02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Cr Çaresizlerin şairi Orhan Kemal Orhan Kemal gerçekten de çaresizlerin destanını, şiirini yazdı. Çaresizliğin şairi, çarpıcı yazarı olduğundan sağlığında çok çile çekti. Onunla ilk kez, Yeditepe dergisinde karşılaşmıştım. SAMİM KOCABAZ er yazar, birçok niteliğinin yanında insanın ve toplumun çaresizliğinin sözcüsüdür. Insaniar hıçbir zaman kendilerini mutlu hissetmezlcr; içinde bulundukları andan memnun değıldirlcr. Durmadan gözü açık, daha iyinin, daha güzelin düşünü görürler. Düşler de hiçbir zaman lam anlamı ile gerçekleşmez. Gerçekleşmeyen düşler insanlan, gıderek toplumu çaresiz kılar. Bu düşleri kimse açık seçik, anlamlı olarak kendi kendine ya da başkasına açıklayamaz. Yazann yeteneği, ancak herkes adına gözü açık görülen düşlerin sözcüsü olur. Bir bakıma yazar, herkes adına konuşur. Insanlar da çaresizliğin düşlerin her zaman gerçekleşmemesi karşısında sözcüsünü bulunca çok sevinir. Çaresizliğimrii ortaya koyan yazar da bir çare için çırpınır. Her yazarda bu öğe vardır. Ne var ki Orhan Kemal'de çaresizlerin göze batan bir çarpıcılığı vardır. Onu, yeteneği öyle bir noktaya getirir kı gerçekten çaresizlerin destanını, şiirini yazar. Ornekse onun '72. Koğuş' öyküsüne sonra oyun bir baktığımızda, kişilerden Kaptan'nın çaresizliği insanı sarsıcıdır. Bu çaresizlik, ne uydurma romantizm ne de uydurma kişi (tip) yaratmaktır. Kaptan, gerçek, gerçekçi bir insan olarak gözlemlere dayamlarak çizilmiştir. Kaptan'ın çevresindekiler de gerçekçi ve toplumcu bir yazann gerçek tipleridir. Ölümünün yirminci yılında Orhan Kemal H Çaresizliğin gerçekçi anlatımına ülkemizde yöneticiler, oldum olası dayanamazlar; hemen cezalandırırlar. Öyle bir cezalandırma kı bütün başarılı yazarlar "vatan haini"dir! Başarılı, adını duyurmuş bir yazann cezalandırıldığını cumhuriyet tarihimız boyunca hep görmüşüzdür. Neden bir doktor gibi hastalıklara teşhis kt>yuyorlar, herkesin sağ salim olduğunu söylemiyorlar diye (!) Orhan Kemal, çaresizliğin şairi, çarpıcı yazarı olduğundan sağlığında çok çile çekmiştir. Ölümünden sonra (1970) eibette öteki yazarlara cezalar devam etti. 12 Mart 1971 olayında bizi toparlayıp Davut paşa Kışlası'na getirdiklerinde; bizimle birlikte hapse atılan profesörlere, sendikacılara bakıp bakıp Yaşar Kemal, 'Bu mcmlekette iki romancı varmış..' dedi. Ben de 'Kim bu iki romancı' diye sordum şakasını anlıyarak. 'Biri benmişim, biri de sen...' dedi. Hemen aklım.ı geldi; ben de şaka ettifh: 'Bir yıl önce yitirdiğimiz Orhan Kemal arkadaşımız sağ oİsaydı, ya sen yedekte kalırdın ya da ben...' Sonra bir sürc Orhan'ı konuştuk. Hepimiz yaşadığımız sürece bu ülkenin içinde sürgündük; hâlâ da öyleyiz... Hele kırk kuşağı! Adımız toplumcu, gerçekçiye çıkmıştı. Sağ olanlar yollarına devam ediyor ama yeri gelmişken söyleyeyim: 'tkinci Yenici'lerle birlikte bizden, kırklılardan sonraki kuşaklar toplumdan koptular; kaçtılar... (Kaçamayanlarda var) Kanncalar, arılar bile toplumcudur! Bir tek karınca istediği denli değerli, ruhu derin olsun (!) yalnız kalınca yaşayamaz, ezilir gider... Karıncayı karıncalarla birlikte anlatmak zorundasınız... S A Y F A 8 Usta yazarımız Orhan Kemal 40 kuşağının en önemli edebiyatçılarından biriydi. Orhan Kemal'in bütün yapıtlarından bu kısa yazıda söz etmek olanaksız. Değil mi ki 72. Koğuş'tan söz ettik devam edclim: Orhan Kemal, 72. Koğuş'u önce büyük öykü olarak yazdı, sonra bir de oyun olarak ortaya koydu. Benim öteden beri bir inancım vardır. Öyküden büyütüp roman olmaz. Romandan özetleyip öykü de yapamazsınız. Olmaya ki yazar öykü olan bir konuyu yeniden roman olarak tasarlasın. Yazar da 72. Koğuş oyununun önsözünde, (...) Demek oluyor ki herhangi bir konu, sanatçı açısından, sanatçının o andaki düşünü açısından çeşitli biçimlerde meydana getirilebilir.' (72. Koğuş, oyun, s.5, 1967) Orhan haklı, romanlardan senaryo yapanlar bile konuyu yeniden tasarlıyor. En iyisi yazann kendi konusunu kendisinin istiyorsa başka bir biçimde tasarlamasıdır. Kendisinin de yazdığı, söylediği gibi 72. Koğuş oyunu, öyküsünden daha çarpıcı, çaresizlerin direnişi ol muştur. Orhan'ı şimdi anarken düşünüyorum da hiç İzmir'e geldiğini anımsayamıyorurn. Ellili yıllarda ben İstanbul'a gittikçe buluşurduk. İlk buluşmamız Yeditepe dergisinin yönetim yerinde, Ankara Caddesi'nde olmuştu. Hüsamettin Bozok, 'Eh... birbirinizi karşılık h övün artık...' diye şaka etmişti tanıştırdtktan sonra. Kırklı yıllarda ben İstanbul'da yoktum. Zaten Orhan da yoktu.. Sonraları bir hayli mektuplaştık. Birbirini çok seven arkadaşlar olduk. 'Eski Toprak' romanıma 1989'da Orhan Kemal Armağanı verdiler. Yitirdiğim candan bir arkadaşın armağanını aldığım için çok sevindim. Bizimle birlikte olmadığı için de çok üzüldüm. Biz 1940'lılar, kırk kuşağı, Türk edebiyatında bir fırtına gibi estik. Orhan sağ olsaydı kim bilir daha neler yazacaktı?.. D CUMHURİYET KİTAP SAYI 17
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle