01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

(hcsaba) indirgcnmesi mümkündür. Oysa çağımıza kadarki mantık denemelerinin çoğu, biçimsel'i içerikli'ye karıştırmış ve mantığın genel düşünüş dizgesi olmasını engellemiştir. Bu bakımdan Nusret Hızır, mantık olmayan birtakım metafiziklerin, ontolojilerin (örneğin Fichte, Hegel) mantık sayılarak, aslında Aristoteles ten beri bulanıklık içindeki sorunu daha da bulanıklaştırdıklarını belirtir. Hızır'a göre, mantık, ontoloji olmaktan kurtulup, üzerinde dizgeli düşünülen her alana uygulanabilecek genel bir dizge olma durumundadır. Nusret Hızır'a göre, "Bilimin (günlük yaşamınkinden aslında başka olmayan) bir doğruluk kavramı vardır. Bu doğruluk kavramı, yüzyıllar boyunca deöişikliklere uğramış olabilir; ama hiç değişmeyen bir ilke varsa, o da bilimin Dİr doğru önermeler topluluğu olduğudur. Mantıkçının görevi, bilimin doğru önermelerini yanlış olanlardan ayırt etmeyi kolaylaştıracak, doğru önermeler bütününün bir dizge oldıığunu gösterecek, önermeleri temellendirebilecek bir düşünüş dizgcsi kurmaktır." Nusret Hızır, ikideğerli mantığın darlığı görüldüğünden, daha geniş olan türlü dizgeler kurulduğunu belirtir. Yani artık bir tek mantık değil, birçok mantıklar vardır. Kimisi, üçüncü halin olanaksızlığını kabul etmeyen "sezgiciler"e yaklaşan, ya da onlardan bütün bütüne bağımsız ikıden fazla doğrulukdeğerli mantıklar kurmuş; kimi ise, temele sıfır ile bir arasında sürekli olarak değişen sonsuz sayıda olasılık kcsrini koyan olasılık mantığını kurmuştur. (Reichenbach gibi.) Hızır'a göre, birinciler, biçimsellik bakımından, ıki doğrulukdcğcrinin örtülü olarak kabul edilmiş halıdir. Olasılık mantığında ise, her ne kadar temele olayların değil, önermelerin olasılığının konduğu ileri sürülmekteyse de, bu olasılık yine, önermelerin işaret ettiği olaylara göre tanımlanmıştır. Çünkü Nusret Hızır'a göre, çokdeğerli mantıklarda doğru ile yanlış arasındaki bir durumu ifade eden bir kavram söz konusu olmaktadır. Mantıkçıların çoğu ise bu ara durum için olabilirliği (olanaklılık) almışlardır. Ancak Hızır'a göre, olasılığın verimli olabilmesi için, derecesinin de bilinmesi gerekir. Yoksa derecesi verilmeden, gayet genel bir biçimde ifade edilmiş olan olasılık kavramının, deney bilimine uygulamak bakımından hiçbir anlamı yoktur. Çünkü, çok değerli mantıklar ancak matcmatik doğa bilimlerinde işe yarayabilir. Başka bir deyişle, bunların uygulanma olanakları, doğruluk değerlerini hangi içerikli alandan almışlarsa ancak orada mevcuttur. Hızır'a göre, hangi mantık dizgesinin kurulacağı ve uygulanacağı realiteye bağlıdır ve söz konusu çokdeğerli mantıkların her biri reel alanın gösterdiği bir zorunluluktan ötürü ortaya çıkmışlardır. Nusret Hızır'ın çalışmaları, dil, mantık ve bilim felsefesi konularında yoğunlaşıyor görünmekle birlikte, o bunlardan başka konular ve problcmlerle de ilgilenmiş, düşünce ve uygarlık tarihiyle ilgili düşüncelerini dc dile getirmiştir. Ayrıca, kendisinin de ifade ettiği gibi, yer aldığı felsefi geleneğin yalnızca bir takipçisi olmamış, kendine özgü bir felsefi tavır geliştirmeye uğraşmıştır. Felsefe Yazıları'nın yeni baskısıyla birlikte, "Nusret Hızır'a Armağan" adlı kitabın da yayımlanmasını bekliyoruz. Bu arada, tüm bu eserlerin gün ışığına çıkışında rol oynayan Füsun Akatlı'nın emeğini de unutmamak gerekir. • Notlar ve Kaynakça Nusret Hızır, Felsefe Yazıları, 2 Baskı, Çağdaş Yayınlan, 19X1 Ut Bilimin Işığında Felsefe, Adam Yayınlan, 19X5 ht Geride Kalanlar, Adam Yayınlan, 1987 ht CUMHURİYET KİTAP SAYI 371 Siddet ve bozulmanın övküsü "Gerillalar" Naipaul'a göre 2. Dünya Savaşı sonrasındaki dönemde sanayileşmiş ülkelerin halklarının Üçüncü Dünya halklarıyla birdenbire karışmasının ortaya çıkardığı siddet ve bozulmanın zengin bir anlatımı. SELAHATTİN ERKANLI han'ının ve kolonyal sefaletin güçlü bir anlatımı görülür. Naipaul, bu kitabıyla yeni bir döneme girdi, kasvetli ve umutsuz bir hava yazılarına hâkim oldu. The Mimic Men, In a Free State, A Bend in the River ve geçen günlerde îletişim Yayınlan'nca basılan Gerillalar Naipaul'a göre 2. Dünya Savaşı sonrasındaki dönemde sanayileşmiş ülkelerin halklarının Üçüncü Dünya halklarıyla birdenbire karışmasının ortaya çıkardığı siddet vc bozulmanın zengin ifadcleriydi. 1960iar ve 70'lerde kaleme aldığı eserlerinde Batı'nın deneyimini evrenscl olarak kabul etti ve Üçüncü Dünya toplumlarını taklitçi ve barbar olarak değerlendirdi. Karamsarlığı özcllikle Gerillalar (1975) ve A Bend in the River'da (1979) belirginleşti. Sömürgecilik sonrası dönemin Trinidadı'yla ü r t a Afrikası'nda geçen bu romanlarda bu toplumları yaratan karmaşık ncdenlerle ilgilenmeyi inatla reddetti. Kişisel ve siyasi anarşi arasındaki ilişkileri gözler önüne seren bu kitaplardaki edebi yetkinlik göze hemen çarpıyordu. Gerillalar, Londra'da salon toplantılarında aykırı fikirleriyle ilgi çekmeye çalışan, şımarık, sözde entelektüel bir beyaz IngiJiz kadın; G. Afrika'da işkencelerden geçmiş sonra tekrar Afrika'ya dönüp mücadeleye devam etmeye karar veren siyah bir devrimci yazar ve bir ÇinliAfrikalı arasındaki gerilimleri anlatır. Naipaul'un gözlem gücü, karmaşık olayları olanca açıklığıyla iletebilme yeteneği, ruhsal çözümlemelerindeki ayrıntı zenginliği ve zarafet, bu usta işi romana çağdaş edebiyat içcrisinde özel bir ycr kazandırmıştır. Yazar, harabeye dönüşmüş manzaralar, oluklu sactan yapılmış gecekondular, kurumuş ırmaklar, eli bıçaklı okııl çocukları ve uzak, uğursuz silah seslerinden acımasız bir şiir yaratmıştı. Ote yandan tarih ve gezi kitapları (The Middle Passage, An Area of Darkness, The Loss of El Dorado, Among the Believers) Naipaul'a yeni bir ün kazandırmıştı. O, savaştan sonraki dünyayı cezalandırıyordu, bağımsızlık hareketlerinin, ideolog ve devrimcilerin uzlaşmaz bir eleştirmeniydi. Şolcular tarafından ırkçılıkla ve Üçüncü Dünya karşıtı olmakla eleştirildi. Kimi toplumları "barbar", kimilerini ise "ilkel" ve "basit" diye nitelemesine karşı çıkıldı. O, bü tün bu eleştiriler karşısında tavrını değiştirmedi. Barbarlara, putperestlere "gerçeklcri" götürme geleneğindcki konumunun bilincindeydi. Naipaul 1987'de otobiyografik bir roman yayımladı. waslındaj kitabın roman mı yoksa^ bir otobiyografi mi olduSAYFA 11 V. S. Naipaurdan 'Gerillalar\ ğu epey tartışdmıştı. Kitabında bir yandan biçim kavramına karşı çıkarken bir yandan da kendisini yeniden tanımlamaya, yeniden incelemeye çalışıyordu. Bu romanın yayımlanmasından kısa bir süre sonra "Sir" unvanı aldı. 1950'lerde Londra'ya gelişinden sonra epey yol almıştı. KaTayipler'in yaralarını cömert Britanya iyileştirmişti. • Gerillalar /Vidiadhar Surajprasad Naipaul/ llctijtm Yayınlan/Koman, 277 s E leştirmenlerce "Britanya'nın yaşayan en büyük yazarı", "lngilizceyi en iyi kullanan yazar" sıfatlarıyla anılan Vidiadhar Surajprasad Naipaul 1932 yılında Trinidad'ın Chaguanas kentinue Hintli bir ailenin ikinci kuşak çocuğu olarak doğdu. Brahman olan ailcsi Trinidad'a göç ettiği için yüksek kast üyeliğini kaybetmişti. 1950 yıhnda 18 yaşında Oxford'da kazandığı burs sayesinde bu koloni dünyasından ayrılan Naipaul, 1958'e, yani kendini yazar olarak lcabul ettirdiği tarihe kadarki süreyi "Uzun ve kesintisiz bir melankoli dönenıi yaşadım" sözleriyle tanımlar. 1959'da babasının ölümü yazarı çok sarsmıştır. Trinidad Guardian gazetesinde çalışan, kısa hikâyeler yazan bu adam Naipaul'un yazarlığı seçmesinde önemli bir rol oynamıştı. Naipaul, bu sıkıntılı dönemde 1956'da kısa bir süre için Trinidad'a dönmüş ancak hemen ardından Londra'ya geri gelmişti. Uzun yıllar birlikte olacağı karısı Pat'le dc bu sıralarda evlendi. Naipaul'un sıkıntıyla yazmaya çalıştığı bu yıllarda çift, büyük yoksulfuk çekti. Ancak 1950'lerin sonu ve 60'ların başlarında Ingiltere'ye yerleşmiş bir grup Karayipli yazarla birlikte dikkat çekmeye başladı. Ama Karayip geçmişini unutma isteği kendisini diğer arkadaşlarından ayırıyordu. Karayipli ya da Afrikalı yazarlar bu dönemde kendi insanlarının tarihine yeni bir soluk getirmeyi, saygın ülkeleri için modern bir edebiyat yaratmayı, sömürge tarihinin mirasını yeniden değerlendirmeyi amaçlıyorlardı. Naipaul ise böyle bir alana yönelmemişti. Başından beri "Ingiliz Uluslar Topluluğu" ya da "sömürge sonrası" yazarları olarak adlandırılan bu gruba karşı bir tavır aldı. Naipaul'a göre ne Karayipler ne Afrika nc de 1 lindistan yazarlık kariyerini oluşturabileceği yerlerdi. Geçerli olan yalnızca Batı'nın kültürel değerleriydi. 1972'de Yeni Zelanda'da yapüan bir söyleşide duygularını şöyle açıklıyordu: "Trinidad gibi daima dünyanın ücra bir köşesinde olduğunu hissettiğim bir yerden geldiğim için, her şcyin ötesinde, yalnızca fiziksel olarak değil aynı zamanda kültürel anlamda da dünyaya yeniden dahil olmak için çok çaba göstermem gerektiğini düşündüm." Naipaul'un A House for Mr Biswas adlı kitabına kadarki ilk dönem eserleri Trinidad'ın eleştirel bir kcşfi olarak değerlendirilcbilir. Gerçek yaşamın başka yerlcrde sürüp gittiğine körü körüne inanan bir ada halkının özlemlerine dair eğlenceli kitaplardı bunlar. Bu eserlerin ardından gelen A 1 louse for Mr Biswas, Naipaul'un babasının sıkıntılı hayatının ve ölümünün şaşılacak derecede aynntılı bir anlatımıdır. Romanda aynı zamanda Batı'ya, Trinidad'a sözleşmeli işçi olarak gelmiş tuhaf bir toplumun, Uttar Pradeş Brah
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle