Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
150 yıllık tarih boyunca hayatın sunağında kadınların bilinçsiz kurbanlardan bilinçli kurbanlara dönüştüğü bir "kadınlar tapınağı" "Mekruh Kadınlar Mezarlıgı'; tam da postmodcrn hiçlık uçurumunun kıyısında yükseliyor ve yazarının kadınlık acılarına kendine özgü tepkisi, kendine özgü yaşamyazınsal kurgudil kuilanımı bileşimiyle, günümüz Türk yazınının temel direklerinden biri konumunu pekiştiriyor. ERENDİZ ATASÜ yla Kutlu'nun son yapıtı "Mekruh Kadınlar Mezarlıgı" m bir solukta, ama müthiş bir yoğunlaşmayla okuyup bitirdiğimde, içimi bir ağudur kapladı!... İki zıt duyumsal düzlemde peşi sıra sürüklcyip durmuştu bu unutulmaz hikâyeler zihinsel işleyişimi ve duyarlığımı: Yaşamın zehirli, yazının ve dilin balsı tadında... Ayla Kutlu, tartışmasız, büyük bir dil ustası. lncelikli deyişlerinden hangisini örnek vcreyim, doğa olaylarını anlatanları mı? "Otelerde, yesil uzun otların üstünde ince bir yel gıbi ağa(ran) sa/ak"tan (s. 71) mı söz edeyim: 'inceden saltnan tül perdeden" giren "süzgün soiuk dalga5v"ndan (s. 179) mı? Yoksa, 'Bir yılanın dil şaklaması gıbi ağaç gövdelerine çarp(an) rüzgâr"dA\\ mı? (s. 172173) Ayla Kutlu, sözlcrden oyulmuş çeşit çeşit müeevherlerle göz alıcı bir tezgâh bczcmck için oynamaz bu revnaklı deyişlerle. Onun gerçekleştirdiği amacı, duyarlı karşıtlıklarla ve ince dengelerle kurulmuş sözcl bir dünya ve sanatsal bir süreklilik yarattnaktır; yazınımızda "Sen de Gitme Trıandı/ılı\"\e açtığı, "Kadın Destanı" ile derinleştirdiği damarı güçlendirmek; "Bir Göçrnen Kustu O" ve "Triandifılıs..."\e başlayan "Anadolu kadınları portre galerisinc" yeni vc unutulmaz imgeler katmak, "Kadın De\tanı"y\& söylediği kadınlığın evrensel trajedisinin yeni "kısımlarını" aktarmaktır. llk bakışta bırbirinden bağımsız gibi görüncn bu ycdi öykü aslında bütünsel bir akış oluştıırur, tarihsel, uzamsal ve sanatsal bakımlardan 19. yüzyıldan günümüze, Kafkasyaldan Akdeniz'c, fcodaliteden tüketim kapitalizmine, destansıhktan çağcıl kurmacaya, masalsılıktan gerçekçiliğe, yalın çocuksu tümcelerden, yoğun eğretilemelerle örülmüş şiirseüiğe, tüm katılığıyla vc cn küçük yarıntılarına dek betimlenmiş gerçeklikten düşselliğe... Ayla Kutlu'nun öykülcri, bir uçları açık metinlerdir; onları tamamlamak bizim düşlemimize kalır. "Bir Varmıs"ta yaşlı Bahubike düşünde mi kavuşur ölmüş eri Ebubekir'e, yoksa ölür de ruhu mu varır kocasının yanına? "Ytlanlar, Yıldtzlar"da aşk sürer mi biter mi? "Solgun Bir Sart Gül"dc Tuğrul'a ve AliveGülgun'a ne olur? Ayla Kutlu sağlam bir tarih bilinciyle, titiz ve gerçekçi gözlemciliği ve çağcıl yazının başat özelliği fantezi ögesini şaşırtıcı özgünlükte, olgun bir bireşime ulaştı A Ayla Kutlu dan "Mekruh Kadınlar Mezarlıgı" Kadınlar Tapınağı mış") Yazar bu öyküde, dönemi yal nızca dokuımşlarla vcrir: Ycmen'c giden oöullar, "DevMekruh leti Ali Osman" (s. 11), vs. "Mercan'a Kadınlar Cıüzelleme" öyküMezarlıgı süne geldiğimizde, "mecıdıye" (s. 111), "Franstzlar'ın dağıttığt ycmek labaklan" (s. 102) gibi aynntılarla, "otomobıl" sözcüğünün eşzamanlı çagrışımlarla aynı metinde buluşması, savaş vc işgal fırtınalarının dindigınin, Cumnuriyet'in ilk yıllarma varıldı^ının ipuçlarıdır. "Ormanda Bir Denız Kabuğu Gıbi" 2. Dünya Savaşı'nın yoksul yıllarını çağrıştırır. "Ytlanlar, Ytldızlar" da iki sevgilinin otele rahatça yerleşebilmesi, zamanın günümüze dayandığını imler. Uzamsal akış Kafkasya'da başlar ("Bir Varmij) ve güneye dogru iner. "Süsen Gittı" Doğu Anadolu daglarının sızını duyurur. Askerlerin "postallan" onların ayağı çıplak veya yemenili perişan Osmanlı ordusuna değil, Cumhuriyet ordusuna mensup olduklarını dokundurur. Bu bir eşkıya kıyımı mıdır, kardeş kavgası mı? Korku duvarını aşmış ergen Süsen ("Içimde eksiklik vardır, korkumu yitırmıjim ben." s. 69) hayatın insafsızlığına dayanabilmek için doğaya kaçar. Süsen özgürlüğüne mi kavuşur, kendine mi kıyar. Bilinmez (s. 89). "Mercan'a Gü'zelleme" de öykünün kısmen geçtiği yayladan baktığımızda îskcnderun Körfezi'ni görebiliriz! AylaKutiu Öykülerin okurun fantezisine açık kurgulanması yaşamdan yansıyan acıyı yumuşatmakta, dikkatli okura yepyeni yazınsal hazlar sunmakta, dikkatsiz okurdan ise öyküleri bir alt akıntı gibi birleştiren bütünsel akışı gizlemekte... Bu öyle bir akış ki, üç renkli iplikten dokunmuş oya motifi gibi, ya da upuzun bir belik gibi , tarihsel ve bölgesel yansımalarla, bu ögelerin dilsel izdüşümlerinden örülmüş: Tarihsel akış Kafkas dağlarından kopup Osmanlı iline göçle başlar ("Bir VarSAYFA 12 "Ormanda Bir Denız Kabuğu Gibi"ya ulaştığımızda ise yazarımızın sevgili kentı tskenderun'a varmışızdır! Günümüzdc "postmodern " ilişkilerdeki yüzeyselliğin, geçmişin ardında ince bir iz gibi süren soylu ve zarıf güzelliklerin, Cumhuriyet özverisinin antîdığı son öyküde, "Solgun Bir Sarı Gül"dc mekân, çökmüş Imparatorluğun başkenti, Cumhuriyetin eski bürokratlarının emekliliklerinde yanılıp şaşırıp yerleştikleri, 12 Eylül sonrası Cumhuriyetinin tüketime ayarlanmış kapitalizminın "başyazarı" lstanbul kentinden başkası olabi'ir mi? Dilsel akış destansılıkla başlar. "Bir Varmti"da konkoyu bir fcodal düzen, kapalı toprak ekonomisidir anlatılan. Kısa tümcclcrle doğanın ve tarihin felaketleri sıradan doga olayları gibi aktarılır. Oylesine alışkındır boynu eğik insanlar hırpalanmaya ve dayanmaya, birbirlerine sokulmaya. Ancak toprağa benzcyerek dayanabilirler, "ellerıne zı/ır gıbi sinmi)", "topuklarını çamur ızleriyle şahrem şahrem yarmı\" topraga (s. 27); nasır tutmahdır elleri ve yüreklcri. Feodal yaşam dönüştükçe, "Mekruh Kadınlar Mezarlığt "nda ve "Süsen Gıtlı'de tümce kurgusu, anlatım günümüzdekine yaklaşmaya yüz tutar. "Bir Varmış"da dil, Türkçe'nin o benzersiz halk deyişleriyle örülmüstür; kimi kez masalları, kimi kez manileri çağrıştırır. Olağanüstü güzellikte ve ustalıkla kurulmuş bir dılselliktir bu bana kalırsa, dolaylı bir çağrışımla Homerosun destan dilini anımsatır. Feodalizmin şafağında, Anadolu'da yaşayan Homeros Troya Savaşları'nı topralc anaya dcğinen eğretilemelerle anlatır. Onun 20. yüzyıldaki yurttaşı Ayla Kutlu fcodalizmin günbatımındaki Bahubike, Setcney, Aybike kadınları, 19. yüzyıl sonu20. yüzyıl başı toprak analarının yaşam savaşını aynı yöntemle hissettirir bize, do^ava dönük egretilcmelerle. "Süsen Gı/tı"de, doğayla bütünleşcn (delircn) ergen kızın iç dünyası, çetrefil toplumsallığın altındaki yalın doğa gibi doğrudan, yalın bir dille vcrilir; kcndiliğindcn öylcsinc söylcnivcrıııış gibi kurulmuştur tümceler. "Ytlanlar ve Ytldızlar"i gcJdigimizdc, bambaşka bir diJ kuşatır bizi. Topraktan kopmuş, özgürleşmiş bir bilinçtir konusan, aşkı, sanatı tanıyan ve yaratan bir bilinç... Doğa gene tüm gücüyle duyumsanır bedenlerde, gökyüzünde, toprakta, yıldızlarda ve yılanlarda, aşkın görkeminde ve sefaletinde; acımasız olduğu kadar okşayıcıdır artık, tck hükmcdici değildir, karsı konan veya uzlaşılandır. Öykünün dili dcstansı "Bir Varmış"laki gibi anonim deyişlerle akabilir mi? Hayır, burada tüm karmaşıklığı ve özgünlüğüyle yaratıcı (vc yalnız) bircy vardır karşımızda ve dil bir o denli özneldir. Öykünün doğa ve sanat karşıtlıklarına göndermelerle örülmüş şiirsel dili, tenselliği sarmalayan eskil söylencelerin sonsuzluğunda akar: Elma, yılan motifleriyle simgelenen, incir yaprağıyla sanata taşınan ilksel günah... Daha eskiler, Zeus'un kudurmuş erkekliği... Daha da eskisi, Sümer tanrılannı korkutan tufan... Doğa, söylence ve sanat birbirinden doğup birbirinc dönüşmez mi, cinsellikse izlek? "Sevınin çtçegi gül sevgıye adanmış bir sunak minyatürüydü." (s. 174), "..kokusmusluğu biriktiren nilüfer" (s. 172), "yılaniar mekanı eöl" (s. 173), "...ince ktytlntts jılet parçalarından yaptlmıs mozaik görünümündeki ay yitık, soluk bir kolaj" (s. 180), "sevınin ve yaşamın uyumunun güzelliğını farketmıs, beyaz gül yaprakları gtbi ince, pürüzsüz tenlerıyle güzel, roman kahramanları" (s. 181), " . incır bütün bir sanat tarihını korumak ıçındır" (s. 179) CUMHURİYET KİTAP SAYI 310