23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

gereksinimini sağlayarak önemli bir ayrıcalık kazanan Abd ülMuttalib'in 10'u erkck, 6'sı kız toplam 16 olan çocuklarından biri de Muhammed'in babası Abdullah'tır. Amine ile evlenen Abdullah'ın ilk ve tek çocukları Muhammcd'dir. Söylenceye göre Abdullah'ın yüzüne düşen peygamberlik nuru Amine ile birleştikten sonra kaybolmuştur. Muhammed doğmadan önce ölen Abdullah karısına miras olarak ancak bir esir, 5 dcve ve birkaç koyun bırakabilmiştir. Muhammed 6 yaşına gelmeden de Amine ölecektir. Munammed'in çocukluğuyla ilgili bilgiler söylenceden öteye gitmemektedir. Sözden söze nakilcilik bu konunun tek kaynağı olmuştur. 2 yıl dedesinin yanında kalan Muhammed, o da ölünce amcası tüccar ve Haşim klanının başı olan Abd Menaf (Tanrıça Menaf'ın hizmetkârı; sonradan Ebu Talip olarak anılacaktır) tarafından büyütulecektir. Zengin bir dul olan llatice'nin işlerini yapması, onun kervanlarına başkanlık etmesi, Suriye'ye ahşverişlere gitmesinden sonra bahtı açılır Muhammed'in. Yoksıılluk ncdeniyle evlenemeyen Muhammed, Hatice ile evlenince parlak bir geleceğin kapılarını önünde açılmış bulur. Artık saygıdeğer bir kişidir. Bu ona Tanrı'mn bir lütfudur. Bu cvlilikten doğan erkek çocukları hep ölmüş dört kızı ise yaşamıstır. Amcasının oğfu Ali'yi ve azat ettiği kölesi Zeyd'i erkek evladı gibi görmüştür. Zengindir, saygındır, şehrin en güvenilir adamıdır (Elemin) ticaret yapmaktadır ve kızlarını zenginlerle evlendirmektedir; ama bu yaşam ona doygunluk vermemektedir. Bilgedir ve ölçülüdür. Uzak görüşlü ve mantıklıdır. Cesurdur ve diplomattır. Tutkulu, sinirli ve sabırsızdır. Mutlu olmak için her şeye sahiptir ama Araplar için utanç kabul edılen erkek evlattan yoksunluğu nedeniyle mutlu değildir. Hatice'den başka eş düşünmemektedir, çünkü ona saygıyfa bağlıdır. Gençlik çağından beri ayrıcalıklı bir kişi olarak görmektedir kendisini. Dini, ahlaki, entelektüel sorunlara ilgi duymaktadır. Durmadan öğrenmekte, düşünmekte ve çevreyi aşmaya yönelmektedir. Perslerle Bizans arasında savaş yeniden başlamıştır. Hıristiyanlar ve Yahudiler kutsal kıtaplarından öykülerle propaganda yapmaktadırlar. Allah'tan söz etmektedirler. Allah birçok peygamber göndermiştir. Araplar bu öyküîeri dinlemektedirler. Turan, yerle bir olan Ad ve Tamud felaketleri onları korkutmaktadır. Muhammed de bu öyküleri dinlemekte, Bizans'ın devrilmek üzere olduğu bir dönemde ahlaksızlık alıp yürümüştü Arabistan'da. Zenginler yoksulları eziyordu, kabile yasaları yok sayılıyordu, vicdanlar ayaklar altındaydı, felaket, dahası kıyamet yaklaşıyordu. Böyle durumlarda felaketin geldiğini haykıran insanlar, peygamberler türemeye başlamıştı. Muhammed etkilenmekteydi. Tektanrıcı akımlara sempati besliyordu. Ahlak düşkünlüğüne isyan ediyor, yoksul düşen insanlara yakınlık besliyordu. Kendisine tanrısal yolu açacak darbeyi vurmaya hazırdı. Bilimsel bir yöntemle aktarılan bu öykünün devamını merak edenler için kitabın bundan sonraki "Bir Dinin Doğuşu", "Bir Stratejinin DoguşuSilahlı Peygamber", "Bir Devletin Doğuju" ve "Bir Zaferin DoğuşuÖlüme Karşı Zafer" başlıklı dört bölümünde öykünün devamı yer alıyor. Bcn merak edip okudum, size de öneririm okumanızı. • Hazreti Muhammed/ Maxime Rodınson/ ÇcvırctT Attila Tokatlt/ Göçebe Yayınları/ îslanbul 1996/ 292 s C U M H U R İ Y E T KİTAP SAYI 371 Havat bip volculuktur Şavkar AltınePin "Güneydeki Ülke: Avustralya'da Bir Yolculuk" adlı kitabı bir gezi kitabı. "Hayat dediğimiz şeyin şaşırtıcı derecede güzel ama bize uzak ve yabancı bir kıtada bir yolculuğa benzediğini, bu yolculukta oradan oraya giderken ya da arada bir gar saatlerinin altında birilerini ya da bir şeyleri beklerken gerçekte aradığınızın sürekli olarak kaybettiğimiz hayatın kendisi olduğunu, ama başlarımızın üstündeki saatler usulca tıkırdarken kaybettiklerimizin her an daha da uzaklaştıklarını.." anlatan bir kitap. SIRMA KOKSAL indiğim uçaklarla otobüsler, Singapur, Sydney, Melbourne, Adela 1de, Alice Springs, Darwin, San Wah'ın oteli, kaşmir kazaklı Bay ve Bayan Akasaki, Flinders Garı'nda dans cdcn yaşlı adam, Göç Müzesi'nin balmumu heykelleri, gece karanlıkta geçen yol treni, kuru nehir yatağının luzıl kumları üstünde içen Aborigine'ler, zehirli deniz analarından söz eden tabela, aklımın kalabalık ambarındakilere eklenip yıllarca tozlu raflarda kalacaklar." Türk Edebiyat'ında Anı, Gezi, Günlük, Mektup türlerinin ne denli güdük kalmış, hani neredeyse birkaç kişinin çabasının ötesine geçmemiş olduğunu gördükçe, hatırlamaktan noşlanmadığımızı, en azından, hatırlamayı sözün silinebilirliğine teslim etmeyi yeğlediöimizi düşünüyorum. Anılarımızı belleğin değiştirebilirliğine bırakıyor, yaşadıklarımızı özel hayatımızın mahremiyetine gömüyoruz. Ozellikle gezi türü ele alınacak olursa belki de bu durumun sorumlusu, masallarımızdaki o tekerlemedir: "Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik bir de dönüp baktık ki, bir arpa boyu y p , p y yol i i i ' Gitmeye inanmıyoruz galili gitmişiz.' Gi ba. Nereye gidilirse gidilsin, hep ' burada", en fazla bir arpa boyu yol kadar yakında olacağımıza koşullandırılmışız. Bunun için de yazmıyoruz yolculuklarımızı. Unutmaya terk ediyoruz onları. Ama, gezginlerin seyahatnameleri bir yana Dirakılacak olursa, edebiyatta "yol" imgesinde zaten "gitmemek" esas defiil midir? Sözgelimi Canterbury Hikâyeleri'nde tüm hacılar birbirlerine kendi öykülerini anlatırken, bir yandan da birlikte yolculuk ederken aslında hep kendi yaşamlannın sınırları içinde değil midirler? Çağdaş edebiyat gitmemek konusunda iyice ısrarlıdır. Görünmez Kentler adlı kitabında Italo Calvino, kendisine hiç Venedik'i anlatmadığını söyleyen Kubilay'a karşı, Marco Polo'ya şöyle dedirtir: "Bunca zaman ne anlattım sanıyorsun sana?" Oysa kitap boyunca Marco Polo gezdiği birçok kenti anlatmıştır Kubuay'a, Venedik'in adı bile geçmemiştir. Ama her yer Venedik'tir işte, anlatılan yalnızca odur. Buradan Marco Polo'nun hiç gitmediğini anlarız. Kuşkusuz söz konusu olan fiziksel anlamda gitmemek değildir. O anlamdaki gitmek, yani fiziksel olarak gitmek yalnızca, haritanın üzerindc gczinmektir. Çağdasj edebiyatta artık gitmek, yolculuk, kişinin içinde yaşadığı içsel bir deneydir. Şavkar Altınel'in Güneydeki Ülke: Avustralya'da Bir Yolculuk adlı kitabı da işte tüm bu izleklerle yazılmış bir gezi kitabı. "Hayat dediğimiz şeyin şaşırtıcı derecede güzel ama bize uzak ve yabancı bir kıtada bir yolculuğa benzediğini, bu yolculukta oradan oraya giderken ya da arada bir gar saatlerinin altında birilerini ya da bir şeyleri beklerken gerçekte aradığınızın sürekli olarak kaybettiğimiz hayatın kendisi olduğunu, ama başlarımızın üstündeki saatler usulca tıkırdarken kaybettiklerimizin her an daha da uzaklaştıklarını ve yolculuğun sonunda da yalnızca bu namlunun gösterdiği yere vardığınızı şu anda her zamankinden kesin bir biçimde duyuyorum. Aşağı yukarı on beş gün boyunca ve Avustralya kıtasını otobüs ile bir boydan bir boya keserek dolaşıyor Altınel. Kâh büyük şehirlerden kâh yabanıl çöllerin ortasından geçiyor dolu. Eski Dünyalı'ların doğal olarak yadırgayacakları bir coğrafyada yalnız başına bir dolaşma bu. Modern, az nüfuslu büyük şenirlerin içlerinde, hâlâ yerli yaşamın sürdüğü Ingiltere'nin uzun yıllar hapishane olarak kullandığı, hâlâ devlet başkanı olarak Ingiltere Kraliçesi'ni kabul eden, sonraları yeraltı zenginliklerinin fark edilmesi ile maceraperestlerin, altın arayıcılarının gönüllü olarak sürgüne geldiği, bir ülke bir kıta Avustralya. Şaşırtıcı güzelliklere olduğu kadar, korkutucu zorlu bir doğaya da sahip. Uzun yıllar süren "keşfı" sırasında epey insan yaşamını yutmuş, vahşi çölleri birçolc beyazı kendi sonsuzîuğunda kaybetmiş. Şavkar Altınel büyük kısmına yabancı olarak kaldığımız bu kıtadaki yolculuğunu anlatırken yabancılığı, bu yabancı ve yaban doğa fonunun önünde, bir tür "tercih" olarak da ele alıyor. Ancak Güneydeki Ülke bir gezi kitabı olduğu kadar bir kırk yaş kitabı da. "Saat kırkı geçiyor: Kendi ekvatorunun altında, hayatımın güncy yarımküresinde, suların tersine aktığı yerdeyim. Gençken reddettiğim şeyleri şimdi arıyor ve zamanın yönünü değiştirip beni geri götürmesini istiyorum.' Sylvia Platn'ın Lady Lazarus adlı şiirinde söylediği her on yılda bir yapılan şey olsa gerek bu. Bundan birkaç yıl önce otuz yaşım dolayısıyla çıktığım bir Viyana yolculuğunu hatırlıyorum. Dilini bilmediğim bir ülkenin ilk kez gittiğim bir şehrinde, en güzel doğum günü hediyesi ile karşılaşmıştım. Kullanımıma terk edilmiş, üç genç erkeğin paylaştığı boş bir bekâr evi. Başkalarının kitapları, başkalarının eşyaları arasında yalnızdım. Bir tek kitap götürmüştüm beraberimde: Bachmann'ın Otuz Yaş'ı. Otuz yaşındaki birinin bir gün yataktan kalktığında, apansız, çanlar çalınmaksızın, kendini artık hiç de o kadar genç bulmadığını anlatan o öyküden başka.hiçbir şey istemiyordum yanımda. Üstelik tuhaf bir rastlantı olarak da gerek öykünün kahramanı, gerek de Bachmann Viyanalı idi. İlk defa günlük tuttum, ilk defa bir yere gidilemeyeceğini böylesine kesin anladım. "Bu durumda yapmamız gereken ne?" diye sorar Altınel. "Her şeyi görmek ve hatırlamak ve böylelikle sonunda bir gün büyük bir soyguncu gibi çıkagelecek ölümün bizi bu biriktirdiğimiz zenginlikle bulmasını mı sağlamak? Yoksa dikkatsizce yaşayıp neredeyse hiçbir şey görmemek, gördüklerimizi de unutmak... ölmeden önce ölerek, ölümü eli boş mu bırakmak?" Bu iki seçenek arasında aslında bir fark olmadığını söyler haklı olarak AJtınel. Kendi seçeneği bellidir, yaşadıklarmı unutmayacaktır. "Ama sonunda bu sözcükleri okuyanlar da zamanla okuduklarını unutacaklar, benim gibi hiçbir şey unutmayanlar da unutmayanların akıbetine uğrayacaklar ve sonunda her şey gene kaybolacak." Yolculuk, yeniden içsel bir deneye, yaşamölüm izleğine geri döner burada. Eski, yeni bütün dünyalarda benzerlerine rastladığımız, "ölerek bizi kurtarmış olanların" heykelleri anıtları, sanki yol gösterici bir işarettir. Yolculuk kendimizden başka hiçbir yere gitmeden sürdürdüğümüz, tamamlamaya çalıştığımız öykümüzün, belki de gerçek anlamdaki yolculuğumuzun yazgısını kabul ettiren bir araçtır yalnızca. "Günlerce süren yolumun sonunda kollarımı kavuşturup yüzümü ufka dönüyor ve hiçbir şey duymadan ve düşünmeden büyük tropik gecenin denizin yaşayan maviliğini örtmesini bekliyorum." • SAYFA 13 Şavkar AltıneVden "Güneyde Bir Ülke" BİP kınk yaş kitabı Tsk tanncı akımlar Içsel bip deney
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle