26 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

DOĞAN KUBAN Kültür TÜMEL DEĞİŞİM CBT 1488/25 Eylül 2015 5 Türkiye, çağdaş kurumlaşmayı gerçekleştirerek, bilimselleşerek kurtulabilir muş, bu da Abbasi döneminin Antik düşünceye açılımının sonu olmuştur. İ Osmanlı, Abbasi rönesansının izleyicisi olmadı. Felsefe kapısı kapandı. Bu tutum rönesansın Avrupa’ya getirdiği bilimsel, sanatsal ve felsefi olanakların dışında kalmalarına neden oldu... Bu sadece imparatorluğunu yıkılmasıyla değil, bugün Türkiye’nin geri kalmış eğitimi, bilimi ve teknolojisinin de temel nedenidir. gündüz her köşeden musiki yükselir. Futbol halkın yaşamını yönlendirir ama klasik Batı musikisi yok gibidir. ‘Foto var, resim yok, hıyar heykeli var, insan heykeli yok’ çelişkili komedilerdir. Vitrinlerdeki çıplak alçı mankenleri ne yapacağız? Oysa bir tablo ya da heykelin yılda on kişi öldüren Mercedes’ten daha zararlı olduğu söylenemez. Çağdaş uygarlık bağlamında bir heykel bir füzeden, bir musiki yapıtı atom bombasından daha önemlidir. İthalat iyi ve kötü ayrımı yapmıyor. Sadece mal değil, düşünce ve imgeler de ithal ediyoruz. Sorun, silah müşterisi olmak yerine bilim ve sanat üretiminin ortağı olmaktır. Onların gelişmesine katılmaktır. İslam dünyasındaki ürkütücü çöküntünün kökü sadece kendimizde değil, İslam’ın cehaletini istismar eden Batıdadır. İSTANBUL VE ARAP SÜNNİLİĞİ kinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Batı’nın politik, kültürel ve ekonomik alanları kapsayan sistematik çabalarıyla, özellikle İslam ülkeleri büyük felaketlere uğradı. Dünyanın da boğazını sıkan, bütün insani ve ahlaki değerleri çöpe atan, paraya odaklanmış bir yaşam Türkiye’ye kültürel yozlaşma ve çöküntü getirdi. Gerçi dünya bütünüyle çürümez. Kesildikçe yeniden biten doğal bir dokusu var. Herkes namussuz da değil. Eğitimde, adalette ve ekonomide neredeyse çılgınlaşan toplumsal ve yönetsel davranışlar, toplumun yaşamını zorlaştırıyor. Eğer tarihin yorumuna uzanan bir onarım söz konusu ise, buna Türkİslam buluşması ile başlamak gerekir. Bunu dine karşı bir çıkış olarak da algılamamalı. Çünkü insanlık tarihinde dinden daha yaygın ve dayanıklı bir sosyal olgu yok. Kişinin dindar olup olmaması din olgusunun önemini azaltmaz. TÜRK’ÜN İSLAM YORUMU FARKLI İslam’ın bizim toplum için iki kökeni var: Kuran ve Türklerin içinden geçtikleri Türk diliyle yorumlanmış İslami dogmanın özümsenme süreci. Türkün İslam yorumu homojen değildir. Toplumlar okyanus adaları gibi yaşamıyor. Sadece kendi iç dinamikleri ile değil, dünya ile etkileşim sonucunda da değişiyorlar. Bunun en bilinen görüntülerinden biri, İslam kültürünün geri kalma nedenlerinin başında gelen ve Bizans ikonoklast akımından aktarılmış resim yasağıdır. Abdülmecit devlet dairelerine resmini astırmak istediği zaman, şeriat yanlıları karşı çıkmışlardı. Bugün politikacılar duvarları, komünist diktatörler gibi, dev resimleriyle dolduruyorlar. Öte yandan din propagandası yapıyorlar. Heykel yıkıyor, dinozor heykelleri yapıyorlar. Bunlar kültürün yozlaşma gösterileridir. Dini dogmayı değiştiren etkenlerin dışarıdan geldiğini gösterir. Batı etkisi bir bütün olarak girer. Pazardan sebze alır gibi, ‘bu iyi, bu kötü’ diye seçemezsiniz. Fotoğraf ve otomobil Batı teknolojisinin eşzamanlı ürünleridir. ‘Otomobil isterim, ama resmimi çektirmem’ diyemezsiniz. Toplumun yozlaşması da aynı kökenlidir. Batı etkisi bir bütündür. Onun için güzel sanatlar okulu, konservatuvar açılır, dersler İngilizce yapılır, heykel ve resim sergileri olur. Gece İlk aşaması Avrupa ortaçağına 12. yüzyıldan başlayarak etkili olan rönesansın da bileşenlerinden biri olarak kabul edilen Abbasi dönemi İslam rönesansı’dır. Bu gelişme Yunan, Hellenistik ve Roma kaynaklarının çevirisi üzerine kurulmuştur. Erken İslam, İran, Hellenistik Yakın Doğu ve Doğu Roma ülkelerini fethederek İslam inancını yaydığı dönemde gelişen kültürünü YunanRoma kültürüne dayamıştır. Bütün İslam fetihleri Hellenistik imparatorluklar, Roma İmparatorluğu ülkeleri ve Eski İran İmparatorluğunun topraklarıydı. Harunreşid ve Oğlu ElMemun’dan başlayarak Antik bilim ve felsefe yapıtları Arapçaya çevrilmiştir. Bu sistematik çeviri sayısı 900’den fazladır. Ortaçağ İslam kültürünün gerçek çizgisini gösterir. 9.12. yüzyıllarda İslam bilim ve felsefesi gelişmiş, dünya bilim ve felsefe tarihine geçen Harezmi, El hazen, Farabi, İbni Sina, İbn Rüşt gibi düşünürler yetişmiş, yapıtları Latinceye çevrilerek İspanya’ya egemen olan İslam kanalı ile, Ortaçağdan başlayarak, 16. yüzyıla kadar Avrupa kültüründe etkili olmuştur. İslam Tarihinin ikinci aşaması Türklerin İran ve giderek Yakındoğu fetihleri dönemidir. Karahanlıların ve Gaznelilerin Orta Asya’ya egemen olmalarından sonra Selçukluların 11. yüzyıl ortalarından başlayarak Anadolu ve Yakındoğu fetihleri ve İran’da güçlenen Şiilik, Arap İslamı’nın, koyu bir dogmatizme dönmesine neden ol İSLAM KÜLTÜR TARİHİNİN İKİ AŞAMASI Türkler Hoca Ahmet Yesevi’nin irşatlarıyla Müslüman olmağa başladıkları zaman Horasan Şii idi. Bektaşiler, Anadolu abdalları, Babai isyanlarını çıkaranlar, Şiilikle Şamanizmi birbirine karıştıran Horasan kökenli bu Alevi tarikatları oldu. Hacı Bektaş Osmanlı döneminde en etkili Türkmen babası idi. Orhan Bey zamanında esir edilen çocuklarından ilk devşirme askerlerin ruhani lideri olarak Hacı Bektaş uygun bulunmuştu. Ertuğrul’un ailesi de Ahilerle ve Babailerle yakın ilişki içinde idiler. Onlar da Horasan kökenliydi. İran Selçuklularına karşı baş kaldıranlar, Şaman geleneğini sürdüren babalardı. Bunların etkisi Constantinopolis’in fethine kadar sürdü. Cami ve medreselerden önce Osmanlı döneminde, Ahi zaviyeleri açıldı. Anadolu’da medrese, Konya Selçuklu egemen alanının temel yapısıdır. Fakat Batı Anadolu Türkmenlerinin ana yapısı zaviyedir. Osmanlılarda ise Ahi zaviyesidir. Yıldırım döneminden başlayarak zaviyelerle birlikte Cami ve medreseler yapılmaya başlandı. Fetihten sonra ise zaviye yapısı ortadan kalktı. Fakat Yavuz Selim dönemine kadar Osmanlı ailesinin Bektaşilerle ilişkisi sürdü. Bu ilişkinin kopmasına neden olan Yavuz’la Şah İsmail arasındaki savaştır. İran etkisinde Şii Türkmenlere karşı Osmanlılar Arap Sünniliğini kendilerine destek aldılar. Böylece İstanbul Arap sünniliğinin önemli bir merkezi oldu. rı, İslam dünyasıyla birlikte Türkiye’yi de Kurtuluş Savaşı sonrası çağdaşlık açılımını da, bugünkü kültürel ve politik kara çukura düşürmüştür. Bu 19. yüzyılda planlanmış bir sömürge statüsünün çağdaş versiyonu olabilir. Batı’nın eski sömürge taktiklerini incelmiş politikalarla sürdürmektedir. OSMANLI, İSLAM RÖNESANSINI İZLEMEDİ Osmanlı Abbasi döneminin Antikiteye açılımını ortadan kaldırdı. Osmanlı bilimi, Abbasi Rönesansı’nın izleyicisi olmadı. Felsefe kapısı kapandı. Bu, tutum Rönesans’ın Avrupa’ya getirdiği bilimsel, sanatsal ve felsefi olanakların dışında kalmalarına neden oldu. Bu matbaanın bile Türkiye’ye girmesini 275 yıl erteledi. Bu sadece İmparatorluğun yıkılmasının değil, bugün Türkiye’nin geri kalmış eğitimi, bilimi ve teknolojisinin de temel nedenidir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Batının Ortadoğu politikala Doğu Asya’nın kazandığı yeni küresel statü, Batı politikalarında değişiklik yapmış olsa da, Batının İslam politikası değişmemiştir. Eğer bu, son on beş yılda anlaşılamamış ise hâlâ çok ilkel bir düşünce düzeyinde yaşadığımızın kanıtıdır. Durum halkın teknolojik oyuncaklarla aldatılmış olduğunu göstermektedir. Bu az gelişmiş toplum kültürünün açık göstergesidir. Her yeniliği ithal ediyoruz. Halk kendine yeni oyuncak verilen çocuklar gibi bir süre oyalanıyor. Müslümanlar birbirlerini öldürüyor, Yeni İslam İmparatorluğu hayalleri kuruyorlar. Bütün İslam dünyası yeni İslam mücahitlerinin eline geçse, dünya karşısındaki statüleri daha mı güçlü olur? İsrail’i ortadan kaldırabilirler mi? Yoksa tümel olarak yeniden sömürge mi olurlar? İslam’ın gelişmemişliği, cehalet, entelektüel cılızlık ve özgürlük yokluğu, parçalanmışlık ile ayakta tutulmaktadır. Hıristiyan Batının, İsrail’le birlik olarak uyguladığı strateji ki bunun arkasında hâlâ ortaçağın Hıristiyanİslam karşıtlığı kokusu alınır sürüp gidiyor. Türkiye kendini, toplum kültüründeki Ortaçağ kalıntısı kurumlara karşı çağdaş kurumlaşmayı gerçekleştirerek kurtarabilir. Bu, bilimselleşmektir. Bunu Uzakdoğu gerçekleştirdi. İslam dünyasında bu gerekliliği ilk anlayan Türkiye Cumhuriyeti idi. Çünkü o aşamaya 1923 de ulaşmıştık. Hâlâ şansımız var. İLKEL DÜŞÜNCE TEMELİNDE MİYİZ Tayfun Akgül
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle