Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
'Esin perisi' bir duvar Berlin Duvarı artık yıkıldı, ama son 30 yılın Alman edebiyatında yaşamaya devam edecek. Wolf Biermann, Christa Wolf, Uwe Johnson, Volker Braun, Gottfried Benn'in dizelerinde ve satırlarında bütün yaşanmışlığıyla Berlin Duvarı var. Berlin Duvart: Yıllardır şiirlerde ve Yömanlarda § erlin Duvarı deyince, birçoklannın gözünde casus romanlarının soluk kesici satırları canlanır. Özellikle de John le Carre'nin yapıtları. Ya da bu romanlann Alec Guinncss'li, Richard Burton'lı beyazperde uyarlamaları. Gerçi artık Berlin Duvarı iki karşıt ideolojiyi birbirinden ayıran somut bir simge olmaktan çıktı. Ama Berlin Duvarı yalnızca casus romanlarının değil, özellikle son otuz yıldır Alman edebiyatının da ana "esin kaynak"larından biri oldu. Almanyaları birbirinden ayıran sınırın iki yakasında yaşayan koca bir şair kuşağı, Duvar'ı, kişisel ve siyasal acılarla yıpranmış bir dünyanın dölyatağı olarak betimledi. Bu ozanların belki de en ünlüsü, Wolf Biermann. Hamburg'da dünyaya gelen Biermann, kararlı bir komünizm yanlısı olarak 1953'te Doğu Berlin'e geçti. Ne var ki Biermann'ın demokratik Marksizm anlayışı, çok eçmeden Doğu Almanyalı yöneticilerle anlaşmazlığa üşmesine yolaçtı. Biermann'ın eleştirel şarkılarının Batı'da yaygınlık kazanması, ozan ile yetkililer arasındaki çatışmayı daha da keskinleştirdi. 1976'da Demokratik Alman Cumhuriyeti yurttaşlığından çıkarılan Biermann tam 23 yıl sonra doğduğu kente, Hamburg'a dönmek zorunda kaldı. Ama Berlin, o "tepedcn tırnağa Alman orospu", Biermann'ın belleğindeki izlerinı korudu, en güçlü şiirlerinin izleği olmayı sürdürdü. Biermann, Almanya, Bir Kış Masalı adlı yapıtında, Doğu Berlin'den Hamburg'a uzanan bir tren yolculugu sırasında sınırdan geçerken başından geçenleri anlatır. Önce, makineli tüfekleriyle Doğu Alman sınır muhafızlarının sıkı denetimiyle karşılaşır. Sınırın öbür yakasında, Batı Alman görevlinin yalnızca bir defterle "silahlanmış" olduğunu görünce çok sevinir. Ama bu sevinci fazla sürmez. Batı'ya stzmakta olan "kuşkulu bir komünist" olarak daha da bıktırıcı bir denetimden geçmek zorunda bırakılır. Biermann'ın DoğuBatı bölünmesi üstüne taşlamalarının iki yanı da keskindir. N'olucak yanif Koskoca bir dünya Doğu'yla Batı arasında bölünmüş Ve Almanya bir kere daha sınavı vermek zorunda. Çünkü Almanya'mn tki poposu dünyanın kıçı olmuş. Kılları kaskatı tel örgülerden Arasından hiçbir fey geçmeyen. Doğu Almanya'dan kovulduktan sonra Biermann'ın. yaşadığı ikilemi anlatabilmek için TV kameralan karşısında "gövde dili"ni kullanması hâlâ hatırlarda. Biermann, bir bacağını sağa, bir bacağını sola açarak, bölünmenin Almanya halkının bedenini ve ruhunu nasıl derinden etkilediğini göstermek istemişti. Biermann'A Y F A 2 B ın komünizmi ve kapitalizmi ayrım gözetmeden yerden yere vuran yakası açılmadık dizelerinin izini, Heine'nin taşlamalarına kadar sürmek olası. Öte yandan, bazı yazarlar da Berlin'in, Avrupa'nın bir ortak kültür yüzeyi olarak korunmasına yardımcı oldular. Doğu ile Batı'nın, fiziksel engelleri aşan yaratıcı yüzleştirmeye girdikleri bir ortak kültür yüzeyi, sınırın geçilmesi ve "barikat"ların alaşağı edilmesi, Alman edebiyatının en seçkin örneklerinden bazılarının izleğini oluşturdu. Uwe Johnson'un 1960'larda yazdığı Berlin romanlarındaki deneysel anlatılarda yer alan kimlik arayışı çoğu kez kentin yaralı bereli görünümleriyle bütünleşti. Doğu Berlin'de yaşayan Christa Wolf ise Bölünmüş Cennet adlı romanında, Berlin Duvan'nın yapılışının bölünmüş kentteki genç sevgililerin yaşamlarında yol açtığı sarsıntıları konu aldı. Ancak Christia Wolf da Duvar'm bir simgeden öteye gitmediğinin farkındaydı. Nitekim, Bölünmüş Cennet'in kadın kahramanı Doğu'dan Batı'ya geçtiğinde psikolojik barikatların fiziksel barikatlardan hiç de aşağı kalır yanı olmadığını keşfediyordu. Günter Kunert'in düzyazı şürleri belki daha da çarpıcı. Şiirlerinde Berlin kentinin çürüyen yapılarını anlatan Kunert'in dizelerinde, tuğlalar ve sıvalar ortak bir belleğin imgelerine dönüştü. Kunert'e göre siyasal bölünme, geçmişten gelen sürekliliğin kopmasıyla bütünleniyordu. Bu da modern Berlin'i tç gerçekliginden yoksun kılıyor, Berlin zamanın sınırlarında bir düş kenti gibi boşlukta yüzüyordu. Bu arada, Duvar'a kentin Doğu yakasından olumlu bakan edebiyatçılar da yok değildi. Sözgelimi, şair Volker Braun. Duvar adlı şiirinde Berlin muammasıni bir savunmaya varan motiflerle bütünleştiriyordu Braun: "Bu taştan sınır, bütün ürkünçlüğüne karşın, bütün sırurlara meydan okuyan şeyi önlüyor, Savaş'ı..." Berlin Duvan'na olumlu bir işlev yükleyen Braun'un şiiri, kalıcı sınırların değerini vurguluyordu, üstelik yalnızca Demokratik Alman Cumhuriyeti'nin varlığını koruması açısından değil. Braun'a göre Duvar ancak Batılı emperyalistler Avrupa'nın sınırlarını değiştirme gücünü yitirdikleri zaman ortadan kaldırılmaîıydı. Sınırın her iki yanındaki bazı köktenci Alman ozanların gözündeyse Berlin Duvarı, yalnızca Doğu Alman komünizminin başarısızlıklarının değil, aynı zamanda çok daha korkunç boyutlara varmış olan Nazi zorbalığının bir anıtıydı. Bu ozanlara bakılırsa, bölünmüş Almanya'nın mimarı Walter Ulbricht değil, Adolf Hitler'dı. Krenz hükümetinin Doğu Almanya'mn sınırlarını açma kararıyla birlikte kuşkusuz yeni edebiyat ürünlerinin temeli de atıldı. Ne var ki Volker Braun'un belirttiği gibi Berlin büyük bir muamma olmayı sürdürüyor: ödünlerle harcanmış bir geçmiş, bölünmüş bir şimdi ve kestirilemeyen bir gelecek. Berlin Duvarı artık kentin çöküp giden anıtları arasındaki yerini alacak belki de. Ama İkinci Dünya Savaşı sırasında Berlin'in yıkılışına tanık olan Dışavurumcu kuşağın şairlerinden Gottfried Benn'in bir şiiri, Duvar'ın en güzel ve etkili yazıtlarından biri olmayı sürdürecek: Dikilip duracak kentin anıtları Çöllerde dolanan aslanlar gibi Yazgıya meydan okurcasına. Ve duvarlar bir bir ytkılırken Yapılardan dökülen molozlar Avrupa'nın tanıklığtyla çınlayacak. D Berlin Duvan: Son 30 yıldır , g y y J yaşayan koca bir şair kuşaflı, burayı, kişisel ve siyasal acılarla yıpranmış bir dünyanın dölyataOı olarak betimledi. C U M H U R İ Y E T K İ T A P : S A r f 23 S