24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Son Araştırmalardan CBT 1488/25 Eylül 2015 7 Kitap Görünmez Güçler – Mikroplar Dünyayı Nasıl Yönetiyorlar? Gerhard Dixon Kırmızı Kedi Yayınevi popüler bilim dizisine de başladı, ilk kitaplarından biri ilginç bir konu, dünyayı yöneten mikroplar üzerine. Tüm dünyada tüm canlıların önü arkası sağı sol mikroplarla dolu. Hatta, bedenimiz de öyle.. İyileri yaşamamıza yardımcı oluyor, zararlıları ise hasta yapıyor dahası öldürüyor. Ayrıca mikroplar yani bakteriler yiyeceklerimizde de var, pek çok yiyeceği, peynirleri yoğurtları şarapları bu bakterilerin çalışmasına borçluyuz. Öyle ki, bize altın çıkartan, madenci olarak çalıştırılan mikroplar bile var.. Aslında hayatın başlangıcında bakteriler vardı!. Hayatı anlamanın bir yolu, bakterileri bilmek ve tanımaktan geçiyor. Birden gözünüzün önünde milyarlarca yıllık bir geçmiş canlanıyor. Evrimsel gelişmeyi de izlemenin bir fırsatını sunuyor mikroplar. Bu girişten sonra şimdi tanıtıma bakalım: “Bu bakteriler, virüsler, mantarlar ve protozoonlar tüm insan topluluklarının her anını iyi ya da kötü etkilemektedirler. Yediğimiz peynirlerden petrol rezervlerinin kaynaklarına, atık dönüşüm tesislerinden modern endüstri toplumları tarafından kullanılan çeşitli ürünlere, sindirim sistemimizden biyoteknoloji endüstrisinin sentezlediği antibiyotiklere kadar neredeyse her alanda mikroplara bağımlıyız. Öte yandan mikroplar, geçmiş yüzyıllardaki çiçekten ve vebadan günümüzde devam etmekte olan koleraya ve AIDS’e kadar, dehşetli salgın hastalıklara da yol açarlar. Mikroplar, insana ait tüm dertlerin en beterlerinden sorumludurlar ve tarihteki en büyük orduların bile hakkından gelmişlerdir. Bu kitap, tarihte neden oldukları hasarlar ve faydalarla birlikte en bilinen 75 mikrobun olağanüstü hikâyeleri kapsamlı olarak tanıtırken, aslında mikroorganizmaların yönettiği yaşadığımız dünyayı eğlendirici bir şekilde anlamamızı sağlıyor... Birçoğumuz mikropların kuduz, tifo, çiçek gibi hastalıklara neden olduğunu biliriz ama sağlık alanı dışında oynadıkları rolü kaçımız bilir? Dixon kitabında her okuyucunun anlayacağı tarzda, mikropların yaşamımızda oynadıkları hayati önemi vurguluyor.” İşin uzmanı profesörler Mine Anğ Küçüker, Emel Tümbay ve Zeki Yumuk tarafından çevrilen kitap kolay anlaşılır bir dile sahip. Kitabın ana bölümleri: Yapıcılar: Dünyamızı şekilendiren mikroplar. Aldatıcılar: Sürpriz yapan mikroplar. Yıkıcılar: Bizi hâlâ tehdit eden mikroplar. Destekleyiciler: Muhtaç olduğumuz mikroplar. Zanaatkârlar: Geleceğimizi şekillendiren mikroplar. En uzun kıtasal yanardağ zinciri Araştırmacılar Avustralya’da dünyanın en uzun kıtasal yanardağ zincirini buldu. Bir “sıcak nokta” (hotsopt) ülkenin doğusundaki kabuğun 2000 km’lik kısmını tahrip etmiş (Nature). Yanardağ zinciri, “sıcak noktanın” orta kısmındaki kızgın magmanın kalın kabuktan sızamaması nedeniyle ancak şimdi fark edilebilmiş. Yerkabuğunun bazı yerlerinde çok sıcak kayaç kütleleri yukarı çıkar. Bu “sıcak noktalar” yerkabuğundan meşale gibi fışkıracak kadar kızgındır. Tektonik levhalar zaman içinde bu “sıcak nokta” üzerinde hareket ettikleri için bu yanardağlardan oluşan bir iz bırakır. En bilinen örnek Hawai’deki volkanik adalardır. Daha zor görülebildikleri için kıtalar üzerindeki “sıcak nokta” izleri daha enderdir. Bu tür kıtasal yanardağ zincirini şimdi Avustralya Ulusal Üniversitesi’nden Rhodri Davies tespit etti. Bu volkanik bölgeler bileşimleri ve püskürme hacimleri açısından birbirlerinden çok farklıdır. Ayrıca 650 kilometrelik bir boşlukla birbirinden ayrılırlar. Bu yüzden bugüne kadar bu iki yanardağ bölgesinin ortak bir kökene uzandıkları fikrine hiç kimse ulaşamamış. Ancak son incelemelerle Whitsundays ve Victoria bölgesinin merkezindeki yanardağların aynı “sıcak nokta” tarafından oluşturulduğu anlaşıldı. Son 33 milyon yıl içinde Avustralya yavaş yavaş bu “sıcak nokta” üzerinde hareket edince, 2000 kilometrelik volkanik etkinlik izi oluşmuş. Anlaşıldığı üzere New South Wales’deki alışılmışın dışındaki volkanik kayaçlar da bu zincire ait. Buna göre yeni keşfedilen Cosgrove yanardağ zinciri kıtasal kara kütlesi altındaki en uzun “sıcak nokta” izi. Yanardağ zinciri Kuzey Amerika’daki Yellowstone Park’ın altındaki “sıcak nokta” kalıntısından üç misli uzun. Avustralya’daki “sıcak nokta” hâlâ etkin olabilir. Avustralya kuzeye doğru hareket ettiği için, “sıcak nokta” Tasmanya’nın kuzeybatısında denizde bulunuyor. nıyorlardı. Mesela bu şekilde üretilen yapay böbrek laboratuarda normal bir böbrek işlevinin yüzde 23’ünü, canlı bir fareye nakledildikten sonra da yüzde onunu yerine getirebiliyordu. Ott ve ekibi şimdi insan akciğerinin tüm damar sistemini, damarları kaplayan endotel hücreleri ve kılcal damarların dış cidarını oluşturan perisitlerle donatmaya başardı. Araştırmacılar farklılaşmış hücreleri bir tür embriyonik duruma dönüştürüyor ve bunlardan istenilen hücre türleri üretilebiliyor. Bilim insanları iPs hücrelerini akciğerin yüzeyini üretmek için de kullanmışlar. Fakat bu konuda henüz erken bir aşamadalar. Uzmanlar yeni teknikle gelecekte bir akciğeri bir hastanın özelleştirilmiş hücreleriyle donatarak, nakilden sonra immunosupresyonun (bağışıklık sisteminin baskılanması) yan etkileriyle başa çıkabilmeyi umuyorlar. Astrolojinin Bilimle İmtihanı: Yıldızlar Size Ne Söylemiyor Yazar: Tevfik Uyar Toplumu saran “burcun ne, ya yükselenin..” gibi, belki de daha çok bir sosyal iletişim aracı olmaya hizmet eden, ama bunlara inanan ve insanların özelliklerini ve karakterlerini hatta geleceklerini doğduğu burçlara göre aldığını sanan, yani inanç düzeyinde konuya yaklaşan yüzbinler de var. Bir dini inanç gibi, burçlara göre hayatını yönlendirenler var! Bu uydurukluk, astronominin bilim olmadan önceki hali olan yıldız falcılarına kadar gidiyor. Ama yıldızlar konusu, yani gökbilim, bir bilim dalı olarak gelişti ve astrolojiyi tabii ki çöpe attı. Astroloji “yıldızların sabit sanıldığı” dönemde çakılı kaldı. Ama gazetelerde astrologlar eski çağların uydurukçuları olarak hâlâ mallarını satıyorlar, paralarını kazanıyorlar, çünkü buna inanan müşteriler gırla. Bir de, şimdi artık kaldırılan, iki üniversitede yıldız falcılığı programları bile konmuştu! Türkiye’nin bilimle imtihanı! Tevfik Uyar’ın kitabı ayrıca konuyu ele alan bir ilk telif kitap. Çok da başarılı.. Kitaptan: “Astroloji neden ve nasıl ortaya çıktı? Astroloji neden “sahtebilim”dir? Astroloji neden bu denli “tuttu”? Tevfik Uyar bu üç soru ve yanıtları çerçevesinde, gerçeğe tutkuyla bağlı olanlara seslenerek, yıldızların bize neleri söyleyemeyeceğini ortaya koyuyor. Astrolojinin Bilimle İmtihanı, sahte inanışlar ve merak duygumuzun oburca sömürülmesine karşı bir “yalansavarlık” çalışması. Bir yanda işkembei kübradan imal edilmiş sözde bilgiler ve kehanetler var, diğer yanda bilimin ve mantığın söyledikleri… Uyar, “Mars ve Venüs’ün etkisiyle şu sıralar her zamankinden daha duygusal olabilir, ailevi konularda bir takım çözümsüzlüklerle karşı karşıya gelebilirsiniz” falcılığının anatomisini çıkarıyor, sonra da otopsisini yapıyor. İlk gazete astroloğunun şaşırtıcı öyküsünden finansal yatırımlar ile isimlerimizdeki harflerin ilişkisine kadar, çağlar öncesi ile gelecek arasında gezinen, son derece keyifle okunan, uyarıcı bir kitap.” Georgetown Üniversitesi Tıp Merkezi’nce gerçekleştirilen son bir araştırma üzümde, kırmızı şarapta ve bitter çikolatada bulunan resveratrol maddesinin Alzheimer hastalığının ilerleyişini yavaşlattığını gösterdi. Uzmanlar aynı maddenin kanser, diyabet ve nörolojik sorunlar gibi yaşlılığa Kırmızı şarap ve çikolata Alzheimer’i yavaşlatıyor bağlı diğer hastalıkların tedavileriyle de ilişkilendirildiğini hatırlatıyor. Bugüne kadarki veriler genelde laboratuar ve hayvan deneyleriyle elde edilmişti. Bu araştırmada hafif veya orta derecede Alzheimer belirtileri gösteren 119 kişiye bir yıl boyu her gün sentetik resveratrol veya etkisiz ilaç verilmiş. Analizler sonucunda etkisiz ilaç alanlarda hastalığın ilerlemesiyle ortaya çıkan tipik semptomlar görülmüş. Bunlara daha yüksek amiloyid beta proteini değeri de dahil. Oysa diğer gruptakilerde çok az ya da hiçbir değişiklik tespit edilmemiş. Araştırmanın amacı yüksek dozda resveratrol maddesinin güvenirliğini kontrol etmekti. Yani etkisini değil. Araştırmaya katılanların da az olması nedeniyle olası beyin fonksiyonları hakkında kesin bilgiler vermek mümkün olmamış, fakat çalışmayı yöneten Scott Turner az da olsa bilişse işlevlerde bir düzelmenin olduğunu söylüyor. Nilgün Özbaşaran Dede nilodede@hotmail.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle