Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
9. İSTANBUL KÎTAP FUARI K O N U K Y A Z A R N A D O L N Y Dedesi Cumhuriyet Türkiyesi'nin ilk Alman büyükelçisi olan Sten Nadolny: Almanya'da çıkan "Yavaşlığm Keşfi" ve "Selim ya da Konuşma Yeteneği" adlı kitaplarıyla üne kavuşan Sten Nadolny ülkemizi iyi tanıyor. Dedesi, Osmanlı Imparatorluğu'nun son, Cumhuriyet Türkiyesi'nin ilk Alman Büyükelçisi olan yazar, "Insanın bir öykü anlatması tıpkı bir yolculuk gibidir" diyor. 'Yazmak yolculuk gibidir' S SEZER DURU ten Nadolny ile 1988'de Berlin Senatosu'nun bursuyla İstanbul'da kaldığı sıralar tanışmış, dost olmuşıum. Uzun boylu, sarışın, oldukça Cermen görünüşlü bir /azar olan Nadolny, ağır ağır konuşuyor, Cermenlikle pek ilişkisi olmayan bir yumuşaklık saçıyordu çevresine. O sıralar son romanı Selim ya da Konuşma Yeteneği üzerindeki son çalışmalannı yapıyordu. Ronıanın, TürkAlman ilişkilerini de ırdeleyeceği belliydi. Roman 1990 başlarında Almanya'da Piper Yayınevi'nden çıktı ve çıkar çıkmaz da Nadolny'nin bir başka romanı Yavaşlığın Keşfi gibi en çok satan kitaplar listesindeki yerini aldı. NadoJny ile geçenlerde Berlin'de buluştuk. Bir İtalyan lokantasında yemeğımizı yerken uzun uzun sohbet ettık. Unlü Alman ya/ar bugiinlerde de 9. İstanbul Kitap Fuarı'nın yabancı konukları arasında. İnsanın kompütür gibi beyni olmasını, hiçbir şeyi unutmamasını isterdim. O zaman bu teybi kullanmama gerek kalmazdı. Ama sen şimdi bu teyp yokmuş gibi davran lütfen." İnsanın kompütür gıbı beyni olsaydı başka yanları eksik olurdu. Bizım hatalarımız vardır. İnsanın hatalarını yaratıulık i<,ın gerekli buluyorum. Kompütürün var mı? Var. Kullanıyorum. insanın bir şey anlatması, bir öykü örneğin, tıpkı bir yolculuk gibidir. Değişkendir. Kompütür ise bunun tam tersini yapar. Onda yazdığın her şey olduğu gibi kalır. Hep oradadır aradığın zaman. Insan yolculuğu bıtirmeden kendi metnını mükemmelleştırme, olgunlaştırma olanağına sahıp. Ama normal bir yazma sürecınden çok daha fazla zaman kaybı oluyor kompütürle çalışırken. Ben, bu son romanımı kompütürde altı yılda yazdım. Kompütürün bana /aman kazandırdığını söyleyemem. Daha çok onun etkisı ile bırçok yabanıl yollara saptım. Temize çekrne işlemını ortadan kaldırmak ise tamamen budalaca. Insan temize çekerken yazdıklarını yeniden gözden geçiriyor, yeniden düşünüyor. Benim beynim roman yazımı ıçin bu komik yükleme, programlama aracından daha iyi çalışıyor. kompütürden sıkılıyorum .anlayacağın. Bir zamanlar bana biitün ailenin yazar oluşunun senin üzerinde yaptığı olumsuz etkiden söz etmistin. Daha çocukken yazar yaşamının nasıl bir yaşam olduğunu görmüştüm. İnsanın başkalarının imrendiği bir yaşamı oluyor. Herkes babama hayranlık duyuyor A YFA 14 Sten Nadolny 1988'de Berlin Senatosu'nun verdığı bır bursla Istanbul'da kalmıştı Almanya'da yayımlanan Selim ya da Konuşına Yeteneği adlı kıtabının çalışmalarını Istanbul'da yapan Nadolny, "Zengın ulkelerde, yoksul ulkelerın kulturlerıne, karşı bır kuçumseme sezıyorum' dıyor ve 'ne kalın kitaplar yazıyor, hem de bunların parasıyla yaşıyabiliyor' diyorlardı. Ama hemen arkalannı dönüp 'pek de iyi yaşadığı söylenemez, komik bır adam, hep dalgın, bir jeyı nasıl söyleyeceğini uzun uzun düşünüyor' diyorlardı. 'Güzel kitaplar yazarlar, ama pratik yaşamla ilgili bir sorunum varsa, asla onlara sormam' diyorlardı. Ekonomik güçlükler hakkında, yangın hakkında örneğin. 'Ama yazdıkları kitaplar hakkında konusabılirim onlarla' diye düşünür insanlar. Yanlıs tabii bu, ama gerçekten öyle düşünürler. 'Kendini beğenmişlerdır, onlara hayranlık duyulur, ama beceriksizdirler' diye düşünürler. 'Bırak kitaplarını yazsınlar, bu işe yararlar' derler. İşte bütün bu duyguları algılayarak büyüdüm ve asla yazar olmak istemiyordunı. Öyle bir şey yapmak istiyordum ki herkes buna hayranlık duymalıydı, önemimi anlamalıydı. Ekonomı okumalıyım dedım, menajer olmak istedim, çok önemli biri olurdum o zaman diye düşündüm. Çok büyük bir kapitalist olmalıyım bugünkü dünyada diye geçirdim kafamdan. Annen de yazar değil mi? Evet, o da yazar. Peki annenle baban nasıl geçiniyorlardı birbirleriyle. İki yazar yan yana? Çok iyi. Hem annemin başarısı babamınkinden daha da büyüktü. Babam daha çok roman yazdı. Annem daha az. Ama onunkiler hep daha çok sattı. Edebi yapıtlar değildi pek. Macera romanları, otobiyografik yapıtlar, çok güldürücü kitaplar. Babam ise çok ciddi ıdi. Thomas Mann gibi olmak istiyordu. Senin yolculuğun nasıl devam etti? Askere gittım. 18 yaşındaydım. Gerçek, sağlam bir erkek olunacaksa orduya girmeli diye düşündüm. Ama orada, gerçek bir erkek olmak istiyorsam bir an önce ordudan uzaklaşmam gerektiğini anlamakta gecikmedim. Orduda iken politika ve tarih bilımınin oeni ilgilendirdığini, ekonomi biliminin o kadar çok ilgilendirmediğini anladım. Düşüncemi değiştirdim, büyük bir kapitalist olmayacağım, ama büyük bir tarih profesörü olacağım, dedim. Uniyersiteyi bitirdim. Araya 1968 öğrenci olayları girdi. Üniversitede kalma olanağı bulamadım. Zaten gerçek anlamda bir bilım adamı da değildim. Öğretmen oldum. Öğrencilerle iyi anlaşıyordum. Ama bürokrasi ile başa çıkmayı beceremedim. CUMHURİYET K İ T A P SAYI / 37