26 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 Eğitim CBT 1488/25 Eylül 2015 11 TEKNOPOLİTİK Baha Kuban baha.kuban@gmail.com GELENEKSEL EĞİTİM TEKNİKLERİ TARİHE KARIŞIYOR… 21. yüzyılın işgücünü yeni eğitim sistemleri yetiştirecek Dünyanın saygın bilim dergileri Nature ve Scientific American dünya genelinde eğitimcilerin 21. yüzyılın işgücünü yetiştirmeye odaklı yeni deneysel eğitim tekniklerini mercek altına aldı. Kesin olan şu ki yeni teknikler geleneksel konferans şeklindeki tekniklerin pabucunu dama atacak. Başta ABD olmak üzere dünyada şu anda denenmekte olan yeni eğitim teknikleri şu iki soruna yanıt arıyor: • Bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik (STEM) dallarında iyi eğitilmiş öğrenci sayısı nasıl arttırılır? • Eğitim, gelir dağılımını nasıl eşitler? Toplumsal hareketliliği nasıl artırır? malar, öğrencilerin bilim insanlarının gerçekte yaptığı gibi uygulamalı derslerde hem bilimden keyif aldıklarını, hem de içeriği kalıcı bir şekilde öğrendiklerini gösteriyor. 2013 yılında tamamlanan NGSS, bugün Amerikan okullarının yarısında uygulanıyor. Bu standartlar gereği öğrencinin eline ezberleyeceği bir liste tutuşturulmuyor; yalnızca konuyu iyice anlamış olmalarına önem veriliyor. Bu uygulamada bir başka yenilik de günümüzün sorunlarına öncelik verilmesi. Örneğin küresel ısınma. Bu bağlamda gezegenimizde bugün hüküm sürmekte olan aşırı hava koşulları, insanlık tarihi boyunca iklim değişikliklerinin yol açtığı dönüşümler, uygarlıkların çöküşü ve kitlesel göçler çocuklara görsel araçlar eşliğinde anlatılıyor. rir, anında geri bildirim (feedback) ve yanlışını düzeltme imkânı sunar. • Öğrenenlerin farklı öğrenme amaçlarına, bilgi düzeyine, alt yapısına ve öğrenme yeteneğine göre çalışma fırsatı tanır. • Herkese uyabileceği düşünülen tek bir öğrenme çözümü (“OneSizeFitsAll”) yerine her bireye ayrı öğrenme çözümü ve ortamı sunar. • Öğrenenlere, üzerinde çalıştıkları arayüzü kişiselleştirme rahatlığı sağlar; örneğin, arayüz rengini değiştirme, kendi resmini ekleme, favori konularını ekleme, uygulama ekleme (gadget, widget) gibi... • Ek kaynaklar sunar ve kaynak eklemeye izin verir... Ü lkemizde bırakın geleceğin eğitim sistemlerinin araştırılmasını, eğitimin neredeyse medrese düzeyine çekilmek istendiği son yıllarda Batılı ülkeler 21. yüzyılın işgücünün yetiştirilmesine yönelik yeni eğitim sistemleri üzerinde çalışıyor. Gelir dağılımındaki eşitsizliğin giderilmesinde de etkili olması için tasarlanan bu sistemler özellikle bilgisayar destekli tekniklere öncelik veriyor. Ebeveynlerin ve eğitimcilerin üzerinde en fazla durdukları konuların ilki “doğru” çocuk yetiştirmek ise ikincisi onları en iyi şekilde eğitmektir. Çoğunluk, kişisel deneyimlerine ve yüzyıllık eğitim geleneklerine dayanarak geleneksel eğitimin geleceğin taleplerine de yanıt vereceğini düşünüyor. Geleneksel standart yöntemde öğretmenler ve ders kitapları, öğrenilecek materyalin içeriğini ortaya koyar; öğrenciler bu içeriği tam olarak öğreninceye kadar çalışır; öğrencinin ne kadar öğrendiğini tespit etmek için stratejik aralıklarla sınav yapılır. Ne var ki onlarca yıldır öğrenme bilimi konusunda yapılan araştırmalar, bu tekniğin bırakın geleceğin ihtiyaçlarını, günümüzün taleplerine bile yanıt veremediğini gösteriyor. Örneğin üniversite düzeyinde temel bilim derslerinde öğrenciler, anlatılan dersi ‘koyun gibi’ dinleyerek ve bunları sınavlar için ezberleyerek geçerli notlar alabiliyor. Ancak bu, konuyu öğrendikleri anlamına gelmiyor; zaman içinde edindikleri bilgiler hızla uçup gidiyor. Daha da kötüsü, bilgiler doğru dürüst sindirilmediği için daha önce kulaktan dolma, varolan yanlış bilgiler hiçbir zaman doğruları ile yer değiştirmiyor. çocukların kafalarındaki yanlış fikirleri sorgulamalarıdır. Ve öğretmenlerin bu aşamadaki rolü de öğrencinin doğruyu kendisinin bulmasında yol gösterici olmaktır. Böylece doğru yanıt kafalarında sağlam bir temele oturur. Bu değişiklikleri hayata geçirmek o kadar kolay değildir. Hele bazı akademisyenlerin bu değişiklikleri baştan reddettikleri bir ortamda bu sanıldığından daha zordur. Konferans şeklinde ders anlatma tekniği yüzyıllarca yarar sağlamıştı. Ne yazık ki bugünün üniversitelerinde öğretim görevlileri de bu şekilde eğitilmişlerdi. Ancak değişiklik kaçınılmaz. Standart sistemin pek çok öğrenciyi sistem dışı bırakmakta çok başarılı olduğu biliniyor. Ellerimizden çok beynimizle çalıştığımız bu çağda, az sayıda insanın başarılı olmasına şans tanıyan eski ve köhnemiş öğrenme sistemlerine dünyanın daha fazla tahammülü kalmamıştır. BÜYÜK VERİLER ÜZERİNDEN EĞİTİM Örneğin şu yaygın ve yanlış fikri ele alalım: Kış dönemi soğuktur, çünkü Güneş’ten en uzak konumdadır. Standart ders kitabı yaklaşımında öğrencilerin bu yanlış yanıtın yerine doğru yanıtı oturtacağı varsayılır. Doğru yanıt mevsimlere yol açan nedenin, dünyanın güneş etrafında dönerken ekseninin eğik olmasıdır. Ancak uzmanlara göre en iyi öğrenme şekli, DEĞİŞİKLİK KAÇINILMAZ 21. yüzyılın ikinci on yılına girerken eğitim konusunda iki önemli sorun öne çıkıyor. Biri bilim teknoloji mühendislik ve matematik (STEM) dallarında iyi eğitilmiş öğrenci sayısı nasıl arttırılır? İkincisi ise gelir ve toplumsal hareketlilik uçurumlarının kapatılması için neler yapılmalıdır? Birbiriyle ilgisiz gibi görünse de bu iki sorunun çözümü, eğitim yöntemlerinin değiştirilmesinde yatar. ABD’de deneysel olarak devreye sokulan kapsayıcı STEModaklı liseler (Inclusive STEMfocused high schoolsISHSs), geleneksel lise eğitiminin ortadan kaldırılması yönünde çok etkili bir rol oynuyor. Bu okullar yalnızca zeki ve yetenekli öğrencilere odaklanmak yerine normal liselerde yeterince temsil edilemeyen popülasyonlara öncelik tanınıyor. Örneğin kızlar, Hispanikler, Afrika kökenli Amerikalılar gibi. Bunun yanı sıra düşük gelir grubundan öğrencilere de maddi kolaylıklar sağlanıyor. Böylece geleceğin STEM işgücünün eleman sıkıntısı çekmemesi sağlanmış oluyor. Şu anda ABD 21. YÜZYIL ÖĞRENCİSİNİN EĞİTİLMESİ genelinde bu okulların sayısı 900’e ulaşmış durumda. Bu okulların bir diğer özelliği de öğrencilerin yüksek öğrenimlerine devam etmesinin yolunu açmak ve yol gösterici olmak. Bu sistem belirtilen iki önemli soruna da çözüm getirme konusunda oldukça başarılı.. ISHS’ler fen dallarında iyi yetişmiş işgücü kaynağı oluşturmakla birlikte modern dünyamıza başarılı bilim insanları kazandırmak için bir disiplinle ilgili derinlemesine bilgi sahibi olmak ve bilimsel yöntem konusunda uzmanlaşmak gerekir. Bunların yanı sıra eleştirel bakış açısı kazanmak, sorunları yaratıcılık ve işbirliği ile aşmak da önemli. İletişim yeteneği, modern teknolojiyi ustalıkla kullanmak da bir diğer zorunluluk. Nesillerden beri STEM derslerinde yalnızca bilgi edinilmesine odaklanılıyordu. Öte yandan konferansa dayalı derslerde öğrencinin kafası olgularla dolduruluyor ve bunların ne kadarını ezberledikleri sınavlarla ölçülüyordu. Başka yeteneklerin öğretilmesi gereksiz; hatta zaman kaybıydı… Şimdi eğitimciler şu alanlara da öncelik verilmesinde yarar görüyor: • Yaratıcı düşünme • Sorun çözme • Motivasyon • Tutarlılık ve ısrarcı olma GELECEĞİN BİLİM İNSANLARINI EĞİTMEK • 21. yüzyılın gerektirdiği diğer beceriler Bu alanlardaki eğitim, öğrencinin bilgiyi kavramasına ve bilginin sağlam bir temele oturtulmasına yol açarken, STEM alanındaki dersleri zor veya sıkıcı bulup bırakma eğilimini de ortadan kaldırabiliyor. OECD de STEM eğitiminin inovasyon ve ekonomik büyüme için bir gereklilik olduğu kanısında. Çocuğunuza futbolu mu öğretmek istiyorsunuz… Hangi yolu seçersiniz? Yollardan biri çocuğu oturtup oyunun kurallarını ezberletmektir. Bu süreç içinde dönem dönem sınav yapıp kuralları doğru belleyip bellemediğini ölçersiniz. En yüksek notu alan şeref listesine girer. Sömestrin sonunda sınıfı hiç terk etmeyen bu çocuk sizce iyi bir oyuncu olmuş mudur? Bu sürecin fen derslerinde de benzer sonuçlara yol açtığını düşünen ABD’li eğitimciler çözüm olarak yeni bir yaklaşım deniyor. Gelecek Nesil Bilim Standartları (Next Generation Science StandartsNGSS) adı verilen bu yaklaşımda öğrenciler bilimi bilim yaparak öğreniyor. Bilim eğitimi konusunda yapılan araştır FEN DERSLERİ SPOR GİBİ ÖĞRETİLMELİ Son yıllarda okullar ve üniversitelerde klasik öğretim sisteminin yerine, bilgisayarlı eğitim sistemi yerleştirilmeye çalışılıyor. Uyarlanabilir öğrenme adı verilen bu teknikte öğretim öğrencinin yeteneğine göre ayarlanıyor ABD’de önce Arizona Eyalet Üniversitesi’nde (ASU) uygulanan bu sisteme her yıl yaklaşık 19 bin öğrenci kaydoluyor. Bugün 70.000 öğrencisi bulunan ASU klasik öğretim sistemiyle tüm öğrencilerine aynı kalitede eğitim vermekte zorlanıyordu. Arizona Üniversitesi’ni her yıl onlarca ilköğretim okulu ve lise izledi. Bügün ABD’de 45 eyalette pek çok okulda bu sistem uygulanıyor. Bu sistemde sınavlar online (çevrimiçi) ve ayarlanabilir nitelikte. Bu da bir bilgisayarın soruları her öğrencinin yeteneğine göre uyarladığı ve notunu hesapladığı anlamına geliyor. Bu sistem yalnızca ABD’de değil dünya çapında da ilgi görüyor. Örneğin kısa adı OECD olan Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün 70 ülkede 15 yaşındaki öğrencilere her üç yılda bir uyguladığı PISA testi (International Student Assessment Test) bundan böyle uyarlanabilir özellikler içerecek. “Ortaklaşa Problem Çözme” gibi ölçülmesi zor becerilerin değerlendirilmesinde kullanılması planlanıyor. Bu modeli destekleyenlere göre son ikiyüz yıldır Batılı eğitim sistemine hakim olan “fabrika modeli” bu yeni sistemle tarihe karışacak. Oysa bu sisteme karşı olanlar bunun tam aksini savunuyor. Bunlara göre geleneksel öğrenme değil, veri güdümlü öğrenme okulları fabrikaya dönüştürüyor. Dijitalleşme, mallarını öğretmenlere ve öğrencilere “reform” adı altında pazarlamak isteyen gözünü kâr bürümüş şirketlere yarıyor. Eleştiriler ayrıca yeni bilgisayar destekli sistemlerin, “insan eğitmenlerin” yüzyıllardır layıkıyla yaptığı işi yüzüne gözüne bulaştırdığını iddia ediyor. Bu işi bilgisayarlara havale etmek yerine iyi eğitmenlerin yetiştirilmesine, eğitilmesine ve görevlendirilmesine yatırım yapılması bunlara göre daha doğru. UYARLANABİLİR ÖĞRENME MODELİNE ELEŞTİRİLER UYARLANABİLİR EÖĞRENME MODELİ NE GETİRİYOR? Uyarlanabilir öğrenme modelini savunanlar bu teknolojinin en sonunda kişiye özel öğrenme olanağını öğrencinin ayağına getirdiğini söylüyorlar. Bu tekniğin avantajları kısaca şöyle: • Öğrenen aktiftir ve maksimum etkileşim vardır. • Bireysel öğrenmeyi mümkün kılar. • Öğrenme deneyimini eğlenceli hale getirir. • Esnektir, zaman ve mekândan bağımsız çalışma imkânı sunar. • Online ölçme ve değerlendirme imkânı ve Scientific American editörlerinden Seth Fletcher’a göre bu eleştirilerin haklı olduğu noktalar da var. Örneğin düzinelerce şirket bu alanın büyük bir potansiyel içerdiğini kabul ediyor. Şu anda uyarlanabilir öğrenme yazılımları dijital eğitim pastasının çok küçük bir dilimini oluşturmakla birlikte çok büyük bir büyüme potansiyeli içeriyor. Bu arada yükseköğretim kurumları da uyarlanabilir öğrenme modeline sıcak bakıyor. Gallup araştırmasına göre üniversite rektörlerinin % 66’sı uyarlanabilir öğrenme ve sınama teknolojilerinde büyük potansiyel görüyor. Bill&Melinda Gates Vakfı son günlerde Uyarlanabilir Öğrenme Piyasasını Hızlandırma Programını devreye sokarak Amerikan yükseköğretim kurullarından 10 tanesine 100 bin dolarlık destek sağladı. Bilgisayar güdümlü eğitimin statükodan daha verimli olduğu henüz somut olarak kanıtlanmadıysa da yakında bu akımın hızla yayılacağına kesin gözüyle bakılıyor. Derleyen: Reyhan Oksay all/ Kaynaklar: http://www.scientificamerican.com/article/sciencefor BİLGİSAYARLI EĞİTİM ŞİRKETLERE Mİ YARIYOR? http://www.scientificamerican.com/article/schoolsshouldteachsciencelikesports/ http://www.scientificamerican.com/article/howbigdatatakingteachersoutlecturingbusiness/ http://www.scientificamerican.com/article/researchersfindthatfrequenttestscanboostlearning/ http://www.scientificamerican.com/article/isyourchildagroupproblemsolverthepisatestwilldecide/ http://www.enocta.com/enocta/web/kurumportal/Content/yeninesilogrenmeuyarlanabilireogrenme/1331/ Dünya iklim kamuoyunun artık “felaketten önceki son şans” diye nitelediği Paris 2015’in kaderi, 23 yıldır adeta bir satranç oyunu gibi süren uluslararası görüşmelerde büyük ölçüde belirlendi aslında. Yeni küresel iklim rejimi inşaasının harcında, her zaman olduğu gibi yine bir “zengin ve yoksul” öyküsü var. Paris’ten önce yapılan tüm anlaşmalar, 1992 yılı itibarıyla sanayileşmiş sayılabilecek 42 ülke ile eski demirperde ülkelerinden oluşan grubu, tarihsel olarak seragazı salımlarının esas faili ve dolayısıyla azaltımların asıl sorumlusu olarak belirlemişti. Bunların iklim jargonunda adı, Ek 1 ülkeleri idi. Bilindiği gibi, OECD üyeEriyen Güzel si olması nedeniyle önceGrönland Buzulları leri bu gruba dahil edilen Türkiye, ancak uzun müzakereler sonucu bu grubun dışına çıkarılmıştı. Bu alandaki ilk Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin (İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi) 4. maddesi, zengin yoksul ayrımını, “ortak fakat farklılaşmış sorumluluklar” ifadesiyle düzenlemekteydi. Sözleşmenin ardından geçen onyıllarda neler oldu? “Sanayileşmiş” ülkeler pek kıllarını kıpırdatmazken, başta Çin ve Brezilya olmak üzere gelişmekte olan ülkeler arasından hatırı sayılır bir kısmı, seragazı salımları bakıından “sanayileşmiş” ülkeler grubunu yakalayıp, geride bıraktı. Birkaç hafta önce Bonn’da yapılan Birleşmiş Milletler zirvesi, Paris öncesi en kritik toplantılardan biriydi. Zirvenin “gayrıresmi” görüşmelerinin kaçınılmaz ana gündemi, bu değişen durumun yeni iklim rejmine nasıl yansıtılacağıydı. Geçtiğimiz yılın LimaPeru zirvesinden bu yana için için yanarak büyüyen bu temel sorunun iki farklı ekseni var; “gelişmekte olan” 195 ülkenin oluşturduğu grubun kendi içindeki farklılıklar nedeniyle kendi içinde farklı sorumluluklar talebi ve “sanayileşmiş” ülkelerin içinde bulunduğumuz vahim durumdaki tarihsel sorumlulukları nedeniyle halen baş sorumlu sayılmaları. Aslında ABD ve Çin’in bu tıkanıklığı Lima’da aşmak için sergiledikleri ortak tutumun, ikilinin daha sonra birlikte açıkladıkları taahhütlerin de (bu köşede daha önce konu edilmişti) öncülü olduğu söylenebilir. Lima’nın nihai metninde “...ortak ve farklılaşmış sorumluluklar” kalıbına “...her ülkenin kendi kapasitesi ölçüsünde...” ifadesinin eklenmesi, Çin’i ve artık sorumluluk almaktan kaçamayacak kadar büyük “gelişmekte olan ülke” kirleticilerini işaret ediyor. Eski Ek 1 ülkeleri kategorisinin yanısıra şimdi bir de büyük gelişmekte olan kirleticiler, “farklı ulusal koşulların dikkate alınması” kaydıyla sorumluluk almaya zorlanıyor. Bakalım Paris bu hassas dengelerin altından nasıl kalkacak... Görüşmelere katılan üst düzey BM yetkililerinin aktardığına göre, ulusal heyetlerin belirli tutumlara ve konumlara, hatta sözcüklere kilitlenmesini önlemek için kavramsal düzeyde tartışmalar yapılmış, yani mümkün olduğunca az yazı ve kesinlik. 8 Eylül 2015’de BM’nin yayınladığı Çalışma Metni nin 11. sayfasındaki tablo “ilerlemeyi” özetliyor; yeni kilit kavram Nüanslı ÖzFarklılaştırma! (http://unfccc.int/files/bodies/ awg/application/pdf/adp2108sep2015t1500cwd.pdf ). Bu bir psikoterapi kavramı sanılabilir, değil! Herhangi bir anlaşmanın yazıya dökülmesinden, vermeleri gereken fazlasını vermekten, kapana kısılmaktan ölesiye korkan heyetlerin dili bu! Bu ay Papa’nın da katılacağı New York toplantısı falan hikaye. Bütün gözler ve kulaklar Ekim ayında Peru’da yapılacak Dünya Bankası ve IMF görüşmelerinde olacak. 100 milyar Dolarlık İklim Fonu Anlaşması Paris’e kadar hazır olacak mı, olmayacak mı? İşte bütün mesele bu! Eriyen Güzel kimin umurunda... Paris İklim Müzakerelerine Giderken Aşağıdakiler ve Yukarıdakiler
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle