07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Modern sanatın gelişmesinde öncü rol oynayan VasÜİ Kandinski'nin "Sanatta Zihinsellik Üstüne" kitabı, bir kuram kitabı gibi görünmesine karşın aslında bir sanatçının beyin cimnastiğinin notlarıdır. SANATTA ZlHlNSpLLfc ÜSTÜNE deri gibi. Yapıt ile izleyici arasında bir uçurum varsa eğer, bu, algılama farklılığından kaynaklanır. Algılama kültüre bağlı olduğundan yapıttan çıkan titre5İm iki varlık (yapıt vekarşısındaolan)arasındakı algıkültür duvaı ına çarpar ve geri döner. Rembrandt "Gece Devriyesi"nde, onbĞş figürü karanlığa buğduğu için bozguncu olarak nitelendirilmiş ve işten uzaklaştırılmıştı. Caravaggio, "Aziz Matta"yı tablosunda sıradan birisi gibi ele aldığı için tutumu saygısızlık olarak nıtelendirilmişti. Çünkii resinı^el duyuşa "içselliğe' dayanan algılama (sanatçı algılaması) ile maddeci algılama (izleyici algılamaM) birbirlerıyleçatışmaktaydı. Seyirci kendi algılama düzeyinin bir sonucu olarak Kandinski'ye göre yapıtta ya tam bir doğa taklidini ya doğanın yoruınunu ya da doğal biçimler kılığındaki ruhsal durumları aramaktadır akla şu soru da geliyor: Içselliğin de bazı ılkeleri olabilir mi? Evet. Bir yapıtın içsel olabilmcsıiçin, a) Kendine özgü olması b) Çağa özgü olması c) Bütünüyle sanatsal olması gerekmektedir. llk iki madde, bu zorunluluk için temel ama her çağda kalıcı ve yaşayan, sanatsal olanolmaktadır. Sanatçı, sanatsal olanıbulup yakalamalıdır Bu da soyut resmin kapısını aralayan ıfadeözgürlüğünügerektirmektedir. Sanalçı, içsel zorunluluk gereğincc kendine özgü olan ifadeyi bulmalıdır. Bu ifade de ruha yönelik amaçlar üzerine kurulmalıdır. Kandinski içsel olduğu sürece, ifade özgürlüğü için sanatçınm istediğı bıçımi kııllanabileceğini söylemektedir.Şuphesizbuozgurlüksanatçıyısoyuta yöneltmektedir. Kiibizm, Rönesans'ın Kandinski'ye Göre Sanat Yapıtı ftRHAT OZGUR 'Sanatta Zihinsellik Üstüne"ya da... "Kandinski, genel olarak sanatın temellerini irdelerken diri ve sonsuz bir ilkeyisart koşuyor: içsel Zorunluluk llkesi." S anat yapıtlarının arkasında bizim göremediğimizbirtaraf vardır. Bu, sanatçının kafa yapısıdır. Başka bir deyişle, bir sanat yapıtı, zihinsel aktivitelerin biçim bulmasıdır. Ancak yapıtın oluşumunun dayandığı bu zihinsel aktivite, tamamen mantıki, bilimsel bir araştırma gibi formüle edilmiş ve "gerçekleştimıe' süreci dizgelere dökülmüş bir aktivite de değildir. Çünkü sanat öncelikle bir duygu işidir ve onu bilimden ayıran da bu yönüdür. "Bilim adamı, insanın doğayla olan nesnel ilişkilerinin dış dünyasını değiştirmeyi, sanatçı ise insanın öteki insanlarla olan öznel ilişkilerinin iç dünyasını değiştirmeyi amaçlar" (1) Sanat, bilinçle içiçe ama bilinci ansızın kıstıran duygudan yanadır yine de. Çünkü duygu, sanatta içsel olabilmenin çekirdeğidir. Klee gibi, sanat ınınyanında kuramlarıyla da tanınan Kandinski "Sanatta Zihinsellik Üstüne' adlı kitabında genel olarak sanatın temellerini irdelerken diri ve ve sonsuz bir ilkeyi şart koşuyor: "İçsel Zorunluluk İlkesi." Sanatta "içsellik", yapıtın tüm elemanları için geçerlidir. Ne var ki, bir yapıt ne denli içselse o denli çağının ilerisindedir. Sanatçının içselliği, toplumun ortalama algısının üstündedir. Bu nedenle Kandinski, eşit parçalara ayrılmış bir üçgende sanatçıyı en üst ve en dar bölüme yerleştirir. Ve bu üçgenin tüm tabakaları hareket halinde olmalarına, birbirlerine yaklaşabilmelerine karşın, en altın en üste ulaşabilmesi için belki de yüzyılların geçmesi gerekiyor. Bugün hayran olduğumuz, fakat geçmişte hor görülen ldasik resimlerin kaK İ T A P S A Y I 1 9 0 b) Dışsal olanı daha da aşan ama gerçeğe bağımlı fantezi. Bugün bu alanların ötesinde bulunan salt soyutlama ve salt gerçeklik alanlarıyla birlikte, bu iki nokta arasında kalan nıutlaközgürlükdesanatçıyasunulmuşbulunmaktadır Kandinski'ye göre. Aslında bir sanat yapıtına ulaşabilmemiz, onunla aramızdaki doğal etkileşimi yaşayabilmemiz için, yapıtı kendi iç dina miğiyle kabul ctmek, biçim vc renkleri dış nesnelerle bağ kurarak algılamaktan va/ geçmek, onu soyut bir varlık olarak kabul etmek gerekiyor. Bu soyut varlık, olu, bizden uzak, bize seslenmeyen bir varlık değildir elbet. Zaten soyut sanatın temelini nesneye değil, çizgi ve renk zorunluluğuyla bağlıyor Kandinski. Çizgi ve renk içsel olsun, organik bir varlık gibi tınısını, titreşimlerini bize göndersin. Bu duruma bakarak müzik karşısındakitutumu, resminki gibi karmaşık olnıadığını söyleyebiliriz. Müzik nesneye değil, zamana bağlı olduğundan Fischer'in sonucunu hatırlayabiliriz. Sanatlar içinde en soyut olanı muziktir. Müzik sadece kendisidir ve biz onu hemen kendi iç dinamiğiyle kabul ederiz. Oysa resim karşısında önceden de bahsettiğimiz çeşitlı bekJentilere gireriz. Resim aslına ne kadar bağlı kalsa da, doğadan daha doğal olamayacağı için, hem doğal bir varlık gibidir hem de değildir. Yapıtın iç dinamiği budur zaten. Kandinski bu konuyu "konuşma" örneğiyle şöyle açıklıyor. Nasıl ki bir konuşmayı, bir ses, fiziksel bir eylem olarak duyumsamak yerine daha çok sesten çıkan anlamın peşinden koşuyorsak, özellikle soyut olan sanat eseri karşısında benzer tavrı göstermekten ötürü, içsel değil dışsal kalıyoruz. Bir yapıtı, tüm öğeleriyle organik bir varhğın oluşum evreleri gibi kabul edersek, içsel titreşimlerini alabili riz. Matisse, bir portredeki kişisel ifadeyi, doğal biçimesadık kalarak değil, rengin içselliğiylcvermekistıyordumcsela. Kandinski'nin kitabı bir kuram kitabı gibi görünse de aslında bir sanatçının beyin cimnastiğinin notlarıdır Renktenbiçime değin, derinlemesine daldığı konularda sanatçıya ve izleyiciye belli sorumluluklar yüklemekten de kaçınmamaktadır. Belleğimize yerleşen "içsellik", "özgünlük", "tını" gibi kavramlara bakılırsa Kandinski yaratıcılık duygusunun analizini yapmıştır. • Rembrandt'da izleyici tam bir doğa taklidini ararken, Caravaggio'da idealize edilmiş bir doğa yorumunun peşindedir. Algı uçurumunun aşılıp yapıta ulaşabilmesi, seyircinin kültür potasını genişletmesine bağlıdır. Zaten "anlama' diyor Kandinski, "seyircinin olgunlaşarak sanatçının bulunduğu noktaya yaklaşmasldır." (s. 24) Maddeci algılama, sanatta doğal nesnelerin yansımasını arayan, tenıbel zihinsel aktivitesi bulunmayan bir algılamadır ve sanatta dışsal başarılara önem vermektedir. Bu durum, sanatçı ile toplumun aynı katmanlar içinde bulunuşuyla ilgilidir. Kandinski için bu, bir gerileme dönemidir. Yaşadığı dönemde adı dilden dile dolaşmış, bugün kaybolmuş çok örnek var tarihte. Tabii burada her anlaşılınaz olan yapıtın çağının ilerisinde, iyi bir yapıt olduğu sonucunu çıkarmamak gerek. Kandinski, "içsel olarak dolu olan resim, iyi yapılmıj resimdir" diyor. (s. 96) Bir yandan bulduğu çizgi ve renk perspektifinden, çizimsel ve resimsel olanaklarla yüzeye geçmiş, soyutu yakalamıştı. Hacimden kopuş, maddi olandan da kopuş demekti. Soyut bu anlamda optik olanı geçmek, organik olanı da itmek demekti. Biçim, dışsal olarak ne denli gevşetilirse içsel olarak o kadar kaynaştırılmış olmaktadır. Kandinski, soyut sanata gidcn yolun "dışsallıktan " kurtulmak olduğunu söylese de, dışsallıktan, doğadan kopuş anlaşılmamalı. Natüralizm dışsala bağlı, soyut, bağlı olmamasına karşın her ikisinin de doğayla olan bağıntısı kuşkusuzdur. Dışsallık, dışımızdaki nesneler dünyasıyla, doğa ise bu nesneler dünyasıyla beraber duyumsayabildiğimiz her şeyle ilgilidir. Böylece içsel zorunluluk gereği, resimsel biçim iki yönde alınmaktadır. a) Dışsal bağımlılığım yitirmiş soyut biçimlcr (Kare, üçgen v vb. oluşan süslemecilik). Sanatta Zihinsellik Üstüne/ Vasılı Kandinski/ Çeviren: Tevfik luranl Yapı Kredı Yaymları/Vm (1) George Thomson, "İnsanın Özü", Çeviren: Celal Üster, tstanbul, 1987/ s 118 C U M H U R İ Y E T SAYFA 11
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle