Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sosyalist rejimlerin sert eleştirmeni olarak şöhretyapan biryazar Kundera roman yazıyor m AYŞEBUGM Ölümsüzlük / Milan Kundera / Çeviren: İsmail Yerguz / Afa Yayınları, İst. Ekim ]990 / 380 s. / 23,000 TL. / CKK Kod No: 011.134 Kundera, dünyada ve Türkiye'dc Doğu Avrupa'daki sosyalist rejimlerin sert eleştirmeni olarak şöhrct yaptı. Onu sadece bu yiizden sevenler oldu. Ona bu yüzden çok kızanlar da oldu. Ona kızanlar sadece Ortodoks sosyalistler değildi. Ülkesindeki rejim aleyhtarları tarafından da eylcmsizlikle suçlandı. Gazeteci Karel Hvizdala, I lavel'le yaptığı bir gürüşmede Çek entelektüellerinin Kundera'ya itirazlarının şöyle özetlenebileceğini söylüyor: "Kundera, Batının Doğu hakkındaki görüşlcrinc tamamcn uygıın bir tablo çizerek başarıyı satın aldı, zatcn Batıda protestoların hafife alındığını görmekten yana, kcndi cylemsizliğini, ancak böylı; haklı gösterebilir" (1). Havel buna, "Kundera'nın bestseller tahtına kurulup anlaşılır ulnıa bahancsi ile bu uğurda inançlarından ödün verecek yapıda biri olduğunu sanmıyorum" diyc karşılık verıyor. Bence Kundera'nın tek bir kitabını okumuş birinin bu konuda Havel'in görüşünü paylaşmaması imkânsız. Ama asıl mesele bu değil. Mesele Kundera'nın katkısının Doğu Avrupa toplumlarının sorunlarıyla sınırlanabilecek bir katkı olmayışı. Bu, Roman Sanatı'yla Ölümsüzlük üıı yuyınlanmalarından öncc dc görülebiliyordu. Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği'nin Türkiyc'dc gördüğü büyük ilgi dc bunu göstcriyordu. Bu roman Türkiye'de sadece sosyaliztn düşmanlarını etkilcmcdi. tnsanlann üzerine kâbus gibi çökcn, insanı hem özel hayatı yok cdcrcesinc sınırlayarak hem de farklı olma hakkını or'adan kaldırarak czen bir toplumu anlattığı için ve Türkiyc'dcki okurlar böyle bir toplumda varol ıııanın sorunlarını çok iyi tanıdıkları için kitap burada etkili oldu. Ama bu sorunlar sadece totaliter rejimlere özgii sorunlar değil. Roman Sanatı ve Ölümsüzlük, bunu göstererek Kundera'nın temel meselesinin ne olduğunu açıkça ortaya koydular. Bu kitaplarda, Kundera'nın dünyanın sonunda, kendi dünyasının sonunda, ortaya çıkan varolma sorunlarıyla uğraşan biri olduğunu gördük. Bu dünya modern Avrupa'ydı. Yani, 17. yüzyılın sonunda, tanrının insan hayatı üzerindeki mutlak egemenliği reddedildikten sonra ortaya çıkan bclirsizlik içindc çevresini anlamaya, anlaşılır kılmaya çalışan insanın dünyasıydı. Tanrı gitmiş, yerine bir sürü ahlaki bclirsizlik gelmişti. Bununla birlikte gerçeğin bin türlü yüzü, bin türlü yorumu olduğu ortaya çıkmış,, insanın dünyayı anlama çabası da o ölçüde güçlenmişti. Bilimsel çalışma bu çabanın sadece bir yönüydü ve insanla gerçeklik arasında tanrının bıraktığı boşluğu bütünüyle doldurması imkânsızdı. Roman, gerçeği anlama çabasının bir ürünü olarak, bu dünyada ortaya çıktı, bu dünyayla birlikte gelişti. Kundera'nın dcdiği gibi romanın bilgeliği bclirsizliğin bilgeliği, gücü Ilakimi Mutlak'ın yokluğuna dimdik bakabilme gücüydü (2). Amacı yargılamadan anlamaktı, ahlakın yerine koyduğu şey ise estctikti. Dolayısıyla bir romanı yargılarken kullanabilecek en öncmli ölçütler de estetik ölçütlerdi. Bir ölçüt de tabii, rumanın kendinc sadık kalmasıydı, Kundera'nın "Cervantes'c sadakat" dediği şeydi. Bu sadakat, Kundera'ya göre romanın ruhuyla ilgili iki şeyin anlaşılmasını gerektiriyor. Önce, romanın ruhunun karmaşıklığın ruhu olduğunun anlaşılması gerckiyor. Bu alanda, romanın karmaşık gerçekliği anlama çabasının en büyük düşmanı, gerçckliğin kendi yorumlarının dışında yorumlanmasına izin vermeyen totaliter ideolojilerdi. Kundera, bugün bu düşmanın gerçeklik karşısında yenilip ortadan kalktığını düşUnüyor. Ama romanın ruhu aynı zamanda sürekliliğin ruhudur. Kundera'nın deyişiyle, "her eser ondan öncekilcre verilen bir cevaptır, her eser romanın kendinden önceki bütün deneyimini içerir" (1). Böylece romanın şimdiki zamanda anlattığı gerçeklik geçmişle gelcceği birbirine bağlar. Roman her zaman tarihseldir. Bu alanda romanın düşmanı, ideolojiden daha güçlü , bir şey olan "imagoloji" dir. Idcolojiler gerçeğe yepilmişlerdir, ama imagoloji gerçeğe baskın çıkmış ve onu ortadan kaldırmayı başarmıştır. Çağımız imagolojinin çağıdır. Reklamcının, kamuoyu araştırmacısının, belirli bir tür gazetecinin çağıdır. Bunlar gerçeği her gün ycniden ürctir, insanlara kabul ettirirler. Mutlak iktidarlarının tarihsel bir süreçle hiç ilgisi yoktur. Bugün üretilen gerçek yarın değişecektir. "İmagolojinin saltanatı tarihin bittiği yerde başlar "(4). Kundera'ya göre imagoloji ideoloji gibi tarihc damgasını vurmaya çalışmaz. Ama ideolojininkinden daha güçlü olan iktidarının sonucu, totaliter ideolojilerin varmaya çalıştıkları sonuçlardan pek farklı Kundera, bugunün modern dünyanın hem sonucu. hem de sonu olduğunu gösterır Burada modern Avrupanın yucelttığı bırey, kendısıne kabul edlllr bir ımaj yakıstırıp dolasmak durumundadır değildir. tki durumda da insanlara empoze edilen temel değer eşitliktir. Ama bu eşitliğin gelir bölüşümünde eşitlikle hiç ilgisi yoktur. Bu tür eşitlik, insanların birbirlerine benzer hale gctirildikleri, farklı olana tahammül edilmcyen bir ortamın temel değeridir. Bu ortamda özel hayatını korumaya çalışana hiç tahammül edilmcz. Gazetecilerle fotoğrafçıların tartışılmaz sorgulama vc gösterme hakları karşısında hcrkes cşittir. Bu haklara karşı çıkmak tcmcl değer olan eşitliğe karşı çıkmaktır. Dünyanın çirkinliğinden, bcton yığınlarından, gürültüden, itiş kakıştan rahatsız olmak da hiç hoş görülmez. Dünyayla uyuşmazlık içinde olmak eşitlik ilkcsine aykırıdır. "Herkes burada güzcl güzel yaşarken sana ne oluyor?" Kundera, bugunün modern dünyanın hem sonucu hem dc sonu olduğunu gösterir. Burada modern Avrupa'nın yücelttiği birey, kendisine kabul edilir bir imaj yakıstırıp dolasmak durumundadır. Yüksek sesle "Bcn şöyle bir insanını" diye bağırmak durumundadır. "Şuna bayılırım", "Şundan nefret ederim", "Motosikletimin susturucusunu çıkarıp korkunç bir gürültü çıkartarak aranızda dolaşırım." Duyguların yüksek sesle, çocukça, safça dile gctirilmesi, isteklere, her biri bir hak halinc gelerek hak kavramını içcriğinden boşaltmış olan isteklere, saldırganca sahip çıkılması, benimsenen, beğenilcn bir tavırdır. tşsizlerin lüks bir dükkânı işgal etme hakları da, kürklü kadınların bu dükkândan havyar satın alma hakları da r>ynı düzeyde haklar olarak kabul cdilip savunulurlar (5). Böylece eşitlik vc demokrasi ilkeleri, en büyük ekoncmik cşitsizlikler karşısında bilc, zedelenmcmiş olurlar. KültUr ve sanat gclcneklcrine sahip çıkıîması ise bu ilkeler açısından tehlikeli görülür. Fntelektücl clitizm hiç hoş karşılanmaz. Kitle iletişim araçları, yalmzca güçlü fikirlcrin ve zcngin yaratıcılığın geleneklerine sahip çıkan kültür akımları ve sanat türlerinin yerine geçmekle kalmaz, onlara karşı kıran kırana bir savaş vcrirler. Kundera'nın Roman Sanatı'nda tanımladığı "m'somusisl" kavramı bunu açıklar. Misomusist sadece sanata yabancı biri değildir. Danıel Day Lewi5 ve Juliette Blnoche 'Varolmanın Dayanılmaz Hafıf lığı'nde S A Y F A 6 CUMHURİYET K İ T A P S A Y I 59