Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cjrülün Adı ve Foucault Sarkacı adlı yapıtlarıyla büyük üne erişen Eco'nun üçüncü romanı geçenlerde Frankfurt Kitap Fuarı'nda günışığına çıktı. L'isola del giorno prima (Önceki Günün Adası) Kemal Atakay tarafından çevrilecek ve Can Yayınları'nca yayımlanacak. HAZIRLAYAN: CELAL USTER talyan romancı, göstergebilimci ve edebiyat eleştirmeni Umberto Fxo'nun üçüncü romanı L'isola del giorno prima (Önceki Günün Adası) ekim ayının ilk haftasında Frankfurt Kitap Fuarı'nda okuruyla buluştu. Cco, 1981 'de yayımlanan II nome della rosa (Gülün Adı) adlı ilk romanında on dördüncü yüzyılda bir ttalyan manastırındaki cinayet öyküsünü anlatırken ilahiyat, felsefe, bilim ve tarih açılarından "gerçek"in sorgulanmasına girişiyordu. Bütün dünyada en çok satan kitaplar arasına giren roman 1986'da Fransız yönetmen JeanJacques Annaud tarafından beyazperdeye uyarlanmıştı. Eco'nun ikinci romanı II pendolo di Foucault (Foucault Sarkacı) ise 14. yüzyıldaTempliertarikatınınçözülmesinden başlayarak dünya çapında tasarlanmış düşsel bir entrikayı konu aJan entrika ile gerçeğin içiçe geçtiği bir gerilim romanıydı. Üçüncü roman L'isola del giorno prima okurları 17. yüzyılda Kardinal Mazarin'in casusJuğuna soyunan Roberto de la Grive'nin öyküsüne götürüyor. Ama Eco'nun bu yeni romanı da, önceki iki romanı gibi, düşünceler tarihınin bir Hollywood gerilim tilmi kadar sürükleyici olabileceğini kanıtlama dencyi bclkı de. Altmış iki yaşında Eco'nun bundan önceki iki romanı, Gülün Adı ve Foucault Sarkacı Şadan Karadeniz'in Türkçesiyle Can Yayınları'nca yayımlanmıştı. 1971'denbu yana Bologna Üniversitesi'nde dcrs veren Eco'nun güncel yazıları ve denemelerinden oluşan bir derleme Günlük Yaşamdan Sanata adıyla ve Kemal Atakay'ın çevirisiyle Adam Yayınları'nca basılmıştı. Estctik alanındaki ilk kitabı Opera aperta ise Açık Yapıt adıyla Yakup Şanan tarafından Türkçeleştirilmış, Kabalcı Yayınevi'nce yayımlanmıştı. Eco, bu kitabında, çoğu modern müzik yapıtında, simgeci şiirde ve Franz Kafka ya da Jamesjoyce'un romanlarında olduğu gibi anlatı düzeninin bilinçli bir biçimde bozulduğu edebiyat yapıtlarında mesajların tcmclde belirsiz olduğunu, okur ya da dinleyicinin, yorum ve yaratma sürccine daha etkin biçimde katılrnaya çağrıldığını öne sürüyordu. Öğrendiğime göre, Eco'nun yeni romanı L'isola del giorno prima ile popüler roman üzeri ne denemelerini içeren II superuomo di massa (Kitlelerin Süpermeni) adlı kitabı Kenıal Atakay tarafından dilimize aktarılacak ve Can Yayınları'nca basılacak. F.co, The European gazetesi yazarlarından Lcc Marshall'ın sorularını yanıdarken ltalya'da basının ydzara yaklaşımı, akademik çalışmaları ile yaratıcı yazarlığı arasındaki S A YFA 12 P I I A. Jinekologlar bile âşık olabilin ilişkiler, yeni romanının çıkış noktaları, yapıtlarındaki kadın karakterler, romanında kullandığı dil vc göndermeler üzerine düşüncelerini de açıkladı. Bundan önceki romanınız Foucault Sarkacı daha kitapevlerinin raflarındaki yerini almadan eleştirmenlerin ve tarihçilerin saldırısına uğramıştı. Bu kez, İtalya'da yayımlanan gazeteler, kitabınızın hiç değilse resmi yayın tarihi olan 5 ekimden sonra yerin dibine batınlması yolundaki ricanıza genellikle uydular. Insanlar hâlâ, Foucault Sarkacı'yla ilgili sırların kitap yayunlanmadan dışan sız masını, benim düzenlediğim büyük bir pazarlama oyununun bir parçası sanıyorlar. Oysa asla böyle bir şey olmadı; üstelik gazete ve televizyonlann göstcri dünyası tarafından fena halde rahatsız edildim. I liçbir yazar söylenti ve dedikodulara dayanılarak değerlendirilmekten hoşlanmaz. Ama bu kez, Berlusconi'ninbana büyük yararı dokunduğunu itıraf etmeliyim; Berlusconi ttalyan gazetelerine o kadar bol malzeme sağladı ki, Umberto Eco'nun üçüncü romanının dedikodulartyla sütun doldurmalarına gerek kalmadı. Gülün Adı'nın olağaniistü başarısından sonra ikinci bir roman yazmaya kalkışmak, o zaman sizin de dediğiniz gibi, "insanın kendini linç ettirmek için elinden geleni yapması"ndan farksızdı nerdeyse. Nitekim bu tahmininizde yanılmadığınız sonradan açıkça anlaşıldı. Aynı baskı üçüncü romanınız için de geçerli mi? Her şeyden önce, basının uydurduğu bir yalanı, Foucault Sarkacı'mn satışının "çok kötü" gittigı aldatmacasını düzelt Umberto Eco'ya göre eleştirmenlik romancılıga engel değil: mek isterim. Bu lafı duymaktan o kadar sı kıldım ki, sonunda yayıncıma sordum: Foucault Sarkacı bugüne dcğin bütün dünyada 8 milyondan fazla satmış. Neresinden bararsanız bakın, pek öyle küçümsenecek bir rakam değil galiba. Gerçi GUlün Adı bunun nerdeysc ıkı katı satmıştı, ama beyazperdeye uyarlanmasının satışı müthişhızlandırdığınıunutmamakgerekir. Basın tarafından haber değeri olan bir yazar olarak görüldüğüm sürece bu baskı da sürecektir, ama beni çok fazla rahatsız eden bir şey değil bu. Anglosakson dünyasında hâlâ dolaşan bir yutturmaca daha var; Gülün Adı yayımlanana kadar adı hiç duyulmamış biriymişim. Anlaşılan, o sıralar Bologna Üniversitesi'nde öğretim üyesi olmamın ve on akademik kitabımın yayımlanmış olmasının onların gözünde en küçük bir önemi yok. Bugün hâlâ Bologna Üniversitesi'nde ders vermckten, göstergebilim, dü ve edebiyat incelemeleri üzerine kitap yazmaktan büyük keyif alan bir profesörüm; onun için, yeni romanımla ilgili ilk eleştirileri korkudan tir tir titreyerek beklediğim yolundaki düşüncelerin yersiz olduğunu söylcmeme gerck yok sanınm. Akademik içgüdüleriniz ile yaratıcı yazarlığınız arasında bir çatısma çıkıyor mu? Kendi romanınızı da aynştırıp çözümlediğiniz oluyor mu? Hayır, pek olmuyor. Belki söylememem gerekir ama, "jinekologlar bile âşık olur" sözü pek hoşuma gidiyor. Romanın iç yapısını görebiliyorum diye roman yazmaktan keyif almamam gerekmez. Bir eleştiri kuramını sınamak için bir öykü yazmaktan daha kötü bir şey olamaz. Ben öykü yazarken, eleştirmen yanımın öngördüğü şeylerin tam tersini yaparak kendimi "eleştirel bilgiçlik "ten kurtarmaya çalışırım. Yoksa, roman yazmak vakit kaybı olur. Anlatının yapısı üzerine bir deneme yazacak olsaydım, hiç kuşkusuz ronıanda olduğu gibi Fiii adalarından birinde bir maske, şnorkel vc scsaljcıyla plaja uzanarakbaşlamazdımaraştırmaya. Yeni romanınız 17. yüzyıl Avrupa larihi, bir gemi enkazı, başlangıç meridyeni ve eftretileme dili dışında ney le ilgili ? Oykü öbür iki romandakının aynısı: Saf, lıaua safdil diyebileceğimiz genç bir adam sonunda bir tür ahlaksal ve düşünsel olgunluğa erişeceğı bir serüvenin içinde bulur kendini. Ben hep Bildungsroman'a (olu^um romanı) gcri dönüyorum galiba. Oykünüzü Otuz Yıl Savaf ları art alanına dayandırmaya yönelten ne oldu sizi? Bazı güçlü imgeler. Sözgclimi, Brecht'in Cesaret Ana'sı. Hep bir imgeden yola çıkarım. Bu kez, 180° boylam meridyeninin öteki tarafındaki bir adanın açıklarında demirli, terk edilmiş bir gemi görüntüsünden yola çıktım. Aslında, on yedinci yüzyıl ortalannda 180" meridyenindeki efsanevi adaları aramanın bir tutkuyadönüştüğünükeşlettinı.ondan sonra gerisi geldi; Roberto'ya esrarengiz ve kötü ruhlu bir "öteki" bulnıa düşüncesi bilcbu radan çıktı, o dönemin edcbiyatında sıkça başvurulanbiryöntcmmiş. Bugüne değin kadın karakterlerinizi yalnızca bir "süs" olarak kullanmakla sııçlandınız. Yeni romanınızda tek önemli kadın karakter Lilia; romanın kahraınanı Lilia'ya âşık olduğunu düşlüyor, ama kahramantn onunla ilgili düşlemleri dışında Lilia'nın hiçbir canlılığı yok roınanda. BuC U M H U R İ Y E T KİTAP SAYI 2 4 4