20 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Selma Fındıkh'dan, "Nereye Yüreğim" ve "LoşSokakların Kadınlan'nın Ardından Gözüm Yası Tuna Selidir Simdi öü Dönem Osmanlı'nın işgal ettiği topraklardan istcmeye istemeye de olsa çekilmeye başladığı döncmdir ve "Tuna Seli"nin doğum yeri Balkan'lardır, Balkan'lardaki Saray Bosna'dır... Saray Bosna'nın Nemçeli'lere Avusturyalılara verileceğigünlerdir. Dedikodular, söylentiler almıs yürümüş, huzuru kaçan millet, şiddetli bjr şaşkınlık tokadı yemiştir. Kaygıların, korkuların arasına sıkışmıştır. "Gerçekten bırakıldık mı biz? Osmanlı gözden çıkardı da Bosna kullarını Nemçeli'nin pençesine mi bıraktı? Halkın dediğini şimai Mazhar Paşamız da diyorsa... Herkes sıkıntılıdır, mutsuzdur, umarsızdır. okur, bu durumu, romanın bütün ağırlığını üstlenen Firuz Ağa'dan öğrenir. Dindar, inançlı biri olan Firuz Âğa, yüce Tanrı'nın Osmanlı yönetiminin çökmesine gözyummasına Müslümanları korumamasına bir türlü akıl erdirememektedir ve bu nedenle Osmanlı'ya kızdığı kadar Tanrı'ya da kızmaktadır. înancı sarsıntı geçirmektedir ve kendini aldatılmış gibi, en yakınları tarafmdan yalnız bırakılmış gibi hissetmektedir. Kimseden yardım beklemeden başının çaresine bakacaktır. Bosna halkıru çiğneyip posasını tükürecek karmaşanın yaklaşmakta olduğunu sezince göç etmeye karar verir ve 'aile' bireylerine düşüncesini açıklar; 'aile' bireylerinden 'olur' aldığı halde içi rahat değildir, kafası karman çormandır, ikircimlidir, kafasında dört nala tedirginlik adarı koşmaktadır. Ya Bosna'dan göçmeye kalkışmak yanlışsa? Bu yanlışlık altında ezileceği korkunç bir felaket getirecekse? Bu ve benzeri sorularla ufiraşır ve beynine çakılan duraksamalaruan kurtulamaz kolayca. Çünkü çevresindekiler, arkadaşları, akrabaları göç'e sıcak bakmamakta, orada kalmayı, teslim olmamayı, vuruşmayı savunmaktadırlar. Ve bir gün, kararını uygulamaya koyar Firuz Âğa, çoluk çocuğunu, kızlarını, damatlarını, eşyalarını arabalara yükler... Istanbul'a Ramazan ayında gelinir ve Selma Fındıklı, "Tuna Seli"ne yeteneklerinin, deneylerinin, Dİldiklerinin hepsini katmış ve geriye dönüş tekniğini ustalıkla kullanmıştır. Ama romanın en belirgin yanı, her satmnın sevgiyle dokunmuş olmasıdır. MUZAFFER BUYRUKCU I nsanlar, ortalığı kasıp kavuran, düzenli her şeyi altüst eden; ekonomiyi, sanayii, ürünleri, ilişkileri, mutlulukları, huzurlan silip süpüren ve bildik her şeyi sıfırlaştıran, çÖKerten, dağıtan savaşlar yüzünden, doğup büyüdukleri toprakları, o topraklara gömdükleri ölülerini arkada bırakarak can korkularını gidereceklerini sandıkları güvenli ülkelere kaçmak zorunda kalmışlardır. Aynı durum bugün için de geçerlidir. Nerde bir savaş varsa, nerde bır kanşıklık varsa orda göç vardır. Ve göçmenler, yeni mekânlannda koşullar ne kadar aleyhlerinde olursa olsun ayakta kalmaya, kökleşmelerini istedikleri bir yaşamın temeÛerini atmaya çalışmaktadırlar. Bunlardan başka, geçim sıkıntısı çeken, en kü^ük bir gereksinimini bile karşılayamayan topluluklar varlıkL, iş yönünden verimli memleketlerin kapıfarını çalmaktadırlar. Beş kıtanın beşi de göç alıp vermektedir. Osmanlı Devleti'nin sınırları Anadolu'dan Avrupa'ya doğru genişlerken imparatorluğun yüksek çıkarlarını koruyacak ve gücünü temsil edecek kalabafıkları, Orta Anadolu'da yan aç yarı tok yaşayan köylüleri, büyük vaatlerle oralara taşımıştır. (Bu hiç kurcalanmamış bir sorundur). Ve güdülenler, bir anda güden konumunu kazanmıştır. Çoğu mal, mülk, mansıp sahibi olmuş, zenginleştikçe zenginleşmiştir. Ve Imparatorluk onların cesarederine, özverilerine, bağlılıklarına yaslanarak egemenliğini sürdürmüştür yüz yıllarca Asya'da, Avrupa'da, Afrika'da. Ama 1789 Fransız Ihtilali'nden sonra güneş batmayan imparatorluklar, krallıklar büyük sarsıntılarla allak bullak olmuştur. Köleliğe, haksızlığa baş kaldırma edimi ve bireyin özündeki insanı uyandırma hareketi, Osmanlı mülküne de sıçramış, o mülkün gerçek sahibi halklar, nağımsızlık savaşımını başlatmışlardır. Bu savaşımlar, iç savaşlan alevlendirmiş, Osmanlı yönetimindeki dokuyu gevşetmiştir... iplik iplik sökülen birlik dağılmakta, çözülmenin hızı durdumlamamaktadır. Bunlar olup biterken adını tarihe yazdıran '93 Harbi 'Balkan'lardaki Türk'leri can, mal kaygısına düşürmüş ve hâlâ öyküleri anlatıfan destansı güç, birden bütün sorunların üstüne çıkmıştır. Ya dişlerini sıkıp kalacaklar, kendiferine reva görülen KÖtülüklere boyun eğecekler ya da cehennemc dönme eğilimi gerçeklerle bitişcn yerden, bir an önce uzakfaşacaklardır. "Nereye Yüreğim / Loş Sokağın Kadınlan" yapıtlarıyla edebiyatımıza sessiz, sakin ama düzeyli bir giriş yapan ve kendini duyarlıkların, inccliklerin peş,inden koşanfaıa kabul ettiren Selma l'indıklı, üçüncü kitabı "Gözüm Yaşı Tuna Selidir Şimdi"ylf karşımızdadır ve yukarıda belirttiğim 'göç olgusu'na, o olgunun daha çok psikolojik yönüne parmak basmış, ordan elde cttiği malzemeyi okurların gözlerinin önüne sermiştir. Göçler ve Osmanh egemonliğl Topkapı dışında, mezarlığa bakan metruk bir eve sığınılır. Firuz Ağa ve ailesi, ikinci, ne getirip ne götüreceği bilinmeyen bir yaşamın eşjğindcdirlcr. Ve önlerindc bir sürü maddi manevi engel vardır. O engeller nasıl aşılacak, onlar gibi Türk ve Müslüman olan, alışkanlıklan, zevkleri, sözcükleri; deyimleri; deyişleri ayrı kişilerle güncel yaşamın ilişkileri bölümünde nasıl buluşacaklardır? Bireyden bireye uzanan iletişim ağlan nasıl örülecektir? Nasıl beslenecek, nasıl değerlendirilecektir? Ve o sırada, aklını kurcalayan somut bir şeyle karşılaşır Firuz Ağa. Bir çocuk, "Pis" deyince kınlır, üzüıür, erir, yok olur... Gururlu bir adamdır o... Bosna'da böyle bir hakarete uğramamış, kimse onurunu incitmemiştir... incitmeye yeltenememiştir. Saygılar, sevgiler yürürlüktedir orada, sevgilerin, saygıların içleri boşaltılmamıstır. Dayanamaz haykırır. "îstanbul'un başına yıkılsın Osmanlı!" Bu isyan bir şeyi değiştirmez, küçümsemelerin kaynaldarını kurutamaz. Birisinin "Bitli macir..." nitelemesi beynini kanatır.Öyle anlasdıyor ki Anayurtta Balkan'lardakinaen daha çok hırpalanacak, daha çok acı çekecektir. Bunalıma girer ve sanki kuşatıldığı gerçeklerden sıynlmak istercesine sık sık bir çağrışımın, bir anının dalına tutunarak zihînsel yolculuklara çıkar. Bosna'daki kan kardeşi Stanko'nun evine konuk olur. erik rakısı, vişne şarabı içer, konuşur, söyleşir, tartışır... suçlar, suçlanır. Bursa'daki yaşamla lstanDul'daki yaşama değinir, o yaşamlara sığmayanlarfa sığanlar hakkında düşündüklerini açıklar. Aile'de bir şeyler olmuştur; evlenmişlerdir, ölmüşıerdir, doğurmuşlardır. Firuz Ağa da rııhen ve bedenen hastadır. Benliği ağır sorunların baskılarıyla, yankılarıyla, yansımalarıylapcrişandır... Hesaplaşmalar, sorgulamaiar birbirini izlemektedir ve hiçbir nesneyle, hiç kimseyle bağdaşamamış, Anadolu toprağının hiçbir şeyine alışamamış, yabancılık zırhını yırtamamıştır. Selma Fındıklı. "Tuna Seli" bir olaylar, bir entrikalar, bir devinimler romanı değildir. Hemen hemen hiçbir koşmaca, kovalamaca yoktur. Her şey Firuz Ağa'nın anlatımıyla varolur, Firuz Ağa'nın sözcükleriyle canlanır; okur, göç'ün dalgalanmalarına karışmaz, dönemeçlerae devrilmez, uçurumlara yuvarlanmaz, öykünün yokuşlarından tırmanmaz, düzlüklere inmez, heyecanlanarak ağzı kurumaz... Firuz Ağa yönetir okuru ve okura zihninde biriktirdiklerini, belleğinde sakladıklarını sanar. Aanılar, anımsamalar, çağrışımlar, romanı aşağıdan yukanya doğru yürüten kavramlardır, romanın catı katına götüren basamaklardır. Işte Tbundan ötürü Selma Fındıklı'nın romanın bünyesine yedirdiği dil, "Tuna Seli"nin yapısına, karakterine uygundur. Tutkulardan, öfkelerden, sertliklerden anndınlmış, görüntülerle saptamalarla, gözlemlerle ve benzetmelerle güçlendirilmiş yumuşak mı yumuşak, Türkçe'nin tadını çıkartan bir dildir .duygu yoğunluklarını önemseyen, hızlı akmayan, yormayan bir dildir... Şiirsel bir mırıldanma, şiirsel bir fısıltıdır. Bursa'dan, Istanbul'dan, Bosna'dan seçilen unutulmaz tablolarla donatılmıştır ve tablolardaki boyalar siyah boyadır, gridir, hüzün ıslaklığıyla titreyen bir dram rengidir. Selma Fındıklı, "Tuna Seli"ne yeteneklerinin, deneylerinin, bildiklerinin hepsini katmış ve geriye dönüş tekniğini ustalıkla kullanmıştır. Ama romanın en belirgin yanı, her satırının sevgiyle dokunmuş olmasıdır. • Gözüm Yaşı Tuna Selidir Şimdi / Raman /Selma Ftndıklı / Sel Yayınevi CUMHURİYET KİTAP SAYI 391 SAYFA 13
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle