02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Son Araştırmalardan lik organlarını kanıtlayan ilk fosiller 400 milyon yıllıktır. Bugüne kadar bulunan en eski sperma ise oldukça yeni bir tarihe aitti. Sperma kehribar içine hapsolmuş 40 milyon yıllık kuyrukla sıçrayanda (Isıtoma anglicana) bulunmuştu. Bilim insanları şimdi Antarktik yarımadasının kuzey ucundaki Seymour adasında bir rekor buluntu ortaya çıkardılar. İlkel deniz tortullarında günümüzdeki solucanların ve sülüklerin temsilcisi olan en iyi bilinen solucucanın elli milyon yıllık kokonu bulundu. Bu hayvanlar üreme sırasında yumurtalı ve spermalı bir mukoza halkası bırakıyorlar. Yumurtalar daha sonra burada dölleniyorlar. Böylece için proteinli bir sıvıyla dolu dayanıklı bir kokon oluşuyor. Stockholm Doğa Tarihi Müzesi’nden Benjamin Bomfleur yönetiminde çalışan uluslararası bir ekip kokon parçalarını elektron mikroskopla inceleyince iç kenarında bir buçuk milimetre uzunluğunda bir parça görmüşler. Biology Letter dergisindeki araştırma yazısına göre uzunlamasına döndürülmüş ipliğe benzeyen ve kamçımsı uzantılı çubuklar tipik solucan spermasının parçaları. CBT 1480/31 Temmuz 2015 7 Kitap Dünya’dan Türkiye’ye İktisattan Siyasete Korkut Boratav Yordam Kitap Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat Bölümü emekli öğretim üyesi Korkut Boratav, sadece iktisat alanında değil, sosyal bilimlerin farklı disiplinlerinde çok önemli katkılar yapmış dünya çapında bir bilim insanıdır. Örnek bir çalışkanlıkla üretimini sürdüren “hocaların hocası” Boratav, bu kitapta, son yıllarda yazdığı makalelerden, sunduğu bildirilerden ve verdiği röportajlardan bir bölümünü bir araya getiriyor. Yarım yüzyılı aşkın bir süre içinde edindiği birikimle ve özümseyerek olaylara/olgulara uyguladığı tarihî maddeci anlayışla dünya ahvaline, memleketin haline çeviriyor bakışlarını. Kitapta yer alan on beş bölüm, “Memleketin Haline Bakarken”, “Türkiye Ekonomisi”, “Dünyanın Hali”, “Marksist İktisat” başlıklı dört kısım altında toplanıyor. Seçki, memleketin, dünyanın haline “endişeler ve ümitler içinde bakan” söyleşi, yazı ve konuşmalarla başlıyor; Türkiye ekonomisine geçerek devam ediyor. “Samir Amin, Giovanni Arrighi, Perry Anderson ve Çin’de Sosyalizm” başlıklı yazı ise Sovyet sosyalizminin çözülüşü ve “reel sosyalizm” tartışmalarına Çin deneyimini inceleyerek katılıyor, tartışmaya öneli katkılarda bulunuyor. Kitabın son bölümünde Marksist öğretiyi doğrudan doğruya tartışıp yorumlayan dört yazı yer alıyor. “Toplumsal Sınıflar” ve “Lenin’den Yüz Yıl Sonra Emperyalizm” başlıklı ilk iki yazı, Marksizmin temel bir kavramı ile çağımızı kavramada belirleyici önem taşıyan bir uzantısını açıklamayı, yorumlamayı hedefliyor. Diğerleri ise iki iktisatçının (Thomas Piketty ile Nail Satlıgan’ın) katkılarını Marksist politik iktisadın merceğinden tartışıyor vardır fakat Afrika’da yaşayan bu türdeki kemikler derinin dışında büyümeye devam etmiş. Kırılmış kemik uçlarının deriden geçmesi yeni bir bilgi diyor Blackburn. Çeşitli modellerle yapılan deneyler, bir saldırı anında kasların çekilerek, pençenin aşağı doğru kıvrılmasını sağladığını göstermekte. Sonuç aslında kedi pençeleriyle benzerlik gösteriyor fakat mekanizma tamamen farklı ve belki de omurgasız hayvanlar arasında tek örnek diyor araştırmacılar. Deniz diplerinde dört yeni yanardağ Avustralyalı bilim insanları aslında yeni keşif gemileri “Investigator” ile Avustralya sahillerinde yaşayan yabanarısının doğum yerini bulabilmek için yola çıkmışlardı. Ve New South Wales Üniversitesi’nde Richard Arculus ile çalışan ekip, karadan yaklaşık 150 kilometre uzaklıkta büyük bir girdapta yabanarısı larvaları buldular. Fakat Avustralya Ulusal Üniversitesi jeofizikçisinin yaptığı keşif çok daha ilginçti. Sidney’in 250 kilometre kadar açıklarında araştırmacılar sonar çekimleriyle 4.900 m derinlikte, 20 metre uzunlukta ve 6 metre genişliğinde daha önce bilinmeyen bir yanardağ sırası keşfettiler. Bu özel yanardağlar yerbilimciler için çok önemlidir, çünkü deniz diplerine bir pencere açıyorlar diyor Arculus. Bunlar sadece 4080 milyon yıl önceki levha tektoniği süreçleri hakkında bilgi vermekle kalmayıp, gelecekte deniz diplerinde ilginç bölgeleri tanımlamaya da yardımcı oluyorlar. Akdeniz’deki esrarengiz CO2 gölleri Woods Hole Oşinografi Enstitüsü’nden (WHOI) Richard Camilli aslında Santorini su altı yanardağının kalderasını daha yakından incelemek istiyordu sadece. Söz konusu kaldera, İ.