27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Münir Göle'yi yıllardır yaptığı çevirilerden, özellikle de Borges çevirilerinden tanıyoruz. Göle bunca çevirinin ardından ilk kez kendi kitabı ile çıkıyor okurun karşısına. Halil Gökhan, Göle ile ilk kitabı "Yansılar Kitabı" üzerine konuştu. HALİL GÖKHAN ansılar Kitabı, çok cehrelı bir çevırmenın, Jaha çok da bır yazarın ilk kitabı Bu kitabı yazmak tçın, yazarak çok nnı bekledintz? Ya da "Yansılar Kitabı"nın serüvenı? Borges'in bir sözü vardır, okumak yazmaktan daha soylu bir uğraştır, der. Sanırım ben de çevirilerimi daha çok derin bir okuma olarak görüyorum. Bu sayede yıllar boyu Borges'in evreninde gezinebildim, I'owles'u, Tabucchi'yi tanıyabildim. Doğrusu, oturup yazmak pek düşünülmüş, tasarlanmış bir şey değıldi. Zaman içinde bir öykü ycr etmeye başladı kafamda, biraz dana Ueri gitmek, düşlemlerimin nerelere uzanacağını öğrenmek istedim ve yazmaya giriştim, o zaman başladığım kitap üzerinde çalışmayı hâlâ sürdürüyorum. Yansılar Kitabı'ndaki kişiler öteki kitabın yazımı sırasında ortaya çıktılar, orada kendilerine yer bulamayınca da ycni bir mekan kurmam için beni sıkıştırmaya giriştiler. Bir anlamda boyun eğmek zorunda kaldım ve her birine özgün bir mekân ayırdım, yoksa peşimi bırakmayacaklardı ve ilk kitabıma dönmeme izin vermeyeceklerdi. Şimdi daha rahat çalışıyorum. Belirttiğim anlamda okumadan yazmaya geçebilmek için, başka metinlerin sağladığı güvenli boyuttan sıyrılmak ve kendi çamuruna bulaşma riskini kabullenmek gerekiyor. Idealize edilmiş bir konumdan, daha tehlikeli, ama daha gerçek bir konuma atlamamı Yansılar Kitabı'na borçluyum kuşkusuz, kitabın asıl serüveni de bu olsa gerek. Öykülerımz genellikle, Batılı değer yargılartnın hamuruyla bıçimlenen bırara kültürün tam ortanndakı kışilerden olu$an özgül bir kesit kanşımmda yüzüyor. Sızce ana kültürün yabana kültürlere mesafelenmen ve bu olgunun edcbiyattakı yansıması nastlgerçekle^mektedır^ Iki kültürün içiçe girmesinden kaynaklanan ikilemlerin Yansılar Kitabı'nua önemli bir yer tuttuğu doğru. Uzun yıllardır uzaklarda yaşadığım için, bunun benim yaşamımla doğrudan bir bağlantısı var. Bu yüzdendir ki, öykülerimde kendi kültürlerinin dışında kalan bilmedikleri, anlayamadıkları her şeyi yadsı Münir Göle ile öyküleri üzerine y "Kendi çamuruma bulaşmaya çalıştım" yan, yargılayan veya yabancı bir toplumun içinde kendi değerlerine sıkı sıkıya bağlı kalmayı sürdüren, ya da koşullanmalarının dışına çıkmak için uğraş veren, yine de kahtsal ya da eğitimsel baskıdan kurtulamayan kişiler çıkıyor karşımıza. Ciddi bir iç çatışma veya körü körüne bir gurur. Konrad Lorenz'den beri, kültür aracılığıyla törene bağlanan sosyal normların, bir grup içinde iletişimi sağlamaya ve saldırganlık güdüsünü ketlemeye yaradığını biliyoruz. Geleneksel olarak, insanın saydığı ve yücelttiği değerler sadece içinde yaşadıöı ortamda kutsaldır. Öte yandan, başka bir kültürü koşulsuz kabul etmek de yanlış bir uyuma ncden olur kuşkusuz. Kısaca, direnç de, aşırı uyum da aynı kapıya çıkıyor. îkisinin de temel özgürlüğümüze zararı olduğuna inanıyorum. Geriye sağduyu ve hoşgörü aracılığıyla, kişinin kendi kendini sorgulaması ve içsel tepkilerine en uygun olan sentezi yapması kalıyor. Bu, yaşadığımız yer neresi olursa olsun, üzerinde çalışmamız gereken bir konu bence. Kişilerim de bu arayışın içindeler. Ama kendilerine kendi pencerelerinden bakma güçlüğü işlerini kolaylaştırmıyor. Yine de, birçoğunun bu çatışmadan daha özgür çıkacağına inanıyorum. Edebiyata gelınce, o da yaşamın bir uzantısıdır bence. derdiği mektupta "Ve öyküler yalnızlığa gelır" diyor ve soruyordu "Pekı nereden gelir bu öyküler, hangı kaynaktan? Kim yoltar onları bıze?" Bilemiyorum. Yanılsama adlı öykü bir tek cümleden çıktı, Kan Bağı bir konumdan, îki Tür Yitim bir çehreden. Kişiler, önerdiğim yazgılan reddettiler, kendi yollarım çizmeyi tcrcih ettiler, bir yandan da bana bulaştırdılar. Bu da varoluş anlamında, benim özgürlük tanımıma çok uygun düşüyor. Düşününce, aklıma gelen ilham perisi Musalar değil, anaları Bellek Tanrıçası Mnemosyne. Freud, belleğin içine düşen her şeyi banndırdığını, anımsanamayanların da bastırılmış olduğunu düşünüyordu, bugün bellekte kullanılmayan anıların bir daha dönmemecesine silindiği, kiminin de içerdiği heyecanlara, acılara bağlı olarak değişikliğc uğradığı, hatta sahte anıların oluştuğu biliniyor. Beüeğin bu işleme biçimi bana çok çekici geıiyor, hamurunu kendi yoğurup bize geri gönderiyor ve bu süreçten bizim haberimiz olmuyor. Noktürn adlı öyküm de belleğin işlevi üzerine kurulu zaten. Not alma adetim olmadığından, işittiklerimi, gördüklerimi kafamın bir köşesine bırakırım. Çoğu kez de çekip çıkardıklarımın olgudan nasıl sapmış olduğu, ne kadar aldatmacayla geri geldiği beni ilgüendirmez, çünkü duygusal yükü değişmez bir kesinlikle aslına uygundur. Öyküleri bize Mnemosyne'in yolladığı fikri hoşuma gitti, bakalım bunu nasıl yoğuracak? • Yansılar Kitabı / Münır Göle / A/a Yayınalık /136 s. "Öykülerdekl erotlzmin, ya da clnselllğln, amaç değll, araç olduğunu düsünüyorurrrdlyor Münlr Göle. CUMHURİYET KİTAP SAYI 406 Öykülerinizdekı belırgtn erotızm, mekâm stmrlayan bir temel ölçü olarak karsımıza çıkıyor Stnırın 67elere taşınması kuşkusuz, öykü adına yeni bır zengınlık Zaman zaman abartıya varan erotızm öykülerıniztn neredeyse kaçınılmaz unsuru. Erotik ögenin yerini edebtyatta na.sıl değerlendırıyorsunuz? Öykülerdeki erotizmin, ya da cinselliğin, amaç değil, araç olduğunu düşünüyorum. Kişinin özgürleşmesi yaşadığı erçeveyi olabildiğince genişletmesiyle ağlantılıdır. Işte cinsellik de bu bağlamda önemli bir yer tutar. Bir erkeğin bir kadınla derin bir etkileşime girebilmesi için, öncelikle birçok önyargıyı aşması ve duyularını açabilmesi gerekir. Bu da, doğal olarak, basit bir çiftleşme eyleminden çok farklıdır. Duyusal bir esrime, derin bir özgürleşmeye açılan ilk büyük kapıdır bence. Simyada, çatışık uçların bütünleşmesi ve her ikisinin doğasını içeren ve ikisiyle uyumlu bir üçüncü varIılcta çözülmesi, en yüce hederlerden biridir, çünkü Büyük Escr'e ancak buyolla ulaşılır. Tanrı, Yaratılış öncesi iki Karşıt varlığa bölünmüş ve ikisinin çiftleşmesi Dünya'yı çıkarmış ortaya. Bu inanç, Rönesans'ın sonuna lcadar geliyor ve Descartcb'ın gövdeyi anlıktan ayırmasıyla son buluyor. Bu yüzden de nâlâ, duyusal yaşantımızın, düşünscl yaşantımızdan farklı olduğuna inanıyoruz ve duyumsal bir eksikliği gözardı etme cğilimi gösteriyoruz. Bence bu bütünlük sağlanmadan bireyleşme gerçekleşemez. Bu özgürleijme sürecinde, karşıtlardan birinin geride kalması, ötekini de engelleyeceğinden, kadının erkekle aynı konumda olması gerekiyor. Kadının, doğası gereği, erkcğe daha kolay el uzatabileceğini ve yol gösterebileceğini düşünüyorum. Tabucchı, Bernard Comment'a gön demjrta^ceyhun ılani demirtaş ceyhun osmanlılarda aydın kavramı Sis Canı Vayıncılık Küçükparmakkapı Sk. Halim Işhanı, İO, Kat: 3 8OO6O Bcyoglu Istanbul Tel.: (O212) 249 47 74 SAYFA 7
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle