02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bir erkek hareketinin soy kütüğü Devlet, Ocak, Dergâh (12 Eylül'den 1990'lara Üikücü Hareket) / J a n ı l BoraKemal Can / İletişim Yayınları 'Devlet, Ocak, Dergâh': 12 Eylül'den günümüze Ülkücüler 1 Devlet, Ocak, Dergâh birçok açıdan oııemli bir kitap. tlk olarak, ya/.arları Tanıl Bora vc Kemal Can, birer parçası oldııkları Tiirkıye Solıı'nun fî tarihinden kalma ^ablonlarla açıklamaya çalıstığı, daha çok bir "şilahlı düşman" olarak önemse cligi Ulkikü Hareketi bütün hoyutlanyla kavrama, anlama, anlatma kaygısını taşıyorlar. Hunda o denli başarılı oluyorlar ki ki tap, ulkücüler hakkında "şöyle bir" bilgi sahibi olmak ya da "antıfaşjst' sloganlarını değisen koşullara göre ytni deıı uı etınek isteyenler için fazla cazibe tajımıyor. Bu noktada kitabın ikinci önemi ortaya çıkryor. Devlet, Ocak, Dergâh anlattığı konıı dışında, anlatış yöntemiyle de değerli bir yapıt. Yazarların bu kitabı uzıın zaman ve yoğun çaba sonucu urtaya çıkarttıkları hemcn belli olu yor. Türkiye'deki milliyetçi / ülkücü düşünce ve hareketliliklerin en temel yazılı kaynaidarının, hatta kimi zaman en önemsızleri sanılanlann titiz bir biçimde taranmış olması okuyuculara tanınan muazzam bir imtiyaz. İlk ba kışta kitahı hantallaştırıyor görünümü veren uzun alıntılar, kimı zaman yazarların bazı tezlerini pekiştirdikleri, kimi zaman ise yazarların bazı tezlerini onların cümlelerinden çok daha iyi dile getirdikleri için kaçınılmaz ve işlevsel. Daha çok haftalık haber dergilerinde çalışmış iki genç gazetecinin ürünü olan kitap, alışılageldik "gazeteci kitap ücvlıı Otak DerRâh 1 1 RUŞEN ÇAKIR ları" gibi sözde bir objektiflik iddiasının arkasına sığınıp, okuyııcuya "perde arkalan" vaat etmiyor. Ülkütü Hareketi sanılageldığı gibi "çelik" bir disipline salıip, liderin her dcdiğinin harfiyen yerıne gctirildiği pa ramiliter bir örgüt olarak değil de farklı ke*>inderden gelme insaııların farklı saiklerlc olusturduğu, her tiirden çelişki ve çatışmanın pekâlâ yaşandığı bir hareket olarak incele yen yazarlar, onun dinamizmini ve açma/larını da bu çelis,kilcrin çözülme ya da çüzülememe süreçlenne bağlıyorlar. 520 sayialık kitap kabaca bu eksen uzerinde yer yer ironik, ama olabildiğince "saygılı bir üslııpla akıyor. Nesnel bilgilerle öznel yorumların ustalıklı bir biçimde harmanlandığı kitap boyunca birbirinden çarpıcı ve onemli gözlem ve saptamalar üst iiste geliyor. Sonuçta, hiçbir şeyi atlamama ve kitabı daha fazla uzatmama kaygdarı bazı önemli noktaların birer cümleden ibaret kalmasına neden oluyor. "Birçok örnekte, solcu değil de iilkücü olınaları, çevresel etkilere veya tesadüfi olaylara bağlıdır." (Sayfa 5 > ya da "... iilkücü hareket işçi gençlikte taban bu*) lanıadı; daha çok işsiz ve gizli işsiz gençlik ile marjınal sektör emekçüeri arasında serpildi." (Sayfa 56) gibi ozellikle Türkiye Solu'nu yakından ilgilendiren değerlendirmeler açılabilirdi / açılmalıydı liu cümlelerin yer aldığı ve kitabın en önemli kısmı olduğunu düşündüğüm 1. bölümün "LHkücü militanlığın toplumsal karakteri ve insan malze mesi" altbölümü kesinlikle ayrı bir bölüm halinde, daha geniş işlenmeliydi. Burada, yazarların üstesindcn kolaylıkla gelebilceeğine inandığım, hareketin farklı dilimlerini temsil eden kişilerin (orneğin A. Türkeş, Muhsin Yazıtıoğlu, bir entelektüel', bir 'silahşör') derinlikli portreleri verilebilirdi. Altbaşhğı "12 Eylül'den 1990'lara Ülkücü Hareket" olan kitap, daha çok 80lerde odaklajıyor, fakat 12 l'lylül'ü bir milad olarak görme saplantısı vc yanhşından uzak duruyor. Bu husus ozellikle ülkücülerin sağ kitle partileriyle, İslamcı düşünce ve hareketle, yeraltı dünyasıyla ilişkilerinin ele alındığı bölümlerde dikkati çekiyor. Bora ve Can, Ülkücü Hareketi Avrupalı ve Latin Amerıkalı laşist/faşizan hareketlerle sık sık kıyaslıyorlar. Ku^kusuz bu çok anlamlı ve isabetli, fakat biraz da doguya baksa lardı ba^ka (ve belki de daha) çarpıcı sonuçlar elde cdılemez miydi? Hele Saddam llaseyin'ın liderliğiııdeki Irak'la, Alpaslan Türkeş liderliğindeki (Mkiicü Hareket arasında çok temelliparalelliklerkLirulamaz ınıydı^ Ülkücü Hareket değişik ideolojik goruş ve eğilinılerin bir bıılamacı. Devlet, Oeak, Dergâh, bi/.e, h.ıngi dönenıde hangı yönün öne çıktığı konusunda avnntılı bilgi vc yo rumlar sunuyor. Fakat geleceğe yön.lik tahminlcrde ya zarlar neden.se ketum davranıyorlar. Bu alçakgonüUü tutuın bir yerde anlaşılabilir, ama o hayati soıuyıı, " 1 ürkeş ölünce ne olacak?" sorusunu sormaları ve buna göre "spe külasyonlar" üretmeleri hiç de ayıp kaçmazdı. Kendisine ülkücü diyenlerin büyük çoğunluğunun temel beyin cimnastiğinın bu olduğu düşünülürsc, Bora ve Can, bu hakka haydihaydisahıp. (jelecek konusunda bir tahmin yapılabilir, henı de Turkcş'in aradan çekilmesi bile hesaba katılmadan Bora ve Can, kitaplarında bizi, haklı olarak, bir erkekler dünyasında gezdiriyorlar. Kadınların hiçbır kademede varlık gösteremediği, göstereceğe de ben/.emediği İilkücü Hareket hiçbir istikbal vaat etmiyor. 1 lelc baş rakibinin lslami ha reket olduğu düşünülürse. Islamcıları kamuoyıınun gözünde, gerçekte böyle olmadığı lıalde, ülkücülerden daha güçlü, daha önemli kılan, son yıllarda kadınların taşıdığı dinamızm değil mi?Tanıl Bora ve Kemal Can'ın Devlet, Ocak, Dergâh'taki gözlem, yorum ve tezleri kujkusuz ülkücülerin yakın ilgisine mazhar olacak. Solcuların, "evet böyle kitaplar lazım"dan başka neler söyleyccekleri ise me raka değer. D K I T A P TA B İ R B 0 L 0M "Ilareketçilerin" bürokrasideki kadrolaşmasını da maddiçıkarsal bağlantı ağının ardından, klientelist ilişkiler çerçevesinde anarken, bir kayıt düşmekte yarar var. Çünkü bürokrasideki kadrolasma siireci, klicntelızmin "olağan " yapısına göre ideolojiksiyasal saikleri daha lazla içermektedır. (îerçı kadrolaşmalarda, "hareketçi" bakan veya milletvekillerini, profesyonel politikacılar olarak konumlarını yeniden üretme amacı doğrultusunda, himaye altında tutacakları bir taban ve destek potansıyeli oluşturma kayılannın payı hiç az değildir. Bu saik, kadıolaşnıa sürecine klientelist bir renk verir. Oysa ozellikle devletin baskı aygıtının ve ideolojik aygıtlarının temel unsurlarının biçimlenmesini dolaysızca etkileyen kadrolaşmalar (örneğin öğretmen ve polis kadrolaşması); şayet saikleri ile değilse, en azından sonuçları bakımmdan "düz" klienteli/min ötesine geçer. Çünku artık, ki^isel öznel yararlardan bağımsı/. olarak beliıli siyasalideolojik etmenlerin veya hatta bir sistematiğin güçlenmesi devreye girer. Nitekim söz konusu alanlarda, "nıilliyetçi nuıharazakâr" olarak tanımlanah değerlerin endoktrinasyonu ve bunları koruyup kollamaya dayalı bir devlet politikası kurumlaşnııjtır. Dolayısıyla klientelist rengin varlığına rağmen, özünde siyasalideolojik saikli bir süreç söz konusudur. Ancak bu sürecin, esasen "ülkücülük" adına ve yaıarına işjediğini söylemek zordur. Çünkü gerek yürütülen kadrolaşmayla . olujturulan himaye ağı, gerekse ona bağlı endoktrinasyonun içeriği, sonuçta, işlediği malzemeyi ülkücü harekete değil, ANAP çizgisine bağlamaya dönüktür. "Hareketçilerin" "kendi" siyasalideolojik çizgilerini güçlendirdiklerıni söylemenin ise, ancak göreli ve sınırlı bir anlamı olabilir. Ülkucu hareket değislk ideolojik görus ve eöıllmlerın bir bulamacı Tanıi Bora ve Kemal Can arastırmalarında bıze, hangl dönemde, hangı yönunun ortaya cıktığı konusunda ayrıntılı bllgı verlyorlar Ama yazarlar Turkesten sonra ne olacağı sorusunu sormuyorlar SAYFA 4 CUMHURİYET K İ T A P SAYI 5 7
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle