Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Bukovuski'nin serüvenleri MUZAFFER BUYRUKCU Büyük Zen Düğünü ya da.. nsanların uygarlığa doğru yürüyüşlerinde aldıkları mesafenin bir göstergesi sayılan ve bütün çağlarda yaratıcılığını, geçerliliğini koruyan ve yediden yetmişe herkesi ilgilendiren, herkesi etkileyen 'moda'nın uzantıları arasında edebiyatlar, edebiyatların geçirdiği değişimler, o değişimlere yaptıldan yeniliklerle, atıhmlarla katkıda bulunan yazarlar vardır. Bizde de 'moda' olan, daha öncekiler bir yana itilerek yüceltilen ve hepsinin üstünde tutulan yazarlardan söz etmeyeceğim. Benim sorunum 'ithal' yazarlarla. Bu yazarlardan bazıları, çok güçlü çok yetenekli olanlar ve yapıdarıyla bunu kanıtlayanlar, gözleri kapalı, ne yapacağını bilemeyen şaşkın yazarlarımızın gözlerini açmış, verimli kaynaklara yönelinmesi kunusunda uyarmıştır. Yeni boyutlar kazandıracak olanaklara nasıl yaklaşılacağını, nerelerde bulunduğunu ve nasıl kullanılacağını belirten ışıklar yakmıştır. Kışkırtmıştır. Özendirmiştir. Onlardan biri,"Şaka" romanıyla Türkiye'ye ayak basan Milan Kundera'dır. Sosyalist Çek toplıımunun yaşamını irdeleyen bu siyasal içerikli ama sıkışan, baskı altına alınan ve korkutulan insanın yozlaştırılamayan değerlerine de eğilmeyi ve silkelemeyi gerçekleştiren yapıt, sol kesimce tartışıldı. Beğenen oldu, beğenmeyen oldu ve Milan Kundera adı belleklere yerleşti, başka yayıncıların da ilgisini çekti. "Veda Oyunu," "Gülüşün ve Unutuşun Kitabı"," Varolmanın Dayanılmaz Haf ifliği" kitapları basıldı. Ama onun yıldızını parlatan kitabı "Varolmanın Dayanılmaz Hafilliği"ydi. Gene tartışıldı, gene sol kesimce sert tepkilerle yerildi, hainlikle suçlandı, ortam iyice ısındı ve satış. rekorları kırdı, Türk edebiyatının bir üyesiymiş gibi solcu olmayanlar tarafından benimsendi. Derken Marquez sürüldü piyasaya. Marquez'in Nobel almasını akıllıca değerlendiren Can Yayıncvi bir 'Marquez fırtınası' estirdi, dikkatleri Güney Amerika edebiyatının üsrüne çekti. Bizim gibi geri bırakılmış ya da bıraktırılmış ülkeler topluluğu olan Güney Amerikalı yazarların yapıtları vitrinleri doldurdu. En son gelen Umberto Eco'nun bombası "Gülün Adı" romanı, Kundera'ların da, Marquez'lerin de önüne geçti, hepsini solladı.Bu yabancı yazarlar listesine, 1992'den bu yana yayımlanan "Ka I Bukowski, uzaktan uzağa Sait Faik'i çağrıştırır ama ondan daha cesur, daha atılgan, daha gözü pektir. Kural mural iplemeyen bir 'asi'dir. Yalnız, Sait Faik'teki insan sevgisi, saygısı onda yoktur ve Sait Faik gibi cins bir sanatçı değildir. sabanın En Güzel Kızı"," Hollywood"," Postane"," Büyük Zen Düğünü" kitaplarının sahibi Amerikalı Charles Bukowski eklendi. Üç kitabını Türkçe'ye çeviren Avi Pardo, "Kasabanın En Güzel Kızı"nın başındaki tanıtma yazısında, Bukowski'nin yaşamı ve sanatı hakkında bilinmesi gereken önemli noktaları açıklar: 1920'de Almanya'da doğan ve çpcukken ailesiyle kaynak olarak döşer. Her yapıtında başından geçenleri, tanıklıklarını bir şey saklamadan, saklama gereğini duymadan mertçe anlatır. î§ arama, bulma çabalarını, kadın erkek ilişkilerindeki yakın ve uzak odakları, daha doğrusu tanıdığı, tanıştığı bir günlüğüne, bir saatliğine, bir haftalığına odasında, yatağında barındırdığı kadınlara hissettiklerini sergiler. Sert, başkaldıran, söven, küstah, eleştiren, alay eden, mizahtan da yararlanan bıçak gibi, şiş gibi bir dil kullanır; pornografik benzetmelerle, deyimlerle, cinsel organların adlarını söyleyerek ve cinsel birleşme resimleriyle atraksiyon yaparak dilini çekici kılar. Amerikan yeraltı edebiyatının öncülerinden olan ve yeryüzündeki bütün aykırılıkları protesto eden Bukowski yirmi gecede yazdığı "Postane" romanını, 20 şişe viskiyi, 210 şişe birayı ve 80 adet puroyu tüketerek tamamlar. Müthiş bir içkicidir, gece gündüz sarhoştur, bu içki tutkusu bir ara yeteneğini, yaratıcılığını dondurur, beynini bağlar, beynine kilit vurur ve tam on yıl tek satır yazamaz. Onu yaşamın kaldınmlarında dolaştıran iki büyük merakı vardır: Kadın ve içki. Boksu, at yarışlarını da sever ama bunlar o kadar önemli değildir. Kadın ve içki olmadan şakağına tabancanın namlusu dayansa bile bir adım atmaz. Parada, pulda, malda gözü yoktur ama rahat, ite köpeğe muhtaç olmadan yaşamak ister. Bu marjinal şair, "Büyük Zen Düğünü"ndeki öykülerinde seviştiği kadınlara fazlaca yer verir. Bu kadınların çoğu feleğin çemberinden geçmiş, sokaklara düşmüş, sık sık onunla bununla yatarak içinde bulundukları olumsuzlukların kemiriciliğini unutmaya çalışan mutsuz, bunalımlı kimselerdir. Ruh hastasıdırlar. Yaşamlarının özel bölümlerini sapıklıklarla, manyaklıklarla, ahlâksızlıklarla donatırlar; hayvanlarla bile cinsel ilişkide bulunmaktan kaçınmazlar ve utanmazlar, yaptıldan çok doğal, sıradan şeylermiş gibi davranırlar. Et, kemik ve kan yığınıdırlar. Sevgisizdirler. Boşlukta yuvarlanan ve yosun tutmayan taş gibidirler. İtilen, kakılan, horlanan, ezilen, süründürülen, kendilerini korumaktan, savunmaktan aciz ve her an derinliklerinde kaybolacakları uçurumların kenarlarında gezinen zavallılardır. Kosinski de "Boyalı Kuş"ta toplum dışına sürülen, çeşitli cezalara çarptınlan^cıçekenveçektirenjvahşeti, dehşeti, öldürmeyi, çügınca çiftleşmeyi benimseyen kaçıklardan söz eder. Bukowski'nin öykülerine çok benzer öyküleri. Bukowski, yapıtları skandal yaratsın diye mi bu 'hasta' tipleri seçmiştir yoksa Amerikan toplum yapısındaki aksaklıklar mı üretiyorbunları? Bukowski, kahramanları gib sokaklarda sürten, sokakları, meyhaneleri mesken tutan bir serseridir. Sokakların, orospuların, pezevenklerin, hırsızların, ibnelerin, sarhoşların dostu, şairi, öykücüsü, romancısıdır. Uzaktan uzağa Sait Faik'i çağrıştırır ama ondan daha cesur, daha atılgan, daha gözü pektir. Kural mural iplemeyen bir 'asi'dir. Yalnız, Sait Faik'teki insan sevgisi, saygısı onda yoktur ve Sait Faik gibi cins bir sanatçı değildir. • Büyük Zen Düğünü/ Charles Bukowski/ Türkçesı. Avı Pardo/ Metis Yaytnlarıf 162 s. SAYFA 5 Charles Bukovvskı birlikte Los Angeles'e göçen Bukowski, Maksim Gorki gibi, Jack London gibi, Panait İstrati gibi kendi kendini yetiştirmiştir ve yüze yakın işe girip çıkmıştır. Adlarını andığım yazarlar gibi yaşadıklarını sanatının temeline C U M H U R IY E T K İ T A P S A Y I 1 9 0