Ö.1600 Akdeniz’in yarısını kül ve dumanla kaplayan yanardağı püskürmesinin kalıntısıdır. Yanardağ 2011 yılında yeniden etkinleşmiş, depremler artmış, krater yükselmiş ve çok kez volkanik gaz bırakmıştı deniz suyuna. Bilim insanları birkaç ay sonra bölgeyi bir dalgıç robotla araştırdıklarında ender görülen bir fenomenle karşı karşıya kalmışlar. 235250 metre derinlikte araştırmacılar birbirinin içine geçmiş gibi görünen beyaz havuzlar fark etmişler. Üzerindeki parıltılar nedeniyle araştırmacılar bu sualtı göllerine Yunancada en güzel göller anlamına gelen “Kallisti Limnes” adını vermişler. Ve Camilli bu göllerden alınan su örneklerini incelediğinde çevredeki deniz suyuna kıyasla yüz misli karbondioksit ve en az o kadar da çözünmüş metan içerdiğini görmüş. Bu çok alışılmışın dışında bir durumdur. Çünkü bilindiği kadarıyla su altında açığa çıkan karbondioksit örneğin su altı bacalarında ve diğer hidrotermal bacalarda olduğu gibi kısa sürede dağılır gider. Oysa burada karbondioksit birikmiş suda kalıyor ve denizin diğer kısmına karışmadan çukurluklara çöküyor diyor Camilli. Su altındaki göllerin niçin tuhaf bir biçimde yeşilimsi beyaz bir renkte parıldadığını bilim insanları şu şekilde açıklamaya çalışıyorlar: Silika kılıflı minik plankton organizmaları hem gölün dibinde hem de suda yaşıyorlar. Yapılarındaki ışık kırılması parıldamaya neden oluyor. Göllerdeki suyun çevredeki suya kıyasla beş derece daha sıcak olması, karbondioksit birikiminin Santorini’deki yanardağ kompleksiyle ilgili olduğunu gösteriyor. Nilgün Özbaşaran Dede [email protected] İlkçağ Ütopyaları Sadık Usta Kaynak Yayınları İnsanoğlu, kahramanlık çağından bu yana baskı, sömürü ve eşitsizliğe karşı eşitlik, kardeşlik ve özgürlük düşlemiştir. Acı, sefalet ve ezilmişlikle birlikte ahlak bozulmakta, güven de kalmamaktadır. Mutluluk vaat eden yeni bir toplum ve devlet arayışı, çağlar boyu bütün düşün adamlarının uğraşı olmuştur. İlkçağ ütopyaları, genel anlamda devlet teorisinin ilk metinleri olarak da görülebilir. Thomas More 1516 yılında ütopya kavramını yazın dünyasında ilk kez kullanırken antikçağ edebiyatından da oldukça yararlanmıştır. Bu eserde bir araya getirdiğimiz bu ütopyaları hem keyifle okuyacak hem de heyecanlanarak “İşte bu!” diyeceksiniz. Hesiodos’un, Hippodamos’un, Phaleas’ın, Platon’un, Ksenefon’un, Lukianos’un, Jambulos ve diğerlerinin ütopyaları... Aristophanes’in, Aristoteles’in, Lukianos’un, Jambulos ve diğerlerinin ütopyaları... İstanbul 100 Yıl Öncesine Bir Bakış Friedrich Schrader, Çeviren: Kerem Çalışkan 100 yıl önce yazılmış ve tarihin tozlu sayfalarında unutulmuş bir kitap... 18911918 yılları arasında İstanbul’da yaşamış olan Alman gazeteci Friedrich Schrader (18651922) İstanbul’u adım adım gezer ve izlenimlerini İstanbul’da çıkan Osmanischer Lloyd gazetesinde, semt röportajları, insan portreleri şeklinde yayınlar. Yazılarında suriçi semtlerini, camileri, türbeleri kendine özgü bir üslupla betimleyen Schrader, Haliç çevresinden fetih döneminin söylencelerini yansıtırken Bizans’ın izlerini de keşfeder. Gerçek bir İstanbul âşığı olan Schrader’in bu yazılarının derlendiği İstanbul kitabı, I. Dünya Savaşı yıllarının çalkantısı içinde günümüze kadar tarihin karanlık sayfalarında kalmıştır. Kitap 100 yıl sonra Kerem Çalışkan’ın duyarlı çevirisiyle ilk kez Türkçe olarak yayınlanmaktadır.Schrader’in bu ‘sürpriz’ kitabı, İstanbul’u seven herkes için gerçek bir armağan… Kemiğini kırıyor, pençe yapıyor Harvard Üniversitesi bilim insanları, Batı Afrika’da yaşayan bir kurbağa türünde son derece tuhaf bir savunma stratejisi keşfettiler. Bilimsel adı Trichobatrachus robustus olan kahverengindeki kurbağa kalça kısmındaki postla korkutucu bir görünüme sahip. Fakat kurbağanın asıl özelliği şu: Kurbağa tehlike anında arka ayaklarındaki parmak ucu kemiklerini cildin dışına çıkararak pençeler oluşturuyor. Ve ilginç kurbağa bu amaçta parmak kemiğinin ucunu kırıyor. Harvard Üniversitesi’ne bağlı Karşılaştırmalı Zooloji Müzesi’nden David Blackburn ve ekibi, kurbağanın bu davranışıyla kendisini düşmanlara karış koruduğunu söylüyor. Diğer bazı kurbağa türlerinin ayak bileklerinde sivri kemikler
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle