29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

tan bu scslc mctinlcri tartışması, yapılmış tartışmaları konusıınun içinde suda balık gibi yaşayan birisinin rahatlığıyla gözden geçirebilmesidir. İngiliz Edebiyatı Tarihi'nin bülüniiylc İngiliz romanının doğusuna ayrılmış iiçüncü cildini bir gözden geçirmek, roman sanatıntn doğuşuna, daha da önctnlisi bunu biziın algılayışımrza ilişkin birkaç noktayı yeniden düşünmek için iyi bir fırsat da olacak. tngiliz edebiyatı tariliçileriyle birlikte Mina Urgan, İngiliz romanının babasının kim olduğu sorusunu haklı olarak tartı^ır. (Robinson Crusoe'nun yazarı Daniel Deloc mu, Clarissa'nın yazart Samucl Richardson mu, hatta yoksa Tom Jones'un yazarı Henry Fielding mi); çünkü soru ilk İngiliz romanının nerede görüldüğü sorusunun olesindc ruıııaıı dcneıı biçiınin ne olduğu sorusudur. Ama bu saf cdebi, estetik biçimiyle bu soru lıiçbir zaman bizim surunumuz olmamıştır; çünkü ne roman dencn biçimi keslettik biz, ne de o biçimi ortaya çıkaran dil bizim clilmıi/. Kendinıize içıenliklc bile sursak biz bu soruyu, roman sanalının kaynaklarını aydınlutmaktan çok, soru bir sürc sonra kafamızın içinde bir yerde dcğişerek kendimi/i avdınlalınaya yönelir: 17. yü/yılın suıuında, İngiliz kultüründc, dilindc, toplumunda, edebiyatında roman denen ve bugün bülün gücüyle ya^ayan bu lıarika biçiınin orıaya çıkmasına yol açacak nclcr vardi:' Roman sanatı ü/.erindc düşünme alışkanlıklarımız içinde, savıınmacı bir cziklik ya da ikiz kardeiji saldırgan bir böburlenmeyle sorulsun, lıpkı birinci soru gibi bu ikinci soruıuın ıla bir başkasınin maskclenmiş şckli olduğunu hisscderiz: Niyc bizde onlar gibi yescrmedi ve onlarda olduğu kadar gelişip giiçlenmedı bu sanat? İslcr sanayileşmeye, bıreyleşmeye ilişkin sosyolojik bir cevap verelinı bu soruya, isler görme ve resim kültürümüzdeki eksiMiğe işarcı cdcıı A. i lanıcli Tanpınar gibi estelik bir cevap ya da İMer dinsel geleneklere, ccmaat baskısına dikkati çcken politik bir eevap verelinı, isler okuma alı^kanlıklarımı/ııı yctcrsi/liğini öncmseycn isialiksel bir revap, lıer seferinde anlama lutkumuz, belki de kendi ^iddeti yüzünden, eserin ürctildiği ve tiiketildiği ortamın kendisine, yazarın yas.adığı çağa yönelir; yazarın ve eserin kendisine değil. Mına Urgan ın larilıinin Ingili/ romanının doğıışuna ayrılmış üçüncü cildinin bu konuda yeni bir cevap bulmak için degil, anıa yeni bir soru bulmak için bir lırsal oldııgunıı düSjünüyorum. İlk İııgili/ romanlannın ve romancılarının lıı/lı bir gö/den gcçirilişi bi/e bu sanatın kuralların değil, rastlantıla Fırsatçı, yaratıcı, muzır ve hırslı erkekler Mına Urgan, İngiliz romanının babasının kım olduuunu haklı oıarak tartısıyor, Daniel Defoe mu(solda), yoksa Henry Heldıng mı' (orta da) Mına Urgan ın, valnız İngiliz edebıyatının degıl, belkı de roman turunun en sınır tanımayan, en benzersız, en kuralsız basyapıtı Trıstam Shandy yı tanıtırken duyduğu coskuyu anlamamız ıcın bu yapıtır, Turkceye revrıldığı gune kadar beklememız gerekecek Mına Utnan, İngiliz edebıydtı larıhını, hıkaye edun kıvıak bir yri7,irındılıylpy,i7iyor (fotngraf InrahımGunpH C U M H U R I Y E T KİTAP S AY I 5 9 ı ın, bilinçli estelik tasarımların değil, faydacı bir anlatma tutkusunun; yüce dü^üncelerin değil, para kazanma hırsının; eğitmeveyücellmeisleğinin değil, eğlendirme veoyalama isteğinin; ilkeli ahlakçıların degil, pervas:z fırsatçıların; gerçeklcri dile getirme isteğinin değil, okuyucuyu hikâycylc avlama tutkusunun ürünü olduğunu açıkça gösteriyor. Türlü ticari giri^imlcrı baijarısızlıkla sonuçlanan Daniel Defoe, Robinson Crusoe'yi bu tür seriiven romanlannın çok tuttuğunu bilerek ve başka kitaplardan vc hatıralardan yararlanarak kaleme alnıış, ama ya/.dıklarmın lıayal ürünü olınasının ilgiyi vc satışı düşürcccğini bildiği için hikâyesini inandırıcı kılacak ayrıntılar bulmaya çıılışmıstiDefoe, "Robinson'un bu ıssız adada yirmi sekiz yıl yaşadığını bildirmekle yetinmez; orada yirmi sekiz >ıl, dokuz ay, on dokuz gün kaldığını..." da ekler. Yaşannıamışolayları yaşanmış gibi sunabilmek için Defoe'nun yaplığı bu küçük yaratıcı salıtekârlığın bugün roman sanatının bileler hazinesindc hâlâ saklandığı söylenebilir. " Yağmur tam dört yıl.onbiray, ikigünyağdı." (Marquez) ) İngiliz romanının ikinci "baba"sı Samuel Richardson da sanat kaygılarından çok ticari tııtkularla, kendi deyişiyle "yeni bir yazma yöntemi" ke^fetmek zorunda kalmı^tı. Mina Urgan'ın küçümsemekten kendini alamadlğı, ama anlatım gücü karşısında da boyun cğdiği, "...kitabı karıştırayım derken, öyküye kapılıp, Pamela'nın birinci cildini basından sonuna değin lıiç sıkılmadan yeniden okudıığutnu hayretle gördüın," bu yazar bir yayımcının sipariş cttiği okumamış kişilcr için gcrckli "mcktup örnekleri "nin yer alacağı bir kitabı kaleme alırken bir hikâyeye takılıp ilk romanının bcij yüz saytalık ilk cildini iki ayda yazıvermişti. (Bizde ancak Abmet Mithat'la kıyaslanabilecek bir rekor!) Kendisine göz koyan varlıklı toprak sahibine kar^ı "namusunu koruyan bir lıiznıetçinin hikâyesi olan bu kitapta, tıpkı ticari başarı üzcrinc Richardson'un altı yıl sonra yazacagı Clarissa'da olduğu gibi, ırza tecavüz konusu 18. yüzyıl İngiliz orta sınıf okuyucularının duygularını gıdıklayacak sekilde ele alınır: Hiie, ayrıntılara, zengin ayrıntılara girerek dramatik ve pornografik beklcntiden, tarafların karşılıklı isleklerinin şiddotinden yararlanmaksa da, sonuç beklenmedik bir inandırıcılık vc gcrçekçilik olmuştur. <Marxist elcşlirmcn Terry l'ı'gleton Cllarissa'da yükselen orta sınıfın öfkesi, cinsel politika ve fcTiinizı ı konusundla derin sezgilergörür). Ama bü/ı İngili, ele^n'rmenlerine ve onlara katılan Mina Urgan'a göre "ilk gerçekçi İngiliz roman1" Richardson'un değil, işe onun sınırlı dünyasıyla alay edeıı romanlarla başlayan Fielding'in Tom Jones'udur. Burada bi/im dikkal elnıemi/ gereken nokla isc pervasız ve lırsatçı yaratıcılarla sınırları hı/.la genişletilerek kurulan bu yeni biçiınin evriminin her aşamasında kurallarının ya da kııralsızlığının yeniden dcğiştirilmesidir. Romanın bütiin biiyük yaratıcıları vc kural değiştiricileri gibi sorumsuzluk, ahlaksızlık, ciddiyetsizlik ve hafiflikle suçlanan Fielding Tom Jones'daki kimi bölümlerin niyc kısa, kimilerinin niye uzun olduğunu açıklarkcn kcndine özgü mizalııyla ekler: "Yeni bir yazı türünün kurucusu olduğuma göre canımın istediği kurallarla yazacağım hen de." Batı romanını anlamak için sormamız gereken yeni soru, Fielding'in ideolojisine, düşüncelerine, ya^adığı çağa ya da "ayna" tuttuğu çevreyc değil, bu sınırsız özgürlük yaratıcılık ve mizalı duygusuna yönelik olmalıdır. Yalnız İngiliz edebiyatının değil, belki de roman türünün en sınır tanımayan, en benzersiz, en kuralsı/ başyapıtı, hiç şüphesiz Laurcncc Sternc'in Tristam Shandy'sidir. Bu tııhaf ve eşsiz ronıanı tanıtmaya giri^tiğinde Mina Urgan'ın duyduğu coşkunun ne kadar haklı ve ne kadar yerinde olduğunu anlamaını/ için çeviri edebiyatımızdaki bu cn büyıik cksikliğin kapatıldığı, Tristam Slıandy'ııiıı Türkçeye çevrildiği güne kadar beklememiz gerekecek, çünkü bir başkasına anlatmakla konusundan, havasından, zekâsından en çok kaybedecck kitaplardan biridir bu roman. Bu zekâ, neşe, yaratıcılık, saçmalık ve özgünlük ^enliğini ba;ka kilaplarla kar^ılaştırarak da anlayamayız; çünkü pek az kitaba benzer o. Mina Urgan'ın bu kitabı tasvir cdcbilmck için kaleminin ucuna gelen sıfatların altını lek lek çizdikten sonra en çok kullanılanın "çılgın" olduğunu gördüm. Sternc ve romanı için Urgan'ın kullandığı diğer bazı sıfatlar: "(iarip", "soytan", "aldatıcı", "parçalı", "saçma", "açtk saçık", "acayip", "karmakarışık." Tiirk edebiyalında bu kitaplan etkilenıniş iki roman vardır gene de: Tutunamayanlar ve Kara Kitap. Sterne için, "yalnız XVIII. yüzyılın değil, XIX. yüzyılın, hatta belki dc XX. yüzyılın cn özgün, cski dcyimle en "nevi şahsına münhasır" romancısı ifadesini ralıalça söyleyiverdiği için de Mina Urgan'ı kutlamaınız gerckir. Mina Urgan'ın İngiliz I.ılebiyalı Tarihi bize öncelikle bir cdcbiyat tarihçisinin, üslubunu vc hikâye etme gücünü birçok çclişkili "akademik" sorunu aşmakta kullanabileceğini hatırlatıyor. Daha önemlisi, güçlü bir anlatıcının kalcmiyle dile geldiğinde, aslında edebiyat larilıinin bir iıısanlık tarihine, bir insanlık komedisine dönüşcbilcceğini de gösleriyor. Kendi romanıııu/ın tarihine de bu sevgi noktasından yaklaşmayı bilirsek, kuruluş dönemindeki Türk romanında yazarlarııı kısıllı ideolojik konumhiıindan öte, daha derin, daha zengin bir yaratıcılık isteğini yakalayabiliriz. Geçmiştc kalmış yaratıcılık ve özgünlük istemini arayıp bulma yetcneği, içimizdcki sınırsız, kuralsız vc ö/gün yazma isteğine açılır. Bunun için Mina Urgan'ın "boyuna konuşnıasını" istiyoruz. LJ S A Y F A 13
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle