Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
3 X 1000 kitap ödüllü Yaz Oyunu Kitn yazdı bu roıııanı Geçen hafta "şiir"le başlattığımız Yaz Oyunu'nu "roman"lasürdürüyoruz. Arkadaşımız Alpay Kabacalı bu sayımızda edebiyat meraklılarının hemen tanıyabileceği bir romandan alıntıyla ikincı sommuzu hazırladı. Geçen hafta olduğu gibi bu hafta da üç ipucu verdi. (...) artık kendisini tutamıyor, şimdiye kadar düsündüğünü ve hissettiğini, anlamadığı şeyleri ona söylüyordu: Onu geberesiye seviyorum abi... Belki fosuna gıder... Dersin ki; bu bir sokak şırfıntısıdır. Belki de yalan söylüyor... Amma anam avradım olsun ki doğru söylüyorum, nah yediğim ekmekler gözüme dizime dursun, onun yanına geldiğim zaman, hayatımda hıçbir erkek eli eline değmemiş on beşlik taze gibi şaşkın oluyorum... Onun yanında konuşmağa bilc utanıyordum. Ona birşey söyliyemiyordum... Hani abi tövbe estağfurullah insan nasıl Allahı sever de Allahtan kendisinin sevgisine hemen bir karşılık beklemez; ben onu öyle seviyorum. O ister beni sevsin, ister sevmesin... Onun yaşamasını istiyorum. Onun başına birşey gelirsc... Nasıl söyliyeyim... Anlatamam ki... Onun tutulduğunu öğrendiğimden beri bütün insanlara düşman oldum. Onu öldürecekleri aklıma geldikçc, evleri ateşlemek, insanları tokatlamak, camları kırmak, kuduz köpekler gibi ulumak istiyorum. O yaşasın, ben öleyim razıyım... Ben öleyim... Bu genç yaşımda ve bu gençliğime doymadan öleyim... Bu tatlı canımı Allah tenimden alsın umurumda değil... Umurumda değil abi... Ben hapishanelerın ne olduğunu biliyorum... Ben kapalı, kilitli kapılan, demir parmaklıkları, ben kelepçelerı tanıyorum. Gardiyanların sanki siz taştanınışsınız gibi olan muamelelerini, bir bardak suyu başkalarından beklemenin acısını biliyorum. Dışarda dünyalar, sokaklar, insanlar varken, hava, güneş, gök, denız varken, kapalı kapılar, yıkılası duvarlar arkasında olmak... Serbest olmamak nedır biliyorum... Kelepçe taşımıyan bilekler onun ağırlığını ne bilsin... Kodeste iken gün oluyordu abi, sokakları düşünüyordum. Çamurlu sokakları, yağmur yağan soğuk, pis ve çamurlu sokakları ve ayaklarıma bakıyordum... Yürümiyen ayaklarıma bakıyor ve onlarla hem de çıplak olarak o çamurların içinde yürümek, yürümek, sonra koşmak, koşmak, koşmak istiyordum... Çamurlu sokaklara, gecelere, yağmur altında ıslanmaya, köprü altında yatmağa, ayaklarımı rıhtımdan sallandırarak kötü bir günde denizi seyretmeğe, Gülhane parkında bir sıraya oturup sırtımı güneşte ısıtmağa can atıyordum... Buna hasret çekiyordum ben... Yürümek, karşıma bir duvar, bir kapı çıkmadan, kimse: "Dur! Geçme, yasak!" demeden gözüm alabildiğinc yürümek, yürümek istiyordum. Tıkanıncaya, nefesim kesilinceye, nefesim kesilip yıkılıncaya kadar kelepçesiz, jandarmasız yürümek istiyordum. Onun şimdi ben neler çektiğini bilmiyor muyum? Onun ben şimdi dar bir yerde uçsuz bucaksız, sonu gelmez güneşli yolları düşünerek kafesteki bir arslan gibi hızla asağı yukarı nasıl dolaştığını görmuyor muyum? Onun çektiklerınin hepsi benim yüreğımi yakıyor... Onun kelepçeleri sanki benim bileklerimde gibi bana acı veriyor, onun üstüne örtülen demir kapılar, onu benden gizliyen duvarlar bir zelzele olsun da yıkılsın istiyorum. Ölmek istiyorum... Anlatamam ki... Sanki nefes aldırmıyorlar gibi geliyor bana.. Bağırmak, her meydanda bağırmak, her taşa kafamı vurmak, her insanla boğuşmak istiyorum. Onu kurtarmak istiyorum. O kurtulsun ve herkes gibi bilekleri kelepçesiz, etrafı jandarmasız yürüsün istiyorum. İnsanlar saray ister, para ister, lüküs ister, baklava, börek ister, ben bir kere onu serbest olarak uzun bir yolda ilerliyor görmek istiyorum... Onu yürür görmek istiyorum, ayaklarını adım atan ayaklannı görmek istiyorum... Uzun bir yolda onun yürüyüjünü seyretmek bemm için Allahın en büyük mükâfatı olacak. Bir an sustu: Onu kurtaralım Kerim abi, dedi. Kerim önüne bakıyordu... Kasları çatıktı... Bir şey düşündüğü, belli idi. Birden bir şeye karar vermiş gibi basını kaldırdı ve: Onu bu belâdan kurtarmak ancak onun kım oldoğunun meydana çıkmamasına yardımla kabil olur. Sen ona yardıtn edebilirsin. Deme Kerim abi, diye gözlerınin yaşı kurumadan gülümsedi. Evvelki gece iki kişi daha tutmuşlar... Bunlardan biri beni tanır... Onun burada oturmuş olduğunu tahmin edebilir. O konuşursa iş fena olur, polis yukarda ona ait bazı eşyayı bulursa onun kim olduğunu tahmın edebilir... Bunlar yakılacak şeyler değil, madenî bazı şeyler... Onların denize atılması icap ediyor, bunları taşıyıp denize atmak için bana yardım eder misin?. Ûç ipucu 1. Bu roman, televizyon dizisi oldu. 2. Yazarı 194041'de 15 günlük bir sanatedebiyat gazetesi çıkardı. 3. Yazarı, yabancı dillere çevrilen Yalının Gölgeleri gibi romanları yankılar uyandırırken, bir ara Turkiye'de ımzasıyla yazamadı. Kitabın adı: Yazarın adı: S A Y F A 3 1 C U M H U R İ Y E T KİTAP SAYI 17