarpıttıklan, ya da en azından böyle bir izlenim verdikleri için, Fethi Naci bu alanda neredeyse rakipsiz kalıyor. Fethi Naci'nin dürüstlüğünün bir sonucu da son derece haktanır olması. Eleştirdiği yazarlarda bile sonunda çoğu kez iyi biryan bulabiliyor. MithatCemalKuntay'ın Üçlstanbuıdd bir "süslü ifade, paradoks ve vecize merakf'na kapıldığını belirttikten sonra, gene de zaman zaman gerçekten zekice bir deyiş ustalığına ulaştığını da söylemeden edemiyor; Refik Halit Karay'ın tstanbul'un Bir Yüzü adlı romanını bazı bakımlardan "yadırgıyor", ama kitapta güçlü bir yasanmışlık da buluyor; Aysel Ozakın'ın Alnmda Mavı Kuşlar'inm kurgusunu da, dilini de beğenmese de, içerdiği gözlemleri övüyor. Bunlardan başka bir de Fethi Naci'nin bitip tükenmez merakından söz etmek gerek. Beş duyusunu doğanın içine "birer anten gibi gerdiğini" söyledıği Yaşar Kemal gibi, kendisi de bize gerçek dünya hakkında bilgi veren tek edebı tür olan romanın içinde durmadan antenlerini gezdirip şaşırtıcı bilgi kınntıları yakalıyor. Aşkı Memnu'da da, Sıneklı BakkaPda da boş zamanlarında tahta oymacılığı yapan kanranıanlar olmasından bunun bir dönemde yaygın bir hobi olduğu sonucuna varıyor; Reşat Nuri Güntekın'in Kavak ( Yelleri'nden o günlerin faşist Italya'sında CUMHURİYET KİTAP SAYI 514
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle