26 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Ali Akurgal ali@akurgal.com 8 Psikoloji CBT 1488/25 Eylül 2015 Çağın Olanakları Çağımız, bize halk dilinde “teknoloji” olarak adlandırdığımız olanaklar sunuyor. Toplum, teknolojiye “aç” ve “açık”. Yenilikleri, büyük bir iştah ve hevesle, elinin altında olması için satın alıyor. Bu olumlu bir yaklaşım ve ülkemize uluslararası sıralamalarda puan kazandırıyor. Bir sanayici, bir yatırım yaparken, o yatırımı yaptığında bununla ne ürün üretebileceğini, ne “kazanacağını” hesaplar, görür. Hesapların içerisinde kendi hissiyatı (İng.: “gut feeling”) bulunsa da belli bir yapılabilirlik incelemesi (fizibilitesi) mutlaka yapılır. Aksi durumda o yatırım ölü yatırım olabilir. Sanayici, bir teknolojiye yatırım yaparken bundan kâr etmeyi hedefler, ölü yatırımı değil. Toplumda, insanlarımız, sanayiciler gibi düşünmüyorlar. Çoğu insan, sırf prestij için, kendine çok az yarar getirecek teknolojilere yatırım yapıyor. Ülkedeki akıllı telefonların toplam telefonlara oranına bakın. Bir yaklaşım, “İnsanlar ellerinin altındaki bu teknolojiyi zamanla etkin kullanmaya başlayacaklardır” düşüncesiyle bunun engellenmemesi, aksine özendirilmesi gerektiğini savunuyor. Batı toplumlarında, gönüllü toplum kuruluşları (STK) çeşitli desteklerle, teknolojilerin toplumda yaygınlaştırılması ve etkin ve yararlı kullanımı için çalışıyor. Günümüzde, akıllı telefonlar üzerinden topluma sunulan teknolojiler, o insanların yaptıkları işi daha çabuk ve/ya daha zahmetsizce yapmaları için kullanılmıyor. Aksine, bu teknolojilerin açtığı kanalları kullanmak için insanlar, başka işlerinden zaman ayırıp buna hasrediyorlar. Sonuçta, “teknolojiyi yararsız işlere kullanmış” oluyoruz. Peki, teknolojiyi daha yararlı olarak nasıl kullanabiliriz; kazanca, paraya nasıl çevirebiliriz? Örneğin, büyük şehirlerde çalışanlar, bir toplantıya şehrin öbür ucuna gitmeye kalksalar yarım günleri yolda geçiyor. Hem vakit kaybına uğruyorlar, hem de yollara çıkarak “kalabalık edip” ulaşım sürelerinin daha da uzamasına neden oluyorlar. Ne olurdu, toplantıya gitmeyip internet üzerinden sunulan çeşitli toplantı olanaklarını kullanarak işlerini görseler? Belge paylaşımı da sağlayan ve ses ve kamera görüntüsü veren teletoplantı uygulamaları, aynı odada imiş gibi toplantı yapılmasına olanak veriyor. Peki, neden bunları kullanmıyoruz da saatlerce yol alıp “toplantıya gidiyoruz?”, orada çay servisi çok mu iyi? Yerel yönetimlerin her mahalleye bir kültür merkezi kurma çabalarının içinde, her kültür merkezinde bir de toplantı odası olsa; bunlar bir diğerine belge de paylaşabilen sesli ve kamera görüntülü, internet üzerinden geniş bantlı ve güvenlikli biçimde bağlı olsa fena mı olur? Bunlar, o mahallede bulunan işletmelere bedelsiz olarak ya da çay servisi bedeli gibi düşük bir ücretle kullandırılsa, sanırım insanlar yollara düşmek yerine yürüyerek gidip bunları kullanır. Kullanır mı acaba? Kullanmazlarsa, bu toplumsal eksikliği, gönüllü toplum kuruluşları gelişmiş ülkelerdeki gibi kurslar düzenleyerek gidermeliler. Erkan Mumcu muydu, bakanken “teknolojiyi geliştiremiyoruz, bâri kullanabilsek” diyen? Bu konuyu, sizlere daha önce yazdığım bir fıkrayı tekrar anlatarak noktalayacağım: Savaşmadıkları bir dönem, Fransız kralı bilmem kaçıncı Lui, İngiliz kralı falanca Henri’yi ziyarete gitmiş. Karşılamalar, törenler, gösteriler derken, akşam, ev sâhibi kral, konuğu için bir şölen düzenlemiş. Sıra yemeğe gelince, aşçılar, nar gibi kızarmış bir domuzu sofraya getirmişler. Ev sahibi kral bir konuşma yapmış, kupasını konuğunun onuruna kaldırmış ve ardından, domuzun budunu eliyle koparıp konuğuna ikram etmiş. Fransız kral cebinden bir çatal ve bıçak çıkartıp budu bunlarla tutup kesmeye başlamış. İngiliz kral hayretle bakıp “o ne?” diye sormuş. Fransız kral çatalı İngiliz’e vermiş ve “biz buna çatal diyoruz, bunu kullanınca ellerin yağlanmıyor” demiş. İngiliz çatalı almış incelemiş sonra yanındaki yardımcılarına dönmüş: “bunun İngiltere’ye girmesine asla izin vermeyin” diye buyurmuş. “Bizimkiler bunu ellerine geçirseler, birbirlerini şişlemekte kullanırlar!” Neden daha çok erkekler canlarına kıyıyor? Var olmakla yok olmak arasındaki uzaklık nedir? Umarız kimse kendi isteğiyle böyle bir yolculuğa çıkma kararı almaz. İntihar edenlerin yüzde 80’ini erkekler oluşturuyor ve çoğu da ateşli silah kullanıyor. E n yaygın intihar yöntemi kişinin ateşli silahlarla canına kıyması olduğunda, bu yol topu topu bir iki santim uzunluğunda. Bu uzaklık parmağınızın bu dünyada henüz yeniyken çok farklı bir ruh durumuyla ay ve yıldızları işaret ettiğiniz parmağınızın beyninizi onulmaz biçimde dağıtacak 9 mm sıradan bir tabancanın tetiğini çekmesi için alması gereken yolun uzunluğudur. İntihar girişiminde cana kıyıcı son darbeyi vurma kararının ne denli sancılı bir süreci gerektirdiği konusunda hemen herkes hemfikir olsa gerek. Tabancayı şakağınıza dayıyor ve bu diyardan başka bir diyara doğru yol alıyorsunuz. Bu iki nokta arasında incecik bir sınır var. Saatte yaklaşık 1400 kilometre hızla yol alan bakır uçlu bir kurşunun, yüksek kalibreli bir silahın kurşunu değil, çarpma ve darbelere dayanmak üzere on binlerce yıllık evrim sürecimiz sonucunda oluşan kafatasımızı delip geçtiği bu süreç gerçekte göz açıp kapayıncaya dek bitiveriyor. Kuşkusuz insanın canına kıyması için çok daha uzun erimli ve çok daha temiz başkaca yöntemler de var. Ancak yüreğinin atışına son vermeye kararlı kişiler için bu yöntemlerin pek de garantili oldukları söylenemez. Araştırmalarda sürekli olarak karşımıza çıkan bir bulgu erkeklerin kadınlara kıyasla canlarına kıymaya çok daha eğilimli olduklarını gösteriyor. Bunun nedeni büyük bir olasılıkla erkeklerin intihar girişimlerinde daha çok ateşli silahları yeğlemelerinden kaynaklanıyor. İstatistiklere bakıldığında tüm intihar olaylarının %80 kadarının erkekler tarafından gerçekleştirildiği ve ölümlerde aslan payının ateşli silahlara düştüğü görülüyor. Üstelik, bu intiharların tümü sıradan bir tabancayla gerçekleştirilmiyor. Kimi zaman çifte namlulu tabanca, Uzi, ya da saldırı tüfeği gibi çok daha hantal, ya da ilginç ateşli silahlardan yararlanılıyor. Ne var ki, bu tür “büyük silahlı” ölümlere genellikle yalnızca genç erkekler arasında tanık olunuyor. İntihara kalkışanların büyük bir çoğunluğunun otomatik silahlarla haşır neşir olmadıklarından olsa gerek, yaşamlarına son vermek için genelde, kendilerini ortalıkta gezinen öteki çılgın insanlardan korumak için edinmiş oldukları, çok daha küçük ve alçakgönüllü silahları yeğledikleri görülüyor. Sonuçta basına çoğunlukla yeniyetmelerin intihar olayları yansımakla birlikte, gerçekte en yüksek oranda intihara nüfusun eklem yangıları ya da Parkinson nedeniyle askeri silahları kullanmakta zorlanan daha yaşlı erkeklerden oluşan kesiminde tanık olunuyor. Aynı durumun en ölümcül ikinci intihar yöntemi olan kendini asarak öldürme girişimleri için de geçerli olduğu görülüyor. Çoğu intihar girişimlerinin gerçekleştirildiği evlerde silah bulundurma olasılığının buzdolabın da süt bulundurma olasılığı denli yüksek olduğu ABD’de, ateşli silahın el altında olması denli iyi bir intihar göstergesi olamaz. Kaliforniya’da yeni silah satın alanlarla ilgili bir yıl süreli bir araştırma en başta gelen ölüm nedeninin intihar olduğunu, bu grupta ölümlerin %25’inin intihar nedeniyle gerçekleştiğini ortaya koyuyor. Kadınlar arasında silah satın alma eğilimi çok yaygın olmamakla birlikte, aldıklarında da namluyu çoğu zaman kendilerine doğrulttukları görülüyor. Ancak kuşkulu ölüm olaylarını araştıran görevliler kendi elleriyle canlarına kıyanların yine çoğunlukla erkekler olduğunu belirtiyorlar. Cinsiyetler arasındaki bu farklılık yıllar boyunca araştırmacıların kafasını karıştıran ve ilk bakışta göründüğünden çok daha karmaşık bir durum. Kadınların intihara daha az eğilimli oldukları söylenemez. Tam tersine, kadınlarda bu eğilim erkeklere kıyasla iki üç kat daha yaygın. Yalnızca kadınların çoğu beyinlerini dağıtmak gibi kesin ölümle sonuçlanacak yöntemlere daha ender başvuruyorlar. Kadınlar arasında en yaygın intihar yöntemlerinden birini “zehirlenme” türündeki girişimler oluşturuyor ve bu süreçte çoğu zaman yüksek dozda ilaç (garip biçimde, antidepresanlar başı çekiyor), uyuşturucu, ya da evde hazırlanmış kimi başka uyduruk karışımlardan yararlanılıyor. Genelde, divanda yanı başında boş ilaç şişesinin olduğu bilinçsiz bir hasta bulunduğunda bu kişinin midesinin yıkanması, elinde dumanı tüten bir tabanca olan beyni dağılmış bir erkeğin parçalarını biraraya getirmekten çok daha kolay. Bileğinizi kestiğinizde yaşama olasılığınız yaklaşık yüzde 5 ile 95 arasında değişirken, kendinizi silahla vurduğunuzda ya da astığınızda ölme olasılığınız eylemi gerçekleştiren kişinin duruma nasıl baktığına göre değişebilse de yüzde 90. İntihar girişimlerinde başvurulan yöntemlerin cinsler arasında farklılıklar göstermesiyle ilgili en yaygın görüş, kadınların kendilerini öldürme konusunda erkekler denli ciddi olmadıkları kadınlarda bu tür girişimlerin daha çok “bir yardım çağrısı” ya da “ilgi çekme” niteliğinde olduğu yönünde. Bu görüş kadınların gerçekte ölmek istemedikleri mantığından yola çıkıyor. Kimi araştırmacılar, en azından “İntihara Niyet Ölçeği” verilerinden yola çıkarak, intihara eğilimli kadınların gerçekten de ölmek istediklerine dikkat çekiyorlar. Bu verilerle ilgili daha olumlu bir yorum da kadınların, sevdikleri üzerinde sarsıcı bir etki yaratacağı düşüncesiyle, geride ağır yaralanmış bir beden bırakmaktan kaçındıkları yönünde. Erkekler için silah ne anlama geliyorsa, kadınlar için ilaçlar da o anlama geliyor. Bu gerçeklikten yola çıkıldığında, duygusal açıdan dengesiz kadınların kendilerini öldürmek için çoğu zaman ilaçlardan yararlanmaları hiç de şaşırtıcı olmamalı. Rita Urgan, kaynak: Scientific American Online
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle