Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
le ilintisiz kısa cümlelerle, şiirsel yapıyı çağrıştıran bir anlatımla aktanlıyor olay. Yer yer ansiklopedilerden, bilimsel ve kutsai kitaplardan alınan bölüm ve jemalarla kcsiien anlatıda tek tek cümlelere yer veriîiyor. Olayın öyküsüyle alıntılar arasında bağlantı kurma görevi okuyucuya yükJeniyor. Anlatı ile alıntı cümlelerinin çapraz bir biçimde art arda sıralanmasıyla okuyucu, soruiar sorarak düşünmeye, hatta eseri kendi kafasında yeniden oluşturmaya yönlendiriliyor. Bu nedenle eser geniş halk kitlelerine değil, aydın kesime hitap ediyor. Neden sonuç ilişkisini kurma görevini okuyucuya bırakarak eseriri daha etkili, daha güçlü olacağına inanıyor yazar. Eserde ayrıca ara motif olarak zamanın akıcılığı temasına yer verilmiş. Başta Marcel Proust olmak üzere pek çok çağdaş yazarın eserlerinde temel motif olarak karşımıza çıkan bu tema, Herr Geiser'in şu sözleriyle insan varlığının geçiciliğini ve "absurde" konumunu bir kez daha vurgulamış oluyor: "Herr Geiser yavaşça kayan damlalardan zamanın durmadığını görmek için yine pencere kıyısına gittiğinde (zaten bütün yerküre tarihinde olmamıştır böyle bir şey!) ve kol saatine bakmadan edemediğinde, saat altıyı yedi geçtiğini gösteriyor.". Eserin sonlarına doğru vadinin arka tarafında erozyon başlıyor, yamaçlar yavaş yavaş kayıyor ama ölen kimse olmuyor. Bunun yanı sıra Herr Geiser'in beynindeki hafıza kaybı kendini gösteriyor. Sürekli unutup yeniden hatırlamalarla verilen gerçek, gittikçe hızlanan bir tempoyla ortaya çıkıyor: "Sol göz kapağında ağrı yok, göz kapağına elle dokunulunca göz kapağı hissiz". Daha sonra dengesiz davranışlar başgösteriyor: Kediyi yemek için şöminede kızartıyor, sonra sokağa atıyor. Felç, göz kapağının ardından ağız ucuna iniyor. Bu arada yerküre üzerindeki doğal oluşumlarla insan bedenindeki fizyolojik oluşumlar (kestane ağaçları kanseri beyin felci) kitaplardan kesilen küpürler aracılığı ile birbiri ardından çarpıcı açtklamalarla veriliyor. Ancak Tessin vadisinde doğa, tüm ürküntü verici erozyon belirtilerine rağmen böyle bir değişikliğe uğramamış, yağmurun dinmesi ve güneşin yeniden görünmesi ile birükte, ortaçağdan ben alışılagelen köy yaşantısı aynı tempoyla akışını sürdürmeye başlamıştır. Olan yainızca Herr Geiser'in beyninde olmuştur. Böylece Max Frisch, insan yaşantısıyla doğa arasındaki benzerliği verirken, insanın doğa karşısındaki güçsüz fakat düşündürücü konumunu bir kez daha vurgulamak istemektedir. Prof. Dr. Gürsel Aytaç, haziran 1989'da Zürih'te Max Frisch ile edebi çeviri üzerine yaptığı söyleşiden sonra şu görüşlere yer veriyor. "Özenle yazap, kitaplarının estetik ilkesini dil ve kurguyla sağlamaya çalışan bir sanatçı olduğu için anlatım tekniklerinin çeviride yansıtılıp yansıtılmayışı onu çok ilgilendiriyor. Edebiyatta özün, yani kitabın içeriğinin başka dile aktarılması yeterli değildir. Önemli olan, 'nasıl' sorusunun, yani üsluba, anlatım tekniğine, kurguya ilişkin özelliklerin çeviride yansıtılmasıdır". Dikkatli ve titiz bir bilim adamı, bir eleştirmen olduğu kadar usta bir çevirmen olan Prof. Aytaç, çevirisinde, yazarın isteği ve kendi görüşleri doğrultusunda bu ilkeleri büyük bir duyarlılıkla uygulamış, Frisch'in anlatım tekniğini, hatta eserin biçimsel yapısını özenle koruyarak okuyucuya, Türkçe yazılnıış izlenimini veren ve rahatça okuma olanağı sağlayan bir çalışma sunmustur. Kendi deyişi ile elestirilerinde "esere nesnel olarak bakabilmeyi" gerçekleştirirken bu çevirisinde yazarla özdeşleşmeyi başarmıştır. Daha önce romanlarından yalnızca Homo Faber'i (Çarpık Sevda) dilimize çevrılen Max Frisch'i yakından tanımak ve onunla birlikte insanın evrendeki konumu üzerine düşünmek isteyen aydın Türk okuruna içtenlikle salık verilecek bir eser. D C U M H U R İ Y E T K İ T A P : S/AV/ 23 :< Çarmıhı sırtında bir yazar Hizmetçiler / Jean Genet / Çeviren: Salâh Birsel / Nisan Yayınlan / 60 s. 3.000 TL. / CKK Kod No: 248.021 FATMA 0NAN Hizmetçiler"in yazarı Jean Genet den kesitlere, Hırsızın Günlüğü (Journaldu Voleur) adlı otobiyografik yapıtında yer verdi. Estetikçi, varoluşçu ve 'uyumsuzluk' anlayışının öncüsü olarak üne kavuşan Jean Genet, yazmaya 1942'de Fresnes'de hırsızhk suçundan hapis yatarken başladı. Basdöndürücü bir yaşam sürmenin verdiği gerilimle, Faulkner, Proust gibi yazarların etkisiyle yapıtlarını kaleme alıyordu. İlk romanı, Çiçeklerin Meryem Anası (Notredame des Fleurs, 1944), Jean Costeau'nun, ardından da Jean Paul Sartre ile Simone de Beauvoir'm ılgisini çeken Genet, bu romanında, savaş öncesi Montmarte'ın muhabbet tellalları, sapıklar ve katillerden oluşan yeraltı dünyasını canlı bir biçimde anlatıyordu. Derken, 1947'de onuncu kez hırsızlık suçundan yargılanıp ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı, ama ünlü yazarlardan oluşan bir kurulun Fransa Cumhurbaşkanı'na başvurması sonucunda bağışlandı. Doğduğu andan beri hayatın sillesini yemiş, çilelerin hepsini çekmiş bir yazar olarak romanları büyük ilgiyle karşılanan Genet, kapitalist toplumun, sömürü düzeninin, paranın temellendirdiği inançlarla koşulların toplum dışına ittiği kişilerden biri olmanın hıncıyla yazıyordu. Cenaze Töreni (Pompes Funebres, 1947) ve 1982'de sinemaya uyarlanan Brest Anlaşmazlığı (Querelle de Brest, 1947) adlı şiirsel iki uzun övkü daha yazdıktan sonra tiyatro ile ilgilenmeye başladı. Kısa ve neoklasik anlayışla yazılmış tek perdelik ilk oyunlarında Sartre'ın etkisi güçlüydü. Çözetim Altında, da (Haute Surveillance, 1949 / Yazko Çeviri Eylül 81) hapishane konularım işlemeyi sürdüren Genet, sizlere tanıtmayı amaçladığımız Hizmetçiler (Les Bonnes, 1947) adlı oyunuyla karmaşık kimlik sorunlarını yansıtmaya başladı. Öncü Tiyatro'nun Samuel Beckett ve Eugene Ionesco gibi temsilcilerinin de benmsediği bu temayı Balkon (Le Balcon, 1956), Zencilcr (Les Negres, 1958) ve Paravanlar (Les Paravents, 1961) adlı sonraki oyunlarında da sürdürdü. Genet'nin Hizmetçiler de dahil olmak üzere tüm oyunlarında, karakterler, kendi gerçek kimliklerini bir başkasının kimliğinde algılamava çalıştıkları için bir 'belirsizlik' ortamında var olurıar. Genet, dışavurumcu bir yaklaşımla izleyicilerini şaşırtarak ikiyüzlülüklerini açığa çıkarmayı ve onları 'oyun'un suç ortağı yap; mayı hedefler. Hizmetçiler, ilk kez 1947'de, Paris'te, Louis Jouvet'nin yönetmenliğinde sahneye kondu. 1955'te Tania Balachova'nın sahne düzcniyle yeniden sahne ışıklarını gören oyun, üçüncü kez de 1961 yılında, JeanMarie Serreau'nun yönetmenliğiyle tekrarlandı. "Bayağılığı burjuvayı, yüzükler takmaya, köstek zincirleri, bilezikler, boyunbağları ve yakalıklarla süslemeye zorlar. Kimliğini gizlemek, hatta. işkembesini anJatmak için bile ölçülü, tumturaklı sözcükler seçer. Burjuvanın kanaI yan yarası, piçliğidir. Yani, soy kütüğünun kesilmiş olması...." diyen 'lanetli* şair, romancı ve oyun yazarı Jean Genet, 19 Aralık 1910'da Paris'te doğdu. Doğdu da gördü dünyanın kaç bucak olduğunu... Annesinin bile terk ettiği evlilik dışı bir çocuktu. Bir köylü ailesi tarafından büyütüldü. On yasında hırsızlık vaparken yakalandı ve kötülüğüyle ünlü Mettray Islahevi'ne gönderildi. Islahevindeki aşağılayıcı deneyimlerinden birçoğunu daha sonra Gülün Mucizesi (Miracle de la Rose, 194546) adlı romanında anlattı. 1926'da ıslahevinden canını zor kurtararak Fransız sömürge birliklerine katıldı, ama burada da yapamadı. Çok geçmeden gene kaçıp Avrupa'nın çejitli kentlerinde hırsızhk, kaçakçılık olaylarına karıjtı. Tam bir serseri gibi yaşadığı 193039 yılları arasındaki bu dönemin f Uyumsuzluk Tiyatrosu'nun en önemli eseri olarak örülen Hizmetçiler, 1963 Cannes Film Festivali'nde ransa'yı temsil eden Nico Papatakis'in Les Abysses adlı filmini de etkilemiş bir oyundur. Birinci basımı, 1963'te Milli Eğitim Bakanlığı'nca yayımlanan Hizmetçiler'in çevirisi, dil ustamız Salâh Birsel'in şenşakrak imzasını taşıyor. Geçen aylarda yayımlanan Giacometti'nin Atölyesi adlı kitaptan ve tris Kantemir'in 15. sayımızdaki duyarlı ve aydınlatıcı yazısından da tanıdığınız Jean Genet, bu kez de Mehmet Güreli'nin titiz seçimiyle yeniden sizlerle... S A Y F A 2 1 Jean Genet: Annesinin bile terk ettfli evlilik dışı bir çocuk. Hırsulık yapt, ıslahevinde yattı. Sömürge birliklerine katıldı. Ölümsüz yapıtlar verdi