26 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bilim ve Düşünce Tarihi CBT 1488/25 Eylül 2015 14 OOOF OFF LİNE Tanol Türkoğlu tanolturkoglu@gmail.com Baha Tevfik’in düşünce tarihimizdeki yeri Öncü nitelikte bilimsel, felsefi ve filolojik yayınlar yapan Baha Tevfik Bey, Tanzimat sonrasında Doğu kültürüyle ilişkisi olmaksızın Batı kültürüyle ilişki kuran ilk Osmanlı düşünürüdür. Gizemli Dijital Piramit Gelecekte internet nasıl olmalı? Internet eğitim sürecini nasıl dönüştürebilir? Dijital dökümanlarımıza erişemez hale gelip dijital karanlık çağa düşmekten nasıl kaçınabiliriz? Vint Cerf bu soruların cevabını bizlerle birlikte arıyor. Internetin “baba”larından Vint Cerf, geçtiğimiz günlerde “letters” adlı uygulama üzerinden bir elektronik mektup yayımladı. Mektupta dünyadaki internet kullanıcılarına düşüncelerini soruyordu: “Sizce gelecekte internet nasıl olmalı?” Vint Cerf mektubunda iki konunun daha altını çiziyor. Birincisi eğitimle ilgili. Eğitim süreci dijital teknolojik gelişmeler çerçevesinde nasıl şekillenebilir? Ne tür alternatif eğitim modelleri geliştirilebilir? İkincisi ise “dijital karanlık çağ” illetiyle ilgili. Dijital karanlık çağdan nasıl kaçınılabilir? Elektronik ortamda bir içerik üretmek için yazılım denilen aracılara gereksinim var. Örneğin bu makale Microsoft Word yazılımı aracılığıyla yazılmakta ve bu elektronik dosyanın gelecekte de açılıp, okunabilmesi için Word’e (veya onun yeni versiyonlarına) gereksinim olacak. Eğer bir bilgisayarda Word formatında üretilmiş dosyaları açacak bir yazılım bulunmazsa, o bilgisayar bu dökümanı açamaz, içinde neler yazılı olduğunu gösteremez. Binlerce yıl önce yazılmış en eski elyazmalarında bile böyle bir teknik sorun yok. Elyazması duruyorsa sorun metnin yazıldığı lisanı bilip bilmemekle ilgili. Oysa dijital muadilinde teknik bir sorun da resme dahil oluyor; yani dijital kapağı açabilmek! Vint Cerf dijital içeriklerin gelecekte (ilgili yazılımı ve donanımı bulamamaktan dolayı) erişilemez hale gelmesini “dijital karanlık çağ” olarak adlandırıyor. Bir tür gizemli piramit durumu yani. Önce piramitin işlevini yerine getirecek mekanizma yok oluyor, daha sonra (kullanılmadıkça) işlevi unutuluyor. Kıyıda köşede duran 5.25 veya 3.5 inçlik disketleri olanlar bilir. Önce bu disketlerin içeriğine erişmeyi sağlayan disket sürücüler bilgisayarların standard bir parçası olmaktan çıktı. Şu an bu zamazingoların ne işe yaradığını bile bilmeme aşamasına geldik. Y Kuşağı’ndan bir laptop ya da tablet kullanıcısına bir tane gösterin; bakalım ne olduğunu bilecek mi? Disketler, Mısır Piramitleri gibi bir köşede öylece duruyor. Dijital karanlık çağdan kaçınmanın yolu doğal olarak içeriğe erişimi sağlayan yazılım ve donanımların aradan çıkarılmasıdır. Donanımları aradan çıkarmada bugüne dek icat edilmiş en pratik çözüm “bulut teknolojisi”dir. İçeriğinizi (resimler, dökümanlar, çizimler vb.) buluta (yani internette bir yere) yükleyin ve dilediğiniz zaman dilediğiniz yerden ona erişin. Tedirgin kullanıcıların bu konudaki sıkıntısı güvenlik ile ilgili. Ya başkaları da o içeriğe erişirse? Güvenlik bir yana, yazılım olmazsa dosyaları bulutta saklamak kendi başına bu sorunu çözmeye yetmez. Yazılımların da bulutta yer alması ve oradan çalıştırılabilmesi gerekir (ki bu teknoloji bugün mevcuttur). Internete erişmek için gerekli olan donanım (laptop, tablet, telefon vd.) da ortadan kaldırılmalıdır. Holografik çözümler donanımın yerini alabilir (ya da enaza indirir; örneğin parmakta bir yüzük). Herşey internette bir yerde durur ve biz dilediğimiz içeriğe parmağımızda bir yüzük aracılığıyla erişebiliriz. Bir sonraki aşamada ise direkt beynimizle. Osman Bahadır bahadirosman@hotmail.com T anzimat sonrasında hem Doğu hem de Batı kültür dünyasına bağlı düşünürlerden farklı olarak ilk defa Baha Tevfik Bey (18811914), tüm ilgisi ve bilgisiyle Batı dünyasına yönelmişti. Bu özelliği onu daha önceki düşünürlerden ayıran en önemli farklılıklarından biridir. Fransızca biliyordu ve sadece 34 yıl süren ömrünün son 6 yılında çok yoğun bir biçimde yayın faaliyetinde bulundu. Yazılarında ortaöğretim öğrencilerine, halka ve entelektüellere ayrı dillerle hitap ediyordu. Onun çıkardığı Felsefe adlı dergi ülkemizdeki ilk felsefi dergidir. Bu dergideki bütün yazıları kendisi yazıyordu. Derginin ilk sayısında “Bizde bir felsefe dili yoktur, ben bunu yapmaya çalışıyorum. Şark ve Garb arasındaki zigzagları kesmek, Şark kaynaklarının artık yeni bir ürün veremeyeceğini ilan etmek istiyorum. Garbın hayatının üstünlüğü, felsefesinin üstünlüğü ile paraleldir” demişti. Ayrıca “Felsefe bilimle o kadar kaynaşmıştır ki, bilim adamı olmayan, hiçbir yeni felsefi fikir ileri süremez” demiştir. Baha Tevfik Bey, Teceddüdü ilmi ve felsefi kütüphanesi’ni kurdu ve bu kütüphaneden 11 cilt eser yayınladı. Ahmed Nebil ile birlikte Ludwig Büchner’in Madde ve Kuvvet’ini (1911) çevirdiler ve böylece materyalizmin Osmanlı aydınları arasında tartışılmasında önemli bir temel sağladılar. Felsefi düşüncelerine temel olmak üzere Batı’daki bilimsel gelişmeleri izleyen Baha Tevfik, özellikle evrim teorisiyle ilgili gelişmelere önem verdi ve Ahmed Nebil, Subhi Edhem, Memduh Süleyman, Naci Fikret gibi arkadaşlarıyla birçok bilimsel konuda yayın yaptı. Enerjinin korunumu kanunu ve hücre teorisi de bu yayınlarda ele alınan konular arasındaydı. Baha Tevfik Bey ayrıca Alfred Fouillee’nin felsefe tarihini çevirerek yayınladı. Bu kitaptan önce Münif Paşa’nın, Ali Suavi’nin ve Ahmet Mithat’ın felsefe tarihine dair birkaç yazısından başka yayınlanmış bir şey yoktu. Yine ilk defa olmak üzere felsefe sözlüğü hazırladı ve yayınladı. Ancak Felsefe Kamusu adını verdiği bu sözlük tamamlanamadı. Bununla birlikte ilk yayın olması bakımından felsefe tarihimiz bakımından önemlidir. Ülkemizde modern anlamda ilk psikoloji kitabını yazan kişi Hoca Tahsin’dir (İlmi Ahvali Ruh). Baha Tevfik ise Psikoloji’yi ondan sonra yayınlamakla birlikte bu kitabında önemli ye nilikler yapmış ve bilimsel yöntemlerin ruhsal olaylara uygulanması, duygu, irade ve zihin konularına yeni açıklamalar getirmiş ve beyin fizyolojisi hakkında temel bilgilere sahip olmanın zorunluluğundan söz etmişti. Baha Tevfik Bey ahlak üzerine de görüşlerini yayınladı. Yeni Ahlak adlı küçük bir kitabı bulunmaktadır. Bu kitabında kısa bir ahlak düşüncesinin tarihçesini verdikten sonra çeşitli ahlak teorilerini eleştirmekte ve “insan bütün hürriyetini ancak ahlak ile kazanır, fakat metafizik ahlak ile değil” demektedir. Bu sözleri onun ahlak konusuna yaklaşımını genel olarak ifade etmektedir. Baha Tevfik Bey’in önemli ilgi alanlarından biri de kullanılan yayın dilinin sadeleştirilmesi, Türkçenin güçlendirilmesi ve yazı dünyasındaki kullanımının yaygınlaştırılmasıdır. Ernst Haeckel’den Vahdeti Mevcud (1911) adıyla ve Bir Tabiat Aliminin Dini altbaşlığıyla yayımlanan kitaba çevirmen Ahmed Nebil ile birlikte önsözde şunları söylüyordu; “Bu tercümenin başka bir meziyeti daha zannederiz ki, yeni lisanla tercüme edilmiş olmasıdır. Bizde felsefi ve ilmi eser yazanlar yahut tercüme edenler her nedense yazılarını birtakım muğlak tabirler ve terimlerle doldurduklarından her okuyan anlayamaz. Anlayanlar da büyük bir sıkıntı ile okurlar ki, bu hâl bu gibi kitapların neşrinden husule gelecek faideleri azaltır. Binaenaleyh biz bu eseri yeni lisanla tercüme ettik.” Bu sözlerden sonra Baha Tevfik Bey yeni lisandan ne anladıklarını da şöyle açıklamaktadır: Arapça ve Farsça bileşik sözcükler kullanmamak. Arapça ve Farsça yöntemi ile çoğul yapmamak. Arapça ve Farsça edat kullanmamak. Konuşurken kullanmadığımız kelimeleri yazarken de kullanmamak. Bilim ve teknoloji terimlerini mümkün olduğu kadar Türkçe yazmak. Görüldüğü gibi, Baha Tevfik Bey Meşrutiyet dönemi Türkçeciliğinin de önemli simaları arasındadır. Baha Tevfik Bey, İkinci Meşrutiyet (1908) ile Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması (1914, bu tarih zaten bu parlak genç insanın ölüm yılıdır) arasındaki kısa fakat fikir ve siyaset tarihimiz bakımından çok önemli dönemde bilim, felsefe ve fikir hayatımızın en önemli öncülerinden biri olmuştur. Çalışmalarının ve düşüncelerinin, Tanzimat fikir dünyası ile Cumhuriyet fikir dünyası arasındaki en önemli bağlardan birini oluşturduğunu söyleyebiliriz. Entelektüel yaşam tarihimizdeki varlığı 6 yıl kadar sürmüş olsa bile, entelektüel tarihimize olan yapıcı etkisi, süresiyle orantılı olamayacak kadar büyük olmuştur.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle