04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

0 KUR L A R A "Bu kitaptaki anılarda, yaşamımın değişik bölümlerinden alınmış bazı olayları ve bende bıraktıklan izlenimleri, yol açtıklan düşünceleri bulacaksımz. Olayları bazen zatnan sırası içinde, bazen de aralarındaki benzerlikleri öne çıkarmak için sırayı bozarak anlattım. Kimi olaylar tek başlarına yeterince ilgi uyandırabiliyorlar. Âma çoğu kez, değişik zamanlarda meydana gelmiş olaylar arasındaki benzerlikya da farklıhklar, insan ilişkilerini anlatmak bakımından daha ilginç oluyor. Ben anılarıma bu görüşle yaklaştım. (...) Olayları anlatırken, tam hatırladığım gibi yazmaya özen gösterdim. Fikirlerime dpstek sağlamak için olanları depştirmeye çalışmadım." Türk siyasi yaşamının önetnli ismi Erdal înönü, geçtiğimiz günlerde birinci cildi yayımlanan "Anılar ve Düşünceler" kitabı için bunları söylüyor. Erdal înönü'nün, yalın bir dil ve iyi tanıdığımız esprili, alçak gönüllü üslubuyla kaleme aldığı anılan, yakın tarihimiz için önemli bir kaynak niteliği taşıyor. Bir edebiyat tadıyla da okunan anılar her okurumuzun kitaplığında bulunması gereken bir yapıt. Erdal Înönü'nün, kitabıyla ilgili olarak sorduğumuz sorulara verdiği yanıtlar da çok keyifli bir okuma sağlıyor bizlere. Bol kitaplı günlerl... TURHAN GÜNAY YeniceParis ama hen Türkive Yılmaz Güney'in tüm eserlerini yayımlamayı sürdüren Fatoş Güney: "Ben, Yılmaz Güney'in 12 Eylül döneminde toplattırılarak yok edilen ve Türkiye Sinema tarihinden silinmek istenen eserlerinden geride kalanları toparlamak ve onları yeni kuşaklara aktarmak görevini üstlendim" diyor TUGRUL ERYILMAZ 958'de sinemaya rejisör, asistan, senarist, oyuncu olarak girmiş bir adam. 1981'e kadar hesap etsen yaklaşık 23 yıl eder. Bu 23 yılın 12 yılı hapisanede, 1 yıl kadar sürgünde, iki yıl da askerliği sayarsan yaklaşık 15 yıl yapıyor. 15 yıl sinemadan uzak oluyorum.' "Ben, Yılmaz Güney'in 12 Eylül döneminde toplattırılarak yok edilen ve Türkiye Sinema tarihinden silinmek istenen eserlerinden geride kalanları toparlamak ve onları yeni kuşaklara aktarmak görevini üstlendim" Savunmayı yapan 20'u yaşlarını geride bırakmış genç bir lcadın. Adı, Jale ratma Pütün. Ya da dostlarının deyişiyle Fatoş. Savunmanın yapıldığı yer: Istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi. Fatoş Güney devam ediyor, "Bir zamanlar cşi olmaktan gurur duyduğum bir insanın düşüncelerine sansür uygulamak benim haddimi aştığı gibi, bu hakkı hiçbir mercidc de görmedığimden bu kitabı yayımlamakta bir sakınca bulmadım". Söz konusu kitabın adı beraat edip satışına başlanan "însan, Militan ve Sanatçı Yılmaz Güney". Kitabı basıp yayımlayan sahip ve sorumlusu ise Güney'in eşi Fatoş Güney (Pütün). Fatoş Güney, sağlığında 100 yılı aşkın bir cezaya çarptırılan eşinin farklı dönemlerde yayımlanmış yazılarını ve mahkeme savunmalarını derledi. Kitapta Yılmaz Güney'in insan olarak hayata yaklaşımı vc devrime, devrimciliğe ilişkin görüşleri yer alıyor. Tabii bir sanatçı olarak da. Bizim kuşağın (60'ın ikinci yarısında üniversitede okuyanları ya da daha genel bir deyişle 10'lu yaşlarından 20'li yaşlara 60'larda geçenleri kastediyorum) sinemacı Yılmaz Güney'le sıkı bir dostluk başlatmaları. 1966 yılına denk gelir. Hepimizin iki üç kez gördüğümüz bir fılmdi bu: Hudutların Kanunu. O zamana kadar sı kı bir Göksel Arsoy hayranı olan gençlik sevgilimin "Aman hâlâ köylü filmi yapıyorlar ama bu adamda tuhaf bir cazibe var' diye yorum yapmasını hiç unutmam. Halbuki sanatçı Yılmaz Güney çok daha eskilere gidiyor. Daha 50'lerdeyiz. Menderes dönemi. "Komünistlikten" yargılanan Yılmaz Güney işten kovulunca kendıni sinemanın içinde buluyor: "İşten atıldıktan bir saat sonra iş buldum. Çünkü Atıf Yılmaz film yapıyordu. Yaşar Kemal'in hikâyesinden. Atır Yılmaz senaryoda yardım edersin dcdi. Yaşar Kemal dc çıkardı 500 lira verdi hemen. ve Yaşar Kemal'in 500 TL'si, Atıf Yılmaz'ın desteği, ben birden sinemaya senaryo yardımcısı olarak girdim." Yılmaz Güney "insan, Militan ve Sanatçı" adlı kitapta sinemaya girişini böyle anlatıyor. Tabii bütün sanatçılar gibi onun da adı değişti. Artık Yılmaz Pütün değil, Yılmaz Güney'dir. Sinemaya Yaşar Kemal ve Atıf Yılmaz'la senaryo yardımcısı olarak başlamıştı. îlk önemli başrolünü de bu ikilinin bir rilminde oynadı: Alageyik". Film iyi iş yapıyor, "aktör," olarak cağrılmaya başlanıyor. Ama o sıralar onun telc derdi yönetmen olmak ve de senaryo yazmak. Ardından hapis ve sügün geliyor. 1963 'te Istanbul'a dönünce iyi bir şaşkınlığa uğruyor. Hapjsteyken yazdığı ilk romanı Boynu Bükük Öldüler ve daha önce oynadığı filmlerden dolayı iş bulacağından emin. Heyhat. "Kimse bana rol verSAYI 314 Yılmaz Güney'in toplu eserleri yayımlanmaya devam ediyor. Umut / Yılmaz Guney / Yılmaz Guney Kultur ve Sanat Vakft/ 152 s Yol / Yılmaz Güney / Yılmaz Güney Kültür ve Sanat Vakft/ 144 t düşmemden ileri geliyor. Bunun nedeni de şu: Ünlü bir oyuncusun, çevrende bir yığın nokkabaz takla atıyor. Fakat sen başka şeyler yapmak istiyorsun. Bir tarafta halkın var, nalkin sorunları var, halk için yapmak istediöin şeyler var. Öbür tarafta eline tabanca sıkıştırmaya çalışan, birtakım güzel kadınlarla seni yatağa sokmak isteyen insanlar var. Bunlarla benim aramdaki çelişme aslında burjuva anlayışı ile, gerçekten hakın kurtuluşu doğrultusundakı anlayışın çelişmesidir. Bunun sonuçları da filmlerime yansıdı. Ornef;in Seyyit Han'la başlayan sonra Umut'la geişim noktaSına varan, daha sonra Ağıt ve bunun gibi filmlerle süren bir evrim." Yılmaz Güney'in Yılmaz Pütün olarak hayatı da zigzag ve çelişkilerle dolu. Bu bir andan müthış bir yaşam zenginliği getirirkı:en, diğer yandan insana sürekli yanlıslar yaptıran bir durum. Tezcanlılık vc hcp uçlarda dolaşmak (hangi gerçek sanatı böyle değil ki) Yılmaz Güney'i sürekli zorluyor. Yılmaz Güney 1968 yılına kafası çok lcanşık bir enç adam (daha 31 yaşında) olarak giriyor. [afa karışıklığını gidermek için seçtiği yöntem çok ilginç. Isvıçreli bir gazeteciyle yaptığı konuşmada şunları söylüyor "Bu işin içinden çıkamayacağım. Düşünmem gerekli dedim. onun için askere gitmeliyim. Askerde düşünürüm, napishanede düşündüğüm gibi dedim." Aynı Yilmaz Güney oir başka sayfada aynen şöyle diyor "1968 de askere gittim. 1970 Nisan'ında döndüm. Hayatımdan çalınan iki yıl." Güney'in yaşamı boyunca geçirdiği özel ve düşünsel değişimleri çok nızlı. Bazen iki ayrı ucu aynı anda yaşıyor. Daha ne olduğunu bile bilmediği komünizm suçlaması yüzünden hapse giren, iş bulmakta zorlanan Yılmaz Güney kafasında büyük idealler taşımaya başladığı dönemdeki halini, kendi ağzıyla, şöyle anlatıyor. "Ve ben filmde oynadıöım adamları hayatta oynamaya başladım. Kavga, dövüş ediyordum, adam bıçaklıyordum. Her şey oirbirine karıştı. Marmara Hasan diye bir film çektim. Döndüm, bir yere gtitim, kavga çıktı, üç kişiyi bıçakladım, gazeteler yazdı; Yılmaz Güney üç kişiyi bıçakladı. Bıçaklamak kötü bir şey. Ama filmlerde oynadığım tipler kabadayı tipler. Gazeteler yazıyor, Yılmaz Güney çifte silahla yakalandı. Tabii, çünkü çift silah taşıyorum. Işte bilmem nerde dokuz kişiyle kavga etti. Tabii filmlerde öyle yapıyordum". Yılmaz Güney'in gerek teknik olarak, gerekse sanat ve kültürel birikimleri hiçbir zaman tam olmadı. Marks'ı Engels'i ve Lenin'i cezaevinde öğrenmeye çalıştı. Yurtdışına kaçıncaya kadar bir tek Pasoloni veya Renoir filmi görmemişti. Yılmaz Güney'in zaman zaman özel hayatıyla karıştırdığı sinemacılığında onu en çok etkileyen oyuncular da ciddi ipuçları verir. Humphrey Bogart ve George Kaft. Amerikan ganster sineması ve kara filmlerinin tartışmasız iki sert devi. Halbuki ta çocukluğundan beri düzenli bir hayat ve bu nayatın nep gelişen "ince bir dalı" olmak istemişti. Olmaaı... 60'ların başında bir hapis, 12 Mart döneminde bir hapis ve nihayet yargiç Sefa Mutlu'nun öldürülmesiyle gelen son hapis cezası. 12 Mart'ta "kaçtı" demesinler diye Türkiye'de kalmayı seçmiş ve hapse girmişti. Bunun da siyasal bir eylem olduğunu düşünüyordu. Son hapsi sırasında 12 Eylül bütün ülkenin üzerine bir karabasan gibi çökünce "Türkiye'den geçici bir süre ayrılmak"tan başka bir çaresi kalmıyordu. Yurtdışında çektiği her şeyiyle kendine ait olan Duvar fijmi, karısı Fatoş Güney'in deyişiyle, "duvarlardan kurtulmuş Türkiye idealinin mesajını da içeriyordu." Kanser 9 Eylül 1984'te bu büyük sanatçıyı sinemadan ve çok özlediği Türkiye'den sonsuza dek ayırdı. Geçtiğimiz yıl benden tam 30 yaş küçük oğlum ve arkadaşlarıyla Yılmaz Güney'in filmlerini izlerken gençlerin tepkisini gördüm. Mesaj, yerine ulaşmıştı. Ulaşmaya devam da edıyordu, Adana'nın Yenice'sinden Fransa'nın Paris'ine kadar. • Yrtmaz Pütün "1 f Arkadas / Yılmaz Guney / Yılmaz Guney Kültur ve Sanat Vak/ı/ 112 s Sürii / Yılmaz Güney / Yılmaz Gunev Kultur ve Sanat Vakft/ 152 s. Imtlyaz sahlbl: Berin Nadi 0 Basan ve Yayatv venl Cün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. 0 Genel Yayın Yönetmenl: Orhan Erinço Genel Yayın Koordlnatörü: Hlkmet Çetlnkaya c Yazıişlerl Müdüıierl: Ibrahlm Yıldız (Sorumlu) , Dlnç Tayanç o Yayın Yönetmenl: Turhan Oünay oCrafik Yönetmen: Dllek llkorur 0 Reklam: Medya C CUMHURİYET KİTAP medi. O zaman ben şu kararı verdim. Dedim ki başrol arıyorum. Ben star olacağım, adım buraya yazılacak. Bir taraftan aydınlara güveniyorum. Roman yazmışım kimse bununla ilgilenmiyor. Ancak 63'ün sonunda küçük firmalarla, kapkaççı, hırsız, elini versen kolunu kapan firmalar var, onlarla çalışırsam bclki bir şey yaparım diye düşünmeye başladım." Ama bunun da o kadar kolay olmayacağı ortaya çıkmıştı. Göksel Arsoy, Ayhan Işık, Ediz Hun gibi klasik jönler, Orhan Günşiray gibi bıçkın jönler veya Fikret Hakan gioi solcu aydınların tuttuğu jönler varkcn Yılmaz Güney'in işi çok zordu. Ama Yılmaz Güney zoru başardı. Insanlara kendi hayatlarını anlatmaya karar vermişti. Tabii bol bol tabanca ve bıçağın yardımıyla. Halk kahramanlar görmek istiyordu b y p perdede. "Yukardaki"lerin Göksel ' Ed H ' " d k i l " i Arsoy'u Ediz Hun'u varsa "asağıdakiler"in de Yılmaz Güney'i vardı. O bazen Balatlı Arif, bazen Marmara Hasan'dı. Yılmaz Güney'in o zamana kadar Türkiye'nin yetistirdiği cn iyi aktör olduğu tartışmaıarı 1966'dan sonra Lütfü Akad'ın "Hudutların Kanunu" filmiyle başladı. Bunu "Seyyit Han" (1969) (Tanrım, Nebahat Çehre ne kadar güzel bir kadındı) ve tabii kı 1970'te "Umut' izledi. Yılmaz Güney artık rakipsizdi. Bu arada, esas riiyasını da gerçekleştirip, yine "Seyyit Han"la iyi bir fUm de yönetmişti. 1971 yılında Adana Film Festivali'nde Yılmaz Güney'in üç filmi, Ağıt, Acı, Umutsuzlar, en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülü hariç, bütün ödülleri toplamıştı. "İnsan, Militan, Sanatçı Yılmaz Güney" adlı kitapta yer alan bir söyleşide sanatçı bunu şöyle dile getiriyor "...65in sonlarından itibaren benae bir sıkıntı başladı. bu kendimle çelişkiye SAYFA 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle