01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

• Ertesi gün derse, işe başladık. I Iaftada 44 saat çalışıyoruz. 22'si kültür dersi, 11 *i tarım, ll'i el sanatı. Hcr gün üç kez etüd saatimiz var. îkisi derslerle ilgili, biri özgür okuma için. Şiir yazdığım bilindi, beni kitaplıkta görcvlcndirdiler. Ayrıca yapdarda çalışıyor, gül deriminc katılıyorum. Hcr hafta toplu eğlenti, eleştiri saati var. Köylerin okul yapımına, ya da yeni kurulan cnstitülere yardıma gidiyor, verilen işi bitirdikten sonra yurt gezisine çıkıyoruz. Gül derimi şafak sökerken başlar. Bir tatlı çalışmadır bu. Kimi günlcr boş kaknca gül arıklarına uzanır kitabımı okur, şiirimi yazardım. Ağabeyler kucaklar koklardı, gül kokardım. Bu hoş duygular içimde hâlâ sürer. 1948'de Enstüü'yü bitirip öğretmen oluyorsunuz. 5 yıl sürecek çileli bir dönem. Neler yazıyorduuz bu âönem? Şiirler, köy notları, öyküler yazıyordum. Yaz tatillerimiz uzundu. îlk yıl, hem Ankara, hem Istanbul gezisi yaptım. Dcrgi yönetimevlcrini dolaştım, şair vc yazarlarla tanıştım. Avni ve Turhan Dökmeci'den, tlhan Tarus'tan, Salim Şengil'dcn ilgi gördüm. Hakkı Tonguç'u ziyaret ettim. Istanbul'da Vcdat Günyol'un, birkaç gün dc Edebiyat Dünyası dergisini çıkaran Sabahattin Hüsnü'nün konuğu oldum. Bu geziler çok yararh oldu. Her tatilde bir Lüyük şehre gitmeye karar verdim. Köy öğretmenliğinden ayrılmayı aklımdan geçirmiyordum. Ama devlet enstitüleri özellilde de ilköğretim seferberliğini boşlamıştı. Dün iyi olanlar kötülcniyordu. îlçcdekiler kız öğrencilerin devamı konusundaki çırpınışımızı dcsteldemiyordu. Yetiştiğimiz gibi çalışmamıza izin veriırruyordu. Tek parti döneminin baskı ortamında öğretmenliğin yanı sıra, yazarlığa adım atıyonunuz. Koğusturmalar ardı ardtna geliyor... Hedeflenen yazı eylemimz miydi; yoksa Köy Enstitüsü çıkışlı olmantz mı? Tek parti döneminde Nâzım Hikmet yarı ömrünü cezaevinde geçirdi. Sabahattin Ali öldürtüldü. Âynı çorabırı bizim başımıza da örülcccğini az çok seziyordum. Nitekim arkadaşımız Makal ilk kitabından ötürü tutuklandı. Başaran'ın, Apaydın'ın çckmediği kalmadı. Bu dencyimlerden yararlanarak çok dikkatliydim. Gene de bela insanı gelir bulur. Karakol onbaşısıyla, öğrencimiz olması gereken kızkardeşi yüzünden takıştım. Köydc komünistlik propagandası yaptığımı ihbarladı. Zaten Gönen'de mimliydim. Savcılık dosyamı getirtti. Biz 1948'de bitirinccye kadar enstitülerin yönetimi değişmişti. Yanına yüzbaşıyı alarak savcı gelip evi aradı. O yıllarda komünist olma da, ne olursan ol. Kore savaşına katılmamızı eleştiren henüz yayımlanmamış bir öyküyü, birçok yazımı alıp gittiler. Nâzım Hikmet'in kitaplarını göze çarpmayacak bir ycre koymuştum. Sordular yok mu diye; yasak dedim. Gene de yargılandım o yazılardan. Sanattır diye savundum. Bilirkişiye yolladılar. Beş yıl sonra Gazi Eğitim'e gidince dc peşimden geldi bu dosyalar. Orda bir Enstitüler günündc yaptığım konuşmadan ötürü de soruşturma açddı. "\95Ve kadar her şeye katlandım, biraz kurtulahilmm diyerek" Gezt Eğıtim Enstitüsü Edebiyat Bölümü'nc girıyonunuz... 1955'te yenidcn öğretmenlik bailıyor; Hafik'te lürkçe öğretmenisıniz îlk kitap Çilli yayımlanıyor. Aralık 1955. . Şiirden düzyazıya geçis Burada, dtlerseniz, biraz öykü üzennde duralım Stzi öykü yazmaya yönelten neydi? Neyı amaçlıyordunuz? Kimlerden el almıştımz bu süreçte? SAYFA 6 Yazarlığa adım attığımı söylüyorsunuz, adım atmakta iş yok, yapıt vermek gerekir. Ilk Istanbul geziındc Vedat Bey'le Abidin Dino'lara gittik, Güzin Hanım taşını attı: "Böyle küçük yazılarla ne zamana kadar oyalanacaksınız? Romanlannızı ne zaman okuyacağız?" Aynı gezide Antigone'u seyrettikten sonra Vedat Bey'in arkadaşlarından tiyatro yazmamız konusunda telkin aldım. Kendimi fazla dağıtma yanlısı değildim. Okumayı sürdürüyor, köylülerle konuşuyor, halkın dilini ve sorunlarını küçük kâğıtlara not cderek öğreniyordum. Roman yazacağımı biliyordum. Öyküyü romanın bir basamagı gibi düşünmedim. Büyük bir yazar olan Sabahattin AJi'yi, Sait Faik i, Çehov'u, Hemingway'i okuduktan sonra öyküyü ciddîye aldım. Belirtmem gerek, o yıllarda Varlık, Ycditepe, Dost Yayınları da bizi beslemiştir. Ozellikle antolojilerde dönüp dönüp okunacak öyküler buluyordum. Prosper Merimee'dcn Mateo Falcone'u her yıl birkaç kez okuyordum. Klasilderi dönüp dönüp okuyordum. Klasikler derkcn sadece öyküleri, okuyanlan düşünmüyorum. Örneğin Samsatlı Lukianos'un konuşmaları, Caldvvell'i de sevcrek okudum. Yabancılar değil sadece, Evliya Çelcbi'nin gezi kitaplarını, Silahtar Mehmet Ağa Tarihi'ni de sık sık okuyordum. Roman uzun soluklu çaiışma olduğu Sanayi devriminden sonra "short story' nin gelişmcsine bu özellik yol vcıdi. Kolay görünür, değildir. Bir oturuşta yazarsın da, bir ele alışta okutamazsın. Işçiler bu kısa öyküleri evden işe giderken trende okuyup bitiriyordu. Çenov'a da gazetede daracık bir ycr verdıler. Diyeceklerini oraya sı&dıracaktı. Ben sonradan cezaevi koşullarında da kısa öykü yazdım. Disiplin almışsan yazabilirsin. O disiplin nedeniyle romana hazırlanışım da uzun sürdü. îlk yazdıklarımdan ikisini yayımlamadan bıraktım. Sonra da oldu, böyle birini bırakmam. Zaman zaman yazara korkunun da yararı vardır. Sanatsal nitelik korkusunun. Yılanların Öcü ile romana adım atıyorsunuz köy gerçeğitıe yaklaşımtnız, sorunları yansıtma biçeminiz yazınımızda kabul gördii. Yunus Nadı Roman Yartşmasında binncilikle ödüllendirildi. Ardına koğuşturma geçirdiniz. Önce, dilerseniz, romanın olusma, yazılma koşullan üzerinde duralım. Sonra koğusturma... Yılanların Öcü'nü Sıvas'a gitmeden kurmaya başladım Sıvas'ın Hafik'in köylerini dolaşırken durmadan geliştiriyordum. Not alıyordum. tki yıl sonra asker oldum. Altı aylık okul dönemi vardı. Ceplerim notları almaz oldu. Oturup yazmaktan başka çözüm kalmadı. Bir bayram iznine gitmedim. Başladım yazmaya. Ama sekiz günde bitmedi elbet. Sıkı sınavlardan geçiriliyoruz. için hazırlanmayı sürdürüyordum. Bu arada ilk kitabımı çıkardım. Onun basıliiji bir dayanışma sonucudur. Samim Kocagöz Yeditepe'nin programına aldırdı. Adı Pıtrak olacaktı. Hüsamettin Bey Çilli yaptı. Çok üzüldüm, sinirlendim. Yasar Kemal, "Hüsam iyi kitapçıdır, onu kırma!" diyerek yatıştırdı. Bu döncm öykülerınizde tatuklık ya nımz ağır basıyor Öyküdckı ana kaytıagınız neydi? Nclen anlatmak, yansıtmak için bu türe de ağırlık verdiniz? Çalıştığım ve dolaştığım köylerde eli kalem tutan tek insandım. Gazi'yi bitirdikten sonra Sıvas'a verildim, Hafik'te çalıştım. Hafta tatillerinde öğrencilerimle köylere gidiyordum. Ana babalarıyla, halkla konuşuyordum. Insanları tanıdıkça sorunlannı, sıkıntılarını öğrendikçc, "Bunları ozellikle ağzı var, dili yok kadınları ben yazmazsam kim yazar?" diye düşünürdüm. Yüzyıllar önccsinde olduğu gibi yasamları toza kanşıp gidecek. Buna vicdanım razı olmuyordu. Oturup öykü biçiminde yazar, iyileştirmek için durmadan düzeltir, iş lcrdim. Oğrendiğim sözleri, sorunları sayialara serperdim. Düzyazı türleri içinde öykü, benim yazarlığıma disiplin getirdi. Onun bir otııruşta yazılmak, bir oturuşta okunmak gibi özelliği vardır. Konya assubay okuluna öğretmen olarak gittim. Orda bitirdim. Tcmize çekiyoruum. Yunus Nadi yarışmasının açıldığını okudum. Bir ön elemeden sonra dört romancı Büyük kurul önüne çıktık. Dokuz kişilik bu kurulda Hafide Edin Hanım'dan Orhan Kemal'e kadar kimler yok. Yedisinin oyu ile birinci seçildim. Bana oy vermeyenlcrden Haldun Taner romanım için en övücü sözleri söyledi. Behçct Necatigil de Almanca'ya çcvrilmesini salık vcrdi. Ikinci olan Yusuf Atılgan da bir köy çocuğuydu, ama anlayışjarımız benzeşmiyordu. Cumhuriyct'te buluştuğumuz zaman birbirimizi çok iyi karşıladık. Ben Aylak Adam çalışmasını üstün emek ürünü bir roman olarak sevdim. Evet koğusturma açıldı. Daha gazetede romanın günbölük yayımı başlama7 dan Cevat F ehmi Bcy romanı tutmuş, Burhan Felek'in yanına oturmuş, şuralarını buralarını çıkar diyor. Tanımıyor beni. Alıp götürdüm otcle, daha güçlcndirclim çıkar dediği ycrleri. Gazetenin sahibi Viyana'daymış; dönüp gelenc kadar tstanbul'dan ayrılmadım. Askerlik yaptığım okul kumandanlığından iznimi uzattılar. Nadir Bey'c konuyıı açtun. Halide Hanım'ın önerisiyle 1000 Iiradan 5000'e çıkarılan ödülü de alma mıştım; "Efendim, eğer şurası burası derseniz, romanı alır giderim!" dedim. "Öyle şey olmaz, nasıl yazdıysanız öyle çıkacak!" dedi Nadir Bey. Çıkti da; ama gazete için, bcnim için koğuşturma açıldı. Savundum romanımı: "Böyle şu parça bu parça denirse, o zaman kutsal kitaplar da suçlanabilir. Sanat yapıtları parça dcğil bütündür, o bütün ile romancının ne söylediğine bakılır!" dedim. Bu düşünceyi Pitigrilli'nin Afrodit savunmasından kapmıştım. Koğuşturmaya yer olmadığı kararı verdi savcı. "Yediğtm cezalar hep yazarlığım ve sendikacdıg*ımla ilgilıdır." diyorsunuz Yazartn, sanatçının yapıtlarıyla çağının tanığı olmanın ötesindeki işlevi hep tartışılır. . Santrım sendıkal harekete girmeseydinız de, yazar olarak muhalif kımliSinizden dolayı, yine bunlar olacaktı. Yazarın bu sorumluluğu, birçok şeyt üstlenme, nereden geliyor sizce? Sadece scndıkacı olup yazar olmasam da baskı görürdüm, çünkü sendikalar eğer sarı, ya da sarışın değilsc, her zaman sakınca sayüır. Yalnızca yazar olmanın da insana getirdiği sıkıntı vardır. Hem sendikacı, hem yazar olunca sıkıntı ikiye katlanır. Ben ikisini birlikte yaşadım. Doörudan doğruya yazdığım yazılardan, kitaplardan ötürü de tedirgin edildim, ama ceza giymedim, giydirmediler. Sendikacılıktan gösterip yazarlıktan vurdular. Kaç kez gece yarısı uykudan sökülüp götürüfdüm. Dünyadan habersiz, eksik eğitimli kimselerce sorguya çekildim. Doğrusu nedir bunun? Eğer bir toplumun yazarları olmazsa, eğer bir toplumun kusurları sanatçılan tarafından eleştirilmezse, o toplum sağlığını yitirir. Eleştiri sağlık mıdır? Evet. Bunu da en iyi sanatçılar yapar. Eleştiriyi yasakladığınız, sanatı, düşünceyi baskı altına aldığınız zaman devlette erdcm kalmaz. Eleştirisizlik, devlete belanın kapısını açar. Çetelerin, mafyaların devlet içinde devlet olması bunun sonucudur. Bu görevi basın yapmıyor mu? Basın başka. Gazete yazılarının satır aralarında bir şeyler vardır, ama yazınsal metinlerin satır araları tıka basa doludur. Halkın kendisinin bile deyimleyemediği, derindeki muha lefetini sanat dile getirir. Böyle dcmekle sanatçıyı çok mu abartıyorum, kendimizi dev aynasında mı görüyorum? Hiç öyle değil. Bizim dışımızdaki ülkclcre gittiğimde yazarlara nasıl davranıldığını dikkatle inceledim. Kolayından yazar olunmaz ki? Yazar olmayanı toplum iplemez. Ama toplum birine yapıtlarından ötürü güvenmcyc, saygı duymaya başladı mı, yöneticiler de aynı saygıyı duyabilmelidir, sağlık burdadır. Âlmanya da bundan önceki Cumhurbaşkanı Weizacker, seçildiği gün Köln'e gelip Heinrich Böll'ü ziyaret etti. Ölümünde ailesi cenazeyc katılım istemcdiği haltle, birkaç aile yakınıyla birlikte sanatçının tabutu ardından gene aynı cumhurbaşkanı yürüdü. Gerçi her toplum gibi Alman toplumu da çclişiktir. Ben kendimiz için konuşuyorum. Bu söylediğim benim sadece kendimiz için iyi dileğimdir. Kimse saygı duymasa da biz görevimizi yaparız. "...bizim kuşak öyle bir kuşak ki sadece bugünden değil, hem geçmişten hem gefecekten sorumlu" diyorsunuz Kuiağınız ülkemizdeki aydınlanma hareketinin bir parçasını oluşturuyor. Bu kuşağın çıkıs serüvenı sizin yasannnızın da önemlı bir sürecınt kapsıyor kusağınızın oluşumunda etkin olan neydu Başka türlü olamazdı. Ben ailemde okuyan ilk ve tek çocuğum. Köyümüzün yüksek öğrenim gören ilk insanıyım. Köy Enstitüsünde öyle bir eğitim * C U M H U R İ Y E T KİTAP SAYI 371
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle