24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

FAİK BAYSAL Erdal Öz'ün "Odalarda"sı X^~"\ beş yıldan beri okuduğum, beI lğendığim vc iki kez okuduğum V</kitaplar arasında dcğerli yazar Hrdal Oz'ün Odalarda adlı rornanı elimden bırakamadığım sekizinci roman oldu. Önsözünden anlaşıldığına göre, bundan otuz beş yıl önce Varlık Yayınları arasında yayınjanan bu romanı yazar yeniden gözden geçirmiş. tlk baskısını çok aradım. ZorJukla bulabildim. Romanı ikinci baskısıyla karşılaştırdım. Yazar bazı düzeltmelcr yapmak, bazı fazlalıkları çıkarıp atmakla çok iyi etmiş. Bu sırada "Yazın yazın, sık sık da düzeltin" diyen ünlü Fransız clcştirmcni Boileau'yu anımsadım. Bir kez daha hak verdim Boileau'ya. Kusurları en aza indirmenin yolu budur. Bir yontucu bitirdiği yontusuna bir daha keski, ya da çekiç vuramaz. Bir ressam elinden çıkan tablosuna pek çok rötuş yapamaz. Yalnız bir yazarın yapıtını yeniden gözden geçirmesi gibi bir ayrıcalığı vardır. Kim ne dersc desin bu hak yadsınamaz. Yazar bir sihirbaz değildir. Kuşurlarını çalışa çalışa en aza indirebilir. Ölümsüz yapıtların hemen hemcn tümü bu yorucu çabanın birer örneğidir. Güzele bir çırpıda varmış olan hiçbir sanatçı gösteremezsiniz. Odalarda romanı da bunun son örneklerinden biridir. Niçin Odalarda? Bunu çok düşündüm. Yazar başka bir ad koyamaz mıydı romanına acaba? Çok uğraştım ama ben de daha iyisini bulamadım. Bir oda gerçckte koskoca bir dünya değil mi? örada doğup orada büyümüyor muyuz? Yaşamımıztn büyük bir bölümü dertlerimiz, sıkıntılarımız ve rezillilderimizle orada geçmiyor mu? Romanın başından sonuna kadar elinden kurtulamadığımız o memurcuk da bize bunu kanıtlıyor zaten. Bir romanın konudan çok, tiplemelerden gücünü aldığının bilincinde olan yazarın kişiliğinde kilitlenen, nerede çalıştığını bilmediğimiz, ama namuslu ve görevine düşkün biri olduğunu anladığımız, adının olmamasım da çok yerinde bulduğum, sıkıntılar içinde çırpınan bu insan, en ince ayrıntılarına kadar görüntülenmesinin zorluğuna karşııı sanki Dostoyevski'nin tezgânında resimlenmiş. Gerçektc romanın akışında karşımıza çıkan ve adı olmayan öteki kişiler de bu memurcuktan başkası değil. Nc dcmiş ünlü bir düşünür?' insan birçok insandan oluşur" . Çok doğru. I liç kimse ben kesinlikle buyum dıyemez zaten. Daha ilk satırlarda belleğimize yapışıp kalan, gidcrck kişiliğiyle bütünleştiğimiz, annesinin varlığına niçin dayanamadığını pek anlayamadığımız, kadın ölünce de arkasmda bıraktığı korkunç boşluğun içinc düşüvcren, oradan kurtulmak için de onu anımsatacak ne varsa tümünü eskiciye satan bu memurcuğun iç dünyasını sokağa alışmak için gittiği kahvede insanları iğri biiğrü, yanıru yumru göstercn bozuk camdan onları büyük bir zevkle seyretmesinden anlıyoruz. Gerçektc bu bozuk canı, gerçeği yansıtan bu ayna kahvede değil, onun içinde. Onun arkasından bakıyor dünyaya. Yazar, sizin dc içinizdc öyle bir cam var. Her şeyi bu camdan görüyorsunuz demek istiyor belki de. Memurcuğu iyice tanıdıktan sonra olup bitecekleri sezmekte güçlük çekmiyorsunuz. Çarpıklıkları, düzensizliklcri, basma kalıp ahlak kurallarına ters düşen, birer uyarı niteliğindeki kişilik bozukfuklarını ve inançlarımızı altüst cden davranışları daha gelmeden hissediyorsunuz. Acaba bu rnemurck hepimizi baskı altına alan safsataları yıkmak, yeni bir dünyanın kurulması gerektiğini anlatmak mı yoksa "Ben hastayım. Siz de benim gibi hastasınız" demek mi istiyor bize? Niçin olmasın? Sağlıklı olduğunu kim söyleyebilir bu çarpık düzende? Böylesine ince bir çizgi üstünde usta bir cambaz gibi değneksiz yürümeyi başaran yazar, memurcuğun kişiliğinde görünmek istemese de ipleri elinde tuttuğu gözden kaçmıyor. Öyle ama romanın ortalarına doğru kahramanına yenik düSAYFA 8 n Içinizdeki camdan bakın dünvava... rada aramalıdır. "Ah bu eski eskimiş, yaşanmışlık dolu, içinden kimbilir kaç ölünün çıktığı ahşap yapıların, geceleyin, dünyanın ıssızlığı içindeki uyanışları korkunç oluyor" satırlarını okuyunca insan hemen Panait Strati'nin duygusallığıyla karşılaşıveriyor. "Camın hemen ötesindeki göbekli kel adamın kirli önlüğüne ellerini sile silc önündeki ocakta azırdayıp duran, görünce acıktıran, dumanlı küçük küçük köfteleri elindeki maşayla sık sık çevirdiği ufacık bir yerdi burası" diyen satırlan okuyunca da Balzac'ı okuyormuş gibi oluyorsunuz. Kısacası yazar korkunç bir gözlemci. Pazar yerinde kalan artıkları anlatırken de Emile Zola kesiliyor. Kirasını ödeye "Odalarda" romanı çok başarılı bir roman. Dili çok güzel pürüzsüz. Cümleler kısa ve çarpıcı. Yazar her şeyin dılde başlayıp dilde bittiğini çok iyi anlamış. Roman gerçekçi yanıyla Balzac, Gogol ve Turgeniyev'i, duygusal yanıyla Zweig ve Strati'yi, konuyu işleyiş biçimiyle de daha çok Dostoyevski'yi anımsatıyor. şüyor yine de. Artık sayfalar boyunca onun peşinden sürüklendiğini görüyoruz. Bu romanda bir konu var mı diye sorulabilir? llle konu mu olması gerek? Başarılı bir roman ille kırıp dökmck, öldürmek, hapislerde yatmak mıdır? Nitekim ne yaptığını, hangi amaca doğru ilerlediğini çok iyi bilen yazar bu ucuz pazarlamaların tümüne arkasını dönmüş. Daha ilk satırlarda romanın insanı birden neden kendine çektiğini bu mediği, evinden çıkmak zorunda kaldığı evsahibinin cadalozluğu da çok gerçekçi. Sermayenin tabanlarından Dİri olan bu çarpıklık ağzına geleni söylemekten kaçınmayan duygusıız, en az para kadar çirkin olan o kadımn kişiliğinde hiç abar tılmadan çok iyi vurgulanmış. İnsan bu kadının yaptıklarını okurken onu dövesi geliyor. Bu da yazarın konusuna ne denli cgcmen olduğunu kanıtlıyor. Borç harç bir para bulup kirasını ödescydi olmaz mıydı? Hayır, olmazdı. Yeni bir eve taşınması, her şeye karşın inceliğini ve nezaketini elinden bırakmayan, bozulmamakta direnen o memurcuk kendisinin ikinci ya da üçüncü kişiliği olan, bizi davranışlarıyla şaşırtıp öfkeîendiren, sapık diyebileceğimiz, ama hiç de sapık olmayan, yine adı sanı olmayan o acayip insanla kahvede karşılaşmazdı. Karşılaşsa bile başka bir yerde ya da aynı evde, konu doğal akışını yitirebilirdi. Memurcuğun kahvede bu adamla karşılaşmasını insan hiç yadırgamıyor. Konuşmalarında, insanı şaşırtır gibi olan davranış ve düşüncelerinde de "Olmaz böyle bir şey " diyebileceğimiz bir şcy yok. Hcpimizin içinde böyle bir insan yok mu? Her şeyi yakıp yıkmak isteyen, kurulu saçma düzeni temelinden sarsmak, birtakım saçmalıklara gözü kapalı inanmış olan toplumun baskısından kurtulmak amacını güden, ama için için gizlediğimiz böyle birinin varlığını inkâr edebilir misiniz? Zavallı memurcuğa ev bulan, gebe bıraktığı sarışın kadını onunla paylaşmakta hiçbir sakınca görmeyen, hatta bununla övünen o adam öyle biri işte. Ya o adı olmayan sarışın kadın? Yere çömelip çamaşır yıkarken bembeyaz bacaklarının arasını görseniz siz de çıldırmaz mısınız? Çoktan beri kadın açlığı çeken, eşcinsel olduğu anlaşılan kibar müdüründcn utana sıkıla borç para isteyen, borcunu da tam gününde ödeyen memurcuğun da başı dönüyor işte. Bu bölüm romanın en başarılı yerlerinden biri. Hepimizin içinde böyle bir şehvet açlığı ve Kudurmuşluğu var. Hangimiz bu durumda sarışın ya da esmer bir kadın görsek bacaklarının arasına dalmak istcmeyiz? Ama bunu hiç söylemeyiz. Toplumun baskısına boyun eğeriz. tçinde fırtınalar kopmasına karşın bu konuda da dürüstlüktcn, sözüm ona ağırbaşh davranmaktan kurtulamayan memurcuk kadın ctıne karşı olan açlığını ıçine gömüyor, sarışın kauının belleğinuen çıkmayan bacaklarının arasına dalamadığı gibi, cvlcndiktcn sonra da orada ateşini söndüremiyor bir türlü. Uzun bir uğraşıdan sonra amacına ulaşıyorsa da kurulu dü/ene karşı olan tüm isyanına karşın birlikte büyüdüğümüz boş inançların baskısına dayanamayıp evi terkediyor. işte, her şey odalarda geçiyor ve kaderine razı olmuş gibi görünen memurcuğun arkasından baka kalıyor ve neden Döyle yaptı diye hayıflanıyoruz. Odalarda romanı çok başarılı bir roman. Dili çok güzcl pürüzsüz. Cümleler kısa ve çarpıcı. Yazar her şeyin dilde başlayıp dilde bittiğini çok iyi anlamış. Roman gerçekçi yanıyla Balzac, Gogol ve Turgeniyev'i, duygusal yanıyla Zweig ve Strati'yi, konuyu işleyiş biçimiyle dc daha çok Dostoyevski'yi anımsatıyor. "Bu da ne? Ne demek istiyor?" demiyorsunuz hiçbir yerde. Her şey apaçık. Hiçbir bölümde anlamsızlık ve anlaşılnıazlık yok. Tiplemeler çok canlı. Tümü de kesin çizgilerlc resimlenmiş. Hiçbirini unutamıyorsunuz. Üstelik konusu da çok yeni. Hatta toplumumuzun gözünde biraz tehlikeli bile. Ama siz dc memurcuk gibi ıçinizdeki o bozuk camdan bakmak cesarctini gösterebilirseniz dünyamızı olduğu gibi görebiliriz ve hepimizi ezen saçmalıkkrdan kurtuJabilirsiniz belki. Çok sevdim bu romanı. Nobel ödülünü kazanan Kırmızı Pazartesi bundan daha mı güzel sanki? Bu romanı herkesin okumasını sağlık veririm. Bcni üzen bir şey de böylesine başarılı bir romanla bugüne kadar iki kişiden başka kimsenin ilgilenmemesi. Edebiyat dünyamız da politika dünyamızdan farksız. Tiirk romanı yok diyen eleştirmecilerimizin kulakları çınlasın. C U M H U R İ Y E T KİTAP SAYI 310
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle