Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Yüz kızartıcı bir tablo Türkiye'nin tnsan Hakları Sorunu / Bülent Tanör / BDS Yayınları İÜ000 TL / CKK Kod No: 217.027 SERVER TANİUİ STRASBOURG Bülent Tanör Türkiye'nin insan haklan sorununu inceledi T ürkiye'nin iktısadi, siyasal, sosyal, kültürel büyük sorunları var; ama başta insan hakları sorunu var. Her şey insanlar için olduğuna ve her şeyi de insanlar çözeceğine göre, bu sorunu başa almak kaçınılmaz. "Dünya insan hakları haritası"nda Türkiyenin yeri neresi? Hcmcn söyleyelim: Yüz kızartıcı bir sırada! Ama öte yandan, "insan haklarına saygıh bir demokrasi" olmak, devletin bugün de resmi tezi. Bu çelişme, özellikle 1980 rejimiyle bütün gözlere batıcı oldu. Ulkemiz, ta 1839'dan beri, aydınlanma hareketimizin de bir parçası olarak, çoğulcuözgürlükçü bir sistemi arayan bir ülke; ve bu aranışta aldığı büyük mesafeler de var. Ancak 12 Eylül faşizmi, yüz elli yılı aşan aydınlanma hareketimizin bütün kazanımlarını yok etmek isterken insan hakları adına alınmış mevzileri de yerle bir etmiştir. Son birkaç yıldır da yıkılanı tekrar doğrultmanın ve yeni ufuklara gidccek yolları açmanın kavgasını veriyor insanlar: İşçisiyle, köylüsüyle, aydınıyla... Altını çizelim: En başta da insan haklarının kavgasını! Bunları biliyorduk gerçi; ancak, insan hakları konusundaki ihlallerin "boyutları"ı ile "kaynaklar"ı, derlitoplu ele alınıp sistemleştirilmiş değildi; gereksinmesi içindeydik de bu tür bir çalışmanın. Röylesi bir çabanın ürünü nihayet elimizde. Siyasal hukukumuza, telif ve çeviri, nice güzel eserler vermiş olan Bülent Tanör'ün son yayımladığı kitap, Türkiye'nin tnsan Hakları Sorunu adını taşıyor. Katıksız bir bilimsel ciddilikle kaleme alınmıj, 448 sayfalık pırıl pırıl bir eser! Ve bir "Antigone tavn"! Gerçekten yazar, kitabının bir yerinde, hukukçulara önemli bir öğütte bulunuyor: "...hukukçunun hiçbir ülke ve döncmde vazgeçemeyeceği ödev, elcştirici bir bakısa sahip olmak, yasasıyla, anayasasıyla ve yargıcıyla, olan hukuku yargılamak ve sorgulamaktır. Yani Sokrat'vari bir yasaya tapma degil, yazılı olmayan ve dolayısıyla silinmez yasalar adına haksız buyruk ve kurallara karjı koyan Antigone tavrını göstermek" (s. 20) Bu öğüde başta kendisı uymuş yazarın. Tanör'ün ortaya koyduğu önemli gerçekler var çalışmasında. Yazar, önce insan hakları konusundaki "ihlallerin boyutları"nı gözler önüne seriyor: "kiji dokunuünazlığı", "kişi özgürlüğü ve güvenliği", "din ve inanç özgürlüğü" "düşünce özgürlüğü", "basın ve yayın özgürlüğü", "bilim ve sanat özgürlüğü", "dernek özgürlüğü", 'top lantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüğü", "kolektif sosyal haklar", "siyasal haklar", "hak arama özgürlüğü" gibi çeşitli hak ve özgürlükler açısından yapıyor bunu. Her konuda güncel yaşamla bağlantılar kurulmuş durumda. Yazarın bu bölümde yaptığı bir "fotoğraf çekme"; ancak, titiz ve usta bir fotoğrafcı olduğu her çektiğinden belli. Bunu yaptıktan sonra yazar, aynı bölümde ayrı bir yerde, bir "reierans grubu" olarak aldığı Batı demokrasilerinde insan haklarının durumu ile Türkiye'de insan haklarının durumu arasında, karşılaştırmalı bir sentez denemesine girişiyor. Canalıcı bir saptaması da §u Tanör'ün orada: Batı demokrasilerinde, "özgürlük asıl, sınırlamış istisnadır"; Türkiye'de ise, bu kural, 1980'den bu yana, artık geçerli değildir, ilke tersine çevrilmiştir bir bakıma. Dahası, insan hakları ihlalleri, adeta kurumsallasmıştır. Dolayısıyla, Türkiye'nin "insan haklarına saygılı, uygar, demokratik ülkeler" arasında bulunduğundan söz etmck, hiçbir yönden gerçeğe uymamaktadır. Nitekim, resmi ve resmi olmayan uluslararası ya da uluslarüstü kuruluş ve gözlemciler, Türkiye'nin dünya insan hakları hari'asındaki yerinin ne denli geri olduğunu raporlarında sürekli belirtip duruyorlar. Çağdaş uygarlığa erijme kavgasındaki bir ülke için, hele 20. yüzyıl biterken hazin bir tablo! Tanör, insan haklarındaki "ihlallerin kaynaklan"nı da gösteriyor kitabında. Başka ülkelerde olduğu gibi, Türkiye'de de, bu ihlalleri doğuran hukukötesi (sosyal, kültürel, iktisadi, vb.) birçok temel etken vardır. Ancak işin acı yanı, Türk hukuk sistemi, bu ihlallerin başlıca doğurucularından biri olup çıkmış durumda. Yazar, ikinci bölümde, sistemin parçalarını olu;turan hukuk yaratıcısı ve uygulayıcısı organlar ile, pozitif hukuk kuralları ve mahkeme içtihatlarını, sistemin yargılanmasındaki bajlıca malzemeler olarak gözden geçiriyor. Birinci bölümde ustaca fotoğraf çeken yazar, ikincisinde röntgen filmi çekiyor ve büyük bir u'zmanlıkla okuyor onu. Bulduğu ne? Bütünhukuk sistemini sarmış bir kanser! Hukukun genel ve çağdaş hiçbir ilkesi geçerli değil ülkcmızde. Bir ad olarak "hukuk sistemi" Türkiye'de de v.ır; ama bu sistem, başta anayasasıyla, özü bakımından, insan h.ıklan ihlâllenni mcşrulaştırıcı i>lcv gören bir "kapalı sistem", bir "kapalı devre" ya da "kısır döngü"dür. Hukuk Mstcminin bu özellikleri, "hukuka bağlı olma", "hukuk devleti" ya da "hukukun üstünlüğü" kavnımlannın ıl.ı içini boşaltmaktadır; çünkü bunlar, insan haklarına dayalı ve demokratik bir bağlamda anlanı taşıyabılir ve güvcnce oluşturabilirler. Türkiye'de ise böylc bir şey söz konusu değildir. Ne yapmalı peki! Yazar, kitabının sonunda önemli "bazı vargılar"ı sınıladıktan sonra, şöyle bağlıyor konuyu: "Sonuç olarak, Türkiye'de, çağdaş bir insan hakları sistemi oluşturabilmenin asıl yolu, Anayasa ve yasalarıyla mevcut hukuk düzeninin değistirilnıesinden geçmektedir"; hukuku yeniden yapılandırmak, kısacası bir "hukuki perestroyka" ya ğitmek! Katılmamak mümkün nıü bu saptamaya? Bunu da gerçekleştirecekolanlar, toplumun çağdaş, özgürlükçü ve demokratik güçleri; onların iktidarı! Bülent Tanör'ün, her hukukçuya nasip olmayan, açık biçemi ve bilimsel titizliği ile yaptığı ise, aynı zamanda tarihsel bir hizmet: Böylesi bir "perestroyka" için, belki yalnız onun kaleminin üstesinden gelebileceği, her yönden doyurucu bir rapor hazırlamış olmak. Geleceğin ilerici ıktidarları bu raporun üstüne elbette eğilecekler. Dahası yazar, elimize bir kavga silahı da vermiş durumda: Türkiye ; de insan haklarının mücadeiesini yapanlar; bu kavg.ı bütün bireyleri ilgilendirdiğine göre herkes, bu kitabı okumalı, insan haklarının düşmanlanna karşı, onun verdiği sılahlarla donanmalı. Nankör bir dönemdeyiz, gecikmeyelim! D Bülent Tanör: "Türkıye'de. çağdaş bir insan hakları sistemi oluşturabilmenın asıl yolu, anayasa ve yasalarıyla mevcui hukuk duzenının tJeflıştırilmesinden geçmektedlr." CUMHURİYET KİTAP SAYI 17 S A YF A I J