25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

0 K U R L A RA hmet Kemal Karadayı 1927ythnda Pülümür'de doğdu. 1951 yılında Ankara Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Uzutı yıllar çeşitli il ve ilçelerde Cumhuriyet Savcısı olarak görev yaptı. Türk Hukuk Kurumu'nca Yılın Hukukçusu seçildi. llkyazısı 1947"de yayımlanan hmet Kemal Karadayı, bugüne kadar belli başh dergi ve gazetelerde deneme, siir, öykü, anı ve hukuka ilişkin yaztlaryazmıştır. Yazdıkhrtnda toplumcu, erçekçi, insancı bir akış ve eleştiri egemendir. Şimdiye kadar yirmi kitabı yayımlanan hmet Kemal Karadayı, yaşamını aydınlanma yoluna adamış yazarlarımızdan biri. Vecihi Timuroğlu şunları söylüyor Karadayı için: "Karanlıklann aydınlığa dönüsmesi, laik Cumhuriyet ilkelerinin toplumsal yasam biçimi otarak özümsenmesi, Karadayı'nın önem verdiği konulardtr. Dinsel karanlıpn getirdiği günah, Atatürk'ün saçttğı ısıkla siünecektir. Atatürk llkeleri, sosyalist bir düzen kurulmasına aykırı değildir onun için. Kemalizmin sol kanadı içerisinde yer alıyor." îsmet Kemal Karadayı yı yazın dünyamıza kazandıraığı kitaplanntn ısığında tanttmaya çatıştık sizlere. Tuncer Uçarol, Atatürk'ün büyük "Nutuk"unun çeşitli basımları üzerine bir yazı haztrladı. tlginç bulucağınızdan eminiz. Bol kitaplı günlerl... TURHAN GÜNAY Türk resim sanatının en önemli adlarından biri Neş'e Erdok. Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Galerisi'nde yeni bir sergi ile çıktı sanatseverleri karşısına. 18 Kasım'da başlayan ve 13 Aralık'a kadar sürecek olan sergi nedeniyle bir de katalog yayımlandı. Mehmet Ergüven'in katalogda yer alan yazısını sunuyoruz. MEHMET ERGUVEN eş'e Erdok'un, belli bir diziye dönüşecek şekilde, öngördüğü konular ile resmi dili arasındaki örgensel bağıntı, handiyse bir sismograf duyarlıLğıyla kayaettiği öznel yaşantı içeriği ve deneyimlerinin gizemli tutanağıdır. Buna göre her tuval, "kendi beni "yle hesaplaşma vesilesine imkan veren boş bir satıhtırilkönce. Ancak bütünüyle gözleme dayalı, günbegün yaşanmış olanın kaydına yöneîik bir günce söz konusudur burada. Erdok'ta en azından ilk bakışta, salt imgelem gücüyle temsil edildiği (sanneleme) izlenimi veren herhangi bir görüntü, özünde fiilen yaşanmış olanın yer aldığı bir tarassut iradesiyle iç içedir esasen. Erdok, özdeksel yönüyle figüre değil, yaşanmakta olana delercesine bakar. Dolayısıyla dış dünyadaki karşılığını açıkça algılayabildiğimiz şey, akşılmışfigürtanımının çok ötesinde, o sahne ile ben'i arasında kurduğu birebir ilişkinin tecessümüdür son tahlilde. Bir sanatçı, görmeyi ne denli güçlü telkin ediyorsa, algı düzeneğimİ2İ de o ölçüde yönlendirip, tekeline alır; çünkü burada söz konusu olan şey, bütünüyle kendisine ait bir görme modelinin takdimidir. Bu bağlamda sanat yapıtı aracılığıyla görmeyi öğrenmek, başkasına özgü bir algılama tarzının varlığından haberdar olma suretiyle görmediğimizin farkına varmakür yaratıcı özne olarak sanatçı, kendine mahsus bir algılama modelini usulca görünür dünya üzerine yayarak karşımıza çıkar. Resim yapmak, izleyiciye belli bir algılama modeline iliskin kişisel tercihi sunmaktır. Bir sergi, bir katalog Neş'e Erdok çağrıştıran hüzünlü bir sessizliği sahneler; yan yana duran insanların kararlı içedönüklüğü, aslında dalınca (contemplatio) öncelik tanıyan bir atmosfer arayışının sonucudur. Zaman ve mekâna hükmeden bu dural atmosfer, sonunda en sıradan bir olayın bile tüm olası bağlamlanndan soyudanarak boşlukta kalmasına yol açar; gülünçlüğün kökeninde bozulan sessizlik yatar. Mudak durgunluğun her şeyi massettiği noktada, hiçbir yananlamına sahip çıkamayan görüntü, peşinen doğallığını yitirmiştir. Öyle ki, en sıradan bir jest ya da nesne dani, sonuçlarına kaüanamayacak denli çırçıplak ortada kabnıştır artık. Erdok'un öngördüğü mizansende abartılmış poz ile bu durgun (sukunâlud) atmosfer arasındaki gerilim, pathos'un panzehiri olarak, yerine göre gülünç olan ile bilinc niteliğine bağlı gerçekçiligi inandırıcı biçimde temsil etmenin yegâne güvencesidir trajikomik olan ise, bunlar arasında meydana gelen rakkasî salınımdır hiç kuşkusuz. N f dan sonra suda batmadan durabilmeyi öğrenmek, gecikmiş bir keyfin keşfiylc coşan hrdok'u bambaşka bir dünyaya taşıyınca, en sıradan izlcnimlerin bile şenlik atmosferinden nasiplenmesi kaçınılmazdır artık kıyıda yaşam, herkesin cümbür cemaat katılıp, kimsenin podyumu terk edemediği bir oyundur. Herhangi bir taşıt aracında karşılaştığımız kişinin zaten duruyor olması hareketsız figür ile poz arasındaki ilişkiye daha etkin müdahale olanağı verir; bekleyen kişi, kendisine yakıştıracağımız poz için kusursuz bir figür, daha doğrusu bedava modeldir; çünkü, başkasının müdahalesine gerek kalmaksızın öylece duran kişi, kendiliğinden poz vermeye adaydırözellikle vapur yolcuları, Erdok'un doyasıya etüt etme fırsatı bulduğu gönüllü modeller ordusudur! Kumsalın yaşam dolu ve her an kıpırtılı ortamı ise, sürekli hissedilen fiilî birlikteliğin baskısından ötürü, modele belli bir mesafe koymayı peşinen engeller; bu aşamada yaratıcı özne, onlardan biri olarak, resmin görünmeyen kahramanı'yla özdeştir. Daha önce figürü yönlendiren algı içeriği (nitelik)buraya top/ar/ladığı izlenimlerin belirleyici olduğu biryığına bırakmıştır yerini. Gerçi disiplin ve cezayı konu alan diziyi hatırladığımızda, anı izlenimlerine dayalı üretim modelinin Erdok'a yabancı olmadığını görürüz; ancak burada da, aynen vapur ve otobüste olduğu gibi, figüre mesafeli yaklaşım gündemdekı verini korur; değişen tek şey, niteliksel yönüyle zamanın (kairos) devreye girmiş olmasıdır. Geçmiş, hüznün kuşatması altında olduğu sürece Erdok için temsile değer bir anlam taşırdün, "buruK ben"in önsözüdür burada. Oysa Gölköy resimlerinde "yaşanan şimdi"ye eşlik eden zamanın tik takları (chronos), hüznün antipodu olarak, açıkça hissettiğimiz bir euphorie'nin yapı taşlarıdır. Buna göre, Erdok'un içedönük kişiliğini göz önüne aldığımızda, elan yaşanmakta olana sıkılmadan katılıp, öteki'yle sözümona onlardan biri gibi, uyumcul işbirliğine girmek, başlı başına bir olay, paylaşılan coşku ile mutluluğa atılmış bir kementtir. Erdok'un geçmışte urettiklerine sahip çıkarak gerçekleştirdiği bu köklü değişim, Gölköy resimlerinde en fazla renge yansır; yaşantı niteliğinin, önceleri siyah, eri vc kahverengi gibi rcnksiz renklerle bütünleşme yönündekı güçlü eğilimi, Gölköy dizisindc saf değiştirerek bütünüyle olmasa bile, renkli rengin eşiğine gelmiştir nerdeyse. Hiç kuşkusuz, burada malzemeyle hesaplaşma bağlamında söz konusu olan şeyin, rengi daha yetkin ve ustaca kullanmak ile hiçbir ilgisi yoktur; farklılık, zamanla değişime uğrayan yaşantı içeriğine uyguh bir dilarayışının sonucudur sadece. Bu baglamda, bazı ayrıntılarda (balon, top vb.) dikkat çekecek denli özgül değeriyle vurgulanan rengin, daha önceki örnekJerue de zaman zaman karşımıza çıktığını, ancak rengin temsil değerini dışlayan Erdok'un buna zaten hazırlıklı olduğunu anunsadığımızda, köklü değişimle neyin kastedildiği çok iyi anlaşılır. Ne var ki, renkten mİ2ansene kadar bütün bunlar, açık hava ile buluşmanın kaçınılmaz bir sonucudur esasen. Erdok'un paletine yansıyan şifreli elan vital, açık hava ile gecikmiş randevunun telafisi olarak, her şeye rağmen yaşamı olumlama istenci, kırılgan duyarlığın Epikurosçuluk'la flört eden çeşidemesidir. Gölköy resimleri, seyir nesnesine belli bir mesafe aracılığıyla nüfuz eden ben'in bu kez karşıt bir tutum izleyerek, uzaklığın iptali ile alter ego'ya açtığı yeri göstermektedir bize. Erdok, şaşırtıcı duyarblık ve sezgişiyle bir defa daha aynı gerçeğin altını çiziyor: Öbür yüzüylc birkktc varolmaya karşı koyan ben, sahici değildir. • Neş'e Erdok / Haztrlayan Veysel Uğurlu / Yapı Kredt Küllür Sanat Yayınahk , Kasım, 1997 SAYFA 3 YBpyanlblPduyari* Bu baglamda, 1990'ların ikinci yansından itibaren başlayıp, giderek diziye dönüşen Gölköy ve son olarak Ortaköy resimlerinın ilginç bir dönüm noktası teşkil ettiğini görürüz. Nitekim, Erdok'ta konuya koşut özellikler içeren resim dili, başta renk olmak üzere, yepyeni bir duyarlığın eşiğine gelmiştir burada. Gerçi Erdok'un resim serüvenini dikkatli izleyen hemen herkes, yıllar öncesine dayalı bu değişimin tedricen ve alabildiğine temkinli bir biçimde gcrcekleştiğini kolayca fark eder. Buna göre, gerek dizi, gerek tekil örneklerde bu dönüşüme işarct eden çok sayıdaki gizli ipucu ile somut nirengi noktalarının mevcudiycti, Gölköy resimlerinde hiçbir şeyin tesadürîolmadığıru açıkça ortaya koymaktadır. Ne var ki, bütün bunlara rağmen, yine de şaşırtıcı bir değişim söz konusudur Gölköy resimlerinde Erdok, ilk kez açık havaya çıkıp, rcsmettiği insanların arasına böyle pervasızca karışmıştır. Uk günden beri muhayycl bir iç mekâna taşınan açık hava, burada gerçek kimliğine kavuşmuştur adeta; öyle ki dışarıya çıkan Erdok, gözlemciden öte, aralanna katıldığı insanların bir parçası olarak tuval başına geçmiştir nerdeyse! Vapurdaki kıza belli bir mesafeyle bakmayı öngören eleştirel tavır, burada soKulgan birinin diyalog arayışına bırakmıştır yerini. Kumsalda güneşlenip, elli yaşın Imtlyaz Sahlbl: Berin Nadl 0 Basan ve Yayan: Yenl Cün Haber jyjansı Basın ve Yayıncılık A.$. : Cenel Yayın Yönetmeni: Orhan Etinço Cenel Yayın Koordlnatörü: Hlkmet çetlnkaya vYazılşleri Müdürieri: Ibrahlm Yıldız, Oinç Tayanç osorumlu Müdür: Flkretllklz o Yayın Yönetmenl: Turhan Cünay o Graf Ik Yönetmen: Dllek llkorur) Reklam: Medya C Algılamanın neyi göreceğımize dair bir seçme etkinliği olması, seyre konu teşkil eden şeylerin ad lıbitum olduğunu gösterir bize. Bu durumda Erdok gibi görmek, algılamanın özündeki iradî ayıklamayı dikkate aldığımızda, onun gördüğıinü göımektir basbayağı. Erdok'un, ilk günden bu yana, bakmanın yetersizliğini daima olağan görünümlerdcn harekede gündeme getiruiğine tanık oluruz; çoğun sıradan, gündelik hayatın hayhuyu içinde görmeden geçip gittiğimiz ayrıntılardır Dunlar; ancak, aynntuarın genellikle satır aralarına gizlendiği bir dünyada olup bitmektedir her şev; öyle ki, aynntıyı soğurmak üzere fırsat koÖayan bütün, her daim onu yutmaya hazırdır. Öte yandan, çaydanlıgı tutan el ya da vapurda karşı karşıya oturduğumuz kişinin pekâlâ "seyir nesnesi" olabilecefiini farlc etmek onu görmeye giden yolda atflan önemli bir adımdır burada. Bütünün, kendisini oluşturan avrıntıları çoktan istila etmesinden ötürü, Erdok'ta el yanut ayakkabı gibi özellikle vurgulanan herhangi bir şeyin retişe dönüsmesi asla mümkün değildir; zira altı çizilen şey, dolaylı bir ipucu olduğu sürece anlam taşır. Erdok'un tutkulu bir yalnızlık özlcmi ile bu, rcsme adanmış olmanın bedelidir aynı zamanda filantropi arasına sılaşmış kişiliği, sonuçta öznel duyarlığını imleyen göstergelerin gizemli bir sis nerdesi ardına çekilmesiyle noktalanır. Burada ironi ile groteskin ortaklaşa yönlendirdiği sahne/leme düzeni herşeye egemendir. Diğer taraftan, kimi defa trajikomiğin en çarpıcı örneğine tanık olduğumuz bu kendine özgü dünyada, içi karartıcı boyutlara varan gcrçckçilig'in, ucun ucun çocuksu bir muzipliğin eşiğine gelip, şakacılığa alenen göz kırptıgını görürüzörtülü takılganlığın utkusu! Erdok, gerekli durumda hareket yanılsamasını mizansenc dahil etmesine karşın, Çehov'u SAYI 406 Bütünü okışturan ayrmtftr KöMüdejjlşlm otoportre, 1997. Tuval üzerine yağlıboya CUMHURİYET KİTAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle