29 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

/ N N M ERDYDURKE/VtolI Gombrowicz Roman Ç*vir*nt Yaşar Avunf Yirminci yüzyıl romanının doruklarından birini oluşturan Ferdydurke sınıflandırılamaz bir yapıttır. Siyasal bir alegori, modern uygarlığın gerçeküstücü bir incelemesi, varoluşçu bir roman ve klasik Polonya edebiyatının tüm ögelerini içeren karmaşık bir parodi olduğu şeklinde farklı değerlendirmelere tabi tutulsa da ortak kanı, tartışmasız bir başyapıt olduğudur. Yayımlandıktan kısa bir süre sonra Polonya'da yasaklanan bu saygısız, satirik yapıt, toplumsallığın her alanına şiddetli bir saldırı, bir isyan, bir lanettir... Ana teması, otuz yaşlarındaki genç bir adamın kendi hayatı üzerine düşünürken "küçültülüp" liseye geri gönderilmesi olan Ferdydurke, başka temalarla kesişerek ya da onlara teğet geçerek gelişir. Modern gündelik hayatın en "mahrem" mekânları olan yatak odalarına ve tuvaletlere dev büyüteçlerle dalan, derin psikolojik ve felsefi göndermeler içeren bu yapıt, modern şehir ve kır hayatının pisliğini deşmekte, bu leş kokulu varoluşun temelindeki esareti yüzümüze çarpmaktadır: "Hepimiz başkalarına göre yaşıyoruzl" Yetişkinler dünyasındaki yapay toplumsal roller; çocuğun karşısına çıkan ilk kurum olan okulun bıktırıcı, ezbere dayalı atmosferi ve "vatan, millet ideali"; gençliğe, spora, tekniğe ve teknolojiye tapan "ilerici" modern orta sınıf ailesinin kirli çamaşırları; gönüllü köpekliğe can atan yoksullar; varlık nedenlerini birbirlerinde bulan ve aynı verili davranış kalıplarını benimsemiş aristokrat efendiler ve köleler... Gombrovvicz'in lanetine uğrarlar... Ferdydurke, geçmiş bir "altın çağ"a ağıt değildir. Ferdydurke'de doğrudan doğruya karşısındakine göre biçimlenen "ezeli oyuncu insan" ve modern insanın yaşamını sahteleştiren kültürel şema hedef alınır. Ferdydurke, yıkıcıdır! Öğrenciler, öğretmenler, yöneticiler, "büyük vatan şairleri", anneler, veliler, sanatçılar, eleştirmenler, gençler, yetişkinler, ilericiler, kentliler, köylüler, burjuvalar, aristokratlar ile sanat ve aşk, biçimin en derin ifadesi olan yüzler, kıçlar, baldırlar... kısacası her kurum ve kimlik, yaldızlı ve cilalı bütün ilişkiler bu müstehcen romanda aşağılanır. Sahte hayatlar yaşamak istemeyenler; yetişkinlerin dünyasına yetersizlikleri ve olgunlaşmamışhklarıyla karşı çıkmak isteyenler için... Ç«vı M. KüfttkA. Tiirk*r OLUMSALLIK, IRONI ve DAYANIŞMA/R Rorty Olumsallık, Ironi ve Dayanışma, kimilerinin "bugün dünyadaki en ilginç felsefeci" diye övdüğü Richard Rorty'nin dilimizdeki ilk kitabı... Yazar bu kitabında, etikpolitika ilişkisi gibi hayati bir soruna çok önemli katkılarda bulunuyor. Dilden başlıyor Rorty... Dilin dünyayı temsil eden yekpâre bir bütün, kendisi dışındaki bir Hakikat'le irtibatlanmamızı sağlayan bir araç olduğu yolundaki görüşleri reddediyor. Dilin doğası diye bir şey yoktur, sadece dünyayı, kendimizi, birbirimizi vs. betimlemekte kullandığımız birçok olumsal sözcük dağarı vardır. Bu söz dağarlarının birbirlerinden daha "doğru" olduğu söylenemez, ama bazıları daha "kullanışlı" metaforlar yaratırlar. Yani düşüncenin tarihi Hakikat'e giderek daha çok yaklaşmanın değil, şeyleri sürekli yeniden betimleyen ve birçok rastlantı sonucu daha kullanışlı olduğu anlaşılan metaforların yaratılmasının tarihidir. Aynı şekilde doygun bir hayat da dışarıda duran insanüstü bir Hakikat'i bulmaya çalışan kişinin değil, içinde olduğu kabilenin diliyle yetinmeyip kendi metaforlarını, kendi dilini, kendi zihnini kendisi yaratan kişinin hayatıdır. Böylesi kişiler, yaratmayı hedefleyen bir kültürün kahramanı, metaforlar icat eden kişi anlamında "şair" olacaktır. Herkesin hem kendi yaşamını hem de yaşadığı toplumu anlamlandırmak için kullandığı, özel çağrışımları olan sözcüklerden oluşan bir nihai sözcük dağarı vardır. Rorty'nin "ironist" adını verdiği kişi kendi nihai sözcük dağarının olumsallığının, kendisini ne ölçüde sınırladığının farkında olan; bu yüzden de mümkün olduğunca, başka sözcük dağarlarıyla tanışıklık kurmaya çalışarak, kendini inşa etmeye girişen kişidir. Ama Rorty'ye göre ironi kamusal bir tavır olamaz; kamusal düzeyde "yaptığımız en kötü şeyin zalimlik olduğu"na inanmak anlamında bir liberalizme ihtiyacımız vardır. Liberal kurumların amacı zulmü azaltmak, yönetilenlerin rızasına dayalı bir yönetim biçimi ve tahakküm ilişkisi içermeyen bir iletişim yaratmaktır. Bu amaca bütün insanların paylaştığı bir Rasyonalite'den söz eden Aydınlanma söylemi artık hizmet edemez. Toplumsal dayanışma, metafizik bir insan özü keşfetmekten çok, başka insanların çektiği ıstırabı tahayyül edebilme, onlarla duygudaşlık kurabilme, onları bu anlamda "bizden biri" olarak görebilme yeteneğinin sonucudur. Bütün bunlar sözkonusu ıstırabın ayrıntılı olarak betimlenmesini gerektirir ve bu betimlemeyi, ahlâki ilerlemenin ana vasıtaları haline gelen romanlar, filmler, gazete haberleri teorilerden çok daha iyi yaparlar. Rorty bu bağlamda kültür alanında felsefe, din ve bilim gerilerken, edebiyatın ve ütopyacı politikanın öne çıktığından söz eder. Ve gerekli olanın, kültürün "rasyonelleştirilmesi" değil, "şiirselleştirilmesi" olduğunu, genel ilkelere dayanan bir ahlâk değil, anlatılar kuran bir ahlâk olduğunu söyler. Düşünce kısırlığını aşmayı pek denemeyen kültürel ortamımız için kışkırtıcı bir kitap... DEMOKRASİ V I KAPİTALİZM/S.BowlesH. Gintis İıtccUm* Ç*vlr«nt Oıman Akınhay Mülkiyet, Cemggt ve Modern Toplumsal Düşüncenin Çelişkileri Fransızcadan Çinceye kadar birçok dile çevrilen Demokrasi ve Kapitalizm'in, gördüğü ilgiyi haklı çıkaran çok iddialı bir projesi var: Batı'nın iki temel toplumsal düşünce ve siyaset geleneği olan Liberalizmi ve Marksizmi kıyasıya eleştirerek, bu geleneklerin kazanımlarını da özümleyen alternatif bir radikal demokrasi teorisi inşa etmek. Bu teoriyi yazarlar "postliberal", kimi eleştirmenlerse "postmarksist" diye adlandırıyorlar. Bovvles ve Gintis, son dönemlerde öne çıkan, "iktisat ideolojisi" ya da "iktisadi akıl" karşıtı teorilere çok önemli katkılarda bulunuyorlar. Temel politik projelerinin insanların kendi bireysel ve kolektif tarihlerini kendilerinin yazabilmeleri olduğunu belirtip liberalizmin iki temel ilkesine/normuna bu doğrultuda sahip çıkıyorlar: Bireylerin adil bir toplumda çiğnenemeyecek hakları olması gerektiği anlamında Özgürlük; ve halkın kendi yaşamını etkileyen kararlarda söz sahibi olması gerektiği anlamında Demokrasi. Ama liberalizmin, bu ilkelerin toplumun hangi alanlarına uygulanması gerektiği konusunda getirdiği keyfi sınırlara da karşı çıkıyorlar. BovvlesGintis "özel" alanın sadece özgürlük normuyla değerlendirilmesi uygun olan alan olduğu önermesine katılırlar. Ama Özgürlük ve Demokrasih'm uygulanmasını gerektiren, iktidarın toplumsal sonuçlar doğuracak şekilde kullanıldığı her alan "kamusal"dır onlara göre. Liberalizmin temel saptırması, aile ve ekonomi gibj toplumsal alanları, özel alanla.r diye göstererek, demokrasi adına yapılacak her türlü eleştiriden muaf tutmaya çalışmasıdır. Oysa kapitalist ekonomi, tam da sermayeye üretim ve yatırımları denetleyip yönlendirme ve devletin ekonomik politikasını etkileme güçlerini verdiği için, "kamusal" bir alandır. Demokratik hesap verme mekanizmalarına hiçbir btçimde tabi tutulmayan bir iktidarın bir avuç sermaye sahibi ve şirketin elinde yoğunlaşmasına yol açan kapitalizm, demokrasinin önündeki en büyük tehdittir. Kapitalizm için demokrasi bir süstür: Ailede, okulda, işyerinde demokratik olan hiçbir şey yoktur. Kapitalist toplumların tarihi, yurttaş haklarıyla mülkiyet hakları arasındaki çatışmanın tarihi olmuştur. Kapitalizme karşı girişilen bütün muhalefet hareketleri Marksizmin sınıf söylemini değil, "haklar söylemi"ni benimsediklerinde etkili olabilmişlerdir. Sözlüğünde seçme, bireysel özgüıiük, kişi hakları, despotizm, hatta demokrasi gibi kavramlara hiçbir zaman temel anlamlar yüklememiş ve ekonomik olmayan tahakküm biçimlerini ikincilleştirmrş olan Marksizm, bu anlamda mutlaka aşılmalıdır. Kapitalizme karşı Sol'un görevi, üretim ve yatırımların sermaye tarafından değil toplum tarafından demokratik yollarla denetlenmesini sağlayacak biçimde yurttaş haklarının kapsamını genişletmek, herkesin kabul edilebilir bir geçim standardına sahip olma hakkı olduğunu kabul ettirmek ve esas olarak ekonomik faaliyetlerin birer amaç değil, insani gelişmenin araçları olduğunu göstermektir. insani faaliyetin arketipi, liberallere göre seçim, Marksistlere göre emekse, Sol'a göre "öğrenme" olmalıdır: Kişinin, her türlü tahakküm ilişkisinden uzakta, yeteneklerini ve kavrayışını sürekli geliştirdiği, kendini ve hayatı yaratmanın hazzını yaşadığı bir öğrenme süreci... PıyerLotı Cad, 17/2 34400 Cemberlıtas/İstanbul Tsl (0 212) 518 76 19 Fax (0 212) 516 45 77 AKINT1 AYRINTI YAYINLARI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle